Erdoğan, Osmanlı mirası vizyonuyla Orta Doğu’da kilit figür haline geliyor
Erdoğan, Osmanlı mirası vizyonuyla Orta Doğu’da kilit figür haline geliyor
İçeriği Görüntüle

Kadim bir sembol olan ouroboros—kendi kuyruğunu yiyen yılan—yüzyıllardır hayatın devridaimini, yıkımın yeniyi beslediği fikrini ve yeniden doğuş ihtimalini temsil eder.

Bugün Amerika, bu anlamda “Ourobourean Çağı” diyebileceğimiz bir döneme girmiş durumda. Toplum, geç aşama kapitalizmin, siyasal aşırılığın ve ideolojik silahlanmanın baskısı altında kendi kurumlarını, normlarını ve kamusal güvenini tüketiyor. Yine de bu döngü fark edilip kırılabilirse, yenilenme ihtimali hâlâ var.

Charlie Kirk suikastı hem şiddeti hem de politik sembolizmiyle, bu çürümenin en keskin örneklerinden biri. Amerika artık sadece kutuplaşmış değil—bizzat kendi kendini parçalıyor. Bir zamanlar en yüksek güvence sayılan Anayasa, bugün sürekli saldırı altında. Vatandaşlar, birbirlerinin varlığını ulusun geleceğine tehdit olarak gören, tamamen farklı gerçekliklerde yaşıyor. Liderlik düzeyi felaket boyutunda yetersiz; dünya genelinde ise otoriterlik yeniden yükselişte. Cumhuriyet, tarihinde belki de ilk kez böylesine iç içe geçmiş ve birbirini besleyen tehlikelerle aynı anda yüzleşiyor.

Lincoln, 1858’de “Bölünmüş bir ev ayakta kalamaz” diye uyarmıştı. Alexis de Tocqueville, “Bir demokratik toplumun sağlığı, vatandaşların üstlendiği görevlerin kalitesiyle ölçülür” demişti. Bugün o görevler, bölünme, dezenformasyon ve sivil ilgisizlik yüzünden eriyor.
Platon, Devlet’te, yurttaşların akıl yerine korku ve arzuyla yönlendirilmesi hâlinde devletin içten içe kendi kendini tüketeceğini söylemişti. John Locke’a göre, hükümet ancak yönetilenlerin rızasıyla var olur; bu rıza zedelendiğinde toplumsal sözleşme çözülür. James Madison ise fraksiyonların tehlikesine dikkat çekmişti: “Kutuplaşmanın gizli nedenleri insan doğasına ekilmiştir ve her yerde farklı derecelerde faaliyete geçer.”

Madison’ın öngöremediği şey, günümüzün mutlak katılığıydı—artık hiçbir uzlaşma zemini kalmadı ve siyasi rakipler devletin düşmanına dönüştü.

ABD’deki ideolojik kutuplaşma, artık fikir çatışmasından çıkıp varoluşsal bir şiddete dönüştü. Vatandaşlar artık birbirini tartışma rakibi değil, ölümcül tehdit olarak görüyor. Yine de bu kendini tüketme sürecinin içinde bir yenilenme potansiyeli var (eğer yurttaşlar ve liderler bu döngüyü fark edip yönünü değiştirebilirse).

Tarih boyunca Amerika pek çok krizi atlattı, ama hiçbir dönem bugünkü kadar kapsamlı bir tehdit sunmadı. İç Savaş’ta anayasal temeller doğrudan tehdit altındaydı, evet, ama tehlike coğrafi olarak sınırlıydı ve hukuk ile güç yoluyla çözülebildi. II. Dünya Savaşı döneminde ulus birlik, ahlaki netlik ve güçlü liderlik sergiledi. Roosevelt bu birliğin sembolüydü; ülkeyi dış düşmana karşı kenetledi.

Bugünse tablo farklı: Otoriter rejimler yeniden güçleniyor, Amerika’nın iç yönetimi ise bölünmüş, sorumsuz ve kendi kendini tüketir hâlde. 1945’ten bu yana ülke böylesine kırılgan bir noktada olmamıştı.

