MATLA’ Beyit: Çeker bûy-ı devâdan âh sâhib-derd-i istiğna / Sudâ’-ı sıhhate sandal sürer rû-zerd-i istiğna — (Şeyh Gâlib)… “Çeker deva tamahını ihtiyaçsız derd sahibi — Sıhhat sıkıntısına sandal sürer ihtiyaçsız soluk yüzlü!”
*
İSTİGNA-Alah’tan başka kimsenin minneti altına girmemek. Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak. Nazlanmak. Azamet ve tekebbür etmek: 1513: İSBAT-Bir hastalığın devamlı oluşu, müzmin oluşu. (Hastalık, sıhhatin tersi; ve kulluk, Yaratıcı karşısındaki eksiklik. Kulluk memuriyeti, bu idrakle, hep iyileşme, hep doğru istikamette olmak, hep güzelleşmek ve güzel kalmak yolunda tekâmül. Şâh-ı Nakşibend Hazretleri: “Marazın tedavisi için, illetin tesbiti şarttır!”… Ve: “Nasıl olsa geçilmek zorunda olan zarurî dururken, faydasız kolaya kaçmamalıdır!”… İsbat, Hakk’ın nefste doğrulanması olduğuna göre, bu şuur, nefste hep hastalığın tesbitinin şuurunu göstericidir; hastalığın şuurunda olunduğunu gösterici… Şifanın Allah’ta ve Allah’tan olduğunu!)… REŞÎD-Yarayanı ihsan eden Allah’ın 99 güzel isminden biri: 514: İHDAS-Yeniden bir şey koymak. İcâd. Kemer. Nefs… ŞERHA-Kesilip dilimlenmiş şey. Parça. (Hazz-Muhalefet etmek. Taksim etmek: 677: Telegram… Muhalefet, “halef” olmak, yerine geçmektir. Bu çerçevede, halef, asıl anlamıyla esası devam ettiren, diğer anlamıyla ona aykırı olan): 514: HUŞRÜBA-Kalb çalan. Aklı başından alan. Gönül çalan. (Üstadım’dan: “Aklın aklı olsa, gönül olurdu!”… Huşrüba; hem bu mânâda, hem de “dehşet içinde kalma”ya, iş ve hareketten kesen korkuya işaret yorulabilir bir kelime… TELEGRAM, “uzaktan zihin kontrolü”, beni anlatacağım kesip biçmeye tâbi seansı da içinde “delirtmek üzere” kalb ve kafa parçalamak işi üzerinde bulunadursun, İspanyolca “Tele-grama: Hayâl kumaşı”mın biçiminde ADLÎ TIBB şeklinin doğumuna vesile oldu; “istiğna derdinin sahibi” bende… Olan Üstadım’ın dediği idi… Yevmiye: “Hiç kimseye hiçbir şey borçlu değilsin!”… Borçlu olduğum bu söz, ona, ondan gelmişe; bitişikleriyle!)… SİYAB-Elbiseler: 514: BASTAN-Tarih. (Tarihi hem yazanlar vardır, hem okuyanlar; bir de yazanlar ve okuyanlar… Yazanlar da iki çeşit; yapanlar ve kalem sahibleri… Bir de hep yapan, hem de kalem oynatanlar!)
