Cevat Ülger’in halı tasarımı, duvar halısı olduğundan yerleşik hayata yönelik geliştirilmiştir. Kesin bir şekilde halı tasarımını tasniflendirmek mümkün değildir. Halının gelişim tarihine baktığımızda belli başlı motifler kullanıldığında yer halısı, duvar halısı, seccade olarak ayrılabilir fakat estetik ve zevki ön plana çıkarmaya çalışan Ülger’in halıları bu bakımdan tasniflendirilemez. Dönemin şartlarına bağlı olarak hâkim olan güzellik ve estetik faktörünü unutmamak gerekir.

Cevat Ülger her yönüyle sanatkardı ve şahsında birçok sanat birleşmişti. Mimarlıktan karikatüristliğe, yazarlıktan müzisyenliğe, öğretmenlikten halı dokumacılığa kadar ayrı ayrı maharet sahibiydi.

Resimlerindeki non-figüratif anlayış, halı dokumacılığında da hakimdir. Tek bir çizgi veya dokuma ile bakan kişilerin gözünü bir yere sabitlemek yerine, resmin veya halının tamamına bakmasını sağlar. Batı’daki statik sanat anlayışı yerine, İslam sanatının temellerini de teşkil eden dinamik bir sanat anlayışını teberrüz ettiriyordu.

Ülger’de sanat ve zanaat bir aradaydı. Batı’da adeta verem gibi yayılan sanat ve zanaat ayrımı, sanatı savunanlarda zanaatı, zanaatı savunanlarda sanatı yok etme safhasına kadar getirmişti.

“18. yy’da Sanayi Devrimi’nin seri üretim kültürünü aktivite etmesi, Orta Çağ’ın zanaat kültürünü yok etme eşiğine getirir. Bu tehdit 18.yy’da güzel sanatlar sisteminin normlaştırılması ile ortaya çıkan soylu sanat kavramı ile güçlenir.”(1)

Zanaatın giderek kaybolduğunu gören bir grup 19.yy’da “Sanat ve Zanaat Hareketi”ni başlatır. Bu hareketin amacı Sanayi Devrimi’yle beraber unutulmaya yüz tutan el işçiliğine ve insan emeğine dayanan birçok zanaatı, sanat ile birleştirmeye çalışır. O dönem popüler olan Art Nouveau’ya yönelen entelektüel kesim, bu harekete karşı duyarsız kalır. Sanat ve Zanaat Hareketi’nde işlevsellik ve sanat beraber ön plandayken, Art Nouveau’da sadece sanat hakimdir. Sanat var olduğu için sanattır, herhangi bir işlevselliği veya bir soruna çözüm teşkil edip etmemesi önemli değildi.

Cevat Ülger’de ise bu buhran yaşanmamış, sanat ve zanaat beraber olmuştur. Çünkü “israf haramdır” ölçüsüyle hareket edip, pragmatist davranmıştır. Hiçbir zaman zevk hadisesini ıskalamamıştır.

Ülger, eşi Türkan Hanım ile beraber duvar halısı tasarımları yapmıştır. Mücerret halı desenleri, birbirini takip eden kesikli veya kesiksiz çizgiler, geniş geometrik şablonlar, dik ve yassı kesişimler, yer yer birbirini takip eden renk cümbüşü ile zevk ve estetiği ön plana çıkaran non-figüratif tasarımlar gerçekleştirmişlerdir.

Halı desenlerindeki çizgiler, Bauhaus ekolü çizgilerini andırır. Bauhaus’un ilk dönemlerindeki amaç Ülger ile neredeyse örtüşür. Fonksiyonellik ve sadelik ön plandadır. Fakat Bauhaus gelişen Sanayi Devrimi’yle beraber kaybolmaya yüz tutan sanatçı-zanaatçı ilişkisini sağlamak için doğup mücerret bir yapıya bürünememiştir. Oysaki Cevat Ülger, döneminin zevk ve estetik anlayışının kaybolmasına karşın doğmuştur.

Cevat Ülger bu yönüyle ekol haline gelmeliydi fakat karşı olduğu zevk ve estetik hali halen devam etmekte olduğu için bu anlayışa sahip sanatçı yetişebilmiş değildir.

Bauhaus ile benzer çizgilere sahip olması Ülger’i Bauhaus’un takipçisi yapmaz. Bauhaus’un çizgilerini tenkit edip kendi yorumunu geliştirmiştir. Çünkü her ekol arkasında bir dünya görüşü barındırır. Bu meseleyi bir misal ile izah edeyim:

Bauhaus ekolünün önde gelen tasarımcı ve mimarlarından Mies Von Der Rohe “az çoktur” mottosu ile meşhurdur. Bu ifadenin arkasında asketik öğeler hakimdir. Oysaki tasavvufta “az çoktur” ise zühdün ifadesidir. Gösterişçiliği ve israfı men eder.

