Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, 22 Temmuz 2014’te cezaevinden tahliye olduktan sonra Haliç Kongre Merkezi’nde tertiplenen Adalet Mutlak’a konferansıyla Anadolu ile kucaklaştı… 

Haliç Kongre Merkezi’nde tarihî bir güne ve tarihî bir kalabalığa şahidlik edildi.

Konferans salonu tıkabasa dolarken, dışarıda kalanlar konferansı kongre merkezinin koridorlarına kurulan dev ekranlardan takip etti.

İki saatten fazla devam eden fikir ziyafetinde Kumandan Salih Mirzabeyoğlu çok ehemmiyetli meseleleri ele aldı, atıflar yaptı ve Müslüman Anadolu’nun misyonunu işaret etti.

Konferanstan pasajlar:

Şimdi, mevzu şundan ibarettir: Silahlar sustu, çatışan çatışıyor… Bakın onlara da bir tevil payı bırakıyorum, adaletin meşru müdafaa karşılığı olan bir anlamı var: “dad”. Dad, hâlihazırda size karşı mevcut olan bir şeyi defetmek, belâyı defetmek… Şimdi, siz bana saldırıyorsunuz, ben de size mukavemet ediyorum. Bu benim mukavemetimde meşru müdafaa bulunduğu için bu, adalete uygundur. Karşılıklı taraflar kendilerini haklı görürler, haksız görürler bu ayrı mesele… Neticede çatışılıyor, ortada böyle bir durum var. Şimdi gelelim çatışmayanlara; çatışmayanlar ne yapıyor? Fikirde derinliğine doğru diyorum, yâni kâinatı bir bütün olarak izah edeceksin veya izah edilemezliğini izah edeceksin, ondan sonra bunun toplamı ve sonra insana tatbik edilebilir şeyleri söyleyeceksin… Yâni, insan ve toplum meselelerinin hâlli davasında bir küll fikrin olması lâzım… Buna dâir ölçülerin olduğu yerde her kesim için kendisine göre tekamül edilecek taraf belirtilmiş demektir. Ondan sonra da mevzu şuradadır; şu fikirlerden hangisi doğru? Bunların bir karşılaşması olacak… Şimdi gayet seviyesiz; o yedi, o aldı, o kaçtı falan… Bütün bunlar olmasa bir sürü adamın konuşacak lâfı da yok gibi bir ortam… Biz burada herkese diyoruz ki; kendinizi bütün insanlığa gösterebilir, tavsiye edebilir bir fikrinizin olmadığı yerde zaten o fikir, fikir değildir.

Şimdi, artık beylik, bunu herkes biliyor; dünyada müesseseleşme olmuyor. Teknolojinin geliştiği sürat içinde örf olmuyor, âdet olmuyor, ahlâk olmuyor ve fikir de doğrudan doğruya teknoloji üzerinden işliyor. Baştan şöyle koyalım; yâni ahlâk oluşmuyor, ki ahlâk müesseselerin daha lâtif şeklidir, sonra yaptırım hâline getirirsin müesseseler oluşur. Eşya ve hâdiseler karşısında ruhun “nasıl” tavrına karşı, akıl “niçin”lerle yaklaşır ve fikir meydana gelir. Fikrin içine işlemiş işletici sıfat ahlâktır ki, kendisinden doğduğu fikri ileriye doğru zuhur ettirir. Bir de şöyle bir hâdise söyleyeyim; bunlar tabiî pratik şeyler olduğu için söylüyorum. Burada felsefe vardır, burada bu felsefenin doğrulayıcısı, yâni bundan pay almış olan bir ilim vardır.

Salih Mirzabeyoğlu yazıları...

1970 veya 80 yanlış hatırlıyor olmayayım, Fransız Talebe Birliği başkanı, bu ayaklanmalar olduğu zaman –bizde de oldu ya, 70’lerde- bunlar olduğu zaman fevkalade bir lâf söylüyor.

Salih Mirzabeyoğlu'nun hayatı

Diyor ki; “Biz mevcuda inanmıyoruz, memnun da değiliz mevcuttan. Eğer bize derseniz ki yerine ne koyalım, onu da biz bilmiyoruz. Onu bulmak da yönetici olarak sizin göreviniz.” Bu gençlik olayları hakkında benim bulduğum en harika söz budur. “Ne olduğunu bilmiyorum; ama onu bulmak da senin görevin.” Şimdi söyleyeceğimi kendinize, akrabaya, eşe dosta bakarak değerlendirebilirsiniz; psikolojik bir rahatsızlık söz konusu olduğu zaman, umumiyetle onu izah etmesi gereken bir kötü olması gerekir… Hâlbuki böyle yapmakla onu da zora düşürüyorsun, aslında onun böyle bir kötüsü yok da, hâlini anlatamıyor. Tam olarak demesi lâzım ki; “ne bileyim ben bana ne olduğunu” ve çoğu insan “ne bileyim bana ne olduğunu” şeyinde olmadığı için -yani, bir takım karı-koca ilişkilerinden tutun, çoluk çocuk işlerinden tutun, gençliğin bunalımından tutun- bütün bunların içindeki demin söylediğim cümleyle aynı mânâ var. Yâni şunu demek istiyorum; insan ve toplum meselelerinin hâlli babında ortaya tezatsız ve bütün bir fikir ortaya koyma…

Konferansın tam metni: TIKLA