*
HAZAR-Tahta ve kereste kesmeye mahsus, suyla –ve elektrikle– işler büyük bıçkı makinesi: 807: ZAHK-Hastalıktan dolayı tilkinin tüyü dökülüp derisinin açılması… Allah’ın, “Dilediğine belâ verici” anlamındaki DARRÎ ismi faslından, iki TELEGRAM hatırası: Bedenen ve sözlü telkin ile oluşturulan atmosferinden sonra, eş zamanlı olarak Cezaevi bahçesi veya yakınındaki bir inşaat için çalışan Hazar makinesinde üç parçaya bölünmek üzere hazırlanmam. Anlatırken zor olan, tıpkı insanın rüyâ görme sırasında bunun rüyâ olduğunu fark etmesi, ama farkettiği tarafa veya rüyâya salması ince çizgisinde… Mesele Telegram olunca, işin bir başka tarafı, zaten vücudu kesilmek üzere olan bir adamın durumuna, hayâlin duyulaşmaya başladığı hâle getirilmiş olması. Burada, ikame edilebilir ekip çalışması verimlerini de hesaba katmak gerekir; ün[i]formalıların beni kılıçlarla öldürmeye gelecekleri, benim buna hazırlık olarak iki rekat namaz kılarak beklemem ve o atmosfer içinde seccade üzerinde beklerken birden ayılmam, saate baktığımda gece 11 mi yoksa 1’de mi başlayan maceranın üzerinden şu kadar zaman geçmiş sabah olmuş, yahud üst katta benim tuvalete bitişik yan koğuş tuvaletinden gelen metal birşeyi bileme sesleri ve sonra doğrudan duvar deliniyormuş gibi olsun diye duvara sürtmeler, şimdi “falan filân” olmuş bu cümleden şeyler… Şimdi Hazar makinesi: mütemadiyen kısa mesafede belimden ikiye bölmek üzere yaklaştırdıkları ve hafif uzaklaştırdıkları… Bu cümleden olarak ekleyeyim, beni dehşetler içinde “bağırmak ve imdad istemek” komikliğine düşürme niyetleri gerçekleşmedi… NETİCE: “Sıhhat sıkıntısına sandal süren değil de sandalı sürdürülen soluk yüzlü” ben, –ne garib taifedir şu Nakşîler; kafileyi gizli yollardan sürer!–, TELEGRAM karşısında TELE-GRAMAM, neleri nelere döndürdüğü ressamlığı meydanda, kendi bünyesine tahvil ettiği yararlıların gerisini bağırsak yollarından HÂDES olarak dışarı attı… Bu satırları yazdığım şu ânda NİMPA, “kendine fazla güvenme daha bitmedi!” diye hoşnutsuzluk havasında; ama o sözü de hakikî tarafımı pekiştirme vesilesi… “Bilmiyor musun ki, sadece yararlı olanları ve ölçülü biçili yesen de, vücud günden güne ihtiyarlamada; demek ki cihazınla bedenî göçürmen, benim TELE-GRAMA’mı küçültmüyor, küçültmez. Sen de –çok şükür– anlıyorsun ki, TELEGRAM benim TELEGRAM Feylosofisi faslında bir parça niteliğine düştü!”… ZABZAB-Maraz, hastalık. Zahmet. Engel olmak. Ayıp: 1805= 806: HAZER-Gözün dar ve küçük olması… Kürtçe, ŞUREŞ-İhtilâl: 807= 1806: RABITA-İ Şerife. (Rüya-Yerden biten ot. Gramo, çim, çimenlik. Kust otu: 217: Rüyâ. Hayâl, düş. İspanyolca, etof, kumaş!)… HAMSUN-Elli. “Nun, kalem, ilk akıl, bedi’, nur, varlık, Ser-atan’ı, Abdülhakîm Koltuğu’nu hatırla!”: 806: KUZZE-Pire. Ok yeleği. Kastalan. “Ledünnî”… HURBE-Her yuvarlak delik: 806: HİBRE-Bir şeyin içyüzünü hakkıyla bilme.
*
