İsmail Saymaz isimli sözde gazeteci 7 Ocak 2022 tarihinde “İBB’deki İBDA/C’liler” başlıklı bir yazı kaleme alarak İBB’de çalışan H.K. ve R.A.’yı İBDA-C iltisaklı olduğu iddiasıyla hedef göstermişti. Yazısının “Baran Camiası” başlıklı bölümünde adil bir tavır sergiliyormuş pozu kesen Saymaz, “Türkiye'de 2000 yılı itibariyle işkence hala bir sorgu yöntemi olarak kullanılıyordu. Emniyet ifadesi dışında bir kanıt bulunmadığını dikkate alarak, ceza alsalar bile suçlamalara ihtiyatlı yaklaşıyorum.” diyerek aslında 28 Şubat sürecinde yargılanan R.A. ve H.K.’nın örgüt iltisakı hakkında herhangi bir kanıt olmadığını kendi ağzıyla itiraf etmişti. Buna mukabil yazısının devamında Saymaz “Ancak İBDA/C'ye sempati besledikleri pekala anlaşılıyor. H.K. ve R.A.'nın 2014 yılında İBDA/C'nin çıkardığı Baran dergisinin toplantısına katıldığı görülüyor. Dergide "Okurumuz" diye takdim edilen R.A., İBDA/C'lileri kastederken, "Camiamız" ifadesini kullanıyor. Bu irtibat ve iltisak değilse nedir?” diyerek H.K. ve R.A.’nın İBDA/C iltisaklı olduğu iddiasına Baran Dergisi’ni dayanak yapmaya kalkmış, bizi de “terörist” gibi göstermek cüretinde bulunmuştu.

Baran dergisini ve şahsımı hedef almasından dolayı “kişilik haklarına saldırı” sebebiyle hakkında dava açtığımız İsmail Saymaz, 11 Nisan’da HalkTv’de yayınlanan “Atatürkçü Düşünce Derneği'ne bomba koyanı İBB'de işe almışlar” başlıklı yazısında âdeta nasıl bir operasyonel faaliyet içerisinde bulunduğunu fâş etmiş ve etki ajanlığı yaptığını alenen ortaya koymuştur. İlk yazısında “adil adam” pozları kesen Saymaz, mevzu bahis yazısında, darbe sürecinde uydurma davalarla ceza alan 28 Şubat mağdurlarını “nasıl da işten attırdım ama” diye övünecek kadar da pişkin bir kimse olduğunu da bu vesileyle sergilemiştir. Bu pişkinliği daha evvel Saymaz nam gazeteciden birçok defa gördük. Aslında, bundan önce birbirine benzemez çok farklı gruplar içinde bulunduğunu, bu grupların fraksiyonları arasında gel-git yaptığını kendisi söyleyen Saymaz, önce mikser misali ortalığı karıştırıp, söylediği yalanlar ortaya çıkınca köşesine çekilip seyretmekte de çok mahir. Ne de olsa vazifesi bu…

Saymaz, yazısının sonunda safa yatarak, “Ben inanmış ve dosdoğru adamları severim. Açık olun. Ne demek istiyorsunuz?” demiş ve İBDA/İBDA-C çerçevesinde birtakım sualler yöneltmiş. Bizim kim olduğumuzu bilen biliyor; söyleyeceğimizi eğip bükmeden dosdoğru söyleyeceğimizi, kimseden gizleyecek-saklayacak bir şeyimiz olmadığını da…

Bundan evvel müteaddit defa yazmış, çizmiş, akla gelebilecek envai çeşit materyalle anlatmış olsak da, anlamak istemeyenler yahut idrak edebilecek kabiliyeti haiz olmayanlar için bir umut tekraren ifade edelim ki, İBDA-C diye küllî bir yapı söz konusu değildir, İBDA-C diye bir örgüt YOKTUR!

Saymaz ve türevlerinin bir türlü anlayamadığı noktaya, “İBDA Cephesi/Cepheleri” kavramına gelelim ve izah edelim:

Aslında “cephe” derken kastın ne olduğunu anlamak için sadece sözlüğe bile bakmak yeterlidir; anlamamak için ise ya ahmak ya da anlamıyor rolüne yatıp ortalığı karıştırma derdinde olan bir ajan olmak gerekir. Neyse devam edelim…

TDK’ya göre “cephe” kelimesinin dört mânâsı:

“1. Bir şeyin veya yapının ön tarafta bulunan bölümü.

