Türkiye’nin dört bir yanından, arkadaşını vuran çocuklar, birbirine ateş açan liseliler, uyuşturucuya müptela olan gençler, bıçaklı kavgalara karışan ortaokul çağındaki öğrencilerle ilgili haberler gittikçe artıyor. Bu tablo, münferit olaylardan ibaret değil; gençliğin içinde bulunduğu ruh hâlini ve toplumun genel yönelimini gösteren bir alamet.

Eğitim sistemi, kökleri bu topraklarda olan bir değerler dünyası üzerine değil, Batı merkezli model ve müfredat üzerine kurulu. Çocuğun zihni bilgiyle doldurulurken, kalbine ve karakterine dair neredeyse hiçbir sistematik çalışma yapılmıyor. İman, ahlak, sorumluluk bilinci ve şahsiyet inşası, ailelerin bireysel imkânlarına terk edilmiş durumda. Sonuçta, sınav odaklı yetişen, fakat doğru–yanlış ölçüsünü kaybetmiş, “başarıyı her yol mubahtır” anlayışıyla okullardan çıkan bir genç kuşak ortaya çıkıyor.

Teknoloji ve sosyal medya alanında da benzer bir başıboşluk söz konusu. Çocuk, ilkokul çağından itibaren cep telefonu ve tablet üzerinden şiddet, kumar, bahis, uyuşturucu ve cinsellik içeren içeriklere rahatlıkla erişebiliyor. Suç örgütleri, yasadışı bahis siteleri ve uyuşturucu satıcıları, sosyal medya ve mesajlaşma uygulamaları üzerinden gençlere ulaşarak yeni “müşteri” ve “eleman” devşiriyor. Devletin ve ailelerin bu alandaki denetimi, fiilî durumun çok gerisinde kalıyor.

Ahlakî kaidelerin çözülmesi, gençliği suça açık hâle getiren en temel etkenlerden biri. Helal–haram, kul hakkı, emanet şuuru, büyük–küçük saygısı gibi İslâmî ölçüler gündelik hayattaki belirleyiciliğini kaybettikçe; güç, para ve haz merkezli yeni bir “değerler hiyerarşisi” oluşuyor. Genç, sosyal medyada öne çıkan mafya ve çete estetiğini, lüks hayat gösterilerini, kolay yoldan zengin olma vaatlerini rol model olarak görüyor. Bu atmosferde silah taşımak, uyuşturucu ticaretine girişmek, “gruba bağlılık” adı altında suça bulaşmak normalleşiyor.

Aile yapısındaki çözülme de tabloyu ağırlaştırıyor. Boşanma oranlarının artması, ebeveynlerin geçim baskısı altında çocuğa yeterli zaman ayıramaması, evin içindeki ekran hâkimiyeti ve dini–ahlaki eğitimin ihmali, gencin ilk sığınak olması gereken yuvayı zayıflatıyor. Mahalle, akrabalık ve cemaat bağlarının gevşemesi ise gençliği tamamen yalnız bırakıyor. Yalnızlık ve değersizlik duygusu içindeki çocuk, ilk teselli ve “aidiyet”i çoğu zaman yanlış çevrelerde ve suç gruplarında buluyor.

Eğitim sistemi herkesi kapsamıyor, Müslümanları parya görüyor
Eğitim sistemi herkesi kapsamıyor, Müslümanları parya görüyor
İçeriği Görüntüle

Ortaya çıkan manzara, sadece adlî bir güvenlik meselesi değildir; rejimin dayattığı Batıcı hayat tarzının, eğitim politikasının ve kültür üretim biçiminin doğal sonucudur. Gençliği suç sarmalından çıkarmak için; müfredatın merkezine İslâmî ahlakı ve şahsiyet eğitimini yerleştiren köklü bir eğitim reformuna, teknoloji politikalarının çocuk ve gençleri koruyacak şekilde yeniden düzenlenmesine, aileyi hem maddî hem manevî olarak güçlendiren adımlara ihtiyaç vardır.

Aksi hâlde, birbirini vuran çocuklar, uyuşturucuya teslim olmuş gençler ve başıboş dolaşan kuşaklar üzerine yazılan her yeni haber, yalnızca bir sonraki daha ağır tablonun ön habercisi olmaya devam edecektir.

Baran Dergisi