HAZAZE-Bulaşıcı müzmin bir cilt hastalığı olup, sonradan bağırsaklara geçerse öldürücü olur: 28: HARF sayısı. “Arab alfabesinin”… HAZZAZ-Yosun: 23: KEC-Eğri. Bit. Pire. Gece. Karanlık. Dairevî. Kuşatan. Fikir. Efkam. (Nedim-i Kadim’in MUAMMASI “Be-Nâm-ı İzzetî” başlıklı –ve gizlediği isim bu– beytini “efken”den vesilesiyle hatırlayınız!)… ETAN-Yosunlu taş: 452: ETAN-Yarısı suyun üstünde olan kaya. Dişi eşek. “Vasfı kabul edici nefs. Kabul edici dil. Çok eski zaman. Ezell”. (AY Menzillerinden SERETAN, ilk etan; Hemze, Allah’ın “Bedî-Yaratıcı” ismine, “İlk Akıl-Kalem” mertebesine de işaret eder… İspanyolca, Ataner: İlgili olmak, bir şeyle ilgisi olmak, hakkında… Seretan: Baş, başlangıçla ilgili!)… AKU: İngilizce “su” anlamında ön ek… AKU: İngilizce “sivri, keskin” anlamında ön ek… AKUT: Keskin, sivri. Hastalıklarda kısa devrelerde gelişmeler… İNSAN, “isteyen ve istenen”dir; “haste”, istenen olma kökünden ve ölüm de nihaî anlamında budur; “İnsan, hasta bir hayvandır!”… Bedenî yönümüzü bekleyen “ecel” hükmü, bu kesinlikte o sözü içine alıyor… ECEL: Allah’ın takdir ettiği ömür nihayeti… ECELL: Çok güzel, çok büyük. En üstün, çok celil… ECELL: “Evet, belî, neam”… Ecel, hastalık mukabili “sıhhat” mevkiinde, hem beden hem nefs yönünden çekilen, olumlanan… SERETAN, terkibi mânâda “kanser” hastalığı olarak kullanılıyor… BATN: İç, dahili. Mide, bağırsaklar ve yakını iç organlar… Fizik ve metafizik olarak hastalığın ve ölümün ne olduğunu belirttiğimize göre: Cild hastalığından bağırsak hastalığına dönüş, –hazaze–, cildimizin bedeni çevreleyen ve koruyan, bağırsaklarımızın ise vücudun “kemer bölgesi-merkez bölgede” yer alışı, hem bedenî hem fikrî bakımdan “derunu kalb ve ilgisi beyin” hususuna bir misâl teşkil ediyor… NATAK-Kemer. Kuşak. Kuşak bölgesi: 161: İNSAN… İspanyolca, ACUTE: Duyu ve düşünce. Keskin, iğneleyici, aşındırıcı. Kuvvetli. Keskin. Duyarlı. Şiddetli. Çok fazla. Zeki, anlayışlı, nükteli. Hekimlikte, “ilerlemiş, had safhada”. Matematikte açı. Dilbilim’de tez… Tez’in, “ten rengi” manâsını hatırlayınız… HAZZ: Kazıma. Yırtma. Yarma. Kesme. Kısaltma. Silme. (KKM-Kaptan Kusto Müslüman: 240: MAKSİM-Taksim edilecek, dağıtılacak yer. Suyun kollara ayrılma yeri. Musluk, çeşme, savak… Men’af-Dağın sivri tepesi. Bit: 240: Faks-Ölmek… Mer-Elli: 240: Mer - Fransızca’da deniz… Üstadım’ın KARA TAHTA isimli Noktalama’sı: Dünyayı yererken de yine onunla ilgim; / Nefse el süremiyor kara tahtada silgim!): 15: BD-İBDA.
*
MATLA’ Beyt’in Birinci Mısraı: 1172= 173: İSTİNSAH-Nüshasını çıkarma, bir suretini çıkarma. Silmek. (İstinsah, Nesh kelimesinden gelir ve “silmek” anlamı da buradan… Nesh: Şer’i bir hükmü, şer’i bir hükümle ortadan kaldırmak. Bir şeyin aynını kopya etmek. Güneş’in gölgeyi kaldırması gibi, bir şeyin zâil kılmak)… KUSTO: 175: MEHDÎ Salih İzzet Erdiş… MAT’UN-Belâya tutulmuş. Musibet ve taun hastalığına uğramış: 175: SANDAL-Büyük başlı deve. Güzel kokulu bir ağaç. Kayık.
*
MATLA’ Beyt’in İkinci Mısraı: 2237: REKİZ-Sağlam. Gizli, gömülü hazine… ZEKERİYYA-Bir Peygamber ismi; testere ile şehid edilmiştir: 237: RÜVAL-Salya, ağız suyu. (Mirseb-Ağzı sulanan emektar. Halid bin Velid Hazretleri’nin bir kılıcının ismi: 312: Mirzabeyoğlu.)
*
MATLA’ Beyt’in Toplam Ebcedi: 5410: ÜÇIŞIK… HABBE-Yol, tarik: 410: KUÇKAR-Dövüş için hazırlanmış iri koç… İTAHE-Bir şeyi tamamlama, hazır etme: 415: VECAHET-Haysiyet, şeref, itibar.
 
MUAMMA: “SALİH”
 
“EŞYA lâtifleştikçe göze görünmez olur / Solucan kanat taksa yerde sürünmez olur!”… Üstadım’ın LATİF isimli bana ithaf ettiği NOKTALAMALAR’dan biri, YEVMİYE: “İkimizin şiirlerini yazdım bayılacaksın!”… SALİH: 129: LÂTİF.
