Türkiye olarak dünyanın çok ilerisinde olduğumuz konuların başında hiç şüphe yok ki matematik geliyor. İlköğretimden başlayarak üniversiteye kadar öğrencilerin girmiş oldukları sınavlardan aldıkları sonuçlar bunun aksini iddia etse de, aylık ve yıllık enflasyon oranlarının hesaplanmasında kullanılan yüksek matematiği takdir etmemek mümkün değil.

***

10 Eylül tarihinde açıklanan verilere göre 2021 senesinin Temmuz ayındaki işsizlik oranı %12,1 seviyesinde. İşsizlik verileri açıklanıyor; fakat işverenlere destek için hazırlanan pakete göre her yeni istihdam için sağlanan avantajlar ve doğan bu fırsat dolayısıyla işverenlerin eş, dost ve akraba başta olmak üzere pek çok kimseyi emeklilik için sırf prim günü doldursun diye sigortalı gösterdiğinden hiç bahsedilmiyor.

***

Yine 2021 senesine girilirken asgarî ücrete yapılan %21,56’lık zam, böyle bakılınca nisbet olarak çok görünüyorsa da net asgarî ücretin 2.825,90 TL olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

***

Türkiye’de iktisadî veriler bu kadar mükemmelken, memleket çılgınlar gibi büyürken, yurtiçi yerleşiklerin mevduat hesaplarında Türk Lirası yerine niçin 237 milyar 297,40 milyon dolar olduğunun izahına da nedense kimse yanaşmıyor.

***

Ziraî üretim başta olmak üzere, vatandaşın asgarî yiyecek, giyecek ve barınması için gerekli olan ihtiyaçlarının karşılanması için zaruri olan ürünlerin bile sırf bir avuç daha dolar girebilsin diye hesapsız ve kitapsız bir şekilde ihraç edilmesine ne demeli?

***

Biz bu soruları soruyoruz; fakat bu siyaseti belirleyenlerin bu sorularla tanışıklığı olup olmadığı noktasında gerçekten şüphe duyuyoruz.

Devletle Şirket Ayrımı

Bir ticarî işletme devlet mantığı ile idare edilemeyeceği gibi bir devlet müessesesi de ticarî işletme mantığıyla idare edilemez. Bilhassa son yıllarda Türkiye bir devlet gibi değil de ticarî işletme mantığıyla yönetilmeye başlanmış, işin daha da kötü tarafı, izlenen bu yol sanki matah bir şeymiş gibi sunulmaya çalışılmıştır. Devlet, fert ile cemiyet arasında muvazene kurmak iddiasındaki bir müessese iken, ticarî işletmeler yalnız kendi hayrına faaliyet gösteren müesseselerdir. Devlet, fert ile cemiyet arasında her konuda olduğu gibi ekonomide de denge kurması gereken bir müessese olması gerektiği yerde bu rolünü unutur ve kim ne yaparsa yapsın da devletin ekonomik verileri ayran köpüğü gibi kabarsın derdine düşerse, orada bir devletten bahsetmek mümkün olmaz.

Devletin, devlet gibi davranması icab eder!

Manipülasyon

İstatistikî verilerin bu şekilde köpürtülmesi normalde devletlerde değil, batık yahut batma tehlikesi geçiren halka açık şirketlerde gözlemlenir. Bu şirketler ya içinde bulundukları zor şartları atlatabilmek yahut son bir vole vurup ortadan öyle kaybolmak üzere istatistikî verileri köpürtmek suretiyle daha çok yatırımcı ve yatırım arayışına girerler. Bunun adına da sermaye piyasasında piyasa dolandırıcılığı denir.

6362 sayılı Sermaye Piyasaları Kurulu'nun 107’nci maddesinin ikinci fıkrasında (107/2), aynı maddenin birinci fıkrasında öngörülen işlem bazlı piyasa dolandırıcılığına paralel olarak, sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerini ve yatırımcıların kararlarını etkileyebilecek bilgiye dayanan bazı fiiller cezai müeyyideye bağlanmıştır. Bu düzenleme uyarınca, "sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, haber veren, yorum yapan veya rapor hazırlayan ya da bunları yayan ve bu suretle menfaat sağlayan" kişilerin 3 yıldan 5 yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacağı hükme bağlamıştır.

