ÇATIŞMANIN GENEL SEYRİ

12 Haziran 2025 gecesi patlak veren İran-İsrail çatışması yedinci gününe girerken gerilim düşmek yerine katlanıyor. İsrail, “önleyici müdahale” gerekçesiyle Tahran dâhil pek çok şehirdeki nükleer santrifüj hatlarını, Devrim Muhafızları üslerini, istihbarat tesislerini ve Merkez Bankası veri merkezlerini bombalıyor. Tel Aviv’in nihai hedefi sadece İran’ın askeri kabiliyetini köreltmek değil; Hamenei liderliğini sarsarak Irak-Suriye-Lübnan çizgisindeki “direniş ekseni”ni devre dışı bırakmak. Netanyahu içerideki yolsuzluk baskısını ve Gazze savaşının maliyetini bu yeni “İran tehdidi” başlığıyla gölgeleme peşinde.

İRAN’IN KARŞI STRATEJİSİ

İran, ilk günlerdeki yoğun salvo yerine kontrollü vur-kaç taktiğine geçti. Füze rampaları batı sınırlarından iç bölgelere çekildi; seyrek ama kesintisiz saldırılarla İsrail hava savunmasını yıpratmayı hedefledi. Mevcut stok bilinmese de Tahran “aylarca direniriz” mesajı verdi fakat gücünün zayıfladığı da aşikâr. Fakat Çin menşeli üç ağır kargo uçağının İran hava sahasında radardan kaybolması “acil mühimmat takviyesi” iddialarını güçlendirdi. Pekin sessiz; aynı anda nadir toprak elementleri ihracatını kısarak Demir Kubbe ve Arrow üretimini zorluyor.

WASHINGTON’DAKİ İKİLEM

CENTCOM, Başkan Trump’a “emir verirseniz dakikalar içinde operasyona gireriz” raporu sundu; USS Ford ve USS Nimitz uçak gemileri çoktan bölgeye konuşlandı. Fakat Beyaz Saray henüz açık saldırı talimatı vermedi. MAGA tabanı yeni bir Ortadoğu seferine şiddetle karşı ve “sonsuz savaşlara hayır” söylemi Cumhuriyetçiler içinde baskın hâle geliyor. Detaylı bir Amerikan müdahalesi, Körfez’deki üslerin vurulma ve iç kamuoyunun tepki verme riskini artırıyor.

HÜRMÜZ BOĞAZI KARTI

İran “gerekirse 48 saatte Hürmüz Boğazı’nı kapatırız” diyerek dünya piyasalarına gözdağı veriyor. Böyle bir hamle petrolü 140 $/varilin üzerine itebilir, Avrupa’yı enerji krizine sokar, ABD’de enflasyonu ateşler, Çin’in tedarik güvenliğini tehdit eder. Şimdilik tehdit eyleme dönüşmedi; Tahran küresel ekonomiyi rehine tutarak masada elini güçlendirmeye çalışıyor.

KÖRFEZ’İN TUTUMU

Suudi Arabistan ve BAE, İran’la geçen yıl başlattıkları normalleşmeyi korumak istiyor. Petrol gelirlerini riske atacak geniş bir savaşa sıcak bakmıyor, Tel Aviv’in “acil koalisyon” çağrısını karşılıksız bırakıyor. Ankara’nın dillendirdiği “bölgesel barış masası” fikrine temkinli destek var ama somut bir adım henüz yok.

İSRAİL’DE TOPLUMSAL ÇATLAK

Ülke genelinde sığınak zorunluluğu devam ediyor; Yahudi olmayan işçilerin barınaklara alınmaması iyice alevlendi. Günlük savaş maliyeti 285 milyon dolara ulaştı, interceptor stokları kritik seviyeye geriledi. Pasaport sahibi elitlerin yurt dışına çıkışı artınca hükümet çıkış izinlerini sınırladı.

İRAN’DA “İÇ CEPHE” DİRENÇİ

Hameney her gün “Sonuna kadar direniriz” mesajı veriyor; rejim yanlısı gösteriler artıyor. Reformcu-muhalif kesim bile “önce ulusal güvenlik” diyerek sessiz. Mossad’ın kargaşa çağrılarına rağmen geniş kapsamlı bir iç çözülme yok.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SENARYOSU

31 Mayıs’ta BM’ye bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, İran’ı “nükleer haydut devlet” ilan eden rapor yayımladı. Bu adım Irak işgali öncesinde dolaşıma sokulan “kitle imha silahı” raporlarını hatırlatıyor. Batı medyasında İran-El Kaide bağlantısı iddiaları ısıtılıyor ve müdahaleye uluslararası meşruiyet zemini hazırlanmaya çalışılıyor.

TÜRKİYE NE YAPMALI?

İran’ın nükleer altyapısının ağır darbe alması hâlinde, enerji piyasalarında büyük bir şok yaşanabilir. Petrol fiyatlarının yükselmesiyle birlikte küresel ekonomi dalgalanırken, bu durumdan doğrudan etkilenecek ülkeler arasında Türkiye de yer alır. Bu nedenle Ankara, enerji arz güvenliği açısından yeni tedarik anlaşmaları yapmalı, enerji diplomasisini daha aktif bir zemine taşımalıdır. Ayrıca bu tür bir senaryoda, ABD iç siyasetinde “sonsuz savaşlara hayır” diyen kamuoyu baskısı artacak, bu da Amerikan dış politikasının yönünü yeniden tartışmaya açacaktır.

ABD'den Albanese'nin Gazze soruşturmasına müdahale
ABD'den Albanese'nin Gazze soruşturmasına müdahale
İçeriği Görüntüle

İkinci olasılıkta, İsrail’in füze savunma sistemlerinin zayıflaması ve sivil alanların hedef alınması sonucu toplumda ciddi bir huzursuzluk baş gösterebilir. Bu durumun İsrail içinde siyasi krizi tetiklemesi ve göç eğilimlerini artırması beklenebilir. Türkiye ise bu noktada insani diplomasi alanında öne çıkmalı, hem Filistin meselesini uluslararası düzlemde diri tutmalı hem de bölgedeki meşruiyet boşluğuna karşı siyasi denge çağrısını daha gür sesle ifade etmelidir.

Üçüncü ihtimal, Çin ve Körfez ülkelerinin baskısıyla İran’a yönelik bir yumuşama sürecinin başlamasıdır. Nükleer faaliyetlerin denetimi karşılığında bazı yaptırımların esnetilmesi gündeme gelebilir. Türkiye, böyle bir süreçte arabulucu aktör olarak devreye girmeli, hem diplomatik zemin hazırlığına katkı sunmalı hem de bu süreçten ekonomik kazanımlar elde edebileceği ortak platformlar geliştirmelidir.

Enerji düzeninin yeniden şekillendiği ve Rusya’nın enerji gelirleriyle rahatladığı bir senaryo, Türkiye için önemli bir yol ayrımı olabilir. Avrupa’ya açılan enerji yolları üzerindeki stratejik konumunu güçlendirmek adına Türkiye, bölgesel altyapı yatırımlarına hız vermeli, enerji geçiş ülkesi olmanın ötesine geçerek enerji merkezine dönüşecek bir vizyon ortaya koymalıdır.