Ortadoğu yeni bir savaşa sürüklenirken “Palestine This Week” podcasti kritik bir soruyu gündeme taşıyor: İsrail, İran’a neden ve şimdi saldırdı?

Bu haftaki bölümde Nasim Ahmed ve Ortadoğu uzmanı Mouin Rabbani, İsrail’in İran’a yönelik son saldırısının zamanlamasını, gerekçelerini ve daha geniş jeopolitik etkilerini masaya yatırdı. Programda özellikle saldırının uluslararası hukuk açısından meşruiyeti, İran’ın nükleer programı konusundaki tartışmalar ve Gazze’de süren soykırımın nasıl ikinci plana itildiği konularına yoğunlaşıldı.

İsrail Neden Şimdi Saldırdı?

Rabbani, İsrail’in İran’a yönelik saldırısını üç düzlemde ele aldı:

  1. İsrail-İran ilişkilerinin tarihi bağlamı,
  2. İsrail’in Ortadoğu’daki askeri ve nükleer tekelini sürdürme stratejisi,
  3. ABD’nin İran politikasında yaşanan diplomatik sapmalar.

İsrail’in esas niyetinin, İran’la sürdürülen diplomatik süreci sabote etmek ve nükleer silah edinmemiş bir İran’a karşı dahi “önleyici saldırı” doktrinini hayata geçirmek olduğunu vurgulayan Rabbani, 1979’daki İran İslam Devrimi’nden bu yana Tel Aviv’in rejim değişikliği hayalinden asla vazgeçmediğini belirtti.

IAEA Raporu: Saldırıya Zemin mi, Bahane mi?

İsrail’in saldırısını “meşrulaştırmak” için öne sürdüğü Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) raporu da tartışmaların merkezinde yer aldı. Rapor, İran’ın ajansla iş birliği konusunda bazı yükümlülüklerini yerine getirmediğini belirtse de, İran’ın nükleer silah geliştirdiğine dair hiçbir somut kanıt bulunmadığını da açıkça ortaya koyuyor.

Bu ikircikli durumun, Batılı müttefiklerin desteğini almak için manipüle edildiği değerlendirmesinde bulunan Rabbani, Avrupa ülkelerinin bu rapor üzerinden İsrail’in saldırısına örtülü meşruiyet sağladığını öne sürdü. Rabbani’ye göre, bu tür “hukuki maskeler”, aslında uluslararası hukukun fiilen askıya alındığı bir düzene işaret ediyor.

“Önleyici Saldırı” Uluslararası Hukuka Uygun mu?

Podcastte, İsrail’in saldırıyı “önleyici meşru müdafaa” olarak nitelendirmesi de detaylı biçimde irdelendi. Rabbani’ye göre, uluslararası hukukta bir ülkenin ancak “yakın, kesin ve mevcut” bir tehditle karşı karşıya olması halinde önleyici saldırı hakkı doğar. Ancak İran'ın herhangi bir saldırı hazırlığı içinde olmadığı, aksine müzakere masasında olduğu açıkça ortadayken, bu söylem hukuken “tamamen asılsız” kalıyor.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Tulsi Gabbard’ın geçen ay Senato’ya verdiği ifadede, “İran’ın nükleer silaha sahip olmasına en az üç yıl var” demesi ve CNN’in de Amerikan istihbarat kaynaklarına dayandırarak bu bilgiyi doğrulaması, İsrail’in gerekçesini daha da zayıflatıyor.

ABD Savaşa Sürükleniyor mu?

Rabbani’ye göre İsrail, bu saldırıyla aynı anda ABD’yi de fiili olarak savaşa çekti. Saldırıdan önce yapılan müzakerelerin bir diplomasi tiyatrosu olduğunu, İran’ı “gaflete düşürmeye” yönelik bir aldatmaca olarak kullanıldığını belirten Rabbani, ABD’nin İsrail’e sağladığı silah, istihbarat ve diplomatik koruma ile artık doğrudan savaşın tarafı haline geldiğini belirtti.

Trump’ın “ben kararımı verdim” diyerek savaş karşıtı Cumhuriyetçi figürleri dışlaması ve kendi tabanıyla bile ters düşmesi, Washington’un savaş hazırlığı içinde olduğunu gösteriyor.

Gazze Gündemden Düşüyor, Katliam Büyüyor

Nasim Ahmed, yaşanan savaş atmosferinin Netanyahu’ya siyasi açıdan can simidi olduğunu belirtti. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkında yakalama kararı talep ettiği Netanyahu, hem içeride düşen itibarını toparlamak hem de Batılı müttefiklerinin gözünde yeniden “vazgeçilmez ortak” rolünü pekiştirmek için bu savaşı bir tür “fırsata” dönüştürdü. Podcastte, Batı kamuoyunda birkaç hafta öncesine kadar “savaş suçlusu” olarak nitelenen Netanyahu'nun, bugün yeniden diplomatik kabul gördüğü ve Batılı liderlerin ona kucak açtığı gerçeği özellikle vurgulandı.

Bu dış politika hamlesiyle Gazze’deki insani felaket görünmez hale getirildi. Podcastte, savaşın başladığı ilk günlerde, gıda yardımı almak için kuyrukta bekleyen Filistinlilerin İsrail ordusu tarafından hedef alınması sonucu yeni bir toplu katliamın yaşandığı hatırlatıldı. Yardım noktalarının, sivilleri “ölüm tuzaklarına” dönüştüğü; soykırımın artık yardım dağıtım süreçlerinde dahi sürdüğü ifade edildi.

Ahmed, Gazze’de yaşanan bu kıyımın medya ve diplomasi gündeminden tamamen silinmesinin bilinçli bir strateji olduğuna işaret etti. İsrail’in, İran’a saldırarak dikkatleri başka yöne çektiğini, böylece Filistin’de sürmekte olan kitlesel kıyımın hem bölgesel hem küresel kamuoyunun denetiminden uzaklaştığını ifade etti. Ayrıca, İran’la savaşın bölgesel boyut kazanması hâlinde, İsrail’in fırsat bilerek Batı Şeria’da da büyük çaplı sürgün ve zorunlu tahliyelere girişebileceği uyarısında bulundu.

Bu noktada devreye giren Mouin Rabbani, tarihsel bir hatırlatma yaparak, Netanyahu’nun geçmişte de benzer “fırsatçılıklara” başvurduğunu aktardı. Özellikle 1989 yılında Çin'deki Tiananmen Meydanı katliamı sırasında dünya medyasının başka yöne odaklandığı bir dönemde, Netanyahu’nun İsrail'de yaptığı bir açıklamayla “Tüm Filistinlilerin sürülmesi için en doğru zaman” çağrısında bulunduğunu hatırlattı. Bu bağlamda, mevcut savaş ortamının yalnızca İran’a yönelik değil, doğrudan Filistin halkını hedef alan bir stratejinin parçası olduğu değerlendirildi.

ABD ve Tayvan'dan Çin'e karşı eş zamanlı dev tatbikatlar
ABD ve Tayvan'dan Çin'e karşı eş zamanlı dev tatbikatlar
İçeriği Görüntüle

Rabbani, İsrail’in demografik bir saldırı planı yürüttüğünü; savaşın perde arkasında etnik temizlik planlarının devreye sokulabileceğini ve böylece İsrail’in Filistin topraklarındaki egemenliğini nihai biçimde tahkim etmeye çalıştığını öne sürdü. Gazze’ye yönelik hava saldırılarının azaltılmış görünmesinin, İsrail’in gerçek niyetini gizlediğini, çünkü artık hedefin doğrudan “sürgün” ve “mülksüzleştirme” olduğunun altını çizdi.

Tarih Tekerrür Ediyor

Program, 2003 Irak işgalini destekleyenlerin bugün yeniden sahnede olduğunu hatırlatarak sonlandırıldı. Aynı kişiler, aynı argümanlarla bu kez İran’a savaş satıyor. Rabbani’ye göre tarih bir kez daha, uluslararası hukuk çiğnenerek, bölgenin kan gölüne dönmesine seyirci kalan güçlerin suç ortaklığıyla tekerrür ediyor.

Kaynak: Palestine This Week podcast