Bir süredir çevremizde ve dünyada olan biten hadiseleri takibi bırakmamış olsak da Türkiye’de yaşanan iktisadî gelişmeler hasebiyle bu sayfalarda değerlendirmeye fırsat bulamamıştık. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz Pazartesi günü devletin varlığını hatırlattığı açıklamasıyla beraber piyasaların tansiyonun düşmesini fırsat bilip, dünya çapında cereyan eden hadiselere bir bakalım istiyoruz.

Dikkat ettiyseniz, piyasaların tansiyonunun düşmesiyle alâkalı olarak alınan tedbirlerden ziyade Erdoğan’ın devletin varlığını hatırlatmasından bahsettik. Piyasaların ve paranın değerini bulmasının temelinde güven duygusunun olduğu, bunun da psikolojik bir zemine oturduğunu hatırlayacak olursak, Erdoğan’ın son açıklamasındaki kararlılık ve buna eşlik eder mahiyette duyurduğu pratik tedbirler memlekette bayram havası esmesine sebeb oldu. Bizim bu satırları kaleme aldığımız Salı günü Türk Lirası’nın değeri hâlen geçtiğimiz haftaki değerinden düşük olmasına rağmen yapılan müdahalenin piyasadan reaksiyon bulması, vatandaştaki emniyet duygusunu güncelledi. Uzun bir süredir piyasada hiçbir karşılığı olmayan açıklamalar neticesinde işlerin artık iyiden iyiye kontrolden çıktığına dair oluşan idrakin meydana getirdiği en büyük tahribat güven duygusunun zedelenmesiydi. Birazdan dünya çapında yaşanan gerilimleri ve yaşanması muhtemel hadiseleri sıraladığımızda hepimizin göreceği üzere, bugünlerde vatandaş nezdinde tazelenen güven duygusu yalnız kur ve ekonomi değil, yarın yaşanması muhtemel büyük siyasî hadiselerde de son derece ehemmiyetli bir rol oynayacaktır.

Global İktisadî Vaziyet

Dünya çapında yaşanan salgın hastalığa karşı tedbirlerin alındığı ve uzun kapanmaların yaşandığı dönemde üretim durmuş, buna karşılık insanların konforlarını muhafaza edebilmeleri için finans muslukları sonuna kadar açılmıştı. Bu dönemde dünya çapında bin yerine bir üretim yapılırken, bir yerine bin tüketildi. Salgın hastalık dolayısıyla alınan tedbirler gevşemeye başlayıp yeniden üretime dönülünce, arada geçen zaman zarfında stoklar tüketildiği için karşılanması mümkün olmayan bir taleple karşılaşıldı. Fabrikalar üretimi o derece arttırmak zorunda kaldılar ki, bazı ülkelerin hammadde kaynakları ve enerji alt yapıları yapılan üretimin ihtiyacını karşılayamaz oldu. Bu sefer tedbirler alıp üretimi daraltmak yoluna gitmek mecburiyetinde kaldılar. Dünya çapındaki tedarik zincirinin bozulması sonucunda talebin arzı geçmesi fiyatların yükselmesine ve bu da tabiî olarak enflasyona sebeb oldu.

Şimdilerde ise Covid 19’un yeni varyantı Omicron dolayısıyla Avrupa’dan başlayarak yeniden bir kapanmanın gelmesi bekleniyor ve bir sefer daha üretimin durmasının dünya ekonomisinde meydana getireceği dalgalanmanın neticeleri kestirilemiyor.

Global Siyasî Konjonktür

Rusya, Ukrayna’nın bir taraftan Karadeniz ile olan bağlantısını kesmek ve bunun yanında ülkenin ağır sanayi ve maden sahalarında hâkim olmaya çalışıyor. Buna karşılık Ukrayna, Amerika ve Avrupa’dan destek umarak ayakta kalmaya çalışıyor.

Putin, NATO’nun askerî mânâda Rusya’ya karşı bir hamle kudretinde olmadığını biliyor. Amerika ve Avrupa’nın Rusya’ya verebileceği en büyük zarar olan ekonomik ambargodan kurtulabilmek için de Çin ile işbirliği yaparak alternatif bir Swift sistemi kurmaya çalışıyor.

