Japonya’da Nippon Telegraph ve Telephone şirketinin laboratuvarında araştırmacı Horikawa Tomoyasu tarafından yürütülen çalışmada, fMRI beyin görüntüleme ve yapay zekâ kullanılarak zihinsel imgeleri metne dönüştüren “zihin betimleme” tekniği geliştirildi. Çalışma, 6 gönüllünün 2 bin 180 videoyu izlerken kaydedilen beyin aktivitelerinin yapay zekâ modelleriyle eşleştirilmesi üzerine kuruldu.

Tekniğin, katılımcılar videoları izlerken veya hatırlarken zihinde canlanan görüntüleri ayrıntılı metinlere dönüştürebildiği belirtildi. Dil merkezlerinden bağımsız çalıştığı ifade edilen bu yöntem, konuşma yetisini kaybeden kişilerin iletişim kurmasına yardımcı olma potansiyeli taşıyor. Çalışma, Science Advances dergisinde yayımlandı.

İnsanı ruh ve iradeden koparan, mahremiyeti hiçe sayan bir sistem

Japonya’da geliştirilen bu uygulama engellilere yardım, iletişim imkânı ve tıbbî rehabilitasyon başlıklarıyla pazarlansa da, gerçekte insanın mahrem varlık alanına uzanan son derece tehlikeli bir eşiğe işaret ediyor. Zihnin iç dünyasını, hayali, hatırası ve iç konuşmasını nörolojik veri setine indirgeyen bu yaklaşım, modern bilimin insanı ruh ve iradeden kopararak yalnızca beyin-faaliyet grafiğine çevirme teşebbüsünün yeni bir halkasıdır. Zihnin içeriklerine bu derece nüfuz etmeyi hedefleyen bir tekniğin, “konuşma yetisini kaybedenler” gerekçesiyle meşrulaştırılıp, ileride güvenlik, istihbarat, psikolojik harp ve toplumsal kontrol alanlarında kullanılmayacağına kesin gözüyle bakmak bilimsel, tarihsel ve jeopolitik süreçleri dikkate almayan bir yaklaşım olacaktır.

Görüş / İmankırım: Çin'in bir milletin dini ve ruhunu öldürme teşebbüsü
Görüş / İmankırım: Çin'in bir milletin dini ve ruhunu öldürme teşebbüsü
İçeriği Görüntüle

İbda Külliyatı’nda Salih Mirzabeyoğlu’nun Telegram başlığı altında yıllar önce teşhir ettiği zihin kontrolü ve frekans üzerinden insanı yönlendirme teknikleri hatırlandığında, bu tür çalışmaların masum laboratuvar girişimleri olarak görülmesi mümkün değildir. Düşüncenin okunabilir, duygunun ölçülebilir, zihnin akışının depolanabilir hale gelmesi, insanı doğrudan “denetim toplumu” projelerinin nesnesine dönüştürme potansiyeli taşımaktadır. İnsanın son sığınağı olan niyet ve iç konuşma alanı dahi teknolojik araçlarla çözümlenip dışarıya aktarılabilir hale geldiğinde, mahremiyetin, hür iradenin ve kişiliğin korunmasından söz etmek imkânsızlaşacaktır. Bu sebeple mesele, sıradan bir “bilimsel ilerleme” haberi değil; insanın fıtratını, sır alanını ve ruhî bütünlüğünü hedef alan kapsamlı, stratejik ve ideolojik bir dönüşümün işaretidir.

Baran Dergisi