*
Birinci Mısraın Ebcedi: 1731: HALLAK-Her şeyi yaratan Allah… EZEL-Evveli belli olmayan zaman: 731: CELB-İ Suret-Suret celbeden. (Suret celbetmek, televizyon alıcısı için de kullanılır… Yevmiye: “Televizyon var değil mi?”… Tabiî olarak “evet!” diyorum, ama sualinin kasdını anlamış değilim… HI harfi, Allah’ın “Hakîm” ismine, “şekil-suret” mertebesine, AY menzillerinden “Nahye”ye işaret eder… Haş-Kalb. Nahye: 309: Kurta-Küpe, halka, yüzük, hatm. Mahzum… HA harfi, Allah’ın “El-Ahir” ismine, “Heba-Şekil veren, ama kendisi o şekil olmayan” mertebeye, AY menzillerinden “Deberan”a işaret eder… Deberan: Boğa Burcu’nda yer alan 5 yıldız. Çözen, çözücü… Simya’da “çözen, çözücü” safha; Yengeç Burcu, –Seretan–, unsuru SU, seyyaresi AY, vücutta tesir yeri “göğüs, karın, kemer”… HE harfi, Allah’ın “El-Bais: Elçi yollayan” ismine, Levh-i Mahfuz’a, AY menzillerinde “Butayn-Batınlık, kalıb, beden”e işaret eder… HEBA: He-Ba… He: Levh-i Mahfuz, bâtınlık, Allah’ın bâtınını Zâtî sıfatlarından kendi sureti üzerine yarattığı İNSAN… Be: Allah’ın “El-Lâtif” ismi, “Cinler-Gizlilikler, sırlar” mertebesi, AY menzillerinden “Mukaddem min ed-delâl: Delil olan takdim”e işaret eder… Üstadım’ın verdiği TAKDİM ediliş ve TAKDİM ediş yazısı hatırda!)… ZAL-Bir harf. Horoz ibiği. (Zal harfi, Allah’ın “El-Müzill” ismi, “Hayvanlar” mertebesi, AY menzillerinden de “Sa’du’l-Suûd: Derece almak. Mübarek. Mübarek yıldızlar”a işaret eder… Zal harfinin ebcedi: 700: Taakul-Hatırlama. Akıl Erdirme. “Mazi”… Ratk-Bitişik etmek. Bir yarığın parçalarını bitiştirmek. Bitişmek, ulaşmak: 700: Tefekkür… İmâm-ı Rabbanî Hazretleri, tefekkürü, “yeni bir bilgi edinmek için iki bilinen üzerine abanıp kendini kaybedecek kadar düşünerek üçüncü olan şeyi –hükmü– elde etmektir!” diye tarif eder.): 731: KARARGİR-Karara bağlanmış. Karar verilmiş… HALAK-Nasib. Hisse: 732: ABDÜLHAKÎM Koltuğu-(Kef harfi-Kürsî, koltuk, taht: 20: Rahman Suresi 20. ayet – Aralarında birleşmelerine engel bir perde var)… TEBELLEŞ-Birbirine geçmiş, karışık: 733: MEHDÎ Salih İzzet Erdiş.
*
SOLUCAN-(İngilizce Worm-Solucan, kurt, ürkek, sonsuz vida: 252: Behreme-Burgu. Matkab… Behrame-Yeşil elbise: 252: Murabıt-Kalbini Allah’a bağlayan… Hald: Sonsuz. Bâki… Vida: Somun. Nurbat. “Sarmaşık”… Kurtçuk: Kelebeğin kanatlanmadan önceki hâli… Solucan: Sol-Ucan… Yesir: Sol, sol el. Gençlik. Bolluk. Kolaylık. Kumarbaz, ihtimalleri kurcalayan. Öldüren… Ucan: Ucam. Çekirdek… Urume-Rum. Rumî. Anadolu. Bulma mekânı. Kuşatan. Gece. Örtü. Fikir: 252: Kumandan… AY menzillerinden Seretan; Allah’ın “Bedi’-Yaratan” ismi tasarrufunda… Seratan: Ser-Etan… Ser: Baş… Etan: Yosunlu taş… İspanyolca, Lama: Çamur. Tiynet. Yosun… İspanyolca, Lama: Kumaş. Etof. Bünye… Solucan, kendi yolunu kendi yapan olarak, gayri iradî çalışan bağırsaklar gibidir; içgüdü merkezini temsil eden “kemer” bölgesi meselesini hatırla!): 126: KÜNUN-Bir şeyi gizleme, saklı tutma… GÜLGÛN-Gül renkli. Penbe. (İspanyolca, Tez: İnsan teni. Penbe… Penbe-Pamuk: 59: Mehdî): 126: SALİH. (Rüyada gelen mânâ: Üstadım, “Var-yok 126 tamam!” diyor!)… PERVAZ-Kanat açmak, uçmak. Nur. İlim. Karargâh. Hücre. Ayna: 216: SEYFULLAH-Alah’ın kılıcı. Hâlid bin Velid Hazretleri’nin namı.