Bir diğer taraftan, Rusya ile rekabet ve işbirliğine dayalı bir ilişki içinde olan Çin ise fırsatını bulup Tayvan’a çökebilmenin hesabını yapıyor. Dünya çapında yaşanan arz sıkıntısından nasibi almış bulunan çip teknolojisinin üretim merkez üslerinden biri olan Tayvan, jeopolitik konumu, Çin ile olan tarihî bağları ve hepsinden önemlisi Çin ile Amerika arasındaki güç gösterisinin sahnesi olmuş olması hasebiyle ön plana çıkıyor.

Tayvan da yine tıpkı Ukrayna gibi Amerika’nın desteği sayesinde kendisini Çin’e yem ettirmeden ayakta durmaya çalışıyor.

Dikkat ediyorsanız, Ukrayna da, Tayvan da ayakta kalabilmek için Amerika’dan medet umuyorlar; fakat Afganistan’da Amerika’nın ayağı terlikli mücahitlerden aldığı askerî, ekonomik ve siyasî yaraların daha kanı bile kurumamış bulunuyor. Bu manzara tabiî olarak hem Moskof ayısının ve hem de Çin ejderinin iştahını kabartıyor.

Tüm bu ahvalde Avrupa ise herhangi bir çatışma çıkmaması için aman huzurumuz kaçmasın siyasetinden milim kımıldamıyor. 

Böyle bir konjonktürde, yarın Rusya’nın Ukrayna, Çin’in ise eş zamanlı olarak Tayvan’ı işgâl girişiminde bulunmaları ve ortalığın karışmasını fırsat bilen, Trump’ın deyimiyle Roket Adam’ın ülkesi Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye doğru bir hamlede bulunmaması için hiçbir sebeb yok!

Böylesi bir senaryonun hayata geçmesinin muhtemelen en hafif neticesi askerî çatışmalar olacaktır. Dünya çapındaki tedarik zincirinin süratle kopmasına sebeb olacak böylesi bir çatışma yalnız bu bölge ile sınırlı kalmayıp, dünya çapındaki bütün siyasî, iktisadî ve beşerî dengeleri sarsabilme, müesses nizamı yıkabilme potansiyelini haizdir.

Batı’da Yapılan Dikkat Çekici Yorumlar

Bilhassa Amerika’daki analistler, son günlerde Ukrayna meselesini değerlendirirken Amerika ve NATO’dan ziyade bu konuyu Türkiye ile beraber ele alıyorlar. Türkiye’nin Ukrayna ve Rusya ile olan ilişkileri üzerinden yapılan değerlendirmelere bakanlar sanırlar ki, Rusya’ya karşı Ukrayna’yı kışkırtan da, savunacak olan da Türkiye. Bu fikirlerinin başlıca dayanağı ise Türkiye’nin Ukrayna’ya yönelik SİHA sevkiyatı. Ermenistan ile Azerbaycan arasında yaşanan Karabağ Savaşı’nda Türkiye’nin Rusya’ya karşı büyük bir zafer kazandığı, bunun bir benzerinin Ukrayna’da da olmasını bekliyorlar gibi bir profil çizmeye özen gösteriyorlar. Oysa ki Ermenistan’da Rusya’nın göz yummasıyla orada esas sopalananın Ermeniler şahsında Fransa olduğundan ise hiç dem vurmuyorlar.

Bu yorumlara belki yer vermezdik; fakat Türkiye’ye biçilmek istenen rolün ne olduğunun görülmesi açısından ehemmiyetine binaen değindik.

Türkiye Bu İhtimallere Hazır Mı?

Rusya Ukrayna, Çin Tayvan, Kuzey Kore ile muhtelif ülkeler ve işin bir tarafında da Amerika arasında yaşanması muhtemel çatışma başladığında, ortaya çıkması muhtemel siyasî, iktisadî ve sosyal neticelere yönelik Türkiye’nin bir hazırlığı var mı?

