-Dünya’nın Dikkatini Çeken Fotoğraf Karesi-

Geçtiğimiz ay düzenlenen G20 zirvesinde liderler hatıra fotoğrafı çektirecekleri sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan yakınında bulunan Fransız Cumhurbaşkanı Macron’a selam verdiği sırada herkesi şaşırtan bir olay gerçekleşti. ABD başkanı Joe Biden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a doğru elini kaldırıp selam vermek istedi. Erdoğan’ın cevap vermesi ve kendisine doğru yönelmesiyle ABD başkanı Erdoğan’a kıdemli bir asker gibi asker selamı verdi. Erdoğan da kendisini kendi üslubu ile elini göğsüne koyarak selamladı. Bu durum, dünyanın en büyük ekonomilerinin başkan ve liderlerinin yanı sıra, böylesine büyük bir küresel konferansı takip eden gazetecilerin de dikkatini çekti. Uluslararası televizyon kanalları objektiflerini bu ilginç ana çevirirken, aktivistler görüntüleri sosyal medya platformlarında paylaştı. İçinde bulunduğumuz bilgi ve iletişim çağının gücüyle video Arap ve İslam dünyasında en çok izlenen videolardan biri haline geldi. Öte yandan Avrupa ve Amerika'da da çok yüksek izlenme rakamlarına ulaştı. Batılı birçok gazete ve haber sitesi video ile ilgili yorumlar yaptı.

Arap ve İslam dünyamız, liderlerinin son yüz yılda kaybettiklerinin bir kısmını kendilerine geri verecek bir liderin özlemini çektiğinden olsa gerek, Araplar ve genel olarak Müslümanlar Türkiye'nin ve temsilcilerinin elde ettiği alakayı sevinçle kutlama noktasına geldiler. Tabiî özellikle de bu ilgi ekonomik, askeri ve nükleer güç bakımından dünyanın en büyük ülkesi olan ve hayal dünyasında kendisini dünyanın tek süper gücü olarak gören ABD gibi bir ülkeden geldiğinde... Çok kutupluluğa geçiş ile birlikte Müslümanların sahip olduğu ekonomik güç, doğal kaynaklar, insan kaynakları ve jeostratejik avantajlar kendilerini söz sahibi haline getirdi. Kuşkusuz bu durum dünyanın karar mercilerinin planlarını etkiler; ama bu ülkeler kendi kararlarını bağımsız olarak alabilirlerse… Çünkü bizim kararlarımız kendi elimizde değil. Bu büyük insan topluluğu ve sahip oldukları ekonomik ve jeostratejik baskı gücü, bazı liderlerin tahtlarının korunması karşılığında batıya altın tepsiyle sunulmuş durumda. Erdoğan ise halklara umudunu yeniden kazandırdı. Nihayetinde o bir seçilmiş ve kimseden koruma beklemiyor. İlişkilerin doğasını yeniden karşılıklı çıkarlar temeline döndürdü. Bu nedenle Biden’in selamını istediğimiz gibi anlayamayız.

Türkiye ile Amerika Arasında Sorunlu Konular

Cumhurbaşkanlığı uçağının İstanbul Havalimanı'ndan Roma'ya hareket etmesine saatler kala, Türk yönetiminin Türk ulusal güvenliğini etkileyen konulardan tutuklu bulunan Osman Kavala’nın serbest bırakılması için talepte bulunan on ülkenin büyükelçilerine yanıtı sert oldu. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıl dönümünü kutlamak için dünya büyükelçilerinin davet edildiği resepsiyona Ankara'daki Amerikan büyükelçisi başta olmak üzere on ülkenin büyükelçileri davet edilmedi. Belki de bu, özür dilemeleri öncesinde cumhurbaşkanlığının on büyükelçiden Türkiye topraklarını terk etmelerini istemesinden sonraki bir başka tokattı. Özür konusu da “Türkiye’nin on ülkeye karşı zaferi” başlıklı yazımızda ele aldığımız bir başka zaferiydi.

Türkiye Cumhurbaşkanı'nın Roma ziyareti öncesindeki bu atmosfer, lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı asker selamı ile selamlayan Amerika başta olmak üzere, Türkiye ile Batı arasındaki ilişki ortamını gözler önüne sermektedir. Ancak bu asker selamı, daha önce hiçbir dünya liderinin, hatta Trump'ın iki yıl önce aşağıladığı ve haraç talep ettiği Avrupa liderlerinin bile cesaret edemediği cesur duruşu için Biden'dan Erdoğan'a bir saygı duruşu muydu, yoksa daha fazlası mı var? Kendini insanlığın geri kalanından daha yüksek bir mertebede gören beyaz adamın olaylara böyle bakmayacağı kesin. Ancak taraflar arasında, ABD başkanının Erdoğan ile görüşmeden önce aradaki buzdağını eritmek istediği çetrefilli meseleler söz konusu.

Erdoğan ve Biden'in G-20 zirvesindeki görüşmelerinde en çok konuşulan F35 konusuydu. Bilindiği üzere Amerika, Türkiye’nin Rusya’dan dünyanın en modern hava savunma sistemi olan S400’leri satın almasını bahane ederek Türkiye’yi F35’lerin üretim ortaklığından çıkarmış, ekipmanları çekmiş ve 2020 yılının yazında teslim edilmesi beklenen ve parasının tamamı ödenmiş iki uçağı teslim etmemişti. Ancak Amerikalılar, özellikle Doğu Akdeniz gazı konusunda Batı ve Amerika'dan büyük destek gören komşularından gelen tehditlere tanık olan Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye atarak Amerikan Patriot bataryalarını geri çektiklerini de unuttular.

Türkiye, F35 savaş uçağı ortak üretim projesinde ödemiş olduğu 1.4 milyar doları aşkın tutarı şimdi geri almak istiyor. Amerika ise, bu iade basit de olsa hazinesine yük olacağı için usta bir tüccar gibi ödemeyi mal ile yapmak istiyor. Ama alıcı satıcıdan daha az akıllı değil. Erdoğan, düşmanı İsrail hava kuvvetleri dışında hiçbir hava kuvvetinde bulunmayan F-16'nın son versiyonunu istedi. Bu durum, alıcının satıcıyı, farklı oluşumlar ve komşu ülkeler ortasındaki güç boşluğunda kalmak isteyen Siyonist lobi karşısında zor durumda bırakması anlamına geliyor. Baskıyı artırmak adına Türkiye Cumhurbaşkanı Biden'a, F16 savaş uçağının en son sürümü ile F35 savaş uçağı üretim projesine geri dönme arasında seçim yapma şansı verdi.

İki ülke arasında her ne kadar sorunlu konular bulunsa da, Erdoğan'ın ABD Başkanı ile yaptığı görüşmede masada bulunan en dikkat çekici konu, F-35 savaş uçağı dosyası oldu. Bu konunun ağırlığı işgalci İsrail’in verdiği pervasız tepkiden de anlaşılabiliyordu. Türk ve Amerikalı yetkililer arasındaki F35 görüşmeleriyle dalga geçen İsrail’in Ankara Büyükelçiliği Twitter hesabından "Dışişleri F-35'ler yerine iPhone 13 Pro için bastırıyor” şeklinde paylaşımda bulunmuştu. Yaklaşık bir saat sonra büyükelçiliğin hesabının hacklendiği söylenerek özür dilenmiş ve paylaşım kaldırılmıştı. Ama içlerinden geçenler ortaya çıkmış ve herkes anlayacağını anlamıştı.

Biden Erdoğan'dan ne istiyor?

Erdoğan'ın Biden ile Roma'da yaptığı görüşme ne Riviera kıyılarında bir piknikti ne de Erdoğan'ın Amerikan başkanına karşı isteklerini ilettiği tek taraflı bir buluşmadan ibaretti. Aksine Amerikan başkanının da bazı talep ve baskı faktörleri vardı. Ekonomik ve askeri gücünden ve sahip olduğu kozlardan faydalanarak bazı koşullar sundu. Belki de görüşme öncesinde Erdoğan'ın büyükelçilerin ayrılmasını talep etmesi Beyaz Saray sakiniyle buluşmak için bir kozken, Amerikan tarafının kozu ise Batı'dan müttefiklerinin ve Türkiye’den ise işbirlikçilerinin yardımıyla ekonomik darbe vurmak olmuştur.

Amerikan başkanı, çoğunun karşılanamayacağını önceden bildiği şartları toplantı masasına koydu. Asker selamını veren ile alan arasındaki ilişkiyi görmek için incelemeye devam ediyoruz.

Koşulların başında stratejik ilişkilerin eski haline dönmesi gelmektedir. Öte yandan Türkiye başarısız darbe girişimine Amerika'nın müdahil olduğunu düşünmektedir. Türkiye’ye göre darbenin planlayıcılarından biri Obama döneminde Amerika'dır. Yine bu başarısız darbe girişiminin en ateşli destekçilerinden biri Biden'ın bizzat kendisidir. Ancak Amerika kendisine herhangi bir sorumluluk yüklenmemesini ve Amerika’nın Türkiye’deki adamları olan darbecilerin delil yetersizliği nedeniyle serbest bırakılmasını şart koşmaktadır. Bu noktada Trump döneminde Amerikalı papazın serbest bırakılmasını emsal görmektedir. Bu koşulu, görevden alınan subaylar ile ordu ve polis mensuplarının göreve iade edilmesi talebi izlemektedir. Halbuki bu, cerahatin Türkiye'nin iyileşen vücuduna geri döndürülmesi anlamına gelir. Ayrıca gözlemcilere göre, Masonluk için çalışan "Oktar" şebekesinin de serbest bırakılmasını istemektedirler. Suriye konusunda koordinasyon gibi, Amerika ve Batı ile kesişen tüm konularda Türklerin adımlarını yönlendirmek, Türkiye'nin Suriye’deki ayrılıkçı terörist milislerin varlığını kabul etmesi, BRICS grubunu terk etmesi ve devamındaki konular, devletlerarası işlemlerde dolara kölelikten kurtulma çabaları, Rusya, Azeri Türkü, Irak ve hatta Türkiye'ye tanınan istisnalar dışında İran gaz ve petrolü konusunda Amerika ile koordinasyonun sağlanması ve Doğu Akdeniz'deki gaz arama operasyonlarının tamamının Amerikan gözetiminde, hatta eliyle yapılmasını talep etmektedirler.

