Küresel ısınma, mevsim şartları, sıcaklık, rüzgâr, sabotaj, ihmal, tedbirsizlik gibi çok sayıda bileşenin bir araya gelip ormanlarımızı yakıp kül ettiği günlerden geçiyoruz. Dünya bu yıl olduğu gibi birkaç yıldır çok çetin orman yangınları ile mücadele etmeye çalışıyor. Tarım ve Orman Bakanlığımız 2020 yılındaki yangınlara müdahale pratiğinde dünyada benzeri görülmemiş bir başarı ile takdir toplamıştı. Eldeki imkanlar göz önüne alındığında bu yıl verilen mücadele ve alınan sonuç destansı boyutta. Ancak yangın sayısı ve dağılımının öngörülemeyen boyutlara ulaşması, verilen mücadeleyi elde edilen başarıyı gölgeliyor. Ardından umutsuzluk ve çatışma başlıyor. Bazı zamanlar sosyal medya provokasyonlarının etkisinde kalarak nerede bu devlet diye ver yansın edebiliyoruz.

Meclis, bütçe görüşmeleri ile her yıl bakanlıklara bütçelerini tahsis eder. Bu görüşmelerde öngörüler doğrultusunda kaynak ayrılır ve devlet mekanizması bu kaynak doğrultusunda çalışır. İçinde bulunduğumuz tablo bütçe görüşmeleri sırasında iktidar ve muhalefetin bu boyutta bir yangına ihtimal vermediğini gösteriyor. Bu tespitleri birilerini suçlu ilan etmek için söylemiyorum. Zira öngörüler belli istatistik çalışmaları ve bilimsel veriler doğrultusunda gerçekleştirilir. Uygulamanın bu doğrultuda olduğuna inananlardanım.

Dikkatimi çeken asıl mesele sosyal alanda yaşadıklarımız. Muhalif kanat yangının çıktığına sevinircesine ürettiği komplolarla iktidara saldırırken, iktidarın yaptığı tek şey eleştirenleri vatan haini ilan etmek oldu. Haklı, yapıcı eleştirilere dahi parmak sallayan şımarık troller iktidara azıcık sempatisi kalan insanları da PKK saflarına katarak iş bilmezliklerini bir kez daha tescillemiş oldular.

Diğer bir mevzu da boş boğazlık. Belediye personeli olduğum yıllarda orman yangınlarının söndürülmesine bizzat iştirak eden birisi olarak yangına müdahale eden kim varsa dilinde tekbir, kelime-i şahadet ve salavatın hiç durmadan tekrar edildiğinin canlı şahidiyim. Tıpkı savaş meydanı gibi. Hal böyle iken birileri göbek taşına kaykılmış “tekbir yangını söndürür” diye akıl veriyor. Bir an okumayı bırakın ve bu kompozisyonu beyninizde karikatürize edin lütfen. Çıldırmış alevlerin içinde eli yüzü kömür karası, kan ter içerisinde mücadele eden insanlar, kara dumanlar içerisinde ateşe su bırakan helikopterler, gürültüyle devrilen ağaçlar, nereye kaçacağını bilemeyen hayvanlar ve kenarda nur yüzlü bir hoca efendi “tekbir ateşi söndürür” diyor. Absürt bir karikatür olmadı mı sizce?

Ateşe müdahale eden itfaiye erinin “Allahüekber” demesinden ateist biri bile rahatsız olmaz. İnancı öyle der geçer. Fakat hoca efendilerin tablo içindeki duruşundan iman sahiplerinin irrite olduğu yerde imansızların ne düşündüğü ortada. Her doğru her yerde söylenmez. Bu inceliği öğrenmemiş olana ilim sahibi denmez. Büyüklerimizden böyle öğrendik.

Bu durumu eleştirdiğimizde vay efendim sen kimsin? Kimin tarafısın? Dine mi karşısın? Ne oluyor yahu bir dakika demeden darağacı kurulmuş bile. Adamın sosyal medya ismi Sezar, “Yunan gibi konuşup ortalığı karıştırma” diye beni tehdit ediyor. Çıkmışlar ortalığa “kahrolsun PKK, beter olsun yakanlar.” Beddua lanet küfür havalarda uçuşuyor. PKK hayır kurumu değil, her pisliği yapacağı başından belli. Biz de biliyoruz bunu PKK ve ağababalarının yaptığını, kahrolsun demekle kahroluyorlarsa milyar kere kahrolsunlar. Uyuduk mu? İhmal mi ettik? Birilerinin çıkar hesabı mı var? Sormayalım mı? Sorarsan “Yunan gibi konuşma” diyor Sezar efendi.

