Nasıl ki Aziz Nesin'in Zübükzade İbraam Bey'i toplumdaki zübüklüklerin hasılası veya toplamıydı, bunların toplamı da Kılıçdaroğlu'dur.

Hiç boşuna köpürmesinler. Anlayışta, liyakatte ve ahlakta bunların özeti olmaktan başka da suçu yoktur.

Cesaretleri varsa kendileriyle yüzleşsinler.

Ancak o vakit sahici "değişim" söz konusu olabilir. Yoksa "değişim" diye diye, "Sen kalk ben oturayım" benciliğinden öteye geçemezler

Yazık ki yazık, hamakatla malul özgüvenleri gözlerini öyle kör etmiş ki hiçbir şeyi göremiyorlar

Bu yüzden "yankı odası" müptelası oldular. Son zamanlarda işi hepten müptezelliğe döktüler

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevine getirilen Tamer Karadağlı'ya yaptıklarının başka bir izahı yok. (En son olarak, DT'de tepki istifalar ı olduğu yalanını üretmişler.)

Hayır yani, Karadağlı'nın günahı nedir?

Yaşam tarzı mı çok farklı bunlardan? Mesela ağzına içki mi almıyor? (Hani bunların aklıevvel yazarçizerlerinden biri, "Erdoğan bir kadeh tokuştursa laiklik kurtulur, modern mahallede endişeler biter" demişti ya, ondan mülhem soruyorum.)

Oysa Tamer Karadağlı bunlarla aynı mahalleden. Tek suçu, milliyetçi olması, bir de PKK'ya karşı tavrını net bir şekilde ortaya koyması

Demek, çıtayı oralara kadar "yükselttiler". Yakın bir gelecekte çıtayı LGBT muhibbi olmayanı dışlayacak kadar "yükseltirler" mi, bilmiyorum.

Bildiğim tek şey; gerçekten de sorunun temelinde bunlar var, Kılıçdaroğlu sadece bu sorunun göstergesi.

Yahu hadi diyelim, Tamer Karadağlı bu devletin bir kurumunda görev aldı diye gıcık kapmışlar. Peki Timur Selçuk'u neden dışlamışlardı? Neydi günahı; "Namaz kılıyorum..." demekten başka?

Ya müzisyen Kıraç?

Tıpkı merhum Oktay Sinanoğlu gibi yabancı dilde eğitime karşı çıktığı için bunlar tarafından az mı lince maruz kalmıştı?

Fazıl Say dostumuz da "Truva Sonatı" konserine davet ettiği Cumhurbaşkanı Erdoğan'la buluşunca "dışlanma" tehlikesi atlatmıştı. Neyse ki çok geçmeden birkaç başarılı "muhalif manevrayla" yakasını kurtardı.

Örnek çok, hangi birini sayayım.

Her defasında seçmenden şamarı yiyorlar; ama nerede hata yapıyoruz diye sormak yerine, şımarıklıklarını daha da artırıyorlar. Sanki dersin herkes bunlarla aynı siyasi pozisyonu almak zorunda.

Seçimden önce de Teoman'ı baskılayıp muhalif bir tweet attırmayı başardılar.

Gelgelelim, çıkaracağı bir şarkıda Necip Fazıl'ın "Öz vatanında parya..." mısraına yer verince yine tozuttular.

Mesela, mezkûr şarkı Ertuğrul Özkök'e felaket koymuş. (Belki de kendini hatırlatmak için bunu fırsat bilmiş; çünkü onda bu yetenek var.)

O kadar koymuş ki, "411 el kaosa kalktı" kıvamında kaptırıp gitmiş... Teoman üzerinden aklı sıra Necip Fazıl'la hesaplaşacak; ama çapı elvermeyince saçmalamış ki o kadar olur!

"Fikrin öfkesi" nedir haberi yok. Ekrem Tahir'in "Yaratıcı Öfke"yi okumasını önereceğim; ama faydasız. Çünkü "fikrin fahişesi" olana hiçbir kitap fayda etmez...

Yahudiyi yenmek! Yahudiyi yenmek!

Her şeyden evvel Necip Fazıl dediğin, kendisine muhalif olanların bile hayran kaldığı, mesela Yaşar Nabi'nin "Bir mısraı bir millete şeref vermeye yeter" dediği büyük bir şair. Neden bir şarkıcı bu denli büyük bir şairin mısraını terennüm etti diye "ideolocyasından" sorumlu olsun?

Nâzım'dan bir mısra söyleyen komünist, Ahmet Kaya'dan bir şarkı beğenen de "vay şerefsiz" mi oluyor behey ahmak! (Ahmet Kaya hakkında "Vay şerefsiz" manşetini atmıştı ya!)

Necip Fazıl, egemenlerin öz yurdunda parya muamelesi yaptıkları Anadolu insanına vurgu yapmıştı. Ertuğrul Özkök ben de bu dönemde "paryayım" diyor.

Evet öyledir; ama egemenlerin parya ettiklerinden değil, kendi kendini parya edenlerdendir. Cemil Meriç'in müstağrip, Attila İlhan'ın "Komprador aydın" dediklerinden...

Salih Tuna, Sabah