Kuşatmaya, acıya, karanlığa ve zamanın kendisine direnmiş bir şehir olan Şam'ın kalbinde, Suriye'nin yeni seçilmiş cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile bir araya geldim. Sohbetimiz, Esed'in eski sarayının -şimdi Halk Sarayı olarak yeniden adlandırıldı- ihtişamında, etrafındaki mütevazı binalarla çarpıcı bir tezat oluşturacak şekilde gerçekleşti. Şam, tarihin her duvardan fısıldadığı, yaşayan en eski şehirdir. İktidar hakkında değil ama yeniden inşa, uzlaşma ve uzun süredir parçalanmış bir ulusa liderlik etme yükü hakkında bir diyalog için oldukça uygun bir ortamdı.

“Sıfırdan başlamıyoruz” dedi bana. “Derinlerden başlıyoruz.”

Beşar Esed'in devrilmesinin ardından göreve gelen Devlet Başkanı Şara, sessiz bir inançla hareket ediyor. Yumuşak bir dili var ama her kelimesi düşünülerek söyleniyor. Sesinde zafer yok, sadece aciliyet var.

“Bize yıkıntılardan daha fazlası miras kaldı” dedi ve ekledi: “Bize travma, güvensizlik ve yorgunluk miras kaldı. Ama aynı zamanda umudu da miras aldık. Kırılgan, evet. Ama gerçek.”

Suriye on yıllar boyunca sadakati sessizlikle, bir arada yaşamayı nefretle ve istikrarı baskıyla karıştıran bir rejim tarafından yönetildi. Esed hanedanı -önce Hafız, sonra Beşar- kontrolü sağlamlaştırmak için korku ve idamları kullanarak demir yumrukla yönetirken, ülkenin kurumları soldu ve muhalefet ölümcül hale geldi.

Ahmed Şara devraldığı miras konusunda açık görüşlü.

“Temiz bir sayfadan söz etmek sahtekârlık olur” dedi: “Geçmiş her insanın gözünde, her sokakta, her ailede mevcut. Ama şimdi görevimiz onu tekrarlamak değil. Daha yumuşak bir versiyonu olarak bile. Tamamen yeni bir şey kurmalıyız.”

Şara'nın ilk hamleleri temkinli ama son derece sembolikti. Siyasi tutukluların serbest bırakılmasını emretti, bir zamanlar sürgünde olan ya da susturulan muhalif gruplarla diyalog başlattı ve Suriye'nin kötü şöhretli güvenlik aygıtında reform yapma sözü verdi. Vizyonu canlı, çok kültürlü ve çoğulcu bir toplum. Yahudiler, Dürziler, Hıristiyanlar ve Esed rejimi tarafından mal varlıklarına el konulan diğer kişiler olmak üzere tüm Suriyelilerin geri dönüş hakkını desteklemekte.

Kayıpların ve ölülerin akıbetini araştırmak üzere bir Bakanlık kurulmasını teklif etti. Suriye'deki toplu mezarların ardındaki gerçeği ortaya çıkarmak için, DNA veri tabanlarının oluşturulmasından geçmişteki zulümlerden sorumlu olanların işbirliğini sağlamaya kadar adli teknoloji ve ekipman sağlamak için ABD ile ortaklığa ihtiyaç olduğunu kabul ediyor.

“Eğer konuşan tek kişi bensem, o zaman Suriye hiçbir şey öğrenmemiş demektir. Laik, dini, aşiret, akademik, kırsal ve kentsel tüm sesleri masaya davet ediyoruz. Devlet artık emrettiğinden daha fazla dinlemeli.”

Peki insanlar yeniden güvenecek mi? Diktatörlüğün küllerinden doğan bir hükümetin vaatlerine inanacaklar mı?

“Ben güven istemiyorum,” diye yanıtladı. “Sabır ve dikkat istiyorum. Beni hesaba çekin. Bu süreci hesap verebilir tutun. Güven bu şekilde gelecektir.”

Şara'ya Suriyelilerin şu anda en çok neye ihtiyacı olduğunu sorduğumda tereddüt etmeden cevap verdi:

“Çalışma yoluyla saygınlık. Bir amaç uğruna barış.”