*
İkinci Mısraın Ebcedi: 2151: MEHDÎ Muhammed… MUAMMA-Anlaşılmaz iş. Karışık şey. Bilinmeyen hâl. (Salih Aleyhisselâmda mucizesinde tecelli eden hikmet, devenin kayadan çıkması, Allah’ın doğrudan yaratması ile ilgili olduğundan, “Fütuhî hikmet”; kendinden zuhur, Allah’tan olan… Hani Bedr Savaşı’nda atılan her okun isabeti hakkında, Allah’ın Allah Resûlü’ne “O oku sen atmadın, Allah attı!” buyurması!): 151: FAİL-Fiilin sahibi. “İmâm-ı Rabbanî Hazretleri, âlemin aslı olan fiil ve işlerin, Allah’ın fiilinin gölgesi olduğunu beyan eder!”… Gölge, asl ile var olan; ve onunla zail olan… MÜSEVVEME-Talim ve terbiye görmüş, hilkaten tamam at. Nişân edilmiş. Ziynetli: 151: MEVSUM-İşaretlenmiş. Damgalanmış, mühürlenmiş. İsim verilmiş. (Salih Mirzabeyoğlu: 451: Tammat-Son. Kıyamet)
*
Beyt’in Toplam Ebcedi: 3882: ADYA’-Boynuzu ufak koyun. Allah Resûlü’nün devesinin ismi… İFRAH-Belirsiz bir şeyi belirtme. Şübhe ve tereddüt giderme. Kuş yavrulama. Tohum yeşerme. (Harfî: Harfle ilgili. Sahibini tanıtmak için olan. Şafak vakti): 882: MÜTAEMET-İkiz doğurma. (Tev’em: İkiz. Mecazen benzer, eş)… TETBİ’-Peşini bırakmayıp iyice araştırma. Tâbi olma: 882: BADİ’-Deniz adası. Et. Deri. (Yevmiye: “Bir imamın arkasında namaz kılıyorum, bu kadar. Sakın kimseye anlatma!)… MUKTEDÎ-Tâbi olan. İmâma uyan: 554: TAKDİM-Arzetmek. Sunmak. Öne geçirmek. Bir büyüğün önüne geçip birşey vermek… MU’TEMED-Kendisine güvenilen, inanılan, itimad edilen kimse: 554: MU’TEMİD-İtimad eden. Güvenen… MÜSTENİD-Bir şeye dayanan. Bir şeye istinad etmiş veya o şey sened kabul edilen. Bir delili, şâhidi olan: 554: MEŞBUH-Şerh olunmuş. Açıklanmış… ŞENCER-Eşek marulu adı verilen ot. “Mehded”. (Yevmiye: “Marulun göbek yapraklarından olmak isterim!”… Rüya-Yerden biten ot: 217: Rüyâ-Düş. Uykuda görülen misâl âlemi… İspanyolca, Tele-Grama: Rüya kumaşı, hayâl bünyesi… Telegram: Uzaktan beyin kontrolü): 554: ZİHİN Kontrolü… MEVLANA Celâleddin-i Rumî. (Celâleddin: 159: Kutn-Pamuk… Penbe-Pamuk: 59: Mehdî… Rahman Sûresi 19 ve 20. âyetler: 3166: Konya): 553: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu. (Salih Mehdî Rumî)
*
BİR NOT: Solucan ve bağırsaklar hakkında… NECİS: Temiz olmayan. Pis. Şifa bulmaz derd. Habis… NECİS: Yavaş hareketli insan veya hayvan. Gizlenen sır, nişân. Bir nevi yeşillik. Gizli olan şeyi halk içinde ifşâ eden… HADES: Pislik. Kazurat… HADES: Yeni olmak. Eskiden olmayıp sonradan görülen hâl… Tâze, yiğit, genç… HADES: Süratle idrak etmek. Zan ve tahmin eylemek. Fikrini ve reyini bildirmek. Bir sözün mânâ ve mefhumunda, bir hususun vaz’ ve üslubunda başka tarz tasavvur eylemek… Gerek NECİS ve gerekse HADES kelimelerinde birbirine ters mânâlar açıkça görülüyor… Solucan, toprağın üstünde ve altında “kendini yolunu yapan” yürürken, bağırsaklar “kendinden hareketli” olarak içindeki necis ve hadesten uzaklaşıyor; bir arabada giderken, –meşhur izafet–, ön taraftan bakınca yolda ilerlenir, geriye bakınca arabanın dışa atması gibi görünür yol, yoldan uzaklaşıyor… MERAÎ-Otlaklar. Çayırlar. “Rüyâ-Düş, hayâl: 217: Rüyâ-Yerden biten ot”: 321: AHŞA’-Vücutta bağırsak, ciğer gibi organlar. Mahaller, bölgeler. Nahye. Haşa’, kalb, nefyetme… İspanyolca, MATA: Bitki, nebat… İspanyolca, MATE: Su kabağından bardak. Kafa, kelle. (Kürtçe, Kur: Kafa, baş… Kürtçe, Kur: Ot ve meşe toprağı yığını… Kürtçe, Kur: Sıpa. “Uzun zaman. Dil”… Tell: Yığın, küme… İspanyolca, Tela: Kumaş, etof… Grama: Çim, çimenlik. Rüyâ, düş): 441: META-Gaye, hedef… MATE-Öldü. (Akl-Akıl. İp. Ölüm: 200: EBU Süleyman-Hâlid bin Velid Hazretlerinin “Horoz” namı): 441: TAMME-Bitti. Son… KISAKÜREK: 441: Salih Mirzabeyoğlu.
 
MEDİHA
 
Mediha-Medih için yazılan kaside, övme: 67: Zeyn-Süs. Süsleme… HUCN-Kuşak. “Keme. İcâd”: 67: NEVA-Bir yerden bir yere nakletme. Hıfzetmek, korumak. Sohbet etmek… MUHYÎ-Maddî mânevî hayat veren, canlandıran, ihyâ eden. “Abdülhakîm Arvasî”. (Allah’ın 99 güzel isminden birisidir): 68: NİYAZ-Dua. Hacet, istek. Rağbet… VESİLE-Baba. Vasıta. Sebeb. Yol. Pâye, rütbe. Yakınlık. Kendisi ile başkasına yaklaşılan şey. Cennette bir menzil ismi: 111: ANNEME-Başlıktaki Mediha ismi, Üstadım’ın annesinin ismidir; ve “Anneme” isimli 1982 tarihli şiirinin içyüzünü görmek için-göstermek için, o ismi başlık edinmeyi uygun buldum… MA’-Yeryüzüne yayılıp döşenmek. (Mâ: “Biz” mânâsındadır): 111: MUSE-Arı. Nahl. (Re harfi, Allah’ın “Musavvir” ismine, 5. Sema tabakasına ve AY menzillerinden “Gafr-Örtme”ye işaret eder… Musa Aleyhisselâm’da tecelli eden hikmet “Ulvî”; ve namı “Kelimullah-Allah’la konuşan, Allah’ın hitab ettiği”dir!)… FEKAHE-Lâtife etmek. “Fakih, yemiş toplayan. Fıkıh ilmiyle uğraşan. Anlayışlı”: 111: FİAL-Bir şeyi toprak içine gömüp, “hangimizin hissesine çıkar” diye oynanan çocuk oyunu… MEDİHA Kısakürek: 508: MÜSAVAT-Beraberlik. Eşitlik… MEDİHA: Mehdî-He harfi… HE harfinin en büyük ebcedi: 705: FİKİR Kahramanı.
*
Şiirin Birinci Mısraı – “Anne girdin düşüme”: 711: KUVVE-İ Tahayyül. (Rüya-Yerden biten ot: 217: Rüyâ-Düş. Uykuda görülen misâl âlemi… İspanyolca, TELE: Kumaş. Etof… GRAMA: Çim, çimenlik… Vücutta kemer-kuşak bölgesi: İçgüdü ve gayri iradî ile ilgili)… ZABİH-Kurban kesen. Boğazlayan. (ZE harfi, Allah’ın “El-Hayy” ismine, “Hava” mertebesine ve AY menzillerinden “Sa’du’z Zabih-Kurban kesen, boğazlayan”a işaret eder): 711: ESÎR-Bütün kâinatı kaplayan lâtif madde ki, “ateş, toprak, hava, su” şeklindeki bütün maddelerin kendisinden yapıldığı dört unsur, ondan yapılandır. (TE harfi, Allah’ın “Kabid-Kısıcı, sıkıcı” ismine, “Esir” mertebesine ve AY menzillerinden “Kalb”e işaret eder.)
