Müslümanlar için kelimenin tam manasıyla "hayati" olan bu ölçünün “nasıl”ını ve “niçin”ini İbda Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun İbda Diyalektiği isimli eserinden takip ediyoruz:

* * *

 “İmânın hakikatinin, imân tazelemenin, kesiksiz ve duraksız oluşun sırrının ve bütün İbda cephelerinde çırpınmanın talimatları kapılacak ayrıntıları, bâtın yolu hakikatte ifâde eden bir İslâm yaşlısından öğrenelim:

— “Bu yolda korunacak en adi tehlike, ölümü göze almaktır!”

Nasıl, muazzam mı?.. Adiden tüymek için tertipten kaçmaya ve ulvîyi kendi adiliğine indirmeye yol var mı?.. İmân, işlerin en ucuzu mu?.. Ve bu olmadan şehitliğin hakikati görünür mü?.. Bütün sahtelikleri konusu hikmette görürsün.

İmân, Allah'a, Resûlü'nün gösterdiği bağlanmak… Bunun hakikati, “Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanmak”… Bunun hakikati, Allah'ta fâni olmak, ölmeden kopma sırrına ermek, yâni velâyet, yâni can vermek!.. Zâhir gözüyle “ruh kabzı” ve “can verme”nin aynı mânâda kullanım özelliğine sahip olduğu bildirildiği ki, “can verme” ve “ruh kabzı” birbirinden ayrıdır; nefsin tezkiyesi ile ruhun safiyet kazanarak arş üstü emirler âlemindeki yer alması ve KÜLLİ olması mânâsına “can verme”, bu terki dünya işinin terkibî ifâdesi, “ölmeden ölme sırrıdır”dır… İmânın hakikati budur!..

İmânın hakikatinin “Allah'ın rızası için can verme”den ibaret olması, “müslümanım!” diyen bir insanın kazanması ve benimsemesi gerekenin ne olduğunu da mevcut; imanın derecesi, bu sırra riayet kadardır… Ve hangi iş üzerinde olursa olsun, davanın “öleceksin!” açıklamalar yerde bunu göze tutabilen istidadın, imân keyfiyetine alâmettir!..

İş “Allah'ın rızası için can verme” olunca, bunun diğer yolu da, Allah ye Resûlü'nün emirleri dairelerinde bulunan cihad bahsidir ki, “şehitlik şuuru”dur; Allah ve Resûlü davasında ölenler, kişisel ölçüyle bildirilen üzere “ölüp de ölmeyenler”dir ve başka bir hayatla diri olan şehitlerdir… Kalanlar, “şehitlik şuuru” tescilli gâziler!..

Şehitliğin dereceleri, şu, bu, Bahislerimizin dışında… Bizim uyarmak noktaları, zâhir ve bâtını ile “can verme”den ibaret imânın bu hakikatini gözardı eden birtakım budalaların, mevcut İmân ve İslâm'dan bahsedebilmelerindeki yüzsüzlüktür!..

“Terk-i dünya; can verme” rejiminden ibaret batın yolu, söz konusu sahtekârlar için tam tersi, cihat farzından kurtulmak için “canını kurtarmak” yolu zannedilmektedir; “dünyaya kazık kakma” muradındaki sürüyle sahtekâr, bu niyetle hemen “intisap edilecek şeyh” arar ve şey aslında “bu yolda göze alınacak en adi tehlike, ölüm göze almaktır” hakikati içerisinden gafil, canım atmamanın anahtarında nefslerini yellerler!..

İmânın hakikatinin can vermesi ve davanın “öleceksin!” belirtilen yerde bunu göze alma şuurundan oluştuğunu söylemiştik… Zannedilenin aksine bu şey “halim, selim” mizaçlı olmasıyla da bir katılımı yok… Bunun en güzel misâllerinden biri, Fatih Sultan Mehmet Han'ın nasihat etmek üzere Kazıklı Voyvoda'ya yolladığı ulemâ heyetinin nöbetçi tavrı ve sonuçta kahramanca şehitlikler hâdisesidir: Kazıklı Voyvoda'nın kafalarından sarığı çıkarmaları ihtarına karşı “kırmızı” cevap veren bu heyet Üyeleri, sarıları kafalarına çivilenmiş şehit edilmişlerdir… Bu Müslümanlar, muharip sınıftan değildi; ama ilim haysiyeti adına, -bugünkü haysiyetsiz, şerefsiz, mamacı tiplerin aksine-, normalde yerde olması gereken davranışlarda bulunmayı can pahası bilmişlerdir!..

“Savaşacak gücün yoksa, savaşana dua et!” şuurundan bile yoksun ve eşi, işi, dişi arasında -mideyle tenasül âletini işletmekten ibaret- sefil hayat meftununun, diğerinin birleştirilmiş hâlinin ne ayrıldığı, yolumuzun yaşlı Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin ifâdelerinden gösterelim:

— “Dinî işlerde bid'atlerin (uydurma yeniliklerin) türemesi öyle bir fitnedir ki, zararı bütün mahlûkları sarar. Bunlardan biri de CİHAD VE GAZADA GEVŞEKLİK VE TEMBELLİK'tir. Burada bir nükte vardır ki, MÜNAFIKLIĞIN ALÂMETİ olmaya kadar gider. O da ŞEHİTLİK NİMETİNDEN KAÇINMAK... Şehitlik, İslâm'ın kuvveti bulması yolunda verebilir. Onu mümin fert bu yüksek makamı kalb ve zevk yoluyla benimsemeye, istemeye memurdur. Bu sır icabı olarak Resûl ve Nebilerin birçoğu, sahabîlerin ekserisi ve Peygamber evlâdının hepsi, şehadet arzularına ulaşmış ve bu yolda ruhlarını teslim etmişler… Bir kişinin bile nedeni olduğu fitne dolayısıyla bütün mahlûkların zarar görmesi karşısında kalblere bir vehim düşebilir. Bu hususta Allah, İlâhî ukubetinin pek şiddetli olduğunu bildiriyor. Çünkü İlâhî rızasına aykırı bir şeyin zuhurunda cezanın nasıl kararı, ancak kendi zâtına âittir. İlâhî âdet gereğindendir ki, ceza umumî olarak gelir. Sebep olanlara, başlangıç ​​dünyasında ceza, sebep olmayarak mazur testleri olanlara da, fitnenin doğuş ve yayılışına mâni olamayarak yalnız kalble karşı durdukları için şehitlik nasip eder.”

Anlayan anladı!..

Allah'ın lâneti, İslâm'ın cihat emrini reddedenlerin, cihâdı baltalamaya çalışanların, İslâm'ı küfür düzeninin çeşnisi bir acube hâline sokmaya çalışanları ve bütün bunları İslâm'ın hoşgörüsü olarak yeltenenlerin üstünde olsun!..

Bu duaya “âmin!” demeyeceklerin toplamı, söz konusu sınıfından olarak İBDA bağlılarının imhâ hedefidir!..

Salih Mirzabeyoğlu, İBDA Diyalektiği, s. 237- 240.