Selâm ile…
İran, tarih sahnesinde Şii bir devlet yapılanması olarak yer aldığı günden beri, hiçbir zaman kâfire karşı sesini Müslümanlara yükselttiği kadar yükseltmemiş, Müslümanları her fırsatta sırtından hançerlemiş ve Ehl-i Sünnet vel Cemaat yoluna karşı Batı ile ittifak kurmaktan hiçbir zaman geri durmamıştır. İran ve Batı, İslâm’a düşmanlık noktasında her zaman aynı safta buluşmuştur.
Bugün, Irak’ta, Yemen’de ve bilhassa Suriye’de devam eden ve Türkiye’ye sıçratılmaya çalışılan savaşlarda İngiltere, ABD ve İsrail kadar İran’ın da payı var. İran, İslâm dünyası üzerinde tesirini artırmak adına Suriye’de Esed’in yanındadır. İran’ın ajandası, Şii ve Farisî hâkimiyetini İslâm âleminde tesise göre şekillendirilmiştir.
Büyük mücahid Yavuz Sultan Selim han hazretlerinin Çaldıran’da Şiileri tepelemesinden bugüne bir çizgi çekersek, İran’ın genel siyasetinin her daim aynı rotayı izlediğini görüyoruz. Amerika’nın Irak’ı işgalinin ardından yanı başındaki katliama gıkını çıkarmayan, bilakis Irak’taki iktidarı ele geçirmek için işbirliği yapan İran, işgal sonrası dönemde Irak Müslümanlarına yapılan zulmün ortağı olmaktan çekinmedi. Akabinde patlayan Suriye krizini ganimet bilerek –ki 82’deki Hama olaylarında da aynı tavrı göstermiş ve Hafız Esed’e destek olmuştu- Suriye’ye yerleşti. Tüm dünyada suç sayılan kimyasal silah kullanımı, İran ve Esed tarafından yapıldığında suç olarak görülmedi ve Batılıların dolaylı ittifakıyla sümen altı edildi.
16. yüzyıldan bu zamana kadar gelinen sürecin her safhasında İran sürekli dışardaki küffarın ümmet içine yerleştirilmiş, protez vaziyetteki “doğal müttefiki” oldu; Müslümanlara zarar vermeyi marifet bildi. Çünkü onlara göre, Şii olmayanlar Müslüman değildirler ve Müslüman olmayanlara da yapılan her şey haktır. Düşünebiliyor musunuz, “takiyye”yi amentüsü içine koyan bir din mümkün olabilir mi? Aslında, Şiiler İslâm ümmetinin bir parçası değildirler. En başından itibaren Şiiliğin ana hedefi İslâm’ı tasfiyedir ve bunu anlamayan saf dil Müslümanlar da en hafif tabirle ahmaktır.
Ortadoğu’daki karışıklıkların had safhaya çıktığı bugünlerde İran, bölgedeki otorite zayıflığından ötürü kendisinde güç vehmedip tesir sahasını arttırmaya çalışmaktadır. Daha önce “van minüt”, “Mavi Marmara”, “Süleyman Şah Türbesi”, “Rus uçağının düşürülmesi” ve Musul operasyonuyla birlikte İslâm coğrafyası üzerinde derinlikli bir politika sürdürmeye çalışan Türkiye’nin, İran’ın Batı yanlısı politikasından habersiz olmadığı gözükmektedir.
Hâsılı, İran, tarihî ve tabii misyonunu yerine getirerek ümmete ihanetini sürdürürken, Türkiye de tarihî misyonuna eş bir dirayet göstermek durumundadır. “Mezhebçilik yapmayalım” tarzında sığ ve istikametsiz bir siyasetin Müslümanlara faydası yoktur. Şunu anlayın artık: Şiilik İslâm akidesinin dışına çıkmış bir dindir, İslâm’ın bir mezhebi değil…  
Yaşananlar, yeni bir çağın oluş sancılarıdır. Bu çağın hakkını, İslâm’a sıkı sıkıya raptolunmuş ve hayatın her sahasını ona göre şekillendirecek yeni bir anlayışla verebiliriz. Bu anlayışı devlet ve cemiyete hakim kılmak, Müslümanların ilk vazifesidir. Bu sürecin sonunda, coğrafyamızda eğreti olanların tamamı kökünden kazınacaktır.
Kapağımızı bu çerçevede şekillendirdik. Kapak mevzumuzu “Akdeniz Derindir İran’ın Boyunu Aşar” başlıklı yazısıyla Ömer Emre Akcebe kaleme aldı.
Çakal Carlos (Salim Muhammed), bu haftaki yazısında “FHK/C’nin Kurtuluş Yıldönümü ve Venezüella’daki Seçimler”den bahsediyor.
Baran Demir, “Bu Çark Nasıl Dönecek” başlıklı yazısında 13 yıldır iktidarda olan Ak Parti’nin içerisindeki yanlışlıklara değiniyor.
Doğruhaber gazetesi yazarı Emin Güneş ile Güneydoğu’da yaşanan hâdiseler üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sezâi Kırlangıç, “Sur, Silvan, Nusaybin, Lice ve Şırnak’ta Aslında Neler Oluyor?” sualini sorduğu yazısında Güneydoğu’daki vaziyetin hiç de iç açıcı olmayan bir manzarasını resmediyor.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dergimizde tefrika edilen eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin 291. bölümün alt başlığı “KİM? (YOĞUM BAKIMDA)”…
Abdullah Kiracı, “İslâm Vakıflarının Şer’î Dayanakları” mevzuunu işlemeye devam ediyor.
Fahri Özcan, “Bu Ümmet Böyle Giderse Yalancı Peygamberler Çıkabilir” başlıklı yazısı ile dergimizde.
Gülçin Şenel, “Gogol’un Paltosu” başlıklı yazısıyla dergimizde, alakayla okuyacağınızı umuyoruz.
Son olarak derleyip yorumladığımız haberlerle bu hafta böyle. Gelecek sayımızda görüşmek üzere Allah’a emanet olun…