Vietnam Savaşı dönemi de derin bir bölünme yapmıştı ama o dönemde Amerikalılar hâlâ ortak bir gerçeklik ve yönetişim çerçevesi paylaşıyordu. Şimdi ise kutuplaşma her alanı sarmış durumda; her fikir mutlak, her eylem varoluşsal bir tehdit olarak algılanıyor. Eşitsizlik, politik aşırılık ve dezenformasyonla birlikte bir silaha dönüşmüş durumda. 11 Eylül bile, tüm yıkıcılığına rağmen, bugünkü dağınık ve iç kaynaklı krizlerin yanında sınırlı bir travmaydı. Şimdiki krizler ise kesintisiz, kendi kendini besleyen ve iç ideolojik çatışmalarla büyüyen bir nitelik taşıyor. Martin Luther King Jr.’ın “Her yerdeki adaletsizlik, her yerdeki adalet için tehdittir” sözü bugün acı bir gerçekliğe dönüşmüş durumda: Adaletsizlik her yerde ve adaleti koruması gereken mekanizmalar kuşatma altında.

Bugünün tehlikesi benzersiz. Anayasa sürekli saldırı altında: Yargı bağımsızlığı sorgulanıyor, seçim güvenliği zayıflatılıyor, hukuk normları partizan çıkarlara eğiliyor. Yönetim biçimsel olarak hâlâ ayakta ama içi boşalmış durumda.

Siyasi söylem, komşuyu düşman haline getiriyor; dezenformasyon, temel gerçekleri bile çarpıtarak birbirine zıt “hakikatler” oluşturuyor. İçtimaî güven paramparça olmuş; yerini güvensizlik ve düşmanlık almış.

Partizan liderlik bu krizi daha da büyütüyor. Geçmişte Lincoln, Roosevelt ya da Johnson gibi liderler, tehlike anlarında ulusu sakinleştirip yönlendirebilmişti. Bugünkü yöneticilerse tam tersine davranıyor: İhmalkârlık ve kışkırtıcı söylemlerle çözülmeyi hızlandırıyor. Sonuç: Dışarıdan sağlam görünen ama içi kırılgan kurumlar; erimiş bir kamusal güven; kısa vadeli siyasi hesapların uzun vadeli istikrarın önüne geçtiği bir yönetim.
Amerika kendi temellerini yerken, zayıflayan ahlaki ve jeopolitik otoritesi de otoriter rejimlerin güçlenmesine yol açıyor. Bu da içerideki istikrarsızlığı besliyor. İç çürüme ve dış baskılar birbirini tetikliyor; bu Ourobourean döngü, tehlikeyi sürekli katlayarak büyütüyor.

Bu dinamik Ourobourean—kendi kendini yiyen ama aynı zamanda kendini yeniden doğurabilen bir süreç. Kutuplaşma yönetişimi zayıflatıyor; zayıf yönetişim bölünmeyi büyütüyor; kurumsal erozyon toplumsal huzursuzluğu körüklüyor; döngü böylece sürüyor.
Geçmiş krizlerden farklı olarak, bugün belirli bir düşman yok, bitiş noktası da yok. Amerika hem av hem avcı—kendi kendini tüketirken çöküşün eşiğinde. Politik şiddet sistematik hale geldi, sivil güven çözülüyor, uzlaşma artık neredeyse imkânsız.
Yine de ouroboros’un öğrettiği gibi, bu kendini yeme eylemi aynı zamanda dönüşümün de koşulunu yaratabilir. Carl Jung, ouroboros’u “karşıtların birleşmesini ve özümsenmesini simgeleyen dramatik bir sembol” olarak tanımlamıştı: “Kendisini öldürür ama yeniden doğurur, kendini dölleyip yeniden üretir.”
Jung’a göre bu paradoks, yıkım ve yeniden doğuşun birbirine bağlı olduğunu; karşıtların çarpışmasından bütünlüğün doğabileceğini anlatır.

Amerika uçurumun kenarında duruyor—ya kendini yok edecek ya da yeniden doğacak. Ouroboros’un ağzı, kuyruğuna değmek üzere; yok oluşla doğuşun eşiğinde duruyor. Jung’un söylediği gibi, dönüşüm ancak zıtlıkların birleşmesiyle mümkündür.

Tercüme: barandergisi.net