LEVHA: (…) 12 Kasım 1997… OKUL gibi –ama değil– yeni bitmiş bir binada, uykudan kalkmış, dışarıya çıkmaya niyetleniyorum… Sanki binada benden başka kimse yok… Bahçe çok yüksek tel örgülerle çevrili… Nasılsa bahçeye çıkıyorum… Ve oradan tel örgü dışına… Orası sanki park ve zemini beton… Kanepelerin birinde, ZENCİ gibi çok esmer, yaşlı bir kadın… 50-55 yaşlarında deli bir adam, şöyle bir bana baktıktan sonra, elindeki YAY’la havaya OK atıyor… Biraz yükseldikten sonra yere düşen ok… TEKRAR… Oku yaya taktığında, okun ucundaki çivi dikkatimi çekiyor… Sona, o adam veya bir başkasıyla, eski bir ŞARKI’yı söylüyoruz… Ama kelimeleri tersten başa… Sonra… Oturduğumuz kanepede ok atan adamın hâline, Harun Yüksel ile beraber gülüyoruz… Neredeyse ağlayacağım… Esmer kadın ise, adamın hâlini mazur gösterici lâflar ediyor!
*
GİZLİ olan şuydu: Nefsinde MEHDÎ’yi isbat metodu… HIRKA-İ Tecrid isimli eserimi yazarken, mesele buraya dayanınca kendimi kısıyordum; iş gele gele zaruret hâlini aldı ve kime nasıl göründü bilmem, bence “kâfi”de kaldı. O sıralar bunun sıkıntısını yaşadığım günler, tam da hakikatine dair bir ipucuna ihtiyacı ile cesaret ettiğim zamanda, muradıma uygun olanı müsbet mânâsıyla aldım; “12 Kasım 1997 ve 13 Kasım 1997” tarihli LEVHALAR… “Mevahib-ül Ledünniye” isimli Üstadım’ın sadeleştirdiği eserin sahibi İMAM-I Kastalânî Hazretleri’nin, mevzuumuz içinde istihrac edeceğimiz hikmetleri, ÖLÜM ODASI tertibi ile buna dair!
*
KASTALANÎ-Ok atmak. Şafak kızıllığı. (Kastal: Cenk ederken çıkan toz, dövüşürken çıkan toz): 260: KEF-MİM-RE. (Kemer)… TÎR-Ok. Mecazen kirpik. Merkez: 610: TAKAFFÜL-Kilitlemek. Tilki eniği. “Vavî, gönül”… HATA-Yanlışlık. Yanılma. Günah. (Adem Aleyhisselâm ve Havva anamızı Cennet’ten düşüren hata, İnsanoğlu’nun mahlûkata efendiliği görünsün diye idi): 611: USAM-Pire. (Usm: Zeytin ağacı… Usm: Her nesnenin bakiyesi, kalanı, fazlası, taşkını)… DERVİŞ Muhammed-Hacegân silsilesinin 21. büyüğü. Allah Sevgilisi’nin bâtını: 612: MEHDÎ Muhammed Salih Mirzabeyoğlu… ŞAFAK-Güneş doğmaya veya batmaya yakın zaman. Merhamet. Harf. Canib, nahiye. (Haşa’: Nâhiye. Nefes tutukluğu. Kalb. Nefyetme… Haşa-i bâtın: Bağırsaklar… Başak Burcu, yıldızı Utarid, vücutta tesir yeri bağırsaklar… Nahiye, Ay menzillerinden yedincisidir; HI harfinin, Allah’ın HAKÎM ismi ve “şekil-suret” ile birlikte işaret ettiği): 480: MERMER. (Mer-mer: Fransızca iki deniz… Kef harfi ile işaretlenen “Abdülhakîm Koltuğu” hatırda; Ay menzillerinden “Nesre-Yazmak, saçmak, yaymak, ulu fikir”e işaret eder)… MEHDÎ Necib Fazıl Kısakürek: 480: SALİH İzzet Mirzabeyoğlu… MUHTETİM-Sona erdiren. Hitama vardıran. “Bit. Görünmek. Bit-ki. Rüya. Zirve. Sıfır”: 480: İHTİMAL-Olması mümkün görünme. Kabul eylemek. “Ahize”. Yükselip götürmek. İhsana mukabil şükretmek. Kızma ve hiddetten dolayı yüzün rengi değişmesi. Seri anlayış. (TAKDİM yazımda, Üstadım, iki deniz arasındaki perdeleri gören Kaptan Kusto mecazında: “Olur veya olabilir sanılan şeyler arasında öyle bir tecelliye şâhid oluyor ki, 1400 sene önce Kur’ân’ın haber verdiği mucize karşısında teslim oluyor!”… İhsana mukabil şükretmek; Kef harfi, Allah’ın “Şükürleri kabul eden” mânâsına gelen “Eş-Şekûr” ismine işaret eder)… MEVAHİB-ÜL Ledünniyye: 194: KANDİL-(Kandal-Büyük başlı. Üstadım’ın Bahriyye mektebindeki lâkabı: 184: Abdülhakîm… Kand-Şeker, şeker kamışının donmuş suyu: 154: Mehdî Muhammed)
*
MUHYİDDİN-İ Arabî Hazretleri: İnsanların idrak edemedikleri hususu, veliler bir YAKAZA (uyku ile uyanıklık arası bir hâl) ânında Peygamberlerle buluşup idrak edebilirler. İşte bu paye ve makam, bu yolda yürüyen evliyalar için tesbit edilmiştir. Allah’tan başka hiçbir kimseden yardım görmeyen, hiçbir hocadan faydalanmadan kendi kabiliyet ve himmetleriyle çalışıp, doğruluk ve bilhassa ilim elde eden ve kendilerini insanlık meziyetleri ile süslemiş olanlar, bu makama sahib olmuşlardır. Bu ilimlerden biri de BİTKİ ve YEŞİLLİK ilmidir. (Hattâ, sayılamayacak kadar çok hâdiseye bakıp, “tıb ilminin temeli rüyâlardır!” denmiştir… Rûya: Yerden biten bitki… Nebat: Bitki… Hudaret: Yeşillik, bitki… Hudârâ: Allah için, Allah aşkına. “Tam itaat ve tabiiyet”… Hudâra: Deniz… Kamûs: Deniz, lûgat… Kust: Topalak otu. Suadî… Aşka mecaz… Allah bu ilmi, bu Şeriatte kendisine RESULÜ’nün DİLİ ile ibadet edilmesi için getirmiştir. Bunların aracıları “idrak sahibleri-fakihler”dir; yazı çizi âlimleridir. Bu ilimler LEDÜNNÎ ilimlerdir… Ledünni; dinî olmayan)… Bu, ümmetin Peygamberlerin’den çıkan ilimler olmadığı gibi, Peygamberlerin vârisleri olan evliyaların da ilmi değildir; ne şer’i, ne tasavvufi… Bu ilim İNDÎ’dir; insan şahsiyetiyle alâkası vardır. (İndî; Şahsî, zâtî, mevzua mahsus) Bunlarla varılan netice şudur ki, bütün topluluklar Allah’a tam bir şuur ve idrak ile ibadet etmelidir… Allah’ın, Resûlü’ne söylemesini emrettiği: “Bana ve benim yolumda yürüyenler için basiretle DUA edin. Onlar bu ümmet içinde, İsrail oğullarının veya kavminin içindeki İsrail Peygamberleri gibidirler!”… (Toprak, su, hava, güneş, ısı, mevsim şartlarının nisbet yekûnu içinde zâhir olan tohum-yerden biten nebat misâli, dindeki gizliliklerin açık edilmesini gerektiren zamanın icâbına mahsus ve çözüm için kendini empoze eden meseleler… Bu meseleler, “ibadet, ukubât ve muamelât”a dair İÇTİHAD gerektiren işler ve bunların MUKADDER oluşları sınıfına girebileceği gibi, LEDÜNNÎ MAHİYETTE DE OLABİLİR… İbadet, ukubat ve muamelâta dair ŞER’İ meselelerde olduğu gibi, LEDÜNNÎ mahiyetteki meselelerde de, her mevzu, kendi “usul, esas, kaide ve kurallarıyla” ele alınabilir… Bu hakikate binaen, ŞER’İ olmayan mevzuların dindeki ölçü ve ölçülendirmelere nisbeti, her mevzuun kendine mahsus keyfiyetine göredir!)