Başka bir Bauhaus takipçisi ve aynı zamanda halı dokumacısı olan Anni Albers tasarımlarını geliştirirken mücerret anlayışa önem vermiştir ve bu anlayışı sanatının merkezine yerleştirmiştir. Halı tasarım çizgileri bu yönüyle Ülger’i etkilemiş olabilir.

Ülger, Albers’in çizgilerine yakın, kendi yorumlarıyla yeni bir üslup ortaya koymuştur.

Halıcılığın tarihimizde kendine has ve hususi yeri vardır. Genel olarak meişet ve ritüel halıları olarak tasniflendirilebilir. “Meişet türünde halılar lükse, sıcaklığa ve estetik zevklere hitap ederken; ritüel halılar daha farklı semantik değerleri yansıtmaktadır.”(2)

Yerleşik veya göçebe hayat biçimlerine göre halı üslup ve büyüklüğü de değişmektedir. Şehrin veya bölgenin mimari yapısına göre halı çeşitleri de değişmektedir. Göçebe yaşayanlar çadırlarına kolay serilip, temizlenmesi için parça halıların birleştirilmesiyle “dest halı”yı meydana getirirlerdi. Halı cinsleri, şehir yapılanması hakkında bilgi verebilmektedir.

“Beşlik dest halılarının beş parçadan oluşması ve onların kolaylıkla sökülüp temizlenme ve yıkanma zorunluluğu gibi şehir kültürüne özgü birçok özelliklerinin yanı sıra Türk mitik – poetik ezoterizmiyle de bütünlük içermekteydi.”(3)

Cevat Ülger’in halı tasarımı, duvar halısı olduğundan yerleşik hayata yönelik geliştirilmiştir. Kesin bir şekilde halı tasarımını tasniflendirmek mümkün değildir. Halının gelişim tarihine baktığımızda belli başlı motifler kullanıldığında yer halısı, duvar halısı, seccade olarak ayrılabilir fakat estetik ve zevki ön plana çıkarmaya çalışan Ülger’in halıları bu bakımdan tasniflendirilemez. Dönemin şartlarına bağlı olarak hâkim olan güzellik ve estetik faktörünü unutmamak gerekir.

Cevat Ülger’de var olan soyut anlayış, gerçekliği hiçbir zaman kenara itmemiştir. Müşahhas ile mücerredi halı üzerinde göstermiştir. Halının varlığıyla müşahhası, müşahhas üzerindeki soyut çizgilerle mücerredi mezcetmiştir. Ahenk ve dengenin muazzam dansı…

Kandinsky bu mesele hakkında şu ifadeleri kullanmıştır:

“Soyutlama ve gerçekçilik, iki zıt kutup olarak “sonunda tek bir hedefe varan” iki farklı yöndür. Arada ahenklerin birçok kombinasyonu vardı. Bu kombinasyonlar önemliydi, çünkü soyutlama zeminini; gerçekçilik ise “ideal”i kaybetmemeliydi.” (4)

Ülger; soyutlama ve gerçekçiliği halıya dokuyarak üstün zevk, anlayış ve idrak için tek bir hedefe varmasını sağlıyordu.

Hem el işçiliği hem de sanat bir arada. Böylesi bir yaklaşım Batı’da romantiklerde yaygındır fakat işlevsellik bakımından eksik kalırlar. Bu durumu Rene Guenon, “Batı’da akıl üstündür. Bu yüzden akla dayanan gelişimler ilericiliği gösterir”, der. Akıllı insan(!) el işçiliğine önem vermez, robot veya makine geliştirir. Böylelikle kendi elleriyle, kendi sonlarını getirmiş olurlar.

Sonuç olarak; Cevat Ülger halı dokumacılığı sanatıyla, diğer sanatlarında olduğu gibi mücerredi ön planda tutmuştur. Mücerret ile bakan kişileri derin bir tefekkür sahasına yönlendirir. “Komple Sanatkar” hitabına sahip olan Ülger, şahsında sanatların birleşebileceğini de ispat etmiştir. Osmanlıların sanatta bütünlük yakaladığını söyleyip, kendi estetik ve zevk kaynağını da işaretlemiş bulunuyor.

Batı’da Cevat Ülger gibi şahsiyetler nadiren çıkmıştır. Çıkanlarda felsefeye veya teknik ilimlere yön vermiştir. Ülkemizde ise Ülger’i hakkıyla tanıyan kaç tane akademisyen, öğrenci, sanatçı var?

İstifade Edilen Kaynaklar

1- Larry Shiner, Sanatın İcadı, Ayrıntı yay.

2- Editörler, Uluslararsı Medeniyet Şehir ve Mimari Sempozyumu Bildiriler, TTK Yay. 2022, s.256

3- a.g.e, s.258

4- Uwe Schneede, Klasik Modern Sanat, Runik Kitap, 2021, s.47

Aylık Baran Dergisi 24. Sayı Şubat 2024