Çin yönetimi, krizin başından bu yana yaptığı açıklamalarda "itidal" ve "egemenliğe saygı" vurgusu yapmakla yetindi. Dışişleri Bakanlığı sözcüleri, "İran’ın egemenliğini, güvenliğini ve toprak bütünlüğünü ihlâl eden her türlü eyleme karşıyız" diyerek İsrail'i dolaylı yoldan eleştirdi, ancak "kınama" gibi sert bir ifade kullanmaktan kaçındı. Devlet Başkanı Şi Cinping de Çin'in barış için yapıcı bir rol oynamaya hazır olduğunu belirtmekle yetindi.
Askeri alanda Pekin'den Tahran'a yönelik somut bir destek gözlenmedi. Çin Savunma Bakanlığı veya Dışişleri Bakanlığı kanallarından İran'a silah sevkiyatı yapıldığına dair bir doğrulama gelmedi. Basına yansıyan, İran'ın Çinli bir şirket üzerinden balistik füze üretimine yetecek malzeme sipariş ettiği veya takip cihazları kapalı Çin kargo uçaklarının İran'a indiği gibi iddialar ise resmi olarak doğrulanmadı ve spekülasyon düzeyinde kaldı.
Ekonomik olarak, iki ülke arasındaki 25 yıllık stratejik anlaşma yürürlükte kalsa ve Pekin, İran petrolünün en büyük alıcısı olmayı sürdürse de, çatışmaların başlamasının ardından Tahran'a yönelik yeni bir acil finansman veya kredi paketi açıklanmadı.
Moskova'nın 'Endişeli' Bekleyişi
Kremlin de müttefiki İran'ın İsrail tarafından hedef alınmasını endişeyle izlese de, çatışmaya müdahale etme konusunda elinin zayıf olduğunun sinyallerini verdi. Bloomberg'e konuşan Kremlin'e yakın bir kaynak, İran'ın Rusya'dan yardım istemediğini ve Moskova'nın da askeri bir yardım teklif etmeyi planlamadığını belirtti.
Rusya, krizin daha da tırmanmasından endişe duyduğunu "durum dörtnala bir tırmanış yolunda" sözleriyle dile getirse de, İsrail'i durduracak veya taraflar arasında arabuluculuk yapacak bir konumda olmadığını kabul ediyor. Moskova için bu çatışma, dikkatleri Ukrayna'dan başka yöne çekmesi ve petrol fiyatlarını artırması gibi kısa vadeli jeopolitik faydalar sunma potansiyeli taşıyor. Ancak uzun vadede, İran'daki rejimin istikrarsızlaşması veya devrilmesi, Rusya'nın Suriye'de yaşadığına benzer şekilde önemli bir müttefikini kaybetmesi ve Kuzey-Güney ulaşım koridoru gibi ortak projelerin riske girmesi anlamına gelebilir.
Sonuç olarak, hem Pekin hem de Moskova, söylemde İran'ın yanında dursalar da, kendi stratejik ve ekonomik çıkarlarını önceliklendirerek Tahran'ı İsrail karşısında somut bir güvence sağlamadan bıraktılar. Bu durum, İran'ın mevcut krizde diplomatik ve askeri olarak ne denli yalnız olduğunu gözler önüne seriyor.