Meselâ yarın Rusya Ukrayna’yı işgâle kalkıştığı taktirde, bir NATO üyesi olan, aynı zamanda Rusya ile de rekabet ve işbirliğine dayalı bir münasebet geliştiren Türkiye nasıl bir tavır takınacak?

Hiç sanmıyoruz; fakat ola ki NATO’nun Rusya’ya yönelik askerî bir müdahalesi olursa, Türkiye NATO saflarında Rusya’ya karşı savaş mı açacak? Yoksa böylesi bir müdahale olması durumunda tarafsız mı kalacak? Tarafsız kalacak olursa bunun karşılığında Suriye’ye mi odaklanacak? Suriye’de muhtemel hedefleri elde etmesiyle beraber bir taraftan Kudüs’e doğru sokulurken, diğer taraftan Arabları etrafında bir araya getirebilecek mi? Tabiî bununla beraber Doğu Akdeniz’deki etki alanını genişletmeye yönelik hangi adımları izleyecek?

Bir diğer taraftan, Çin Tayvan’a girdiğinde, Kuzey Kore hiçbir şey yapmasa da havaya sıkmaya başlasa bile global tedarik zincirinde yaşanması mukadder olan kırılma ve buradan kaynaklanacak iktisadî yıkıma karşı Türkiye’nin elinde hazır A, B, C, … planları var mı? Meselâ döviz gelsin de nasıl gelirse gelsin politikasından vazgeçerek, muhtemel en kötü şartlara yönelik memlekette üretilen stratejik gıda, enerji ve hammaddeye yönelik bir tasarrufta bulunacak mı? Yine tüm bunlarla beraber, ele geçecek fırsatla beraber senelerdir ötelene ötelene cumhuriyetin 100. yılına kadar ertelenmiş hesaplaşmayı gerçekleştirmek için yapılmış bir hazırlık söz konusu mu?

Güven Duygusunun İkmâli

Yazının başında, vatandaş nezdinde tazelenen güven duygusu yalnız kur ve ekonomi değil, yarın yaşanması muhtemel büyük siyasî hadiselerde de son derece ehemmiyetli bir rol oynayacaktır demiştik hatırlarsanız. Evet, böylesi bir konjonktürde toplumun moral üstünlüğü ve güven duygusunun tazelenmiş olması son derece ehemmiyetli. 15 Temmuz ile beraber yükselen, o günden bugüne dek bilhassa iktisadî planda yaşanan sıkıntılarla pörsümeye yüz tutan ihtilâl ateşinin bir vesileyle yeniden harlanması gerekiyor. Tabiî bunun için de vatandaşın hükümete-liderliğe olan güveninin korunması ve tazelenmesi icab ediyor.

Not: Geçtiğimiz hafta üçüncüsü düzenlenen Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi şimdilik üzerinde duramamış olsak da takdire şayan son derece ehemmiyetli bir teşebbüs olarak değerlendirilmelidir.

Global Düzen Değişimi

En basit bir salgın hastalık sürecinde bile kendisine biçtiği ve dolayısıyla kendisinden beklenen liderlik fonksiyonunu yerine getiremeyen Amerikan merkezli dünya düzeninin artık daha fazla sürdürülemeyeceği muhakkak. Çin ve Rusya pastadan kendilerine düşen payı arttırmak için düzeni kurban etmeye hazırlarsa da mevcut olanın yerine alternatif bir düzen teklif ediyor değiller. Dolayısıyla yalnız başına askerî yahut iktisadî güç olmak global mânâda bir düzen kurmaya yetmiyor. Avrupa’nın ise demografik yapısı dolayısıyla statükoyu korumak ve bunun üzerinden imtiyazlarını sürdürebilmek dışında bir davası yok.

Sonunda iş dönüp dolaşıp geliyor ve Üstad Necib Fazıl’ın “Dünya Bir İnkılab Bekliyor” konferansında Türkiye’ye biçtiği misyonda düğümleniyor.

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun “Adalet Mutlak’a” başlıklı konferansında dediği gibi, “Yeni Dünya Düzeni kurulacaksa, biz de diyoruz ki buradan başlasın.”

Görüş: Ömer Emre Akcebe

Baran Dergisi 780. sayı