Tercüme

Tercüme | Gazeteci Yazan el-Saadi: Savaş suçlusu olmaktansa “hayvan” olmayı yeğlerim!

“Medeni” ve “ifade özgürlüğü” safsataları arkasına savunan köhne Batı zihniyeti Filistinli gazetecilerin katledilmesine niçin ses çıkarmıyor? Lübnanlı gazeteci el-Saadi kaleme aldı.

Abone Ol

En sevdiğim filmlerden biri Hayao Miyazaki’nin yönettiği 1992 yapımı Japon animasyonu Porco Rosso. 1929 İtalya’sında geçen film, I. Dünya Savaşı gazisi usta pilot Marco Pagot’un hikâyesini anlatır. Pagot bir lanet sonucu, insan bedeninde dev bir domuz kafasıyla yaşamak zorunda kalır. Neden ve nasıl bu tuhaf yaratığa dönüştüğünü anlatmayayım, ama ilk bölümün sonunda hoş bir sahne vardır.

Marco, İtalyan hava kuvvetlerinde görev yapan eski dostu Ferrari ile sinemada karşılaşır. Ferrari, Gestapo’nun onu tutuklamayı planladığını haber verir ve ekler: “Marco, neden yeniden hava kuvvetlerine dönmüyorsun? Senin için bir şeyler ayarlayabiliriz.”

Porco Rosso şu cevabı verir: “Teklif için teşekkürler, ama faşist olmaktansa domuz olmayı yeğlerim.”

Ben de aynı şekilde hissediyorum.

26 Ağustos 2025 Salı günü, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Beyrut’ta yaptığı basın toplantısında Lübnanlı gazetecilere saldırdı:

“Bundan sonra başka kurallar geçerli olacak… lütfen bir an sessiz olun. Eğer bu kaotik, hayvanca bir hâl almaya başlarsa, biz gideriz. Ne olup bittiğini öğrenmek istiyorsanız medeni olun, nazik olun, hoşgörülü olun. Zaten bu bölgedeki sorun bu.”

Belki “hayvansı” beynimdir ama o sözleri işittiğimde biraz durup düşündüm: Ne kadar da medeni, nazik, hoşgörülü…

Bu yazıyı kaleme almakta uzun süre zorlandım, çünkü bu süre boyunca İsrail, Filistinli gazetecileri öldürmeye devam etti. Şu an yazarken, Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de öldürülen gazetecilerin sayısı 240’ı geçti. Bu rakamı Filistin Gazeteciler Sendikası veriyor.

Nisan 2025’te Watson Institute’un Savaşın Maliyeti raporuna göre, Gazze’de öldürülen gazeteci sayısı; Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, Vietnam (Kamboçya ve Laos dahil), Kore Savaşı, Yugoslavya savaşları ve ABD’nin Afganistan savaşı boyunca öldürülen gazetecilerin toplamından fazlaydı.

Medeni, nazik, hoşgörülü… öyle mi?

2009’dan beri gazetecilik yapıyorum. 16 yıldan fazla bir süre boyunca mesleğin risklerini, çoğu zaman da ne kadar karşılıksız olduğunu öğrendim. Ama tüm bu tehlikelerin ötesinde, Arap gazetecilere (ve genelde siyah ve kahverengi gazetecilere), hatta Batı pasaportu taşıyan ya da “saygın” Batılı kurumlarda çalışanlara bile yönelen sinsi bir mesaj var:

“Kötü şans Ali Baba, sen meşru bir hedefsinsin. Her an vurulabilirsin; suçlusun, masum olduğunu kanıtlasan bile hiçbir adalet olmayacak. Olsa bile, raporların dipnotlarında kaybolup gideceksin.”

Ara Başlık

“Batı medyası ve İsrail propagandası”

Amerikalı araştırmacı gazeteci Jeremy Scahill’in dediği gibi: “Batılı gazetecilerin önyargısız olduğu fikri tam bir şaka. Birçok büyük Batı medyası, İsrail propagandasını ve Filistinlilerin insanlıktan çıkarılmasını taşıyan bir bant konveyöründen başka bir şey değil.”

7 Ocak 2015’te, Cezayir kökenli iki Fransız genç, Charlie Hebdo dergisine saldırdı. 12 kişi öldü; 8’i gazeteci ve çizerdi. Saldırganların gerekçesi, derginin Hz. Muhammed ile ilgili hakaret içeren karikatürler yayımlamasıydı. O saldırının ardından Batı dünyasında sokaklara milyonlar döküldü. 50’den fazla dünya lideri kol kola yürüdü; basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, birlik için geldiklerini söylediler.

Bugünlerde ise aynı çevrelerde gazeteci öldürülmesini meşrulaştıran homurtular, hırıltılar, öfkeli çığlıklar duyuyoruz. Kimi zaman da sadece sessizlik… En fazla “bağımsız bir uluslararası soruşturma” çağrılarıyla geçiştirilen cılız açıklamalar.

Buna ikiyüzlülük deyin, çifte standart deyin, ırkçılık ya da beyaz üstünlüğü deyin… Hiçbiri bana medeni, düzenli, nazik ya da insanca görünmüyor. Ama ne anlarım ki ben, bu “ilkel Arap” kafamla.

“21. yüzyılın gazeteciliği bombaların altında”

Bana yıllarca objektiflik, tarafsızlık, kalite standartları anlatıldı. Özellikle Batılı basının “kamusal yararı gözetmekte” öncü olduğu söylendi.

Ama gerçek şunu gösteriyor: 21. yüzyılın gazeteciliği New York’ta, Dubai’de ya da Cenevre’de değil; Gazze’de, Darfur’da, Necef’te kurşunların, bombaların altında çalışan gazeteciler tarafından şekilleniyor.

Batı Asya ve Kuzey Afrika’daki gazeteciler, düşük kaynaklarla, zor koşullarda, daha az maaşla, daha az saygıyla çalışıyorlar. Buna rağmen, çoğu büyük bir zarafet, empati, nezaket ve meslek aşkı gösteriyor. Hayat ve ölüm arasındaki hakikati aktarmayı, insanların sesini duyurmayı birinci öncelik sayıyorlar.

Kusursuz değiller, ama gazeteciliğin özündeki değerleri çok iyi biliyorlar. Gerçeğin hayati önemini, ifadenin ağırlığını, iktidarın bilgiyi nasıl şekillendirdiğini, özgürlüğün ne demek olduğunu çok iyi kavrıyorlar.

Hayatta bazı dersler o kadar temel ki, bir hayvan bile olup biteni anlar. Konfor alanlarının ne kadar kırılgan olduğunu, insanlığın sınırlarını, hatta gündelik basit bir e-postaya cevab vermenin bile, tepene düşen bombaların gölgesinde nasıl ağırlaştığını öğreniyorsun.

Dramatik mi geliyor? Kaotik mi? Vallahi, savaş suçlusu olmaktansa hayvan olmayı yeğlerim.

***

Yazının müellifi, Beyrut’ta yaşayan Yazan el-Saadi The New Arab'ın uluslararası yazı işleri müdürüdür.

Kaynak: NewArab.

{ "vars": { "account": "UA-216063560-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }