Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadelesinde en önemli yasal çerçeveyi oluşturan İklim Kanunu teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'ndaki görüşmelerin ardından kabul edilerek yasalaştı. Kanun, Türkiye'nin Paris Anlaşması kapsamında taahhüt ettiği 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşması ve yeşil kalkınma devrimini gerçekleştirmesi yolunda temel bir hukuki altyapı sunmayı amaçlıyor.

Kanunla birlikte Emisyon Ticaret Sistemi'nin (ETS) kurulması, İklim Değişikliği Başkanlığı'na geniş yetkiler tanınması, yerel yönetimlerin iklim eylem planları hazırlaması ve "adil geçiş" ilkesinin benimsenmesi gibi kritik düzenlemeler hayata geçiriliyor.

Ancak kanun, hazırlık sürecinden içeriğine kadar birçok noktada yoğun tartışmaları da beraberinde getirdi.

Hükümet Kanadı: "Yeşil Kalkınma İçin Milat"

Yetkililer, kanunun Türkiye'yi iklim değişikliğiyle mücadelede küresel aktörler arasına sokacağını ve ekonomik yapıyı yeşil dönüşüme hazırlayacağını vurguluyor. Kanunun temel hedefleri arasında, sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik piyasa temelli bir mekanizma olan Emisyon Ticaret Sistemi'nin (ETS) kurulması öne çıkıyor. Bu sistemle sanayi tesislerine emisyon kotaları verilecek ve bu kotaların alınıp satılabileceği bir piyasa oluşturulacak.

ABD'den 7 yeni ülkeye gümrük tarifesi
ABD'den 7 yeni ülkeye gümrük tarifesi
İçeriği Görüntüle

Ayrıca, İklim Değişikliği Başkanlığı'nın koordinatör rolü, illerde valilikler bünyesinde kurulacak "İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulları" ve elde edilecek gelirlerin yeşil dönüşüm ve adil geçiş faaliyetlerinde kullanılması, kanunun temel taşları olarak gösteriliyor.

Muhalefet ve STK'lardan "İçerik Yetersiz" Eleştirisi

Buna karşılık, muhalefet partileri ve çok sayıda çevre örgütü ise kanunu, iklim krizine karşı samimi bir mücadeleden çok, ticari kaygılarla ve Avrupa Birliği'nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması'na (SKDM) uyum zorunluluğuyla hazırlandığı gerekçesiyle eleştiriyor.

Eleştirilerin odak noktasını, kanunun sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik somut, bağlayıcı ve takvime bağlanmış ulusal hedefler içermemesi oluşturuyor. Özellikle Türkiye'nin enerji üretiminde önemli bir paya sahip olan fosil yakıtlardan, bilhassa kömürden çıkışa dair net bir yol haritasının bulunmaması, en sık dile getirilen eksiklik olarak belirtiliyor. Eleştirmenler, bu haliyle kanunun "kirletme hakkını ticarileştirdiğini" ve "paran kadar kirlet" anlayışına hizmet ettiğini savunuyor.

Hazırlık Süreci ve Şeffaflık Tartışmaları

Kanuna yönelik bir diğer eleştiri başlığı ise hazırlık sürecinin katılımcılıktan uzak ve şeffaf olmayan bir şekilde yürütüldüğü iddiaları oldu. Çok sayıda sivil toplum kuruluşu, kanun taslağının hazırlanma aşamasında görüşlerinin yeterince alınmadığını ve sürecin kamuoyuyla paylaşılmadan, aceleyle Meclis'e getirildiğini ifade etti. Bu durumun, kanunun toplumsal meşruiyetini zayıflattığı dile getiriliyor.

Sosyal Medyada Yayılan Yanlış Bilgiler

Kanun üzerindeki tartışmalar, sosyal medyada dolaşıma sokulan ve kanunun içeriğiyle ilgisi bulunmayan bazı yanıltıcı iddialardan da etkilendi. "Özel mülkte tarımın yasaklanacağı" veya "yapay et tüketiminin zorunlu kılınacağı" gibi dezenformasyona dayalı paylaşımlar, kamuoyunda endişe ve kafa karışıklığına yol açtı. Yetkililer, bu tür iddiaların gerçeği yansıtmadığını ve kanunun amacının bu yönde olmadığını belirtti.

Bundan Sonraki Süreç

Yasalaşan İklim Kanunu, Türkiye için yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Ancak kanunun hedeflerine ulaşıp ulaşamayacağı, özellikle Emisyon Ticaret Sistemi'nin nasıl işleyeceği, "adil geçiş" fonlarının nasıl kullanılacağı ve iklim değişikliğiyle mücadelede somut adımların ne ölçüde atılacağı, önümüzdeki dönemde hem hükümetin hem de kamuoyunun en önemli gündem maddelerinden biri olmaya devam edecek.