*
OKUL-Mekteb. İlim tahsil olunan yer: 142: MEN Ene?-“Ben kimim?”… ULEMA-Alimler: 142: İSA’-Zenginleştime veya zenginleştirilme. Genişletme… KABLÎ-İlk ve önceliğe âit. Hiçbir tecrübeye dayanmadan bedahet hâlinde bilinen. Peşin fikir: 142: MUSİB-İsabetli, doğru, yanılmayan. Allah Sevgilisi’nin bir ismi… ABDULLAH-Allah’ın kulu. Allah Sevgilisi’nin bir ismi. (Kul: “De, bildir” manasına emirdir!): 142: GÜL-İ Muhammedî. (Gül-i Hamra da denilen kırmızı bir gül… Gül: 50: Kül… Vücutta tesir yeri, “kedu-Kafa, kabak” ve beyin, simya safhasında kül etmek olan, yıldızı “Merih: Mirruh”, unsuru ateş olan KOÇ Burcu hatırda… Seyyid Abdülhakîm Arvasî: 566: Semiz, besili koç. Beran… Maunet-Allah’ın Salih kullarına imdadı: 566: Cebrail. Melek… Delik-Gül tohumu. “Abdülhakîm Koltuğu’nun-Kürsî’nin ortasındaki delik hatırda”: 64: Delik-Rüzgârın yerden savurup tozuttuğu toprak. Heba. Oğmaç taşı. Hurma ve yağdan yapılan bir yemek… Delk-Meshetmek. Oğuşturmak. İyi etmek. Temizlemek: 54: Ahmed… Delk-Dervişlerin giydikleri eski aba. Kılıcı kınından çıkarmak: 135: Delak-Halid bin Velid Hazretleri’nin bir kılıcının ismi… Bir not: “Keffü’l Hafa” isimli Hadîs Kitabı’nda “gül” hakkındaki Hadîsler’in sıhhatleri üzerinde durulduğu… SE harfi, Allah’ın “Er-Rezzak” ismine, Bitkiler mertebesine, AY menzillerinden “Sa’du’l Bul’a: Değirmen taşının tâne dökülen yeri”ne işaret eder… Şair: Arpa. Kurbanlık deve)… CANFEZA-Gönüle ferahlık veren, can arttıran. Ayın 23 gününe verilen isim. Arabî aylardan 23. gün, SE harfi ile ilgilidir. (Canfeza: Can-feza… Canfezâ: Can boşluk. Can arttıran… Üstadım’dan: Soframıza açlığı besleyenler buyursun!): 142: KALÎB-Kuyu. Çok eski zamanlardan kalan kuyu. (Hâlihazırda yararlandırmak üzere, geçmişi hâlihazırda toplu gösteren, Peygamberler ve kitabları ile ümmetlerinin hâlini de hikâye eden, KUR’AN kıssalarıdır; en başta. LEDÜNNÎ ilim bahsi de onlar içinde)… ELMA’-Çok zeki, idrak derecesi üstün olan: 142: KILLİB-Eski kuyu. Kurt. Kelb. “Gönül. Kalb. Ezell”. (Nurî hikmet, rüyâ tâbiri ilmi verilmiş olan Yusuf Aleyhisselâm’da… Rüya: Yerden biten bitki. Uyku. Düş, hayâl. Secde. “Hayâl, topyekün varlığın aslı kendisinden yapıldığı madde”… Kalb, vahyin başladığı yer: Nefste bulunanın ortaya çıkması hâlinde, sadık rüyâlar. Cebrail Aleyhisselâm’la gelen haber ise, neftse bulunanın Allah tarafından Nas hükmüyle bildirilmesi… Kurt, kelb, sırtlan, tilki: Ezell… Halid bin Velid Hazretleri’nin kılıçlarından birinin ismi, Zu’l-kurt: Kurt sahibi… Kurta Halka, küpe: 309: Huş-Kalb)… MÜTEESSİR-Tesir alan. (Ay menzillerinden “El-Kalb”, “esir” mertebesinden; ve esir, “her canlı şeyin sudan yaratılması” hikmeti içinde, “ateş, toprak, hava, su” unsurları kendisinden yaratılan): 142: AGSAN-Ağaç dalları, dallar. Mânânın kısımları.
*
KÜNA-Etrafı çitle çevrili yer. Kuşatan: 71: MÜSELLES-Üç. Üçlü. (Allah’ın Zâtı, iradesi ve “Kün-Ol” emri: Bu üçlü, kulun bunu işitmesi –sema–, emre itaatı ve yokluktan varlığa çıkması ile karşılaşır. Buradaki temasta, emri işitenle işitilen arasında, Berzah’ın kul ve Allah’ın isimleri, Hakk’ın Hak üzerine kaimliği hakikatidir. Allah Sevgilisi’nden sonra, Peygamberler, sahabiler, veliler… nihayet müminler ve bâtını gizli kalmış kâfirler hissesi)… ELYEL-Çok karanlık gece. Leyl: 71: DİVAN-Eski şâirlerin şiirlerinin toplandığı kitaba verilen isim. Büyük meclis… MEAL-Geri dönmek ve rücu eylemek’ten. Meydana gelen netice. Mefhum. Kısaca mânâsı. Kaynak. Husul yeri, peyda olunacak yer. (Meâl, genel anlamında, “rüzgârın kaldırdığı toz” misâli, husul yerinden müessire, –misâlde rüzgâr olduğuna göre, havaya– yükseliş, dönüştü. Rüzgar başka, müteessir başka… Kur’ân meâli başta, bu doğrudan doğruya husul