Baran Dergisi Yayın Kurulu Üyesi ve Yazarı Kâzım Albayrak’ın 23 Kasım 2025 tarihinde konuk olduğu programda, yazarın "Necip Fazıl'ın Eserlerinde Hadis, Hikmet, Estetik ve Toplum" adlı eseri merkeze alınarak, Necip Fazıl Kısakürek’in şair kimliğinin ötesindeki mütefekkir ve sistem kurucu yönü ile eserlerindeki hadis kültürü derinlemesine incelendi. Meselelerin tafsilatıyla konuşulduğu bu kıymetli sohbetle sizleri baş başa bırakıyoruz.

Mehmet Önder: Ketebe'ye hoş geldiniz. Bugün Ketebe'de abide bir şahsiyeti konuşacağız. Hem şair hem yazar ama daha önemlisi bir mütefekkirle bugün yolumuz kesişecek. İnşallah bu programdan sonra da yolu yeterince kesişmeyenlerin yolu hiç ayrılmasın temennisiyle başlayalım. Necip Fazıl'ın eserlerinde Hadis, Hikmet, Estetik ve Toplum eserinin yazarı Kazım Albayrak hocam bizlerle birlikte. Hoş geldiniz.

Kâzım Albayrak: Hoş bulduk.

Mehmet Önder: Elinize sağlık.

Kâzım Albayrak: Teşekkür ederim.

Mehmet Önder: Esere geçmeden önce sizin çok maceralı bir hayatınız var. İnişli çıkışlı ama her safhasında bir mücadeleyi barındıran bir hayatınız var. Bu hayatınız içerisinde bir 15 yıl önce bizim de böyle bir temasımız var. Onu da söyleyelim. Bir sanat buluşması. Değil mi? 15 yıl oldu sanıyorum. Beraber tiyatro yaptık.

Kâzım Albayrak: Doğrudur.

Mehmet Önder: Sizin yine çok yönlü kişiliğinizin de bu bir göstergesi tabii. Siz böyle piyanoyla efendim çalışırken içeri bizim oyuncular geliyor, benim talebelerim değil mi? Hikaye öyle başlıyor.

Kâzım Albayrak: Evet maşallah iyi hatırladınız.

Mehmet Önder: Değil mi öyle oldu. Sonra siz o salondan çıkmadınız. İyi ki de çıkmadınız. Sonra tanıştık. Sonra çalışmalarımıza siz de dahil oldunuz. Ve sonra hatta sahneye çıktınız. Değil mi?

Kâzım Albayrak: Yönetmenimiz olarak sizin sayenizde, sizin teveccühünüzle epey provalar yaptık. Tiyatronun tozunu yutturdunuz bize.

Mehmet Önder: Estağfurullah. Sizin vesilenizle gerçekten çok güzel bir iş çıkmıştı. Hatta hiç unutmuyorum, seyretmeye gelen birkaç kişi benim yönetmen olduğumu anlayınca oyunun yönetmeni, “amatör mü profesyonel mi?” diye sormuşlardı. Bunu bilmiyorum size anlatmış mıydım? Ben de dedim ki seyrettikten sonra siz karar verin. İki hanımdı bu soruyu soran. Sonra onlar benim şöyle ceketimden çektiler, koridor tarafında oturuyorlardı. Buyurun dedim. “Profesyoneller değil mi?” dediler, hiç unutmuyorum. Ama siz dahil pek çok arkadaşın ilk sahne deneyimiydi değil mi?

Kâzım Albayrak: Doğru.

Mehmet Önder: Ne güzel ne mutlu. Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur dedikleri tam da bu olsa gerek. Harika bir eser Ketebe'den yayınlandı ve biz de bu vesileyle kavuştuk yeniden. İnşallah bundan sonra da devam edeceğiz görüşmeye. Kaldığımız yerden…

Kâzım Albayrak: Evet.

Mehmet Önder: Bir bakarsınız tiyatro da yaparız, devam ederiz…

Kâzım Albayrak: Sözlerime ben bize büyük bir miras bırakan, manevi miras bırakan Necip Fazıl'a rahmet dileyerek başlamak istiyorum.

