Yahya Sinvar, 1962 yılında Han Yunus mülteci kampında doğdu. Ailesi, 1948 Nakba’sı sırasında Askalan’dan sürülmüş, toprağını ve evini kaybetmişti. Sinvar, çocukluğundan itibaren göçün, sürgünün ve işgalin yaralarını taşıdı; bu acı, onu direnişi hayatının merkezine koyan bir adam hâline getirdi. Gazze’nin taş sokakları, mülteci kamplarının dar yolları onun okuluydu, eğitimiydi, direniş laboratuvarıydı.

Gençliğinde Gazze İslam Üniversitesi’nde Arap dili ve edebiyatı okurken El-Mecid adını verdiği bir teşkilat kurdu. İşbirlikçileri deşifre etmek, ihaneti açığa çıkarmak ve halkın hakkını savunmak hedefiydi. Bu teşkilat onun için sadece bir öğrenci hareketi değildi; direnişin ilk pratiği, mücadelenin laboratuvarıydı.

1982 ve 1985’te İsrail tarafından gözaltına alındı. Hapishane yılları, bedeni sınırlandı ama iradesi güçlendi. Açlık grevleri, protestolar ve tutuklular arası koordinasyon onun direniş stratejilerini olgunlaştırdığı yıllardı. Michael Koubi’nin ifadeleri Sinvar’ın sorgulamalarda Filistinli muhbirleri cezalandırmayı bir görev olarak gördüğünü gösterir; bu, onun sert ve uzlaşmaz karakterini net ortaya koyar.

1987’de Hamas kuruldu. Sinvar, Majd güvenlik teşkilatını kurarak örgütün güvenlik omurgasına hayat verdi. Amaç belliydi: hainleri tespit etmek, takip etmek, caydırmak ve cezalandırmak. 1988’de iki İsrailli askerin öldürülmesi ve dört Filistinli işbirlikçinin infazıyla suçlanarak dört kez müebbet hapis cezasına çarptırıldı. 22 yıl boyunca hapishanede kaldı. Bu sürede yalnızca İbranice öğrenmekle kalmadı; düşmanı tanıdı, kendi halkını ve direnişin ihtiyaçlarını kavradı, stratejik bir hafıza oluşturdu.

2011’de Gilad Shalit takasıyla serbest kaldı. Bu serbestlik, onun için özgürlük değil, direnişi yeniden örgütleme görevinin başlamasıydı. Hapishane yıllarında olgunlaşan stratejik zekâ ve ideolojik derinlik, Gazze liderliğinde hayata geçirildi. 2017’de Hamas’ın Gazze lideri oldu, Kassam Tugayları ile siyasi kanadın koordinasyonunu güçlendirdi ve Filistin halkının haklarını savunma konusunda ödünsüz bir çizgi izledi.

Sinvar bir keresinde demişti:

“Yatağımda ölmekten korkuyorum. Allah yolunda, dinim, vatanım ve mukaddesatım için ölmekten korkmuyorum.”

Bu söz onun kaderini mühürledi. 16 Ekim 2024’te Rafah’ta İsrail güçleriyle çatışırken şehit düştü. Yaralı bedeniyle bile düşmana karşı direndi; kopmuş bir koluyla el bombası fırlattı, üzerine ilerleyen askerleri geri püskürttü. Yahudiler onu bir tünelde saklanırken veya rehinelerle insan kalkanı olurken göstermek istedi, ama gerçek öyle değildi. Sinvar, düşmanla yüz yüze, kararlı ve gözünü kırpmadan savaştı.

Onun şehadeti, Filistin halkı için bir kayıp değil, direnişin ve iradenin sembolüydü. Bir yıl geçti üzerinden; ama Sinvar hâlâ konuşuyor. Her yıkılmış evin altında, her yetim çocuğun gözünde, her sabah ezanında… onun ruhu, Filistin’in özgürlük mücadelesinin sarsılmaz bir lideri olarak yaşamaya devam ediyor.