edenden aslına âit çerçeve nişanlanarak yapılırsa, bir hudutlanma işidir; meâlin, hududu… Mesele tatbike dair olursa, –mesele ne ise–, ruhun cesetle birleşmesinden doğan nefs misâli, dönüş husulen mahiyetiyle birlikte yükselir. Hani, “teori, pratik, pratiğin verileriyle tekrar teori” gibi; mevzuuna nisbetle, ya teorinin zenginleşmesi, yahud teoriye doğru mânâsına gelen bir durum… Bu dilden anlaşılıyorsa, Mutlak Fikir’in husulünden sonra insan faaliyetlerini ifâde eden ondan hisse ile ona doğru yükseliş demek olan “ideal” anlaşılır; “İdeolocya Örgüsü”… Hak ile hakikat arasında tecelli eden “Adalet” gibi; “insan ve toplumda ruhî muvazene” davası, malûm olduğu üzere BÜYÜK Doğu İdeolocyamız’da… İslâm adına hiçbir aykırılık gösterilemeyen!): 71: SEHAB-Bulut. Karanlık. Bulut gibi uçuşan böcekler. (Sahabî)
*
ZENC-Siyah. Kara. Ulu: 60: İNS. (Tabs-İnsan)… TİRENDAZ-Okçu. Ok atan. (Üstadım’ın ÇİLE isimli şiirinden: Pencereye koştum kızıl kıyamet! — Dediklerin çıktı ihtiyar bacı! — Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent, — Ok çekti yukardan üstüme avcı… Ateşten zehrini tattım bu okun, — Bir ânda kül etti can elmasımı. — Sanki burnum burnuna değdi yokun, — Kustum öz ağzımdan kafatasımı!): 673: TESRİC-Hayvana eğer vurma. Güzelleştirmek, elverişli yapmak. Kandil yakmak. (Rikab: Boyun, ense kökü. Boyunduruk altında olanlar… Ense, boğaz; Zühre yıldızı, Boğa Burcu… Rikab: Eyer. Özengi. Büyük bir kimsenin huzuru, önü… Arz: Büyük bir kimseye bir şeyi takdim etmek. Takdim etmek. Bir kimseye bir şeyi izhar etmek. Bir şeyin birden, âniden zuhur etmesi. Sağlam bir insanın âniden ölmesi. Delirmek… Kıpçak lûgatından, Teli: Deli… Kıpçak Lûgatından Tel: Delmek… Yine Kıpçak dilinden, Telin: Delinmek. Göz ile kulak arası… İşitmek ve idrak etmek; sema’ ile ayn)… TECRİS-Sağlam fikirli etmek: 683: RÜYA Tabir Etmek… RİC’AT-Geri dönmek: 683: MEHDÎ Derviş Muhammed… İBARET-Meydana gelmiş, toplanmış. Bir şeyden teşekkül etmiş. Bir şeyin aynı. Bir şeyin aslını ve içindekini beyan. Bir hâlden bir hâle geçmek: 683: BERAAT-Haşmet, metanet. (Berat: Nişân, rütbe. İmtiyaz ve taltif için verilen resmî kağıt… Rüyâ’da gelen mânâ: Takdim yazımı hatırlatmam üzere, Üstadım “Siz haşmet istiyorsunuz!” diyor!)
*
KAVVAS-Ok imâl eden. Okçu. Oklu asker: 167: ASABE-Kuvvet, şiddet. Baba tarafından akraba olan kimseler. (Abdülhakîm Arvasî)… SAKO-Üst tarafa giyilen elbise. Aba, palto vesaire. (Sak’: Horozun ötmesi… Bu husustaki Hadîsi ve Halid bin Velid Hazretleri’nin namını hatırla!): 167: MANAV-Sebze ve meyve yetiştirilen ve satılan tarla ve mekânlar. ESKİŞEHİR’in asıl yerlisi bir boy, topluluk. (Abdülhakîm Koltuğu’nun yan tarafında ESKİŞEHİR yazdığını hatırla!)… AYHUKAN-Maydonoz. Mide nüvaz, mide okşayan: 167= 1166: SUK-Çarşı, pazar… KAVS-Yay. Yay biçiminde olan şey. Kemer. Dokuzuncu Burcun adı: 166: LESU’-Akreb ve yılanların sokması. (Üstadım’dan: “Bir zehir ki hayat özü faniye!”… Akreb: En yakın, ziyade yakın… Akraba: Aile’nin kan bağı yakınları)… MESLUL-Din uğruna kendini feda eden kahraman. Çekilmiş kılıç. (Mirzabeyoğlu: 322: Şehîd… Mirzabeyoğlu: 322= 1321: Kurtubî-Seyfullah namlı Halid bin Velid’in bir kılıcının ismi): 166: İN’İDAM-İdama gitme… SERRİŞTE-İpucu. Emare, delil. Vesile. Başa kakma: 166: RAHMAN Suresi, Berzahla ilgili 19-20. âyetler
*
LEVHA: 13 Kasım 1997… Bir şarkının kasete okunması sözkonusu, kaset yapılması sözkonusu… Benim bestem imiş… NAKARAT kısmında, “nereye 59” diye 3 tekrar… 59 rakamının MEHDÎ’yi gösterdiğini düşünerek, HAYA duygusuyla, “nereye atlılar grubu, nereye?” diye, “bir kimseye yardıma giden atlılar grubu” kasdına yorarak tevile çalışıyorum ve böyle bir kelime olduğunu düşünerek uğraşıyorum!