Orman bu, tabii sebeplerle de yanar, fitne ile de, ihmal ile de. Bu gün yanar yarın yerine daha güzeli çıkar. “Yaratan ne eylerse güzel eyler” Her şeyin hakimi, her vesilenin sahibi o. Yangınlar ne sebeple çıkmış olursa olsun plan onun planı. Bizler bu vesile ile aynı konudan topluca imtihan ediliyoruz. Lakin imtihan edildiğimizin bile farkında değiliz. Çoğunluk bulunduğu mevziden rastgele yaylım ateşi açıyor. Dost kim düşman kim bakmaya bile tenezzül etmeden korkak piyadenin yaptığı gibi kıpırdayan her şeye ateş ediyorlar.

İnsan bilmediğinden korkar. Korkunun kaynağı cahilliktir. Ağzından alevler çıkaran bir canavardan kaçmak yerine ona hayranlıkla bakan biyoloğa ahmak diyenler kendi ahmaklığının farkında olmayan kara cahillerdir.

Ülkemizdeki ormancılık faaliyetlerinin temellerini CHP ve 12 Eylül yönetimi atmıştır. TEMA gibi melek yüzlü vakıflar bu yönetimler tarafından beslenip büyütülmüştür. Doğru bir bilgi olan “ormanın yağmur getirdiği ve erezyonu önlediği” bilgisi tabulaştırılmış ve bu kavramlar tartışma dışı bırakılmıştır. Melek yüzlü vakıflara bu kavramları sürekli cilalama görevi verilmiştir. ANAP döneminin liberal politikaları dahi bu tabuyu yıkamamıştır. Yanlış anlaşılmasın bu fikri desteklediğim için söylemiyorum. Her şeyin özelleştirildiği bir dönemde ormanlar da özel mülk haline dönüştürülebilirdi fakat yapılmadı. Neden acaba diye düşünmeden geçemiyor insan.

Orman planlamasına dahil olan lobiler, küçük çaplı kereste, reçine ve odun rantı hesabı yaparken, oyun kurucuların Türk hayvancılığını bitirip tarımın belini kırarak ülkenin dizleri üstüne çökmesi gibi büyük planları olduğunu göremediler ya da görmek istemediler. Farklı iklim ve şartlara sahip topraklara ısrarla çam diktiler. Ak Parti hükümeti döneminde orman köylüsüne gelir getirici türlerden sınırlı ölçüde dikim yapılsa da başrolde hep çam oldu.

Sosyal medya hesaplarında kızılçamın Anadolu’nun has bitkisi olduğuna dair fosil resimleri paylaşılıyor. Doğrudur. Kene de Anadolu’nun has paraziti. Besleyip çoğaltmamız mı gerekiyor yani? Daha önceki yazılarımda değinmiştim Güney Afrika Cumhuriyeti kuraklık sorununun çözümünü zamanında Alman hükümetinin kereste maksadı ile diktiği çamları keserek bulmuş. Her yere ağaç dikilmez. Ağacın yaptığı işi tek yıllık bitkiler de yapar. Çayır ve meralar ormanın yaptığını yapıp üstüne bedavadan hayvan beslerken çok az su tüketmiş olur. Yanlış anlaşılmasın ağaç dikilmesin demiyoruz, her yere ağaç dikilmez diyoruz. Her yerde tarım ve hayvancılık yapılmaz. Her yere şehir kurulmaz. Bu kararlar ehli tarafından memleketin ekolojisi ve ekonomisi gözetilerek adaletle verilir.

Başta da dediğimiz gibi “Yaradan ne eylerse güzel eyler” bulunduğu mevziden hedefi görmeden bolca mermim var deyip rastgele ateş etmekle memleketi müdafaa ettiğini düşünenler, silah ve mermiyi ellerine tutuşturanı sorgulamalılar. Namluyu kime doğrulttuğuna bakmak için siperden kafayı çıkaracak kadar cesur olmalılar. Bunları yapamıyorlarsa bu vatanın Sezarlara bırakılmayacağını öğrenecekleri gün yakındır haberleri olsun.