Mehmet Önder: Amin.

Şunu da ilave etmek istiyorum, bu eserin hazırlanmasında bana katkısı olan, ihtimam gösteren danışman hocam Profesör Doktor Özcan Hıdır'a da bu vesileyle teşekkür etmek istiyorum.

Mehmet Önder: Evet. Özcan Hoca ile ne kadar zamandır çalışıyorsunuz?

Kâzım Albayrak: Özcan Hoca ile şu anda çalışmalarım devam ediyor. 2019'dan itibaren olabilir.

Mehmet Önder: Ve belki o çalışmanın...

Kâzım Albayrak: O çalışmanın bir yüksek lisans tezinin daha sonra geliştirilerek kitap haline gelmiş şeklidir. O çalışmanın mahsulü bu.

Mehmet Önder: Eyvallah.

Kâzım Albayrak: Bu eser nasıl doğdu diye soracaksın herhalde... Oraya gelmişken girelim mi?

Mehmet Önder: Ondan önce sizin hayat maceranız... Çünkü çok önemli. Yani sizin hayatınızla bu eser o kadar ilintili ki bu her zaman olmaz malumunuz, her yazar böyle değildir. Dolayısıyla Necip Fazıl'la yolunuz kesişecek. Ama öncesinde başka güzel insanlarla da yolunuz kesişecek. Bize biraz tabii ki teferruata girersek bu program yetmez ama sizin hayatınız... Bize en azından şu kitaba temas eden kadarını anlatır mısınız, hayat maceranızı?

Kâzım Albayrak: Gençlik yıllarımda sağ sol kamplaşması var. Biz de bir yolumuzu, mecramızı arıyoruz. Genç, ideal mevcesi kaybolmamış insan demektir. Biz de bu ideali ararken Salih Mirzabeyoğlu ile yolumuz kesişiyor.

Mehmet Önder: Onu da rahmetle analım.

Kâzım Albayrak: Evet Allah rahmet etsin, her ikisine de Allah rahmet etsin. Gölge dergisini çıkarıyor. Ben Gölge dergisi ikinci döneminde görev alıyorum. Ondan sonra Akıncı Güç dergisini çıkarıyor. Akıncı Güç dergisinde Salih Mirzabeyoğlu, Büyük Doğu'yu, İdeolocya Örgüsü başta olmak üzere çok işliyor, çok vurgu yapıyor. Diyor ki; tatbike dair bir fikrin olmazsa tatbik yapamazsın. Yani elinde proje olmazsa tatbik yapamazsın. Mücadele ediyoruz ama ne için mücadele ettiğimizi bilelim. Bu manada... Biz şimdi Necip Fazıl'ı tabii ki daha önce biliyoruz. Necip Fazıl'dan beslenmeyen yok. Necip Fazıl'dan yani süt emmeyen yoktur. Biz Necip Fazıl'ı biliyoruz ama bize Salih Mirzabeyoğlu daha temellendirerek bunu anlattı. Yani Necip Fazıl'ın sadece bir şair olmadığını, mütefekkir olduğunu, başta da siz onu vurguladınız çok iyi oldu, mütefekkir olduğunu bize vurguladı. Biz bu sefer Necip Fazıl'ın hakikatini öğrenmek için daha çok okumalara yöneldik. Daha önce konferanslarına gidiyordum. Mücadeleci kişiliğini biliyoruz, mücahitliğini biliyoruz, şairliğini biliyoruz. Ama kitaplarına nüfuz etmemiştik. Salih Mirzabeyoğlu bize hep Necip Fazıl'ı anlattı. Ondan sonra yoğunlaştık. Akıncı Güç dergisi Necip Fazıl'a ulaştırılınca, Necip Fazıl bu dergiyi okuyunca; “yatağıma uzandım diyor, baktım baştan başa Büyük Doğu destanı” diyor. Necip Fazıl "Müjdelerin Müjdesi" diye yazı yazıyor Akıncı Güç ve Salih Mirzabeyoğlu hakkında. Ve davet ediyor.

Mehmet Önder: O zaman Salih Mirzabeyoğlu kaç yaşlarında hocam?