*
İSLÂM’a Muhatab Anlayış: 197= 1196: ÜÇ Mehdî… MANZUR-Görülen, bakılan, nazar edilen. Beğenilen. (Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin mühür yerine de kullandığı yüzüğünün kaşındaki “Manzur-u nazar-ı piran-ı kiram: Keremli pirlerin nazarlarına görünen” terkibi mânâ malûm… Manzar: Bakılan yer. Görünen yer): 1196: MANZARA-Dışarıyı görecek pencere. Delik. (Abdülhakîm Koltuğu’nu hatırla!)… FÜSUN-Şaşırtıcı güzellik, hayret verici ve cezbedici: 196: MUKIN-Şübhesiz ve kat’i olarak bilen. Yakîn sahibi… MA’FÜVV-İstisna edilmiş, müstesna kılınmış, ayrı tutulan. Bağışlanmış. Halife: 196: ÜÇ Mehdî… ASDİKA-Sadıklar: 197: VAKKAS-Okçu. İyi muharebe eden savaşçı.
*
BESTE-Bağlanmış. Bitiştirilmiş. Bağlı. Kapalı. Tutucu, tutmuş. Donmuş. Pıhtılaşmış. (Best-Döşemek. Yaymak. Neşr. Nesr. “Kef harfi, Kürsî”: 71: Zeyn-Ab. “Hoş su”… Best-Düğüm: 462: Zemherir-12 Aralıktan 31 Ocak’a kadar olan şiddetli soğuk… 12 Aralık 31 Ocak arasında, Yay, Oğlak ve Kova Burçları var: Kavs, Cedî ve [Delv]… Yıldızları, “Müşteri, Zuhal ve Zuha!”; vücutta tesir yerleri, uyluk ve kalçalar, Dizler ve eklemler, Bacaklar ve ayak bilekleri… Simya safhasında: İBDA, icad, kemer –Mayalandırma– Çoğaltma… İngilizce, Best: En iyi, en güzel… Beste: Şarkının makam ve ahengi): 467: TEMYİZ-Belirsiz olan kelime ve sayıları belirli hâle koymak. Bir şeyi diğerinden seçip –ayırıp– tarif etmek… DESTEC-Kola takılan bilezik: 467: MEHDÎ Muhammed Mirzabeyoğlu… SERVER-Reis. Baş. Başkan. Seyyid. (Abdülhakîm Arvasî Hazretleri): 466: ÜSTAD-Necip Fazıl Kısakürek.
*
NAKARAT-Şarkının belli yerlerinde tekrarlanan bestesi değişmeyen parça: 751:MÜŞAHEDAT-Mücerret bir hisle ve kat’iyetle hüküm ve tasdik olunan şeyler. Keşifle seyredilenler. Gözle görülen şeyler… MÜESSİRE-Tesir eden. İz bırakan. Hükmünü yürüten. Eserin sahibi. (Hırka-i Tecrid): 751: İZİN-Müsaade. Yasağı kaldırmak. Ruhsat vermek… HINAK-İdama giderken boyna geçirilen ip: IFRAT-Ense saçı. “Ense sırrı. Mürşid sırrı. Yevmiye: İfrat hâlde tecrid. Ölüm Odası’na yol veren, Telegram Feylesofisi’ne yol açan”… ŞEYH Galib’in bir MATLA’ Beyti: “Can olmak ister ey lebi –dudağı– şirin fedâ sana / Düşdü yine amân berreca –bağışlamak– sana”… Bağışlanmak, can fedâsıyla… MATLA’ Beyt’in toplam ebcedi: 2741: MÜTTEHAZ-İttihaz edilen. Kabul olunan, yürürlükte olan, alınan… AY menzillerinden GAFR-“örtmek, bağışlamak”, RE harfi ile gösterilen ki, TELEGRAM’dan TELE-GRAMO’ya açılan yol; Allah’ın MUSAVVİR ismi ve 5. Sema tabakası ile ilgili. Yıldızı “Tarık-Zühre”, Burcu Boğa, vücutta tesir yeri ense ve boyun
(HAYAL PİRESİ)
LEVHA: (…) Kasım 1995… Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin eseri… “Bit ve pire hakkında ilk defa yazan odur!” diye beni kasteden bir cümle okuyorum!
