“Küfür”, “hakikati örtmek demektir.” “Covid-19 hakikati” öylesine güçlü göründü ki, örtmek şöyle dursun, küfrün bütün kepazeliği ortalığa saçılırken ne kadar aciz durumda olduğunu görmeyen kalmadı. Sözde medeniyet kalelerinin surlarının G. Washington desenli kâğıt, muhafızlarının korkuluk, komutanlarının ise ambar faresi olduğunu anlamış bulunduk. 

Ambar farelerini bilirsiniz; ambarı talan edip ne var ne yok hepsini deliğine tıkıştırmakla meşgul bir hayvandır. Ambara Covid-19 toslayıp yıkınca, her şey gün yüzüne çıktı. Ambar sahipleri bir de baktı ki, yıllardır biriktirip üstünde oturduklarını düşündükleri refahları aslında ambar fareleri tarafından yağmalanmış ve kendilerine bir şey bırakmamışlar. 

-Heyhat! Kara gün gelip çatmış! Biriktirdiklerimiz ortada yok. Ne olacak şimdi? 

Fareler için şimdilik sorun yok, delik ağzına kadar yiyecek dolu. Lakin ambar sahipleri durumu fark etti. Rezillik, perişanlık diz boyu. Fareler için bunun bir bedeli olmalı. Nasıl? Ne zaman? 

-Önce ambarda kalanları güvene alıp günü kurtaralım da, sabah ola hayrola… 

Kapitalist medeniyetin, şişirilmiş bir balon olduğu milyar kere deklare edilmiş olsa da insanlık bu balonun heybetine öylesine kapılmıştı ki, içinin boş olma ihtimalini aklının ucundan geçirmiyordu. Kâğıt para ekonomisinin, ambardaki fare deliklerini yiyecekle doldurup, ambar sahiplerine bir şey bırakmadığı gerçeğiyle yüzleştiğimiz günleri yaşıyoruz. Tek değerin kâğıt olduğu bir ekonomik modelde, kâğıda en çok sahip olanın ihtiyaçlarının karşılanması kadar normal bir şey olabilir mi? Neden hayal kırıklığı yaşıyoruz? Ne bekliyorduk ki? Parası olan şatafatlı hayatını bırakıp kara günlerimiz için bize erzak mı depolayacaktı. Erzak depolamayı bırak, erzak edinebileceğimiz şartları bıraksa ona da razıyız. Fakat her şeyin sahibi onlar ve planlarına insanlığın temel ihtiyaçlarını dâhil etmemişler. Eyvah ki eyvah! Balonun patladığı an… 

Bu ara bolca komplo teorisi dolanıyor ortalıkta. Neymiş virüs el yapımıymış, paranın sahipleri dijital paraya geçip bütün dünyaya hâkim olacaklarmış vs. Bu ortamda onların bolca gürültü çıkarıp planlar yapması doğaldır. Fareler deliklerine daha çok erzak doldurmak ister, farenin doğası böyle, yapacak elbet. Fare öyle düşünüyor da, ambarı dolduracak olanlar ne düşünüyor acaba?

Covid-19, önceliğin bireyin can güvenliği ve temel ihtiyaçların temin edilmesi olduğunu bütün dünyaya gösterdi. Önceliğin “can ve onun temel ihtiyaçları” olduğu bir dünyada, kâğıt ekonomisinin yarattığı sanal ihtiyaçlar teveccüh görür mü? Görmeyeceği açık. Önceliği kendi ve sevdikleri olan insan, petrol ve değerli maden yağmacılığı yaparak rızkının peşinden koşarken ambarının boşaltıldığını fark edince, gözünü fare deliklerine dikmez mi? Diker elbet! Fareler ortalığa kâğıt para saçarak durumu idare etse de pek yakın zamanda kâğıdın işe yaramadığı anlaşılacak ve o zaman kopacak kızılca kıyamet. 

Daha dur! Covid-19 filmin fragmanı henüz. Film başlasın bakalım asıl senaryoyu kim yazmış, nasıl yazmış göreceğiz. Bilgi ve teknolojinin zirve yaptığı bir dönemde, gelir dağılımı dengesizliği ve sosyal hakların yağmalanması neticesinde, medenilerin sağlık sistemi ve ekonomileri çöktü. Arkasından gelecekler var. Sırada bozulan doğal denge, mutasyon geçiren mikroorganizmalar, antibiyotik dirençleri, GDO’lu yiyecekler, kısırlaşmış tohumlar, kirlenmiş su, bozulmuş toprak, nano teknolojik ürünler ve en önemlisi bencilleşmiş, ALLAH’TAN KORKMAYAN İNSAN, ne işler açacak başımıza?