Kâzım Albayrak: 27-28 yaşlarında. Aramızda 7 yaş var. Ve Salih Mirzabeyoğlu da Akıncı Güç kadrosundan 8-10 kişiyi alıyor yanına ve Üstad'ın yanına gidiyoruz.

Kâzım Albayrak: Üstad'la ilk gördüğüm nedir intiba olarak...

Mehmet Önder: Siz 18 yaşındasınız…

Kâzım Albayrak: Yok 18 yaş mevzunu sonra geleceğim. Ben 20-21 yaşındayım. 18 yaşla ilgili de bir şey söyleyeceğim daha sonra, unutmayalım. Üstad'la ilk gördüğüm; yani ruh adalesi çok genç biri. 75 falan o civarda yaşları. Ve biz de mesela bir akşam namazı oldu, vakti girdi. Orada bahçesinde imam oldu, onun arkasında namaz kıldık. Yani insanın hayatında bazı unutamadığı anılar var ne kadar yaşlansa dahi. Mesela bir tanesi benim odur, Üstad'ın arkasında kıldığım namazdaki aldığım zevk diyelim. Ve Üstad bütün hadiseleri pençesini geçirici, böyle gençlikle böyle çok yakın irtibat kurucu; fikir, siyaset, sanat hepsini mezcetmiş biri… İşte öyle bir şahsiyetle karşılaşıyoruz. Fiziki olarak tabii ki. Ve ondan sonra bu temasımız devam ediyor tabii. Üstad'la temasımız devam ediyor. Bilmiyorum sorunuza bu yeterli mi yoksa böyle alıp anlatayım mı devam edeyim mi?

Mehmet Önder: Sizin özellikle Üstad'la birebir, o yanında olduğunuz dönemlere dair gözlemlerinizi işitmeyi o kadar çok isteriz ki ama bu programımızın süresi değil, 3-5 program süresi yetmez. O nedenle isterseniz esere geçelim. Fakat Necip Fazıl'ı farklı farklı yönleriyle -çünkü çok yönlü bir insan- anlatmak dururken neden hadislerle irtibatı üzerinden... Yani ana çıkış noktamız burası. Buradan... Ve ben aslında şunu merak ediyorum. Bu eseri hazırlamaya nasıl karar verdiniz ve süreçte neler yaşadınız?

Kâzım Albayrak: Şimdi ben yaklaşık 10 yıldır akademik çalışma yapıyorum ve Necip Fazıl üzerinde yapıyorum bütün çalışmalarımı. O konuyu seçtim. Çünkü bu çalışmaların böyle bir arkaik, böyle kenarda kıyıda kalmış bir çalışma olsun istemiyorum. Topluma, gençliğe temas eden, dokunan bir çalışma olsun istiyorum. Çünkü ben hayatım boyunca bu çizgide, Büyük Doğu çizgisinde geldim ve bu hususta çok faydalı şeyler, verimli şeyler gördüm. Büyük Doğu ideolojisinin hayata ne kadar mutabık olduğunu gördüm. Hayata cevaplar verdiğini gördüm. Şimdi böyle bir akademik çalışma isteği bende neden uyandı sorusunu ben kendim de cevaplayabilmiş değilim. Yani nasıl sevk oldum bu hadiseye... Yani bir vapurda bir gazete haberi gördüm, öğrenci affı çıktı diye. Hukuk Fakültesi'ne ben girmiştim 77'de, 78'de. “Ya ben buraya gidip burayı bitirebilir miyim?” falan diye düşündüm. Ve buna bir teşebbüs ettim. Yani o kadar. O teşebbüsümde ilk danıştığım kişinin de bana verdiği cevap müspetti. Bu olaya da dikkat etmek lazım. Danışılan kişilerin de dikkat etmesi lazım. Karşı tarafa yıkıcı olmaması lazım. Bana moral verici bir şey söyledi, bir iki şey söyledi. Yaparsın dedi. Kazım yaparsın dedi. Tamam dedim. Ve giriş o giriş. Bitirince Hukuk Fakültesi'ni... Yani ikinci üniversite oluyor benim için.

Mehmet Önder: Siz Yüksek İslam Enstitüsü...

