BİZ
Hadiselere bakarken kaybedilmemesi ve şaşırılmaması gereken temel kaideler vardır ve bu kaidelerin başında da ait olunan taraf gelir. Yürüyen Büyük Doğu-İBDA'nın temel kaidesi olan "Tarafımız ne şu, ne bu, sadece İslâm'dır" düsturunca, bizlerin, her daim ait olduğumuz taraf ve gözettiği hedef malûmdur. Tarafı olduğumuz İ'lâ-yı Kelimetullah davasının temel şartı da taraf olduğun cenahta dik durup, rüzgâr gülü gibi, esen her rüzgârda başka başka yönlere dönmeden meselelere yaklaşabilmektir. Hâdlerimizi çerçevelediğimize göre gündemdeki meselelerin dümen suyuna girmeden kendi diyalektiğimiz açısından mevzûlarımızı değerlendirelim.
AKTÜALİTE
Taksim Meydanı etrafında bulunan Gezi Parkı'nın yıkılıp yerine AVM yapılmak istenmesi vesile edilerek başlatılan ve polisin ilk gün ateşe körükle gitmek misali kullandığı orantısız gücün neticesinde, ülke sathına yayılan ve üçüncü haftasına girmiş bulunan hadiseler irili ufaklı şekilde devam ediyor. Şimdi burada sorulması gereken ilk soru şu ki: Gezi Parkı başlı başına vakıa mıdır, yoksa netice mi? Bizim açımızdan bakacak olursak bu durum neticedir. Uluslararası konjonktürde yaşanan büyük bir çekişmenin, yurt içerisinde bulunan unsurları marifetiyle; ideolojisiz, çapsız, fikirsiz, irfansız ve basiretsiz eylemciler figürasyonunda sahnelenen neticesidir. Bahsettiğimiz uluslararası çekişme, bu bahsin künhünü ihtiva ediyor olmasına rağmen biz neticesinden bahsettiğimiz için bütün resmi daha sonraki sayılarımıza ısmarlayarak "iç unsurlarla" devam edelim.
GEÇMİŞ
Devlet-i Aliyye'nin son yıllarında palazlanmaya başlayan ve Cumhuriyetin ilânıyla birlikte Anadolu'nun aslî sahiblerini köle, kâfire peşkeş çektikleri varlıklarını da efendi(!) addeden sermaye, çıkar ve mezhep zümrelerince 200 yıldır sahnelenen bir oyundur esasında Gezi Parkı. Bugünkü adına aldanmamak icab eder... Salih Mirzabeyoğlu bu zümreyi; "T.C. içinde yaşayan 3000 aile; hukuk da bunların çıkarına göre, ordu da, polis de... Kendi aralarındaki dalaşmalar bir yana, bunlar hukuk üstü imtiyazlı bir zümredir! Devlet, hukuk demektir ve hukukun olmadığı yerde devlet değil, çete vardır." diyerek tanımlamıştır.
KONJONKTÜR
Salih Mirzabeyoğlu'nun 28 Şubat şartları üzerine yaptığı bu değerlendirmenin bugün hâlen ayniyle geçerliliğini sürdürdüğü ve bu durumun giderilmesi adına son on yıldır iktidarda bulunan Ak Parti'nin ele geçen fırsatları gündelik meselelerde pazarlık vesilesi ederek harcadığını biliyoruz. Bugün en acil şekilde yapılması gereken ne bahasına olursa olsun bu imtiyazlı zümrenin, yani "3000 aile"nin bertaraf edilerek, ülkenin hakimiyetinin aslî sahibleri olan Müslüman Anadolu İnsanı'na teslim edilmesidir. Bugün gelinen noktada "3000 Aile"nin sahneye koyduğu oyunun uluslararası medyadaki akisleri, Türkiye'nin gerek resmî gerekse gayr-ı resmî Batı'ya bağımlı oluşu, Türkiye'nin millî politikasızlığı içerisinde bu meselenin direkt hâlli de pek mümkün görünmüyor. "3000 aile"nin direkt olarak tasfiyesi mümkün görünmüyorsa, o zaman ilk icab eden eli güçlendirmek ve düşmanı zayıflatmaktır. Bunun yolu da şu çözüm maddelerinden geçer:
MUTLAK ÇÖZÜM ADIMLARI
Hükümette bulunan Ak Parti, eğer ki iddia ettiği gibi gerçekten ufuk sahibiyse, kendisine oy veren ve bu coğrafyanın aslî sahibi olan Müslüman halkın vekiliyse, sağına ve soluna bakmaksızın daha "ne oldu?" demeye fırsat bırakmadan, hızla ve kararlılıkla aşağıdaki adımları atmak mecburiyetindedir:
-Müslüman Anadolu İnsanı'nın ecdadına ve şanlı tarihine en büyük borcu, utanç yükü olan Ayasofya'nın camiye çevrilerek, birilerinin hâlâ kurmakta oldukları Doğu Roma İmparatorluğu hayallerinin acilen başlarına yıkılması.
-Başörtüsü yasağının tamamen kaldırılması ve direnenlerin en şiddetli şekilde cezalandırılması.
-28 Şubat'ın bin yıl süreceği hayaliyle kuduzlaşanların heveslerini kursaklarında bırakmak ve adaleti bir nebze tecelli ettirmek adına, 28 Şubat yargı kararlarının ve neticelerinin tamamen ve yekten ortadan kaldırılması.
-Yargı dâhil olmak üzere, sivil ve askerî bürokrasi içinde bulunan "3000 aile"nin uzantısı kişilerin görevlerine bir an önce son verilip, bu mevki ve makamların, aslî sahibi olan Müslüman Anadolu Gençliğine teslim edilmesi.
-Dış politika, ekonomi, hukuk, eğitim ve bunun gibi alanlarda varolan bağımlılığı ortadan kaldırmak için millî politikaların imâli ve icrası.
-"3000 aile"nin stratejik sektörlerdeki tekelleşmesinden elde ettiği maddî çıkarın, millî sermayenin girişimciliğini destekleyerek, gerekirse bizzat finanse ederek daraltılması.
-Bu toprakların aslî sahibi olan Müslüman halka faiz lobisinin kimlerden ve hangi kurumlardan oluştuğunun açık bir şekilde anlatılması. Kimin kimle iş tuttuğunu, bu milleti nasıl soyduklarını, soylarını, varlık nedenlerini, içeride ve dışarıdaki bağlantılarını; kişi, aile ve kurum adı vererek milletimize anlatın. Sözünüzü, her zaman yaptığınız gibi, muallakta bırakmayın. Bu millet böyle bir durum karşısında ne yapması gerektiğini bilir...
-Son olarak sağına soluna bakmaksızın kerhânesinin, meyhanesinin ve bu millete zarar veren bilimum küfür şubesinin kapatılması.
*
Eğer ki sürekli dillendirdiğiniz gibi gerçekten vizyon ve misyon sahibiyseniz, ufkunuz hakk ve hakikat istikâmetindeyse, en hızlı şekilde, bir lahza tereddüde düşmeden, şiddetle bahsettiğimiz çözüm adımlarını atarsınız.. Yakın tarihimiz saydığımız adımları kararlılıkla atamamış, çözümü düşmanın empoze ettiklerinde aramış olanların çöplüğü gibidir. Bu çöplükte yer almak ya da almamak, işte bugün bütün meseleniz bu olmalı!.. Artık bu milletin sabrı da, kaybedecek zamanı da kalmadı!..