Rahmetli ninem sıkça: “Kork Allah’tan korkmayandan!” derdi. Doğanın insandan intikama giriştiği bu perdede kapıya dayanmış olan kıtlığın ana sebebi, kapitalist sistemin yağmalamış olduğu tarım arazileri ve tatlı su kaynakları olacaktır. Dünyaya dayatılan şeker, soya, mısır, kakao, kahve, palm yağı, kanola ve kauçuk gibi endüstriyel tarım ürünleri sebebi ile değerli araziler sermaye sahiplerinin eline geçmiş ve tamamı insanlığı beslemek yerine zehirleyip bağışıklık sistemini çökerten birer silaha dönüşmüş durumdadır. Bu ürünler insanlığı zehirlemenin yanı sıra su ve toprağı tüketip kirletmektedir. Pamuk tarımı yapacağım derken koca Aral Gölünü kurutup dünyayı besleyecek verimli arazileri çöle döndürmüş olan Sovyet rejiminin yaptıklarından ders çıkarmayan yamyam topluluğu, insanlığı hızla kıtlığın eşiğine getirmiş durumdadır. Kirletilip yağmalanmamış olsa, sadece denizler ve okyanuslardan çıkan su ürünleri bile insanlığa yetip artacak gıdayı temin edebilirken, bu kaynaklarımızda farelerin hışmına uğrayıp yok edilmiştir.

Bu süreçte batıya özenen bir rejimimiz olsa da milletimizin feraseti sayesinde bir türlü Batılılaşamamış olmamız nedeniyle Covid-19 salgını karşısında çok başarılı bir sınav vermekteyiz. Küresel sermaye yardakçılarımız bol olsa bile, dinimizin kökleştirdiği insani reflekslerle hareket eden devletimiz milletimizi mağdur etmemiştir.

Ülkemizin tarım ve hayvancılık potansiyeli bölgemizdeki en önemli doğal kaynaklardan biri durumuna gelmiştir. Bu kaynakların teknoloji ve sanal hayat çılgınlığıyla takas edilmesi için farelerimiz pozisyon almış durumdadır. Temel ihtiyaçlarımızın ihraç edilip, turizm ile başkalarına peşkeş çekme gayretlerinin altında farelerimizin lüks hayat hayalleri vardır. Tarım arazilerimiz dünyanın diğer ülkeleri gibi fazla kirlenmemiş ve su kaynaklarımız akıllı kullanıldığı takdirde yeterli seviyededir. Ancak küresel şirketlere peşkeş çekilerek millete, mısır şurubu ve patates cipsi yedirip doğal ürünlerimizi onlara kaptırırsak vay halimize. Zira sağlıklı gıda dünyada en stratejik ürün haline gelmiştir. Düşmanlarımız bunun için darbe değil, savaşı bile göze alacak durumdadır.

İkinci dünya savaşını bahane edip milletin kışlık erzakına el koyanlar, el altından milletin rızkını satarak başımızın belası iş birlikçileri semirtmiş ve memleketi ABD paryalığına muhtaç etmişti. Şartlar aynı senaryonun tekrar oynanması için müsait hale gelmişken memlekete hangi cepheden saldırılacağı açıktır. Taşın nereden geleceği belliyken kafamızı yardırırsak vebali üzerimize olur.

İçkinin haram olduğunu bildirir ayet nazil olduktan sonra Medine sokaklarında günlerce sel gibi şarap aktığı rivayet edilir. Bu sahne, toplumun iman ve teslimiyetinin zirveye ulaştığına en güzel örneklerdendir. Günümüz toplumuna bakıldığında bırakın haramdan sakınmayı, haram olanı elde etmek için kıyasıya bir yarış söz konusu. Haram olanın sokağa dökülüp zelil edilmesi yerine, sokaktaki haramı toplamak için kendini zelil eden bir “sürü” ile karşı karşıyayız. 

Ne oldu da o zamandan bu zamana, bu kadar değiştik. Küfrün daha güçlü olduğu o zaman şartlarında bir avuç insanın “Mutlak Fikre” koşulsuz teslimiyet ile iman ettiği, günümüzde ise küfrün acizliğine rağmen 2 milyara yaklaşan kalabalığın “putlar” tarafından yazılan anayasalara iman ettiğini görüyoruz. Elbette akıl, bilgi, bilim ve teknik Müslümanın vazgeçilmez araçları olmalıdır. Lakin bu araçları kumanda ettiğini düşünen insanın ilahlığa soyunması, en temel meselelerdendir. Bu temel meseleye kafa yormaktan aciz bir kadronun, LGBT’lilerin oluşturduğu gündem ile çelik çomak oynaması, idrak yoksunluğunun sonuçlarındandır. 

Yazıya başlarken, “Küfür”, “hakikati örtmek demektir” demiştik. İnsan ne kadar ilahlık taslasa da neticede “bir gramlık hakikat” bütün dünyanın küfrünü yakıp yok etmeye yetmiş, hakikatin üstünün örtülemeyeceği bir kez daha anlaşılmıştır. Mevzu anlaşılmış ve ısrarla son perdeden dem vururken, halâ şarap küplerini sokağa dökmekte tereddüt edenlerin vay haline… 


Baran Dergisi 696.Sayı