*
İspanyolca, PULGA-Pire: 59: MEHDÎ… PİRE: 217: RÜYA-Uykuda görülen rüyâ âlemi… RÜYA-Yerden biten ot: 217: BİDAR-Uyumayan, uyanık… KUSTO-Bir nebat türü: 169: RAHMAN Sûresi 19-20. âyetler toplamı. (Berzah’la ilgili)… BİTKİ: 442= 1441: TESLİS-Üçleme… KEMER BÖLGESİ: Bağırsaklar - Böbrekler, damarlar - Tenasül uzuvları… Biri Başak Burcu (Sünbüle), yıldızı Utarid - Diğeri Terazi Burcu (Mizan), yıldızı Zühre - Öbürü Akreb Burcu, yıldızı Merih… Burçların baş harflerinin ebced toplamı: 200: RE… Yıldızlarının baş harflerinin toplamı: 53: CİNN-Gizi, saklı.
*
ÜÇLEME… İNTİTAK-Kemer ve kuşak bağlama: 561: ÇAR-Şenbih. (Çarşamba günü, Vücudî hikmet tecelli eden Davud Aleyhisselâma ve perdelerinin rengi sarı olan gayba… Davud: 15: BD-İBDA)… Müstebtin-Bir şeyin ledünnüne, içyüzüne vakıf olmak: 561: İSTİTAF-Kaplama, ihtiva etme. “İstiva”… TECELLİ-Görünme. Bilinme. Kader. Allah’ın lütfuna uğrama: 443: İNTİTAK-(Abdülhakîm Arvasî Hazretleri)-KISAKÜREK-SALİH Mirzabeyoğlu… MUHYİDDİN-İ Arabi: 445: DALLİYET-Delil oluş. İsbata vasıta olmak.
*
Kürtçe, PİRANGUH-Pire. Pir. Keç. (Kıpçak lûgatında, Keç: Geçip gitmek. Güneşin batması… Kıpçak lûgatında, Keçe: Gece… Karatay-Malkar lûgatından, Keç: Affetmek, gafr. “Re harfi, Ay menzillerinden Gafr’a işaret eder!”… Yine, Keçe: Gece… Yine, Keç: Geç… Dibace: Gece. Kubbe. Önsöz. Takdim): 1277= 288: ARVASÎ… Romen lûgatı, PURİCE-Pire: 232: BERAAT-ül İstihlâl-TAKDİM.
*
Fransızca, PUCE-Pire. Kına renginde. Yanık kahverengi. (Hına-Kına: 59: Mehdî)… İngilizce, FLEA-Pire. (Atasözü: Bit yiğitte, pire itte olur… “Bit yeniği” tâbirinde olduğu gibi, “vehim, şüphe” duyma, onun “kan emici” mecazı ise, “zenginleşme”; nitekim, “keml-bit” tâbirinden mânevî anlam da zenginleşme diye çıkar… Pire; çabuk, aceleci, kolay gizlenen, zıplama kabiliyeti fazla… Yiğit’te bit, anlaşıldı; itte pire de, –kelb’te pire–, kalb ilgisi içinde o vasıflar): 112: KITAB-Yüzünü pötürdetmek. Kapları toplayan. Karıştırmak. (Basar: Yüzünü pötürdetmek, ekşitmek. Düşünmek. Hemze. Hamza. Kalb gözü. Kelb)… PEDİCULUS-Bit: 152: KINA-Yanık kahverengi. Fransızca “Puce-pire”… ABDÜLHAKÎM. “Noktasız harflerle”: 152: KAAN-Hükümdar… KABBAN-Büyük terazi: 153: HAKÎLE-Uzun buğday. Bağırsak içinde olan su… ZATÎ-Zata mahsus. Hususî. İndî. Şahsî. Ledünnî: 112: MİA-Bağırsak. (Mia: Günlük adı verilen bir zamk)
*
