Yıllardır başıboş, gayesiz, ruhsuz, köksüz ve sahipsiz yetişen gençliğin problemleri günden güne çığ gibi büyümektedir. Gençliğin dini, içtimai ve istikrarlı kültürle yetiştirilmemesi, iyi ve güzel kıymetlere yöneltilmemesi, sağlam karakter ve mesuliyet duygusu verilmemesi bunun esas sebeplerdir.

Çağımız insanı öylesine büyük ruhsal streslerin içine düştü ki, var oluş tarihinin en huzursuz devrini yaşıyor. Bu huzursuzluğu da en çok gençlik üzerinde görmek mümkün.

Yıllardır başıboş, gayesiz, ruhsuz, köksüz ve sahipsiz yetişen gençliğin problemleri günden güne çığ gibi büyümektedir. Gençliğin dini, içtimai ve istikrarlı kültürle yetiştirilmemesi, iyi ve güzel kıymetlere yöneltilmemesi, sağlam karakter ve mesuliyet duygusu verilmemesi bunun esas sebeplerdir.

Aslında milletin gençleri bozulmaz, ancak sistemleri ve yönetimleri dejenere olduğu zaman bozulurlar. İki asırdan beri Marksizm, Darwinizm, Pozitivizm, Materyalizm akınlarıyla beyinleri yıkanan insanlık ruhsal bunalımlar içinde kıvranmaktadır. Batının bu akımları toplumlarda tedavisi güç yaralar açmıştır. Bu yüzden çağımızın insanı buhrandadır.

Modern insanın çevreye intibakı

Bugünkü modern insan, ailesinde, çevresinde, içinde yaşamaya mecbur olduğu toplumun içinde iklime ve havaya intibak edememektedir. Çünkü, teknolojik sahadaki ilerlemelere rağmen ferdin ruhi ve zihni seviyesi, ahlak ve maneviyatı o nispette yükselememiştir. Bilakis, “lüks ve konfor” sevdası yüzünden kişinin ruhsal yapısı bozulmuş ve bunalımların içinde yapayalnız bırakılmıştır.

Teknik toplum içindeki insan, üretim ve tüketim aracının dişlisi olmakta, bütün amacı kendi kendini anlamak olan kişi, artık hiçbir şey istemeyecek duruma gelmiştir.  Ona göre idealsiz insanın en büyük meselesi ıstırabın kendisi değildir. O, daha çok “niçin ıstırap çekiyor” sorusuna cevap verememenin sıkıntısını çekiyor.

Çağımızdaki insan kendi hareketlerini ve iradesini belirleyici ve seçici değildir. Zihniyetler ve rejimler onu robot gibi yönlendirmektedir.

Böylece düşünmeyen, rast gele yaşayan, hayatının iplerini başkalarına teslim eden iradesiz insan ortaya çıkmış oluyor. Çünkü, kendine olan güvenini yitirmiştir. Dünyayı bir vahşet alanı haline getirenlerden korkuyor. Kendisine, ulusuna, tarihine ve geleceğine olan güvenini yitirmiş insan, karamsarlıklar içerisinde kıvranıp duruyor.

Teknoloji ve modernlik insana ne vermiştir?

İnsanın yapmış olduğu makineler bir deyişle “rasyonalizm” vasıtasıyla teknolojiye olan inanç, “materyalist bir din olmuş” ve insana tahakküm etmeye başlamıştır.

Sözde her şey insan için yapılmış ama, yapılan bütün teknik gelişmeler insana mutsuzluk vermiştir. Uzayı, bilgisayarı, kitle iletişimi, ulaşımı sınırsızca kullanmasına rağmen yine de insanoğlu mutlu olamıyor.

Şu bir gerçektir ki, bütün toplumlar siyasi, iktisadi ve içtimai bunalımlar içinde kıvranmaktadırlar. Birinci dünya harbi ile deşilen ve ikinci ile de bir kat daha artan savaşlar, Afganistan ve Irak savaşlarıyla korkunç boyutlara ulaşmıştır. Bu bunalımların ardı arkası gelmeksizin devam etmekte ve insanlığı kasıp kavurmaktadır.

