Görüldüğü üzere Müslümanlardan başka herkes neye iman ediyorsa onun gereğini yerine getiriyor. Buna karşılık bir tek Müslümanlar, yâni istisnasız olarak biz, hepimiz, sürekli olarak iman ettiğimizi konuşuyor ama iş amele gelince itikadımızın hilâfına davranıyoruz. Allah için, yalan yok, çok twit atıyoruz ama.

Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı'nın açıklamasına göre Yahudi saldırılarında 7 Ekim'den bu yana 29 bin 782 kişinin şehit düştüğü, 70 bin 43 kişinin de gazi olduğu bildirildi. Bunların yanı sıra saldırılar sebebiyle yer değiştirmek zorunda kalan 2 milyon kişi de bombardıman altında, açlık ve susuzlukla baş başa.

Nasıl? İyi mi bu yaşananlar, doğru mu, güzel mi? Gerçekten, neden Gazze’de yaşananlara karşı tepkiliyiz?

Siyonistler inandıkları doğru istikametinde, Nil ile Fırat arasında kendilerine vaadedildiğine iman ettikleri topraklarda hâkimiyet kurmak üzere ne gerekiyorsa, onu yapıyorlar. Keza Hristiyanlar, bilhassa Evanjelikler… Bunlar, Eski Ahit’in, Yahudilerin “Tanrı’nın seçilmiş halkı” olduğu, “kutsal topraklar”ın Yahudilerin malı olduğu, Yahudilerin Mesih'in gelişi ile birlikte bir dünya hâkimiyetine ulaşacakları kehanetine tamamen iman ederler ve bu konuda kendilerine düşen en büyük misyonun ise Yahudilerin hâkimiyetine destek olmak olduğuna inanırlar.

Yahudi ve Hristiyanlar için bize dayatılan dünya kamu düzeni, insan hakları, demokrasi, eşitlik hatta bilim falan gibi konuların, onların iman meselesi karşısında irapta mahalli olmaz. Hani Müslümanların modern olabilmek, Batılılar gibi olabilmek için İslâm’ın imanın önüne koydukları Batı menşeili teamüller bütünü var ya, işte, tam da onlardan bahsediyoruz.

Siyonist Yahudi ve Evanjelik Hristiyanlar imanlarının gereğini yapıyor ve Gazze’deki akıncı milleti tam da olmasını istedikleri gibi şehit ediyor, yaralıyor, sürüyor, aç ve susuz bırakıyorlar.

7 Ekimden evvel Siyonist Yahudi ve Evanjelik Hristiyanlar, iş tuttukları, efendiliklerini yaptıkları münafık Suudî Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdünlü siyasî iktidarlarla, iki deniz arasındaki Müslümanları tahliye etmek için anlaşmışlardı. Gazze’deki Müslümanlar münafıklar eliyle çölde kurulacak şehirlere sürülecek, onlar da iki nehir arasındaki hakimiyetlerinin önündeki en büyük engeli kaldırmış olacaklardı. Düne kadar Siyonist Yahudilerle her konuda anlaşmak üzere bulunan, yukarıda saydığımız münafık hükümetlerin bugün muhtemelen lanetlerle andığı Hamas ve diğer direniş grupları, işte, tam da bu plan uygulanmasın, Gazze ve akabinde sıra Müslümanların mukaddes kabul ettiği Kudüs’teki Müslümanların sürülmesine gelmesin diye 7 Ekim’de adeta bir feda eylemi gerçekleştirdi.

Siyonist Yahudiler ve Evanjelik Hristiyanlar imanları doğrultusunda hareket ettiler. Münafıklar tıynetleri gereği davrandılar. Gazze’deki Akıncılar da imanları gereğince gerekeni yaptılar.

Peki, ya geri kalan Müslümanlar ne yaptı? Kendisini Müslüman olarak tanımlayan, iman ettiğini iddia eden her kim varsa. Hepimiz. Biz ne yaptık?

Gazze’ye askerî destek verebildik mi? Yaradan’dan daha çok Amerikalılardan, Avrupalılardan ve hatta bir avuç akıncı Filistinlinin perişan ettiği Yahudilerden korkarken, nasıl verebiliriz ki? Hadi yukarıda saydığımız ülkelerin siyasî iktidarları münafık, ya bizim ki? 7 Ekim’den beri ekranlarda analistlerden “neden Gazze’ye müdahale edemeyeceğimizi” dinliyoruz; fakat “nasıl müdahale edebileceğimizi” kimsenin ağzından işitmedik. Böyle bir alternatifi havsalaları almıyor ki, nasılını düşünsünler.

Peki, Gazze’ye insanî yardım ulaştırabildik mi? Ulaştırmaz mıyız? Ürdün’ün başına atanmış sömürge valisi pabucumun Kralı Abdullah Gazze’ye havadan yardım indirdi ya. Hele atılan yardımları karaya denk getirmeyip de denize indirmiş olması ve Gazzelilere şubat ayında denizde yardım aratmış olması yok mu, krala sadakatle bağlılığımızı perçinledi. Kaç milyar Müslümansak hepimize yazıklar olsun. Sıradan vatandaş olanından tutun da siyasetçi, asker, devlet başkanlarına kadar, hepimize yazıklar olsun. Gazze’ye adam akıllı bir tıbbî malzeme, yiyecek ve ötesinde ulan içme suyu bile ulaştırmayı beceremedik. Böyle bir utanç olabilir mi?

Türkiye için bundan daha utanç verici şeyler de var. Tam da Siyonistlerle anlaşmaya hazırlanırken, Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu sayesinde, Allah’ın lütfuyla bu rezillikten korunmuştuk. Sonra ne yaptık? Gazze’ye bir bardak su bile ulaştıramadık ama buna karşılık Siyonistlere stratejik çelik gibi ürünlerden tutun da meyve sebzeye kadar ne varsa götürdük. Tüccarlar bu ticareti yapar ve devlet de buna göz yumarken, biz vatandaşlar da bu rezilliğe seyirci kalarak ortak olduk. Rızkı verenin Allah olduğuna iman etmeyince böyle oluyor işte. Kimse kendisini beri görmesin ve kabahati kendisinden başkasında aramasın. Yarın hak vaki olacak, huzur-u ilâhiye çıkacağız.

Görüldüğü üzere Müslümanlardan başka herkes neye iman ediyorsa onun gereğini yerine getiriyor. Buna karşılık bir tek Müslümanlar, yâni istisnasız olarak biz, hepimiz, sürekli olarak iman ettiğimizi konuşuyor ama iş amele gelince itikadımızın hilâfına davranıyoruz. Allah için, yalan yok, çok twit atıyoruz ama.

İffet abidesi Müslüman bir kadının örtüsünü düşürüp, hadiseye şahit olan ve örtüyü düşüren Yahudiyi gebertip cehenneme yollayan Müslümanı şehit ettiler diye sefer düzenleyen Peygamberin, twit atıp da amel işledim diye gezen ümmeti olmaz. Kimse kendisini kandırmasın.

Gazze hepimizin yüzüne tutulmuş bir ayna; herkes imanını bu aynadan seyretsin. Ola ki aynada gördüğümüzün kendi amelimiz olduğunu idrak eder de tövbe ederiz, Allah da tövbemizi kabul eder, bizi bu kahramanlara ulaştıracağı yardıma vesile kılar. Yoksa bu dünyamızı berbat ettiğimiz yetmezmiş gibi, korkarım ki ahiretimizi de berbat edeceğiz.

Aylık Baran Dergisi 25. Sayı, Mart 2024