Yâni bugün devlet eliyle yapılan şey eğer ki sermaye piyasalarında yapılıyor olsa, suçtur.

Rezalet

Bize kalırsa bu manipülasyon işlerinin olmazsa olmazı manipüle olandır. Türkiye bugün devlet olarak istatistikî verileri köpürtmek yoluyla bir manipülasyon yapmaya çalışmaktadır; fakat bunu “ben” yemiyorum, çarşıya pazara çıkan “sen” yemiyorsun, hele dışarıdaki “onlar” hiç yemiyorlar. İşte, manipülasyon yapmaya kalkıp da kimseyi manipüle edemeyince, bunun adı rezalet oluyor.

IMF ve Goldman Sachs’ın Açıklamaları

Uluslararası Para Fonu (IMF), Türkiye ekonomisinin 2021 yılı büyüme tahminini yüzde 5,8`den yüzde 9'a yükseltti. Buna karşılık olarak aynı gün içinde Amerikan yatırım bankası Goldman Sachs Ekonomisti Meyersson’dan, “Türk Lirası'nın bugünkü değeri dünkü değerden daha zayıf olabilir ama en azından yarınki değerden daha güçlü.” açıklaması geldi.

Sizce hangi açıklama Türkiye ekonomisini tarif etmekte daha başarılı? Yalnız istatistikî rakamlara bakarak tahminlerde bulunan IMF’nin Türkiye’den olan büyüme beklentisi mi, yoksa vatandaşımızın alım gücünün belirleyicisi olan Türk Lirasına bakarak beyanda bulunan Meyersson’unki mi?

Ne Yapmalı?

Türk Lirasının değer kaybı, yüksek enflasyon, cari açık ve yüksek faiz dörtlüsü hâkim pozisyonda kaldığı sürece Türkiye ekonomisinin bütün yükü alt gelir sınıflarının omzuna yüklenmektedir ki, bu da Türkiye gibi bir ülke için kemmiyet planında azımsanmayacak sayıda insanı etkilemektedir.

Bir kere en başta yapılması gereken her zaman ifâde ettiğimiz üzere Türk Lirasını sağlam bir kazığa bağlamaktır. Yine hatırlatalım, Türk Lirası yabancı para birimleri karşısında değerli olsun iddiasında değiliz, gerekirse 1 Amerikan Doları 10 Türk Lirasına tekabül etsin; fakat bu belirlenen değer üzerinden bundan sonraki dalgalanmalardan korunmak üzere altına endekslensin.

İkincisi, vatandaşın gıda, giyinme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan ürünlerin yurt dışına ihracatına, ancak iç piyasanın ihtiyacı karşılandıktan sonra izin verilsin.

Üçüncüsü ise istatistikî rakamları manipüle etmeye harcanan emek ve zaman, Türkiye’de hakiki bir ekonomik büyümenin nasıl gerçekleşebileceğine tahsis edilsin.

Dördüncü ve bunların hepsinden daha ehemmiyetlisi ise tüm bu düzenlemeleri yapmanın esas şartı olarak bizim din ve kültürümüzle mutabık, yerli ve millî bir rejimin inşâsı ve bu rejimle beraber varlık sebebini yerine getirebilecek hakiki bir devlet müessesesinin tesisi.

***

En basit bir şekilde ifade etmek üzere maddeler hâlinde listelediğimiz bu hususlar üzerinde durulmadığı sürece bu iktidar gitmiş, öbürü gelmiş hiç fark etmez. Türkiye aynı manzaraları belli fasılalar hâlinde bir daha, bir daha ve bir daha yaşamaya devam eder, gider.

Görüş: Ömer Emre Akcebe

Baran Dergisi 770.Sayı