Maalesef ülkemizde bir asırdan fazladır laik, Batıcı ve İslâm’a düşman bir eğitim politikası uygulanmaktadır. Ak Parti döneminde kısmen düzeltmelere gidilmiş olsa da eğitim sistemi hâlâ emperyalizme köle üretmektedir. Kesintisiz eğitim cinayeti sebebiyle meslekler bitti, köyler ve tarım çöktü. Yirmi sene okulda tutulan bir insan, vasıfsız ve beceriksiz bir birey olarak topluma katılır hale geldi. İktidar, eğitimi gerçek manada yerli ve millî bir yapıya kavuşturmak zorundadır!

Eğitim ve insan arasındaki irtibat, beşikten mezara kadar uzanan bir yoldur. Eğitimi insandan ayrı düşünmek mümkün değildir. İnsan, temiz bir fıtrat üzere doğar. Âlemlerin Yaratıcısı Allah, “Rab” ismiyle insanı eğitir. Rab, mürebbi, mürebbiye irtibatı bize nasıl bir eğitim sistemi inşa etmemiz gerektiğinin istikametini gösterir. İnsan, öğrenerek, eğitimle kendini geliştirir.

Eğitimden kastımız, basit bir okuma-yazma yahut teknik bir mevzuyu kavrama durumu değildir. İslâm ahlâkının ve fıtratın temelde olduğu; iyinin, doğrunun ve güzelin fertte davranışa dönüşmesidir. Bu öğrenme-davranış sürecini yöneten ana fikir, marif, irfan, ârif kavramlarının gösterdiği yerli ve millî bir eğitim siyaseti olmalıdır. Bilindiği üzere eğitim ve öğretim, birbiriyle iç içe geçmiş, birbirini destekleyen kavramlardır. Bu iki mefhumun ana gayesi öğrenmenin gerçekleştirilmesidir.

Öğrenmelerin kimi, hiçbir şeyden etkilenmeden hayat bulur. Bir insan, bunu duyu organları yardımıyla çevresiyle irtibata geçerek yeni davranışları öğrenip uygulayabilir. Ancak eğitim-öğretim etkinlikleri neticesinde kazanılan davranışlarda umumiyetle ferdin dışarıdan yönlendirilmesi, ona olumlu davranışların kazandırılması gayesiyle yapılan bir rehberliğin sonucudur.

İnsan, geç ve zor öğrenen bir canlı türüdür. Çevremize baktığımızda hayvanların doğduktan bir hafta sonra kendi hayatını devam ettirebildiğini görürüz. İnsanoğlunun bebeklik devresine baktığımızda ise uzun bir süre başkasına muhtaç bir hâlde olduğunu fark ederiz. İnsan soyunun devamını sağlayan en önemli unsur eğitimdir. Öğrenme yoksa, öğrenilen davranışa dönüşmemişse orada eğitimden bahsetmek doğru olmaz.

İnsan yavrusunun eğitimi doğumla başlar ve hayat boyu devam eder. İlk mürebbi ailedir. İyiyi, güzeli, doğruyu, yanlışı, günahı, sevabı ve bir Yaratıcımızın olduğunu ailede öğrenir. Bu sürece zamanla çevre ve okul da eklenir. Bundan sonrası “Nasıl bir eğitim vermeliyiz?” sorusunun cevabında şekillenir.

Eğitim, daha sonra okulda sağlanan bir temel üzerine inşa edilir. Muhtevası, fıtrata uygun olarak belirlenmelidir. İyinin, güzelin ve doğrunun kaynağı olan İslâmiyet, çocuklarımıza hayatı kuşatıcı bir şekilde öğretilmelidir. Güzel davranışların kaynağı İslâm ahlâkıdır. Müslümanın rol modeli Allah Resûlü’dür. O, Kur’an-ı Kerim’i en iyi anlayıp tatbik eden bir kurtuluş rehberidir.

Bu manada, marif-marifet, irfan-ârif; ders-müderris-dersiam; ilim-âlim-muallim; talebe-talim-terbiye; mürebbi-Rab kelimeleri arasındaki rabıtaya uygun bir marif modeli ortaya konulmalıdır.

Maalesef ülkemizde bir asırdan fazladır laik, Batıcı ve İslâm’a düşman bir eğitim politikası uygulanmaktadır. Ak Parti döneminde kısmen düzeltmelere gidilmiş olsa da eğitim sistemi hâlâ emperyalizme köle üretmektedir. Kesintisiz eğitim cinayeti sebebiyle meslekler bitti, köyler ve tarım çöktü. Yirmi sene okulda tutulan bir insan, vasıfsız ve beceriksiz bir birey olarak topluma katılır hale geldi.

Zorunlu eğitim, mevcut yapısıyla yeniden ele alınmalıdır. Okullar, çocukları meslek hayatına yönlendirecek biçimde yeniden dizayn edilmeli; diplomalı kalabalıklar yerine, topluma fayda sağlayan, üretken ve şuurlu fertler yetiştirmeyi hedeflemelidir. Mevcut eğitim modeli, resmî ideolojinin kalıplarından sıyrılarak yerli ve millî değerler üzerine inşa edilmelidir. Bundan kurtulmanın tek yolu, kökleri sağlam bir maarif siyasetinin hayata geçirilmesidir. İktidar, eğitimi gerçek manada yerli ve millî bir yapıya kavuşturmak zorundadır; aksi takdirde bu gidişat, ailenin, toplumun ve devletin geleceğini tehdit edecektir.

Aylık Baran Dergisi 45. Sayı Kasım 2025