Kâzım Albayrak: Yüksek İslam'dan sonra evet. Bu çalışma temposunu yakalayınca bunu devam ettirmek istedim. Yani ilmî çalışma... Akademiye yüksek lisans ve diğer şekilde devam etmek istedim. Bu sefer de benim düşüncem bu, akademide çalışan arkadaşlara da bunu tavsiye ediyorum. Yani topluma dokunan bir çalışma olsun. Tarihin bir zamanında kalmış bir eseri çıkarmak tamam ilmi müktesebata faydalı ama topluma faydası yok. Çünkü benzer eserler var. Dolayısıyla benim de konum Necip Fazıl olacak. Necip Fazıl gibisi var mı? Yani. Yani Necip Fazıl bizim zihnimizi, kalbimizi dolduruyor. Sadece zihnimizi doldurmuyor. Bakın. İlim zihni doldurur ama kalbi doldurmaz. Ona tasavvuf gerekiyor. Necip Fazıl'da her ikisi var. Her ikisini de mezcettiği için hikmet adamı Necip Fazıl. Hikmet de ilmin üstündedir. Yani ilmi yönü yok diye Necip Fazıl'ı eleştirenler, desteksiz bir şekilde eleştirenler yanılıyorlar. Necip Fazıl ilmin üstünde hikmet kademesinde. Çünkü hikmet; ilim, amel, marifetten sonra gelen bir kademedir bu. Hikmet kademesinde. “İlmi müktesebatı nasıldı?” diye sorulursa bu kitap bunu ispatlıyor. Ben çünkü akademiye girince Temel İslam Bilimleri'nde çalışma yapınca ilimle Necip Fazıl ne kadar örtüşüyor örtüşmüyor diye bana biraz zorluk çıkarıldı. Ben dedim ki örtüşüyor. Çoğu da bilmiyordu bunu. Bu eserleri gösterdim ben. Sağ olsun hocam benim Büyük Doğu'ya ilgimi anladığı için teklif de ondan geldi. Benim muradım buydu. Dedi ki Büyük Doğu, Necip Fazıl'la ilgili çalış dedi sen dedi. Dedim hocam benim muradım da o. “Necip Fazıl'ın hadislerini çalış.” Necip Fazıl'ın hadislerine çalıştık. Çalıştık, bu iki senelik bir çalışmanın ürünü. Ondan sonra üç sene kadar da üzerinde tekrar çalıştım. Bu kadar hadis çıkacağını bak ne ben biliyordum ne hoca biliyordu. 2700 küsur hadis var. Ben 18 yaşından beri de Büyük Doğu okuruyum. Bakın. Şimdi ben bunu 65 yaşında öğreniyorum. 40 sene sonra öğreniyorum, 50 sene sonra öğreniyorum. Bakın. Dolayısıyla bunlar klasik eserler. Dikkat etmek lazım. Okunup bir rafa konacak eserler değil. Necip Fazıl'ın eserleri, keza Salih Mirzabeyoğlu'nun eserleri de 70 cilt eseri var. Bunlar klasik eserler. Bu şekilde girdik ve böyle bir eser çıktı. Hocamın da bu esere özel bir ilgi gösterdiğini söyleyebilirim. Allah’a şükür vesile oldu, burada da basıldı bu eser. Eserin macerası bu. Basım macerası bu. Yani başka şeyler de var. Onlara çok girmeyelim. Büyük Doğu'yu anlatalım isterseniz.

Mehmet Önder: İşte bu. Çünkü hep Büyük Doğu dedik şimdiye kadar. Yani Büyük Doğu ideolojisini yakından tanımayanlar için en azından onlarda merak uyandıracak kadar isterseniz bir temas edelim. Zaten araştıracaklardır seyircilerimiz.