Uzay çağıyla yarışan devletlerin durumu

Gerçi modern ilim ve teknoloji sayesinde uzay çağı ile yarış eder duruma gelen devletler var. Fakat dikkat edilirse bu servet, muayyen kanallardan belirli kesimlere akmış ve mahdut ellerde toplanmıştır. Bu şekilde insanların arasında sınıflaşma meydana gelmiştir. Sermaye sahibi kapitalist sömürücülerin, kendi düzenlerini sürdürebilmek için zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapabilme uğruna insanlığa yaptıkları katliamlar saymakla bitmez…

Bugün büyük şehirlerin bolluğu ve lüksü içinde açlıktan ölen binlerce insan var. Gecelerin gündüz olduğu modern şehirlerde, karanlıkta yaşayan aileler, hastane kapılarında sürünen insanları televizyonda yalnız haber olsun diye gösteriyorlar.

Bugün kumar, fuhuş, alkol suiistimali ve her çeşit gayri meşru yaşantı köylere varıncaya kadar zehrini saçıyor. Ümitsizlikle her gün intihar şeklinde sayısız kurbanlar veriyor.

Öbür taraftan devamlı çok satıp çok kazanmaktan başka bir emel beslemeyen başta televizyonlar, gazete ve mecmuaların etrafa yaydığı şehvet edebiyatı dimağları uyuşturup ruhları öldürüyor. Maddeci pozitivizmin baş propagandacısı olan bir kısım medya, nesilleri nasıl zehirlediği ve nasıl bir fesat kaynakları oldukları meydandadır.

Umutsuz İnsanın Çaresi…

Boşluklar içinde kıvranan insanoğlu son çareyi intiharda buluyor. Avrupa’da özellikle Fransa’da, Kanada’da, İsviçre’de, ABD’de kendine kıyma olaylarının yaygınlaştığını görüyoruz. Avrupa’da kendi canına kıyanlarda temel motif olarak umutsuzluğu görmek mümkün. Kendisinden, çevresinden, geçmişinden, geleceğinden, hiç kimseden hiçbir şeyden umudu olmayan kişi, intihar ediyor.

Mesela; çağdaş uygarlık düzeyinin zirvesinde olduğu söylenen İsveç’i inceleyecek olursak; İsveç’in nüfusu 20 milyon civarında. Sağlık, işsizlik, sakatlık, emeklilik konularında ve başka pek çok konuda sosyal güvenlik sistemi dünyada en etkili sistemlerden biri. Adam başına kullanılan radyo, tv, gazete, otomobil sayısı ve milli gelirde İsveç başı çekiyor. Kısacası İsveç, güvenlik ve sosyal refah bakımından dünyanın en gelişmiş ülkesi durumunda.

Ama bir de madalyanın öteki yüzü var. İsveç devlet istatistik raporlarına göre, bu ülkede her üç kişiden biri müzmin uykusuzluk çekmektedir. Klinik alkoliklerin sayısı beş yüz binden fazla. Ve yılda yirmi bin kişi intihar etmektedir. İşte fert başına düşen gelirin yüksek, sağlık hizmetleri ve sosyal güvencelerin doruk noktasına ulaşmış olduğu şehirleri temiz ve pırıl pırıl olan İsveç’te insanların durumu.

İşte bize model olarak sunulan Batı dünyasından bir kesit. Bizi İsveç’e dönüştürmek isteyen materyalistlerin amacı, yirmi milyon insanın uykusuzluk çektiği, bir buçuk milyon insanın alkolizm yüzünden hastanelerde yattığı ve yılda altmış bin kişinin intihar ettiği bir toplum.

Bütün olumsuzluklara rağmen…

Bütün olumsuzluklara ve karamsarlıklara rağmen insanlık yaşadığı buhranın bilincindedir.  İçinde bulunduğu buhranlara çare olarak tüm yolları deniyor. Müzik, esrar, alkol, anarşi, cinsel yollar…

Her esrarkeş, her alkolik, her anarşist içinde bulunduğu buhranlı durumdan kurtulmanın yollarını aramaktadır. Çok yakın zamanda insanlık aradığını bulacaktır.

Uğrunda her şeyini feda eden insanlar, gerçekte bilinçsizce buhranlarına isyan ediyorlar. Yeniden ruhsal arayışlara yöneliyorlar. Teknolojinin ve bilgi çağının ona sunduğu imkanlar onu tatmin etmiyor. Ruhsal yönden rahatlamak istiyor. Bunun içinde dini değerlere yönelerek kendini yeniden keşfetmek istiyor. Çağın insanı kendini nasıl keşfedeceğini ve aradığını nasıl bulacağını gelecek sayımızda anlatmaya çalışacağız. Allah’a emanet olun.

Aylık Baran Dergisi 22. Sayı Aralık 2023