Savaşın boşalttığı kasabalarda ve hala çatışmaların izlerini taşıyan köylerde yükselen çığlık siyaset için değil, normallik için. Evlerini yeniden inşa etme, çocuklarını büyütme ve barış içinde yaşamlarını kazanma şansı için.

Şara bunu biliyor. Tarım, imalat, inşaat ve kamu hizmetlerinde istihdam yaratmaya odaklanan acil ekonomik programlar için bastırıyor.

“Artık mesele ideoloji değil,” dedi bana. Ve ekledi: “Mesele insanlara kalmak için bir neden, yaşamak için bir neden ve inanmak için bir neden vermek.”

Bölgesel yatırımcılarla ortaklıklar, geri dönenler için mikro işletme hibeleri ve savaştan başka bir şey bilmeyen gençler için mesleki eğitim üzerinde durdu.

“İstikrarlı bir Suriye konuşmalarla ya da sloganlarla değil, eylemle inşa edilecek: Pazarda, sınıflarda, çiftliklerde ve atölyelerde. Tedarik zincirlerini yeniden inşa edeceğiz. Suriye bir ticaret merkezi olarak geri dönecek.”

Bu ekonomik vizyonun ardında daha derin bir kavrayış yatıyor: Bir neslin kaybından sonra Suriyeliler çatışmadan yoruldu. Barış istiyorlar - sadece savaşın yokluğunu değil, fırsatların varlığını da.

Şara, “İş sahibi olan her genç, radikalleşme riski altında olmayan bir kişi demektir” diyor ve ekliyor: “Okuldaki her çocuk gelecek için bir oydur.”

Sohbetimizin en hassas bölümlerinden birinde Ahmed Şara, Suriye'nin İsrail ile gelecekteki ilişkisine değindi. Bu, 1948'den bu yana bölgeyi rahatsız eden ve her hava saldırısı, gizli operasyon ve vekalet savaşı suçlamasıyla daha da yoğunlaşan bir konu.

“Açık olmak istiyorum” dedi ve şunları söyledi Şara: “Sonu gelmeyen kısasa kısas bombardımanlar dönemi sona ermelidir. Hiçbir ulus gökyüzünün korkuyla dolu olduğu bir ortamda gelişemez. Gerçek şu ki, ortak düşmanlarımız var ve bölgesel güvenlikte önemli bir rol oynayabiliriz.”

Sadece bir ateşkes hattı olarak değil, karşılıklı itidal ve sivillerin, özellikle de güney Suriye ve Golan Tepeleri'ndeki Dürzi topluluklarının korunmasının temeli olarak 1974 Ayrılma Anlaşması'nın ruhuna geri dönme arzusunu dile getirdi.

“Suriye'nin Dürzileri piyon değildir” dedi Şara ve ekledi: “Onlar köklü, tarihsel olarak sadık ve yasalar çerçevesinde her türlü korumayı hak eden vatandaşlardır. Onların güvenliği müzakere edilemez.”

Hızlı bir normalleşme sürecinden kaçınan Şara, uluslararası hukuk ve egemenlik temelinde gelecekteki görüşmelere açık olduğunun sinyalini verdi:

“Barış karşılıklı saygıyla kazanılmalıdır, korkuyla değil. Dürüstlüğün ve bir arada yaşamaya giden açık bir yolun olduğu her yerde angaje olacağız ve daha azını kabul etmeyeceğiz.”

Belki de en önemlisi, cesur bir diplomatik açılımda bulundu: Eski ABD Başkanı Donald Trump ile doğrudan masaya oturma arzusunu dile getirdi.

"Medya onu nasıl tasvir ederse etsin" dedi Şara: "Ben onu bir barış adamı olarak görüyorum. İkimiz de aynı düşman tarafından vurulduk. Trump kozların, gücün ve sonuçların farkında. Suriye'nin görüşmeleri yeniden başlatabilecek dürüst bir arabulucuya ihtiyacı var. Bölgeye istikrar, ABD ve müttefiklerine de güvenlik getirecek bir uyum olasılığı varsa, ben bu görüşmeyi yapmaya hazırım. O, bu bölgeyi düzeltebilecek, bizi her seferinde bir tuğla olmak üzere bir araya getirebilecek tek adamdır.”

