Dr. Ammar Al-Dwaik, Türkiye’nin Filistin meselesini uluslararası alanda gündemde tuttuğunu belirterek, “TİHEK’in çabaları Filistin’in sesi olmuştur.” dedi.
Mavi Marmara şehitlerini ve tutuklu Türk-Amerikan aktivist Ayşenur Hanım’ı rahmetle andı.
Gazze’deki iki ofislerinin yıkıldığını, 17 personelin yerinden edildiğini, Gazze Şehri Direktörleri Rafat Salha’nın ailesiyle birlikte şehit olduğunu söyledi. Buna rağmen misyonlarını sürdürdüklerini ifade etti.
Soykırım bir süreçtir
Dr. Ammar Al-Dwaik, konuşmasının devamında Gazze’de yaşananların tek bir olay değil, yıllar süren bir kuşatma ve insanlıktan çıkarma sürecinin sonucu olduğunu vurguladı. Şöyle konuştu:
“Kıymetli dostlar, soykırımı bir süreç olarak anlamak gerekir. Soykırımı anlamak için onu tek bir olay olarak değil, bir süreç olarak görmeliyiz. Bir akademisyen 2012 yılında yayımladığı bir makalesinde açıkladığı gibi, soykırım birdenbire meydana gelmez; tedricen ilerleyerek zaman içerisinde meydana gelir. Gazze'deki soykırım aslında Ekim 2023’te başlamadı. Bu süreç, yıllarca süren insanlıktan çıkarma, en temel ihtiyaçlardan ve haklardan yoksun bırakma, yapısal ayrımcılık ve tedricen ilerledi. Ekim ayı sadece bu soykırımın en acımasız aşamasını ortaya koydu, ancak süreç çok öncesinde başlamıştı.”
Al-Dwaik, ateşkesin de gerçeği gizleyen bir yanılsama olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti:
“Ayrıca 7 Ekim ateşkesiyle de soykırım sona ermiş değildir. ‘Ateşkes’ kelimesi bizi aldatmamalı, yanıltmamalıdır. Elbette kitlesel ölümlerin ve bombardımanların olmadığı her anı memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak bugün soykırım hâlâ devam ediyor. Ateşkesin başlangıcından bu yana 50'den fazla Filistinli öldürüldü. Ancak daha büyük bir korku söz konusu: En temel insan ihtiyaçlarına erişim engellenmektedir. Bugün hâlâ Gazze’ye giren çıkan her şey kontrol edilmektedir. 150 binden fazla yaralı, temel tıbbî müdahale imkânlarından yoksun şekilde yaşam mücadelesi vermektedir. 250 binden fazla kronik hasta da çeşitli hastalıklar sebebiyle tedaviye erişim imkânından mahrum kalmaktadır.”

Uluslararası sistemin çöküşü
Al-Dwaik, “Bugün yaşanan, soykırımın inkâr aşamasıdır.” dedi. İsrail’in bölgeyi yaşanmaz hale getirerek Filistinlileri göçe zorladığını, uluslararası sistemin büyük devletlerin vetosuyla felç edildiğini belirtti. ABD’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi ve BM kurumlarına yönelik yaptırımlarını “tarihte eşi görülmemiş” olarak nitelendirdi.
Uluslararası hukuk güçlü ile güçsüzün dili olmalıdır
“1945 sonrası kurulan sistem yok edilmek isteniyor.” diyen Al-Dwaik, uluslararası hukukun korunmasının insanlığın sesi olduğunu vurguladı.
Birleşmiş Milletler gündemindeki “Pact for the Future” belgesine değinerek Türkiye’nin bu reform sürecinde önemli bir rol üstlenebileceğini söyledi. İsrail’le ekonomik ilişkilerin kesilmesi ve boykotların sürdürülmesi çağrısında bulundu.
Gazze’nin tanıkları
Anadolu Ajansı Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Özhan, AA’nın Gazze’de sahada öncü bir tanıklık yürüttüğünü belirtti.
“İsrail devleti kendi tarihine silinmeyecek bir leke sürdü.” dedi.
AA’nın “Kanıt” adlı kitabında belgelenen soykırım suçlarının Uluslararası Adalet Divanı’nda delil olarak kullanıldığını ve kitabın dokuzuncu baskıya ulaştığını aktardı.
Açlık bir savaş yöntemi haline geldi
Türk Kızılay Genel Sekreter Yardımcısı Şükrü Can, Gazze’de gıda, su ve ilacın sistemli biçimde yok edilerek milyonlarca insanın açlıkla teslim alınmaya çalışıldığını söyledi.
Sağlık altyapısının çöktüğünü, 565 insani yardım görevlisinin şehit edildiğini belirtti.
Türk Kızılay’ın her gün 30 bine yakın kişiye sıcak yemek ulaştırdığını ve yardımların sürdüğünü kaydetti.
Panelin sonunda tüm konuşmacılar, uluslararası hukukun işletilmesi, İsrail’e yönelik ekonomik yaptırımların artırılması ve Filistin halkıyla dayanışmanın sürdürülmesi çağrısında bulundu.
İLKHA





