Ali Şükrü Bey, Beşikdüzü’nün ileri gelenlerinden Bahriye Kolağası Reiszâde Hacı Ahmet Efendi’nin çocuğu olarak 1884 yılında dünyaya gelmiştir. İlk mektebi Trabzon’da bitirdikten sonra 1898 yılında Heybeliada’da bulunan Deniz Harp Okulu’na kaydolmuştur. Konuşkan ve başarılı bir öğrenci olması hasebiyle çevresinden takdir toplamış, dönemin siyasi olaylarına daima ilgi duyup bu sorunlara karşı kendince çözüm arayışı içerisine girmiştir. Kendini diğer arkadaşlarından ayıran en önemli özelliğiyse, bazılarının söylemeye çekindiği şeyleri korkusuzca dile getirmesi ve karşıt fikirlerle uzun uzadıya tartışmaktan çekinmemesidir.(1)

Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığı dönem, Osmanlı donanmasında görev yapmış Milli Mücadele’de aktif görev alabilmek için Anadolu’ya geçmiş ve Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucu kadrosu içerisinde yer almıştır. İlerleyen zamanlarda toplanan Erzurum Kongresi’ne iştirak etmiş ve bu kongreden çıkan karar doğrultusunda toplanacak olan Mebusan Meclisi’ne Trabzon vekili olarak seçilmiştir. Bu mecliste Misak-ı Milli sınırlarını kabul etmekle beraber “Ben bugüne kadar ve bugün dahi Osmanlı sancağının dalgalandığı toprakları unutmadım ve unutmayacağım!” demiştir. Bu belgeyi onaylamaktan kastının da üç kıtada hüküm sürmüş asil bir millete yaraşır bir şekilde düşmanın İslâm beldelerini işgal etmesine ve zihin dünyamıza tecavüzüne karşı duruşu göstermesidir.

İngilizlerin İstanbul’u işgaliyle Mebusan Meclisi’nin kapanmasının ardından tekrar Anadolu’ya dönerek 1. Mecliste görev yapmış ve Mustafa Kemal’e muhalefetin başını çeken İkinci Grup’un sözcülüğünü üstlenmiştir. Meclis kürsüsünde yaptığı bir konuşmasında “Bizler güya temelimiz, kökümüz, hiçbir şeyimiz yok, ortada kalmış gemiye dönmüşüz. Şuradan, buradan bir kanun alalım şeklinde uğraşmışız ve uğraşmaktayız. (‘Doğrudur!’ sadaları…) Efendiler! Kökümüz gayet sağlam ve derindir. Geçen gün bilmünasebe arz ettiğim veçhile 1300 senelik bir köktür ve Türkiye’nin bekâsı şu milletin kökünün sağlamlığı icâbıdır.” diyerek Batı’yı körü körüne taklit etmekten ziyade bir keyfiyeti olmayan “felix culpa” zihniyetini kıyasıya eleştirmiştir.

İstanbul’da kurmuş olduğu matbaasını Ankara’ya taşımış ve burada Tan gazetesini neşretmiştir. Bu gazete İkinci Grup’un yayın organlığı rolünü üstlenmiş, öyle ki Mustafa Kemal bu gazete hakkında çevresindekilere, “Ali Şükrü Bey Ankara’ya gazete getirmiş ve Tan adında bir gazete kuracakmış. Yakın, yıkın!”(2) diye bağırarak tek başlı idaresinin önlenmesine râzı olmadığını da belli etmiştir.

6 Mart 1923 günü mecliste Lozan müzakeresinin tartışıldığı celsede Lozan’a gönderilen heyet özelinde Mustafa Kemal’i muhatap alarak “Mehmetçiğin süngüsüyle kazanılan zaferi Lozan’a heba ettiniz! Müddei tarih ve vatandır!” sözleri, tarihe altın harflerle yazılmıştır. Nitekim bu sözler -kimi vekillerin kendi aralarında fısıldaştığı üzere- “Ali Şükrü Bey’in fişinin çekildiğinin” alametiydi.

27 Mart 1923 Salı günü en yakın dostlarından Giresun Kuvayı Milliye Reisi Topal Osman’ın daveti üzerine konağına gitmiş ve Topal Osman’ın adamları tarafından -boğdurulmak suretiyle- öldürülmüştür. Şahsî menfaat doğrultusunda işlenmesine ihtimal dahi verilemeyecek olan bu cinayetin, Topal Osman’ın samimiyetinin istismar edilip azmettirilmesiyle işlenmiştir. Nitekim Sâbık Topal Osman’ın hakkında çıkarılan yakalama emrinden sonra korumalığını üstlendiği Mustafa Kemal’i öldürmek üzere Çankaya’yı basması ve tutuklanmasının ardından İsmail Hakkı Bey tarafından yargısız infaz edilmesi bunun en açık delilidir. En nihayetinde bu olaydan sonra 1. Meclis’in kapatılmasına mâni olacak en büyük engel ortadan kaldırılmış ve hiçbir muhalefet emaresi taşımayan 2. Meclis’in açılmasıyla beraber kurulan “Tek Parti İktidarı”, onlarca yıl sürecek olan müstebit idaresini tesis etmiştir.
 
1* Hacı Fettahoğlu - Ali Şükrü Bey
2*Kazım Karabekir - Paşaların Kavgası

Baran Dergisi 638. Sayı