2. Belli bir düşünce, istek çevresinde sağlanan beraberlik.

3. Yan, yön, taraf.

4. Üzerinde savaşın sürdüğü bölge.”

Büyük Doğu-İbda, Üstad Necip Fazıl ve Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu tarafından ortaya koyulmuş bir dünya görüşü, bir fikir ve aksiyon hareketidir. Ortada 200’e yakın eser ile “Cumhuriyet sonrası kavruk nesiller” diye nitelendirebileceğimiz otların arasından tomurcuk açan çiçek misali, iki büyük mütefekkirin eserleri var. Bu bakımdan, Büyük Doğu-İbda’nın tabiî ki siyasî birtakım hedefleri vardır. (Kimlerin “70 milyon el ele Büyük Doğu’yu kuracağız.” dediğini söylemeye lüzum yok zannediyorum.) İbda fikriyatına gönül verenler de bu hedeflerin hayata geçirilmesi adına faaliyetlerde bulunur.

Buradan anlaşılacağı üzere; Baran cephesi ve diğer İbda cepheleri, belli bir düşünce (İbda fikriyatı) çerçevesinde birliğin sağlandığı, fikirden aldığını anladığı ölçüde faaliyet gösteren hizip-oluşumlardır. Birbiriyle organik hiçbir bağı olmayan, hatta birbirini tanımayan kişilerin “fikri anlamada şahsi anlayış” çerçevesinde faaliyet gösterdiği alanlardır. İbda fikriyatına gönül veren insanlar ise, milleti ve memleketi için yeri geldiğinde canını vermekten çekinmeyen, her daim davasının kaderinin bu memleketin kaderiyle bir olduğu şuuruyla yaşayan, şehitler-gaziler veren insanlardır.

Bundan dolayı, Üstad Necip Fazıl ve Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu tarafından ortaya koyulan Büyük Doğu-İbda fikriyatı, yüzde yüz yerli bir düşünce olarak Müslüman Anadolu’ya getireceği fayda sebebiyle, kökü dışarıda olan herkes tarafından düşman bellenmiş ve hedef tahtasına oturtulmuştur.

Mirzabeyoğlu, bu sebeple 28 Şubat sürecinde bir kumpas dava neticesinde idama mahkûm edilmiş, cezası daha sonra idamın kaldırılmasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrilmişti. Bu hukuksuzluk 2014 yılında yapılan yeniden yargılama başvurusunun kabulü ve ardından işletilen iade-i muhakeme süreci neticesinde Mirzabeyoğlu’nun üzerine atılı İBDA-C terör örgütü lideri olmak suçundan beraat etmesi ve bu kararın Yargıtay’ca onanmasının ardından son buldu. Saymaz da dahil bugün İBDA-C diye bir terör örgütünün varlığını iddia eden ve insanları olmayan örgütle iltisaklı göstermeye teşebbüs edenlerin tamamı “Bakın, Salih Mirzabeyoğlu’nu destekliyorlar, o zaman İBDA-C’liler!” tonunda takılıyorlar; ama anlayacağınız böyle bir şey yok! Dolayısıyla Saymaz ve türevleri, “lidersiz bir terör örgütü olamayacağı”nı bile bile İbda fikriyatını benimseyen kişileri terör örgütü iltisaklı göstermek için kalem oynatırken sadece hukukî bir ihlâl ve kişilik haklarına saldırıyla iktifa etmiyor; aynı zamanda birileri tarafından “doğru tayin edilmiş” bir hedefe, memleketin taşıyıcı sütunu olan bir harekete âleni saldırıda bulunarak etki ajanlığı yapıyor. Bunu yaparken de üzerine atılı suçlardan beraat eden Mirzabeyoğlu’nu terörist gibi göstermeye devam ediyor.

Fakat burada asıl kabahati Saymaz, türevleri ve ağababalarında değil kendimizde bulduğumuzu da söyleyelim. Önce Kemalist kisveli ardından ılımlı İslâm kisveli Batı ajanlarının temizlendiği, 15 Temmuz ile Müslüman milletin şaha kalktığı Anadolu’da, aradan geçen yıllara mukabil 2022 Türkiye’sinde Saymaz gibilerin hâlâ bu tip faaliyetlerde bulunabilmesinin, Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkmasının müsebbibi, ne yazık ki gerekeni gerektiği şekilde yapamamış, gereken duruşu sergileyememiş olan biz Müslümanlarız!

Görüş: Faruk Hanedar