Gerçekten ilginç, hatta çalkantılı bir çağda yaşıyoruz. Ve bu çağ, artık hiçbirimize ondan uzak durma lüksü tanımıyor. Bugünün yazarları bunu iyi biliyor. Konuşurlarsa eleştiriliyorlar, sustuklarında ise sessizlikleriyle suçlanıyorlar. Artık hiçbir yazar kenarda durarak düşüncelerini sürdürmeyi umamaz. Bir zamanlar tarihten kopuk yaşamak mümkündü; bugün değil. Artık sessizlik bile anlam kazanmış durumda. Sessiz kalmak artık bir seçimdir ve bu seçim cezalandırılır ya da övülür. İşte o anda, sanatçılar farkında olsalar da olmasalar da tarihin içine çekilmiş olurlar.
Artık herkesle birlikte küreğe sarılmak zorundalar. Geminin çürük balık koktuğunu, başlarında zorba bekçilerin olduğunu, rotanın kaybolduğunu bilseler bile… Yaşamaya ve üretmeye devam etmek zorundalar.
Çünkü her eser, çağın öfkesine açık bir eylemdir.
Bu kolay değildir. Sanatçılar eski rahatlıklarını, özgürlüklerini özlüyor. O özgürlük, Mozart’ın notalarında yaşayan ulvî nefestir. Bugünün sanatında ise bir gerginlik, bir yorgunluk, bir kırılma vardır. Bu yüzden artık Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı yerine polisiye romanlar, Stendhal’ın Parma Manastırı yerine çocuk kitapları yazılıyor.
Ama bu duruma sadece yakınmakla yetinmek boşuna. En iyisi, çağımıza katılmaktır; çünkü çağımız bizi buna zorluyor. Artık “koltukta deha” dönemi bitti. Bugün ibda etmek tehlikeli bir iştir. Her yayın, bir meydan okumadır. Ve bu çağ, hiçbir şeyi affetmez.
Sanatçı için asıl soru şudur: Bu kadar baskı altında, ibda hürriyeti nasıl var olabilir?
Sanatın düşmanı sadece devlet değildir. Asıl tehlike sanatçının içindedir. Çünkü artık sanatçılar kendi sanatlarının gerekliliğinden şüphe ediyor. Dün sanatçılar yeteneklerinden kuşku duyardı; bugün, sanatın kendisinden.
Bazı sanatçılar korkuyor; bazıları kendi özgürlüklerinden bile utanıyor. Böylece sanatın özü olan “yenilik cesareti” sarsılıyor. Emerson’un dediği gibi: “İnsanın kendi dehasına itaat etmesi, inancın en yüce tanımıdır.”
Bugün bu inanç neredeyse yok oldu. Sanatçılar, ayrıcalıklarından utanç duyuyor; bazen kendi varlıklarını bile sorguluyorlar. Şimdi cevaplanması gereken soru şu:
Sanat, bir aldatmaca mı? Yoksa insanın özgürlüğe açılan son kapısı mı?
Kaynak: Albert Camus, Tehlike İçinde Yaratmak, İng çev. Sandra Smith, Vintage Books, 2019 (ilk baskı: Éditions Gallimard, 1958). Türkçeye çeviri ve uyarlama: Barandergisi.net
Haber görseli: Francisco Goya, Los Desastres la Guerra, levha 1.





