Bugünkü gençliğin büyük çoğunluğu kendisine, ailesine, okuluna, işine karşı devamlı ilgisiz davranışlar sergiliyor. Önemli ve ciddi olayları önemsemiyor. İşini yaparken “lakayt” davranıyor.

Geleceğimizin teminatı olan gençliğimizi tanıyabilmemiz için önce, “gençliğimizin umutlarını, beklentilerini, sıkıntılarını, zevklerini, problemlerini kısaca iç dünyalarını” bilmemiz gerekiyor.

Gençliğini tanımayan bir millet geleceğini tehlikeye atar.

Her dönemde gençliğin sorunları dönemine göre farklılıklar göstermiştir.

Hem dönemin farklılıklarını bilmek hem de gençliğin dünyasını tanımak için, ”başta anne-babaların, eğitmenlerin, pedagogların ve sosyologların” görevidir.

21. yüzyılın “bilgi çağında,” her şey baş döndürücü bir hızla değişiyor.

 Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu söyleniyor.

“Bu değişim çarkı içerisinde gençler de değişiyor.”

 Çağa ve yeniliklere en rahat uyum sağlayan gençler olduğuna göre, “günümüzdeki gençliğin profilini” ortaya koymaya çalışalım.

Sorumsuz ve ilgisiz tavırları

 Bugünkü gençliğin büyük çoğunluğu kendisine, ailesine, okuluna, işine karşı devamlı ilgisiz davranışlar sergiliyor.

Önemli ve ciddi olayları önemsemiyor.

İşini yaparken “lakayt” davranıyor.

“Futbol, müzik, cep telefonu ve eğlenceyi” ön planda tutuyor.

Sıradan davranışlarıyla, adeta gününü kurtarmaya çalışıyor.

Geleceğini önemsemiyor.

Yaptığı işi üstünkörü yapıyor.

İşiyle, geleceğiyle ilgili hep kaçamak davranışlar sergiliyor.

“Uyanık ve zeki” oldukları için kendilerini “kamufle etmesini” de çok iyi beceriyorlar.

Kitleleri yönlendirmeye yönelik yayınlar yapan “medya”nın etki alanına kendilerini kaptırıyorlar.

Ailesine, okuluna karşı devamlı ikilem içerisinde kalıyorlar.

Gerçek kimliklerini gizleyerek onların hoşuna gidecek davranışlar içerisine girebiliyorlar.

 Bu durum da onların “yalancı ve ikiyüzlü” olmalarına neden oluyor.

 Kolaycı tavırları

Yeni nesil sıkıntıya gelmiyor.

Her şeyin kolayını ve ucuzunu tercih ediyor.

Yolda yürürken “ayağına takılan engeli” bile üşenip kaldırma külfetine girmiyor.

Eziyet çeker, zorlanır, kenarından geçer ama yine de o engeli kaldırmaya teşebbüs etmez bir nesil var karşımızda.

Yalnız gençler değil, çağın insanı zorlanmadan, alın teri dökmeden kolaycılığa kendini kaptırmış bir haldeler...

Teknolojinin hızıyla birlikte kolay yaşamak, “köşe dönmek” yaşam tarzı haline getirildi.

Tabii bunun psikolojik ve sosyolojik nedenleri vardır.

Çağımızın insanı kolay ve rahat bir dünyada kendini buldu.

Babaları, dedeleri gibi yokluk çekmediler, savaş görmediler.

“Teknolojinin, kitle iletişiminin her imkânından yararlandılar.”

Her şeyi kolay elde eden yeni nesil, kolay da harcamak istiyor.

Yiyecek, giyecek özlemi çekmiyor.

Anne-baba hayatın bütün zorluklarına rağmen evlatlarını yokluk çektirmiyorlar.

“Biz çektik evlatlarımız çekmesinler” anlayışı, “yeni nesli kolaycılığa ve bedavacılığa sürükledi.”

 Esas amaçları futbol takıntısı ve cep telefonu

“Yeni neslin tüm dünyasını futbol dolduruyor” diyebiliriz.

Buna şimdi “cep telefonu” da eklendi.

Cep telefonu, yalnız gençliğin değil herkesin dünyasını dolduruyor.

“Cep telefonu tüm insanlığı esir almış” durumda…

Futbol tutkusu normal spor tutkusu olmaktan çıkıp bir gencin dünyasını dolduran “bir ideal haline” dönüştü.

Bu durum tesadüfen oluşan bir akım değildir.

 Özellikle rejimler tarafından planlanan organizeli bir harekettir.

Gençliğin enerjisini kanalize eden onların potansiyellerini kontrol altında tutan çok önemli bir “araç” olarak kullanılıyor.

Araçtan öteye “amaç” haline dönüştü.