Kâzım Albayrak: Tamam. Necip Fazıl şeriatten kıl feda etmeden eşya ve hadiselere İslam'ı hakim kılmanın dünya görüşünü örgüleştirmiş bir adamdır. Şimdi ben müsaade ederseniz çok kısa kısa 7 umdede Necip Fazıl'ı anlatmak istiyorum. 7 umdede. Bir; Necip Fazıl şeriatten zerre feda etmeyen bir mütefekkirdir. Bunu buna çok dikkat etmemiz lazım. Şeriat çizgisinden zerre feda etmiyor. Her şeyiyle buna kendisini vakfetmiş. İlmi meselelerde bile çok dakik davranıyor ve devrinin alimlerine soruyor. En başta Arvasî ailesine soruyor, mürşidi Esseyyid Abdülhakim Arvasî hazretlerine soruyor sağlığında. Sonra onun yakınları alim kişiler var onlara soruyor. Ondan sonra Ömer Nasuhi bilmem ne soruyor, Hacı Cemal Öğüt'e soruyor, İbrahim Boğalı'ya soruyor. Yani devrinin alimlerine soruyor dakik bir şekilde. Şunu gördüm ki ben araştırmalarımda, hala devam ediyor akademik çalışmalarım… Necip Fazıl'ın ilmî müktesebatı var. Alim değil ama ilmi müktesebatı var ve çok dikkatli, dakik. Dolayısıyla ilmi açıdan da referans alınacak eserler Necip Fazıl'ın eserleri. Şimdi ben 7 umdede anlatmak istemiştim. Müsaade ederseniz.

Mehmet Önder: Estağfurullah…

Bir dedik şeriatten kıl taviz vermiyor. İki; tarih muhasebesi yapıyor Necip Fazıl. Abdülhamid Han eseri anahtar eser. Abdülhamid Han'ı anlamak her şeyi anlamaktır diyor Necip Fazıl.

Sultan Vahdettin, Vatan Haini Değil Büyük Vatan Dostu Sultan Vahdettin. Zaten vefatında ondan aldığı o 18 aylık ceza vardı üzerinde. Tarih muhasebesi yapıyor. Neden tarih muhasebesi...

Mehmet Önder: Bu arada onu da bir altını çizelim. Yani bugün bunları söylemek kolay da o tarihlerde bunları söylemek tam bir devrim. Evet. Cesaret.

Kâzım Albayrak: Evet. Bir kişiyi değerlendirirken devrini, çağını, çevresiyle değerlendirmemiz lazım. Bugün rahat koltuklarda oturup ne bileyim internet ortamlarında iki klavyeye basıp ahkam kesmekle olacak işler değil bu. Kendi çağında ne yaptığına bakmak lazım. Hangi şartlarda... Hangi şartlarda neyi aşmış ve ne getirmiş ortaya? Bu çok önemli bir nokta. Böyle bir çağda Necip Fazıl böyle bir tek parti faşizmi diyelim, böyle bir dönemde geliyor tek başına öne atılıyor. Evet. Ve bunları yapıyor. Abdülhamid Han, Vahdettin Han... Tarih muhasebesi. Şu açıdan da önemli; nereden geldiğini bilmeyen nereye gideceğini de bilmez. Necip Fazıl’ın yaptığı şeyler çok önemli. Üçüncüsü, Necip Fazıl’ın bir dünya görüşü kurması. Sistem fikriyle gelmesi. Yani sadece tepkiyle kalmıyor. Sadece kahraman değil, mütefekkir. Mütefekkirliği şairliğinden baskın. Dolayısıyla İdeolocya Örgüsü onun baş eseridir. Onu anlamadan Necip Fazıl’ı anlayamayız. Karşı taraf bize sistem fikriyle gelirken, biz sadece geleneği tekrar ederek karşı duramayız. Çağımızda İslami bir dünya görüşünü sistemli olarak ortaya koymamız gerekiyor. Bunu da Necip Fazıl yapmış. İdeolocya Örgüsü ve diğer müştemilat eserleriyle beraber. Dördüncüsü; bu eserde de etkisi olan, kaynağı olan Peygamber sevgisi. Necip Fazıl’ın temel özelliklerinden bir tanesi Peygamber merkezli bir ideoloji koymasıdır. Dava, aşk ve ahlakını oraya dayandırması lazımdır; oraya dayandırıyor. Toplumun da Peygamber sevgisiyle ayakta tutulabileceğine ve İslam’ın, dinî hayatın böyle canlanabileceğine inanan biri. Hakikat olan da bu. Zaten Osmanlı da bunu görmüş; meslea Mevlid-î Şerif, Şifa-î Şerif okumalarıyla toplumda dinî hayatı canlı tutmuş. Çünkü Peygamber birebir yaşanmış örnek. Bizim gibi beşer, örnek ve Peygamberle daha rahat kontak, bağ kurabiliyoruz. Allah tenzih; ötelerin ötesinde...

