Gazze’de aylardır süren katliamların ardından ilan edilen ateşkesin perde arkası netleşti. Uluslararası diplomasi kulislerinden yansıyan bilgilere göre, ateşkesi mümkün kılan en kritik hamle Türkiye’den geldi. Ankara, 45 dakikalık yoğun bir diplomasi trafiğiyle sahaya müdahale etti ve süreci tamamen değiştirdi. İsrail’in masadaki etkisi zayıflarken, Türkiye’nin aktif rolü tüm dünya tarafından konuşulmaya başlandı.
Star’ın haberine göre, Türkiye bu süreçte Mısır, Katar, Birleşmiş Milletler ve bölge ülkeleriyle eşzamanlı temas kurdu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat yönettiği görüşmeler sonucunda, İsrail tarafının baskı ve oyalama politikaları boşa çıkarıldı. Türkiye’nin önerdiği ateşkes modeli, hem insani yardımların kesintisiz ulaşmasını sağladı hem de İsrail’in sahadaki işgalci planlarını geçici de olsa durdurdu.
ABD basınına göre, İsrail tarafı bu doğrudan temaslardan haberdar değildi. Netanyahu'nun ofisinden gelen ilk tepki, "Bizimle koordinasyon yoktu." açıklamasıydı. Ama Trump bunu bilerek yaptı. Axios'a göre, "Netanyahu'ya rağmen barış fikri", Trump'ın kişisel meydan okumasıydı. Washington'daki kaynaklar, bu hamlenin Amerikan istihbaratında da tartışmaya neden olduğunu, ancak Trump'ın "Tarihe geçecek barışı kendi yöntemimle yapacağım" diyerek bastırdığını belirtiyor.
"Erdoğan ateşkesin stratejik aktörü"
Fransız basını da yaşanan gelişmeleri “Erdoğan ateşkesin stratejik aktörü” başlığıyla duyurdu. Haberde, Türkiye’nin sahadaki diplomatik ağırlığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği öne çıkarıldı. Paris merkezli analizlerde, Batı’nın sessiz kaldığı bir dönemde Türkiye’nin “insanlık vicdanını temsil eden ülke” olarak öne çıktığı vurgulandı.
İsrail’in ateşkes sürecinde devre dışı kalması, sahadaki üstünlüğünü diplomasi masasında da kaybettiğinin göstergesi olarak değerlendiriliyor. Türkiye'nin hızlı refleksi ve kararlı tutumu, Batı’nın çifte standartlarını bir kez daha açığa çıkardı.
Diplomasi çevreleri, Türkiye’nin bu hamlesini sadece bir ateşkes başarısı değil, “soykırımcı İsrail’in uluslararası sistemde ilk kez açık biçimde dışlanması” olarak nitelendiriyor. Erdoğan liderliğinde yürütülen bu süreç, Türkiye’nin hem bölgesel hem de küresel siyasette yön veren bir aktör olduğunu bir kez daha kanıtladı.