Genç ve dinamik insan potansiyeline sahip olan bizim gibi ülkelerin en çok başvurdukları oyalama taktiklerinden biri olan futbol “rejimlerin can simidi” haline geldi.

“Futbol sayesinde gençler oyalanıyor.”

Cep telefonu sayesinde de ”toplumdan soyutlanıyor.”

Bunun için de “futbolu ve futbolcuları” cazibe merkezi haline getiriyorlar.

Son model cep telefonlarıyla da kendi iç dünyalarıyla baş başa bırakıyorlar.

Bu camianın insanlarını, sürekli gündemde tutarak gençlerin dünyalarını “futbol ve futbolcularla” dolduruyorlar.

 Futbol ve futbolcularla oturup kalkan bir nesil ne düşünebiliyor ne de etrafında olup biteni görebiliyor.

Genç dinamik beyinlerin enerjisi futbol sahalarında tüketilerek gençlik “pasifize ediliyor ve tehlike olmaktan çıkarılıyor.”

Bu tutum öylesine yaygınlaştı öylesine tabi hale geldi ki; en küçük bir eleştiriye dahi tahammül edilemiyorlar.

Yeni nesil için futbol tutkunu olmak, takım tutmak bir “kişilik, bir kimlik” meselesi haline geldi.

Takım tutmayan bir genç kendini toplumdan ve arkadaşlarından dışlanmış görüyor.

“Cep telefonu olmayan bir genç kendini kimliksiz olarak düşünüyor.”  

Genç, futbolla ve futbolcuların özel yaşantılarıyla kendini ispatlar duruma geldi.

Bu durum yalnız bizim ülkemizde değil, geri kalmış bütün ülkelerde uygulanan bir metot...

Hatta gelişmiş ülkelerde de yaygın hale gelmeye başladı.

Müzik ve eğlence tutkunluğu

Aşağı yukarı her insanın “müzik ve eğlenceye” karşı bir zaafı vardır.

Müziği ve eğlenceyi sevmeyen insan çok azdır.

İnsanın hoşuna giden, kişiyi “dinlendiren bir tutkudur.”

“Meşru ve makul şartlar içerisinde” olduğu sürece her insan yeri ve zamanı geldiğinde müziğini dinlemeli ve eğlencesini de yapmalıdır.

Ancak, müziği sürekli genç beyinlere pompalarsanız onları “fanatik hale” getirirsiniz.

Bugün yapılan da budur.

Gündüzleri futbolla gencin beynini oyalamayı düşünen güçler, geceleri de müzikle ve eğlenceyle gencin hayatını doldurarak “beynini etkisiz” hale getirmek hedefleniyor.

 Bunun için de, futbolda olduğu gibi müzikte de sanatçıları cazibe merkezi haline getirip devamlı toplumun önünde tutuyorlar.

Gazetelerde, televizyonlarda, reklamlarda sanatçı bay ve bayanlar “gençlerin modeli olacak” hale getiriliyor.

İşin içine bir de “cinselliği” katınca bu oltaya düşmeyecek genç olabilir mi?

“Cinsellik, müzik, alkol ve eğlence birleşince” gencin duygu dünyası “cazibe merkezi” haline gelmiş oluyor.

 Gündüz vaktini futbolla gece de müzikle, eğlenceyle geçiren bir genç gelecekle ilgili ciddi şeyler düşünebilir mi?

 Etrafında olup bitenden haberi olur mu?

 

Model alınacak önderlerin olmayışı

 

 Gençliğin yetişmesi, sağlıklı bir eğitimle birlikte “model alacağı” önderlerin de olmasına bağlıdır.

Yarım asırdan beri ülkemizde model olacak önderler yetişmiyor.

Yaz-boz tahtasına dönen eğitim sistemimiz kendini dünyaya kabul ettirecek “ne bilim adamı, ne sanatçı, ne edebiyatçı ne de siyasetçi yetiştirebildi?”

Var olanlar da “tatmin edici boyutta olmuyor.”

 Önder olacak modeller olmayınca gençler içlerindeki bu özlemlerini futbolla, eğlence ve müzik dünyasının insanlarıyla doldurmaya kalkıyorlar.

 Bir toplumun müzik seviyesi, eğlence seviyesi ve önder konumundaki insanların seviyesi ne durumda ise, gençliğinin seviyesi de o durumda olacaktır tabi...

Anne-baba okul ve toplum olarak gençliğe ne verirsek, karşılığında da ancak o kadarını alırız.

Bizlerin beklentileri çok ama gençliğe verdiğimiz yeterli mi sorusunun karşılığı maalesef yok.

 Hep sızlanıp söyleniyoruz ama söylemesini pek beceremiyoruz galiba...

 Aylık Baran Dergisi 24. Sayı Şubat 2024