Bu çarpıcı bir açıklamaydı. Sadece açık sözlülüğü için değil, ima ettiği şey için de: Yeni Suriye barış ve tanınma arayışında alışılmadık hamleler yapmaktan korkmuyor.

Ahmed Şara Suriye'nin sorunlarını ballandıra ballandıra anlatmıyor: Toplu mezarlarda bir milyondan fazla ölü, 12 milyon yerinden edilmiş insan, yaşam destek ünitesine bağlı bir ekonomi, hala yürürlükte olan yaptırımlar ve kuzeyde yerleşmiş rakip milisler.

Çıplaklık, sıradanlaştırılarak toplumun her alanına nüfuz ediyor
Çıplaklık, sıradanlaştırılarak toplumun her alanına nüfuz ediyor
İçeriği Görüntüle

“Bu bir peri masalı değil” dedi ve ekledi: “Bu bir iyileşme. Ve iyileşmeler sancılı olur.”

Çin, Rusya, İran, Türkiye, BAE, Katar ve ABD gibi yabancı güçlerin Suriye'nin gidişatını etkilemeye devam edeceğini kabul ediyor. Ancak Suriye'nin egemenliğinin Suriye'nin mutabakatı ile başlayacağında ısrar ediyor.

“Biz bir piyon olmayacağız. Bir kale de olmayacağız. Sadece kontrol eden değil, meşruiyetle yöneten bir devlet olacağız. ABD'nin bizimle ortaklık yapmasını istiyoruz. Yönetimde, yolsuzlukla mücadelede, dürüstlük ve doğruluğa dayalı kurumlar inşa etmede.”

Pek çok Suriyeli Şara'yı bir devrimci olarak değil, savaştan yorgun düşmüş ve kimliği parçalanmış bir ulusu bir araya getirebilecek bir restoratör olarak görüyor. Belki de onu günün adamı yapan, sıradanlığı, aşırılık yanlısı eski yaşamına rağmen diktatörü oynamayı reddetmesi.

Konuşmamızın sonlarına doğru bana “Bu pozisyonda olmayı istemedim” dedi:

“Bu pozisyonu kabul ettim çünkü Suriye yeni bir sayfa açmalı. Ve yeniden parçalanmasını izlemektense başkalarıyla birlikte bu tarihin yazılmasına yardımcı olmayı tercih ederim. Başarmaktan başka seçeneğimiz yok. Suriye'yi yeniden büyük yapmalıyız.”

Aşırılıkçı ve şiddet dolu geçmişinin ona geleceğe nasıl yön vereceğini öğrettiğine inanıyorum. Değişebilirsiniz. Büyüyebilirsiniz. Deneyimlerinden öğrendi ve yirmi-yirmi vizyonu ona bundan sonra olacakları şekillendirmek için netlik kazandırıyor.

Aşırıcılıkla olan geçmişi, onu Suriye'yi içeriden -IŞİD'e ve devam eden kırılgan ilerlemeyi devirmek isteyenlere karşı- savunabilecek hale getirdi. Devrimden yönetime geçti ve inanıyorum ki bu ülkenin gerçek geleceğini yönetme ve etkileme kabiliyetine sahip.

Başkanlık Sarayı'ndan ayrılırken, dünyanın en eski medeniyetlerinden birini -ilk alfabenin oluşturulduğu yer- yeniden diriltmekle görevlendirilen adama dönüp baktım. Duvarda onun portresi yoktu, sloganlar yoktu, bayraklar yoktu. Sadece Suriye haritasını eşitler ülkesi olarak birleştirmeye çalışan bir adam.Dimdik ayakta duruyor, azminde kararlı, ihtimaller ona karşı ama kararlı.

Halkı için, bölge için ve Suriye'nin karanlıktan çıkıp dünya masasında hak ettiği yeri alması için bir gelecek inşa etmek istiyor.

Bunu başarıp başaramayacağını sadece zaman gösterecek.

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, 2 Mayıs'ta ABD'li işadamı Jonathan Bass başkanlığındaki heyetle Şam'daki Halk Sarayı'nda bir araya gelmişti.

Tercüme: Mepa News

Jonathan Bass, Jewish Journal