Runnymede Trust Vakfı ile Reprieve adlı sivil toplum kuruluşu tarafından hazırlanan rapor, İngiltere’de yaklaşık 9 milyon kişinin İçişleri Bakanı’nın takdir yetkisiyle vatandaşlıktan çıkarılabilecek hukuki konumda bulunduğunu ortaya koyuyor. Bu rakam, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 13’üne karşılık geliyor ve söz konusu yetkilerin orantısız biçimde Müslümanları ve göçmen kökenli toplulukları etkilediği vurgulanıyor.

Rapora göre mevcut uygulamalar özellikle Güney Asya, Orta Doğu ve Afrika kökenli toplulukları hedef alıyor. Kişinin fiilen hiçbir bağ kurmadığı bir ülkenin vatandaşlığına “hak kazanabileceği” varsayımı dahi Britanya vatandaşlığının iptali için yeterli görülüyor. Bu durum, Müslüman topluluklar açısından vatandaşlığı sürekli tehdit altında bir statüye dönüştürüyor.

İsrail, askeri varlıklarını konut projeleriyle beraber Kudüs'e taşıyor
İsrail, askeri varlıklarını konut projeleriyle beraber Kudüs'e taşıyor
İçeriği Görüntüle

Ortaya çıkan tablo, İngiltere’nin kendi sorunlarını ve başarısızlıklarını çözmek yerine, Müslümanları ve göçmenleri bilinçli biçimde günah keçisi hâline getirdiğini gösteriyor. Güvenlik, entegrasyon ve içtimai alanlarda üretemediği politikaların üzeri, “potansiyel tehdit” söylemiyle örtülüyor; meseleler çözülmüyor, halının altına süpürülüyor.

Raporun verileri çifte standardı açık biçimde ortaya koyuyor: Beyaz olmayan her beş kişiden üçü vatandaşlıktan çıkarılma riski altındayken, bu oran beyaz Britanyalılar arasında yirmide bire düşüyor. Yani burada söz konusu olan güvenlik değil; kimlik temelli bir ayıklama. Müslüman coğrafyaların sistematik biçimde “tehlike alanı” olarak kodlanması ise bu politikanın ideolojik arka planını ele veriyor ve açık bir İslam düşmanlığına işaret ediyor.

2010’dan bu yana yüzlerce kişinin “kamu yararı” gerekçesiyle vatandaşlıktan çıkarılması, 2022’de bildirimsiz iptalin yasal hâle gelmesi ve son düzenlemelerle mahkeme kararlarının dahi askıya alınabilmesi, vatandaşlığın artık bir hak değil şartlı bir lütuf gibi kullanıldığını gösteriyor.

Özetle rapor, İngiltere’nin Müslümanları ve göçmenleri, kendi krizlerini örtmek için öne sürdüğü kumdan bir tehdit maketi olarak kullandığını belgeliyor.