İslâm'a muhatap anlayışın «nasıl?» buudunu temsil eden Büyük Doğu'ya teslimiyetini, «kendinden zuhur» hikmetinin usulü dairesinde doğru­ dan doğruya Büyük Doğu Mimarı'nın anlayışına tescil ettirmiş ve yine ona Büyük Doğu'nun «niçin?» buudunu göstermiş olan ben, teslimiyet ile amel arasını samimiyet ve fikirde aynılaştırmış bir anlayışı temsil ediyorum... Hüküm onun;

— «Cumhuriyet sonrası kavruk nesillerin ilk ciddi fikir sesi ve İlk çileli nefs murakabesi... Fikir çilesi haysiyetinin müstesna genci...»

Öyle ki, fikirde bu fâni oluş, sadece Büyük Doğu Mimarı tarafından bâtın yönünden de tas­ dik edilmekle kalmamış, doğrudan doğruya düşmanlarımız tarafından bizi karalamak için ifade olunmuştur! İşte teslimiyet, işte yakîn, işte tasdik, işte ikrar, işte edâ, işte amel!.. İşte biz!

İslâmî hadler dairesinde ve doğrudan doğru­ ya fikir «konsepti-derinliği»nin gösterilmesi halinde temas ettiğim «yakınlık» davasından ve sahteleri dehledikten sonra, -dikkat edilsin-, İslâm'a bağlı bir dünya görüşünün kâinat muhasebesine ait özü halinde, bu bahsin doğrudan doğruya tezahürü olan MARİFETNAME'nin temini inceliğini gösterebilirim:

— «Gölgede bulunan mahiyet, onu meydana getiren asıl şeyin mahiyetidir. O halde asıl, gölge­ sine, gölgenin kendinden daha yakındır.»

Fikrin böyle bir nesep bağı içinde, bende Büyük Doğu Mimarı'nın kendi kendini muhasebesi, tâbiî olarak dünya irfan yemişlerini İslâm aslına nisbetle göstermeyi gerektirir ki, zâtıma mahsur «telif hakkımın» doğrudan doğruya bu alanda tatbiki halinde bu eser, onun «şekil», «süzgeç» ve «tecrit» ölçülerinin temin ettiğidir.

Kainat muhasebesine ait III. Levha'da tekrardan ele alacağım bu hususun şimdi en dikkat edilmesi gereken inceliği şudur ki, topyekûn kâinatı kendi hasrında toplayan İslâmın tevhid akidesini kesiksiz bir hâl olarak yaşayan bâtın kahramanlarının eşya ve hadiseyi ihata edici «zamanüstü» hakikatine nisbetle, Babı tefekkürüne ait hikmetlerin aslım ve esasını İslâm'da göstererek irca ediyorum ki, «Necip Fazılla Başbaşa»nın genel ifadesi içinde görünen bu işin doğrudan doğruya bu karakterini göstermek, yani Batı tefekkürünü Büyük Doğu Mimarı'na izafe ederek hesaba çekmek ve süzgeçten geçirmek,, MARİFETNAME'de tecelli ediyor.

Marifet name, tebliğ ve telkinin en verimli noktasında durucu ve dünya çapında büyük terkibi nişanlayıcı bir aralıkta, «teorik dil alanı»nı temin edici bir diyalektik ve muhatabında Büyük Doğu'da mevcut kuvvet ve istidadın tasdikini sağlayıcı bir gaye ile, antitezleri bile şifaya tahvil edebilmenin en geniş çaplı, tertipli ve verimli örneklerinden biridir... Yaklaşık 20 senelik lâfta ne kolay! bir iz sürme ve çetinliği okuyucunun takdirine bırakılan bu iş, yine de söylemeden edemeyeceğim bir ifadeyle, binbir bitkiden süzülen, tadı, kokusu ve rengine göre ayrı ayrı ve tek tek peteklere istiflenen balın temini cehdidir.

Arı, ilmin malûma tâbi olması ölçüsüyle Büyük Doğu Mimarı; faaliyeti ise, sahibinin emri ve izniyle ben!.. Ve böyle bir takdimle gayet nazik bir bahsin eşiğine adım atmış oluyorum ki şu:

— «Bu taife elini küfre değdirse şeriat doğar, cahil elini şeriate değdirse küfür doğar!»

Elini küfre değdirse şeriat doğuran adama nisbetim malûm olduğuna göre, onun aynına malik olduğum yerde bu hikmetten pay sahibi oluşumu niye söylemeyeyim... O söylesin:

— «Elime daha erken geçseydin... Benim daha dinç olduğum bir zamanda... Ama bir şey farketmez; bu işler böyle oluyor!.. ELİME BİR GENÇ GEÇTİ, PİR GEÇTİ; KENDİ GELDİ!.. İNŞALLAH SENİ BEN YETİŞTİRECEĞİM!..»

Aparma ve hırsızlık ile aplike ve maletme arasındaki farka sonra değinmek üzere tekrardan ifade edeyim ki, MARİFETNÂME, İslâm dışı verimi Büyük Doğu Mimarı'na izafe ederek kalburdan geçirme işidir.

En nihayet; bu eser, ilerde geçecek olan «İbda - Beşer Zekâsının Sekreteri» ve «Kelâm, ve Mânâ Toplayıcılığı» bahislerinin tatbikine dairdir.

Salih Mirzabeyoğlu, Hikemiyat, s. 31-32