MÜ[N]TEHİR-İntihar eden. İdam-ı nefs. (İntihar: İntiha-R… İntiha: Eğilme. Son. Netice. Nihayet… RE harfi, Allah’ın “Musavvir” ismi, Ay menzillerinden “Gafr-Örtmek”… Noktalı RE ile, yâni ZE ile, İntihaz: Ele almak… İntihaz: İntiha-Z… ZE harfi, Allah’ın “El-Hayy” ismine, “Hava” mertebesine ve Ay menzillerinden ZA-Sahib’e işaret eder… İntiha-z: Havaya sahib olmaya son… D harfi: Osmanlıca’da 4. harf olan Te harfinin yerinde, şimdiki alfabede D harfi. Bu harf, müzikte nota seslerini harflerle ifâde eden Batı ülkelerinde RE sesinin işaretidir… İntihar: İndihar… İnd: Zâtî. Şahsî. Derunî. Ledünnî… İnd-İhaz: Malik’in verdiği şahsî arazî. “Allah’ın ihsanı nefs, can”… Har: Diken. Koruyucu. Işık. Meyve… Har: Yarmak. Gedik açmak. Pencere açmak. “Abdülhakîm Koltuğu hatırda”… Har: Merkeb. Her çeşit binilen canlı vasıta. Eşek. Dil. Uzun zamanlar… Har: Yıkılmış, Hedm olmuş. “Heddam: Keskin kılıç. Fely: Şiirin ince mânâlarını çıkarmak. Keskin kılıç. Bit toplamak”: 206: Asıma-Medine’nin eski ismi. “Yesrib, Medine’nin eski ismi. Bursa, Yesrib’in tersten yazılışı”… Bint: Kız. Kızı. “Kabul edici nefs”: 452: Nebt-Yerden bitme, yerden çıkma. Ot… Etan-Dişi eşek. Bir kısmı suyun içinde olan kaya. Yosunlu taş. Kuyu kenarında üstüne oturup su içmeye mahsus taş. “Hemze; Allah’ın Bedi’ ismine İlk Akıl Mertebesi’ne ve Ay menzillerinden Ser-etan’a işaret eder”: 452: Mita’-Bir şeyin son bulduğu yerin sonu. Geniş yol. Yolların birleştiği yer… Mahzumoğulları. “Re: 200: Ebu Süleyman-Horoz mânâsında Hâlid bin Velid Hazretleri’nin bir namı”: 1451: Salih Mirzabeyoğlu): 698: TAHRİF-Harflerin yerini değiştirme. Bozmak. Başka tarafa meylettirmek. (Harflerin yerini değiştirmeyi, onların Allah’ın isimlerine, Mertebelere, Ay Menzillerini işaret edişi ve iştikak ile lehçe leri içinde düşününüz… Bozma hususunda da, şu misâl: Taftir, ebcedi 699, “oruç bozma” demek. Oruç tutulan zaman ile, orucu açma, aynı murada bağlıdır; Allah’ın emri ve rızası içinde)… BİNT: Bin-T: 1400… Hicri, 1400: Milâdî 1983… İZZET Erdiş: 1983: SEYYİD Abdülhakîm Arvasî-Necib Fazıl Kısakürek… ISAHA-Kulak verip dinleme. (Kulak verip dinleme… Usmuh-Kulak. Kulak deliği: 737: Hâlid bin Velid. “R.A”… Usam: Pire… Uhah: Susuzluk. Gayn… Gayn harfi, Allah’ın “Ez-Zâhir” ismine, Küllî Cisim’e, Ay menzillerinden “Re’su’l Cevza-Hüküm veren ikizler”e işaret eder… Hüküm-dar: Hüküm sahibi): 698: MAHZEN-Hazine ve define gibi şeyleri koyacak yer. Erzak yeri. Bodrum… TELA-GRAMA-(İspanyolca, Tela: Kumaş. Dokuma. “Huy, tabiat”… Grama: Çim, çimenlik. “Yerden biten ot. Rüyâ, düş, hayâl”… Karın, kemer bölgesi tabiatı!): 697: HAVASS-Haslar. Hassalar. Keyfiyetler - Muteber zâtlar. Evliyalar. Mânevî tesir için okunan dualar… HAFİYE-İnsan bedeninde gizli olan can. Batn. Nefs. Gizli örtülü: 690: FİKİR KAHRAMANI… BÜRGUS-Pire: 514: HAR-İ Desti-Yaban eşeği. Dil. Eğe, törpü. Dizgin. Ziynet… BASTÂN-Tarih. Mâzi. Eski. (Bastân Şehir: Eskişehir): 514= 1513: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu.