*
Şiirin İkinci Mısaı – “Yorganın olsun duam”: 604: İRTİA’-Düşünmek, istikbâli düşünmek… TASDİK-Doğruluğunu kabul etmek: 604: MEHDÎ Muhammed Salih Mirzabeyoğlu.
*
Şiirin Üçüncü Mısraı – “Mezarında üşüme”: 660: MÜSTEYKÎN-Yakinen ve kat’i olarak bilen… SETR-Örtme, kapama, gizleme: 660: HASS-Marul. “Mehded”.
*
Üç Mısraın Ebced Toplamı: 1975: MAZALLE-Gölgelik yer. “Gölge” dergisinin çıktığı tarih. (Gölge dergisi çıkmadan kısa bir süre önce, Abdülhakîm Arvasî Hazretleri rüyâda başımı okşadı!)… SEYYİD Abdülhakîm Arvasî Üçışık: 976: NECİB Fazıl… GÖLGE Dergisi’nin ikinci dönemi. (Bütün Fikrin Gerekliliği): 1978: MEHDÎ Salih İzzet Mirzabeyoğlu.
*
Birinci Mısraın Ebcedi – “Anlamam, anlatamam”. (Anlatamam: Anla-Tamam): 824: UDHİYYE-Allah rızası için kesilen kurban. “Bedene-Kurbanlık deve, nefs”… İKTİTAB-Yazılmış olan bir şeyin kopyasını çıkarma, suretini alma: 824: DAHIYE-Nahiye. “Kalb”. (Dahiye: Harikulâde zekâ ve fetanet sahibi. Afet, belâ, musibet. Kaza. Emr-i azim. Büyük iş ve hâdise… Dahiyye: Kurbanlık koyun… Dahy: Yayıp döşemek… Dahy: Ruşen, nurlu nesne… HI harfi, AY menzillerinde “Nahiye”ye işaret eder!)
*
İkinci Mısraın Ebcedi – “Düşen düştü peşime”: 1433: İHTİTAL-Gizli söylenen sözü dinleme. “Sema”… TEBELLÜĞ-Anlayıp alma. Yetişme, erişme. Tebliği kabul etme: 1432: SALİH Mirzabeyoğlu… RÜZGÂR-Ruh. Rih. Yel. Zaman, devre, hengâm, vakit. Dünya, âlem: 434= 1433: İLM-İ Huruf. “Kültür. İrfan”.
*
Üçüncü Mısraın Ebcedi – “Artık vadeler tamam”: 1464: DEST-El. Kuvvet. Kudret. Tasallut. Fayda. Yardım. Âli makam. İkmal… DİLALET-Kılavuzluk etmek: 464: VEZANET-Fikir ve görüş isabeti. Ölçülü olma… İFRAT Hâlde Tecrid. “Noktasız harfler”: 463: MEHDÎ Muhammed Mirzabeyoğlu…
*
Üç Mısraın Toplam Ebcedi: 3721: MİRFAT-İttifak etmek… ABDÜLHAKÎM Koltuğu: 1721: ZEKÂ-Çabuk anlama ve bilme kabiliyeti. Ateşin alevlenmesi. Güzel koku alma… TEŞEBBÜK-Ağ şeklini alma. Şebekeleşme. Hüviyet: 1721: HASTAHÂNE. (Bimarhâne: Akıl [Hastalıkları] Hastahânesi… Aslında Dünya… ADLÎ TIBB ve bunun “Telegram Feylesofisi” çerçevesindeki mânâsı hatırlanmalı!)… İŞTİBAK-Örülmek. Örgülenmek. Karşılıklı birbirine geçmek. Perişanlık. Zâhir olmak. Güneş battıktan sonra gökte kum taneleri gibi görünen karışık yıldızlar: 724: TEVŞİH-Süslü elbise giydirme. Mücevher takma. Bir eseri büyük bir adamın ismiyle süslemek
*
TOPLAM Ebcedlerin Toplamı: 5696: FİKİR Kahramanı… ÜSİR-Yaranın iyi olduktan sonra kalan izi: 701: OSMANLI.


Baran Dergisi 348. Sayı