Türkiye'nin şu anda açtığı ilişkiler ağına gelince, bunun da kendilerine göre Amerikan vesayetine tâbi olması gerekir. Buna göre Türkiye, Afrika ülkelerine endüstriyel veya ticari olarak girmeden önce Washington ile koordineli çalışmalıdır. Özellikle de Türkiye'nin yumuşak politikalarıyla sağlam bir ayak basabildiği İslam ülkeleri açısından. Sanayi ve ticaret için durum neyse, gerek silah anlaşmaları gerekse üs inşası ve askeri anlaşmalar için de aynı durum geçerlidir. Bu talebin anlamı, Afrika pazarının, ister ağır teçhizat isterse piyade düzeyinde olsun, girdileri son yıllarda artan Türk silahlarına kapalı olması anlamına gelmektedir. Hassas görünen ve Türkiye'yi devler ligine taşıyan projelerin bu durumu, elbette askeri sanayi sektörü üzerindeki Amerikan vesayeti konusunda Washington'u endişelendiren bir durumdur.

Ekrem İmamoğlu İskoçya'da

Cumhurbaşkanı Erdoğan İskoçya'daki iklim zirvesine katılmayı reddetti. Bu nedenle Birleşmiş Milletler İstanbul ve Türkiye'yi temsilen Ekrem İmamoğlu'nu zirveye davet etti!

Reuters'in aktardığına göre; Türk basınında yer alan haberler, cumhurbaşkanının Glasgow'daki konferansa katılmama nedenini, İngiltere'nin Türkiye'nin güvenlik düzenlemeleriyle ilgili taleplerini yerine getirmemesi olarak aktardılar. Halbuki aynı güvenlik düzenlemelerinin Amerikan başkanı için karşılandığı belirtiliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konferansa katılamamasını “Taleplerimiz karşılanmayınca Glasgow'a gitmeme kararı aldık” sözleriyle dile getirdi.

Peki bir belediye başkanı devlet başkanının yerini alabilir mi? Ama mesele bundan çok daha fazlası. Anlaşılan o ki, Batı her fırsatta açıklamalarla veya pozisyonlarla Erdoğan'ı küçük düşürmeye çalışıyor ve ne yazık ki, ülkelerinin ve onurunun pahasına da olsa istediğini veren birini buluyorlar. Belki de bu bağlamda sürekli planladıkları şeylerden biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlık durumunun stabil olmadığı yönündeki dedikodular. Bu durum son yıllarda birçok defa tekrarlandı. Aynı günlerde cumhurbaşkanının öldüğü, ancak cumhurbaşkanlığı tarafından gizlendiğini yaydılar. Bu durum, Erdoğan'ın danışmanı İsmail Cesur tarafından “yalan söylemekten bıkmıyorlar” sözleriyle yalanlandı.

Fitne artıyor ve 2023 yaklaştıkça belli ki daha da artacak. Belki de geçmişteki tüm saldırılarda başarısız olduktan sonra şu anda oynayacakları koz Türkiye'nin Suriyeli misafirleri olacak. Onların Türkiye'ye yük olduklarını lanse ediyorlar. Kendi boyutundan çok daha ötesine taşınan bu tartışmalarda Türkiye'deki bazı muhalif kutuplar ile Türkiye'ye düşman ülkelerin istihbaratları arasında üst düzey bir koordinasyon olduğu tespit ediliyor. Şimdi avukatlar bu delilleri yargıya teslim ediyorlar. Ancak dikkat çekici olan, muhalefetin Erdoğan'ı ve partisini devirmek için şeytanın ve vatan düşmanlarının yardımıyla denemeyecekleri hiçbir yol olmadığıdır. Türkiye'de iktidara gelmek için her yolu kullanmaktan çekinmeyen muhalefetin önüne koyduğum sual şudur; başarısızlık, düşmanlarla işbirliğini haklı çıkarır mı? Ayrıca tarihin ölümsüzleştirdiği bir sözü de kendilerine yöneltiyorum; “Milletler savaşlardan değil, oğullarının ihanetinden ölürler…”

Görüş: Yasir Abdülaziz

Tercüme: Baran Dergisi

Baran Dergisi 777. sayı