*
EBU Bekir Sıddıyk: 435= 1434: GRAMA… EBU Halid-Kelb. Kurt. Canavar: 644= 1643: EBU’[T] Türab-Toprak babası mânâsına Hazret-i Ali’nin bir lâkabı… BÜRGUS-Pire: 515: ERDİŞ… ŞİDRE: ŞİD-RE… (LEVHA: 5 Haziran 2005… Toprak yol kenarı, duvar üstü bir bahçe. Neclâ Yüksel, yüksek sesle konuşuyor; galiba kitabla ilgili bir şey veya kitab okuyor. Biz aşağıdayız; baba evi fertleri ama, bir tek babamı hatırlıyorum. Yerde yatak filân yok, ama biz yatak varmış gibi o toprak yere yatıyoruz. Ben hürmeten babamın yatak ucuna yatıyorum. O beni hizasına yatmaya çağırıyor, ben yine hürmeten diz hizâsına yatıyorum. Tam uykuya dalmışken, babam telâşla beni uyandırıyor ve “annen gitti!” diyor. Büyük bir heyecanla “nereye gitti?” diyorum. Babam, “annen Cennet’e gitti!” diyor. Bu arada ben, telâşla, sol elime yapışmış olan kocaman kırmızı bir örümceği atmak için sol kolumu silkeliyorum. Sonra hemen hasta gibi olan annemi kucaklayıp doktora yetiştirmek istiyorum. Bu arada, saçlarının çok beyazladığını görüyorum!)… ERDİŞ: 515: KIYADET-Kumandanlık, kumanda. (RE harfi: 200: EBU Süleyman… Sügur-Mağara. Ön dişler. Ağızlar. Düşmana yakın hudutlar: 1706: Fikir Kahramanı… Behişt-Cennet: 706: Mestur-Gizlenmiş, örtülmüş… Cennet: 1453: Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fetih tarihi… “Son Devrin Din Mazlumları”-Üstadım’ın bir eseri: 706: Üsre-Seleften gelen şân ve şeref. Hadîs nakletmek)… ŞİD: Kireç sıva. (Cessas-Kireç ve sıva yapan: 184-Abdülhakîm-Hakîm Allah’ın kulu, Allah’ın hakîm kulu… Şid Aleyhisselâm’da tecelli eden hikmet: Nefs… Adem Aleyhisselâm, oğlu Habil’in ölümünden sonra, Allah’tan bir çocuk diledi; bu duanın, Allah tarafından ettirilmesinden dolayı, bu dua etmenin Allah’a sığınma ve itaatle ilgisi, ihtiyaç değil “ihsan” sebebi bir doğuma sebeb oldu; bundan dolayı Şit Aleyhisselâm’da tecelli eden hikmet, “nefsî”… DİKKAT: “Bu insan neviinden doğan son çocuk, Şit Aleyhisselâm’ın izini takib eder ve sırlarını taşır. Ondan sonra bu neviden bir insan gelmez, o son insandır; ondan sonrası kıyamet kopuncaya kadar ve kıyamet başlarına kopacak olan kâfir soyu. Çin’de doğacak olan son çocuk, kızkardeşi ile birlikte doğar; yâni ikizdirler. Kızkardeşi kendisinden evvel, sonra başı hemşiresinin ayakları hizasında doğan Şit izinde son insan!”… Sin-Çin: 150: Seyfî-Kılıç… Sinn-Ot kurutmak: 550: İstanbul… Sinn-Diş. Ömür, yaş. Medine’de bir dağ ismi. Yaban öküzü: 110: Sim-Gümüş… Rumî: Rum diyarı. Anadolu. Bizans döneminde iki hükümdar bulunduğu için, her birine “siz” diye hitabedilmesi ve bu tâbirin o zamandan kalmış olması. Rum diyarı, İslâm’ın hâkimiyetinden sonra zamanla “Anadolu” diye anılmaya başlandı ve Rumeli, Marmara’nın öte yakası böyle anılır oldu… Bütün Fikrin Gerekliliği isimli eserim hakkında, çıktığından beri onu anlattığını söyleyen babamın, “bilmez misin oğlun bu baban ne Rumî’dir!” dediğini hatırla. Bu rüyânın yorumunda Rumî’nin Üstadım’a ve sonra “Şam, batı, akşam, fikir, Rumî”nin aynı mânâlarına dikkat çekmiştim… İki Rumî: 512: Tetabuk-Birbirine uygun ve muvafık… İstan-Mekân: 1512: Mehdî Salih Mirzabeyoğlu)
*
İNSAN: 160: NİTAK-Kemer. Kuşak. Kuşak yeri… Derûnu, içyüzü, kalbte… ASGA: Öğrenmeye hevesli. Ekşi yüzlü. Düşünceli, basiretli… ASGARAN: Kalb ile dil, kalb ile beyin… SIRR-I İstiva: 729: DİREKTİF-Emir. Talimat. “Ben varlığımı Emr eden olarak duyarım!”… Emr, neftse ruhîlik yönüyle duyduğumuz Allah’tan gelendir… İnsanın bâtını, Allah’ın bilinmez Zât sıfatlarından sureti üzere yarattığı… Allah, RUM Sûresi’nde “Yüzünü dine bir HANİF olarak tut!” buyuruyor; bu âyetin meâlinde Hanif’ten kasıd, “istikamet, doğruluk, ihlâs” üzerine diye, FITRAT olarak tefsir edilmiştir… FITRAT: Huy, tabiat, yaradılış, tıynet, hilkat… Aslı İslâmı kabul hakikatiyle yaratılmışken, Allah’ı inkâra kadar bir hürriyete açık iyi ve kötüye meyilli karışık mahiyetteki nefs!
Baran Dergisi 347. Sayı