Mehmet Önder: Kur'an'ı yaşamış bir örnek var insan olarak ve o örnek hepimiz için tek önder.

Kâzım Albayrak: Tek önder Peygamber. Evet, o şekilde. Oradan gidiyor Necip Fazıl. Bir de onun tabii hikemî, felsefî gerekçelendirmesi var. Varlık zaten Hazreti Peygamberle başlıyor. Muhammedî hakikat, Muhammedi nur... "Adem su ile toprak arasındayken ben nebiydim" sahih hadis-i şerifi var. Bunları Üstad alıyor. En evvel, en üstün. Gaye İnsan Ufuk Peygamber; Hazreti Peygamber. Necip Fazıl’ın fikriyatında temel bu. Bunları da karakteristik olarak altını çizelim. Ondan sonra beşincisi olarak; dost ve düşman kutuplarını işaretlemesi Necip Fazıl’ın. Dost taraf bu, düşman taraf bu diye bunları işaretlemesi önemli. Çünkü böyle karışıyor bazı şeyler, kafalar bulanıklaşıyor. Dost ve düşman kutupları: Allah için sevgi, Allah için buğz. Koyuyor Üstad bunları çok güzel bir şekilde. Nereden koyuyor? Üstad'ın referansı, kaynağı ne? Esseyyid Abdülhakim Arvasî Hazretleri. Buradan besleniyor Üstad. Bu şekilde mütefekkir, deha -Allah vergisi- ve vehbî ilim sahibi aynı zamanda Üstad. Çünkü kırk yıl tarihçi okusa Üstad gibi bir tarih kitabı yazamaz. Üstad tarihçi değil ama. Buraya dikkat çekelim. Üstad bütün bunları o yokluk, kıtlık, illet, kıllet, zillet devrinde yapıyor. Bunları hiçbir zaman unutmadan devam edelim. İsterseniz beşinci maddeyi... Altı ve yedi kaldı. Yeni bir usul, bir tarz getiriyor. Bir estetik getiriyor, bir diyalektik getiriyor Üstadın bir yenileyiciliği olarak. Sistem fikriyatı var, bir de bunlar var. Üstad modernist olmadan modern biri. Modernizme karşı modern biri, öyle söyleyelim. Hem geleneğe bağlı hem geleneği yeni bir tarzda sunuyor diyelim. Sonuncusu; İslam İnkılabı diye çok altını çizdiği, İdeolocya Örgüsü’nde ve Büyük Doğu diye işaretlediği aksiyon alanına geçmesi; Başyücelik devlet ve idare mefkûresini ortaya koyması…

Mehmet Önder: Başyücelik…

Kâzım Albayrak: Başyücelik. Son sorunuzda bu var gerçi, oraya da geleceğiz. Şu an Başyücelik diye noktayı koyalım, devam edelim isterseniz.

Mehmet Önder: Arvasî Hazretleri’nden, -Rabbim şefaatine nail eylesin" bizleri inşallah- bahsettiniz. Zaten “O ve Ben” eseri benim herhalde en çok etkilendiğim eserlerden biridir. Ve bunun gibi daha nice kıymetli eserleri var Arvasî Hazretleri’ne atıfta bulunduğu... Dolayısıyla başka kimler var hayatına özellikle yön veren diyebileceğimiz?

Kâzım Albayrak: Şimdi evet, Necip Fazıl’ın beş yıl kadar hizmetinde bulunduk Salih Mirzabeyoğlu ile beraber. Sonra biz Büyük Doğu çizgisinde devam ediyoruz tabii. Şimdi yayınlarımız oluyor, dergilerimiz oluyor, gençlere seminerlerimiz oluyor. Bu hususta Büyük Doğu’yu toplumun genel çerçevesine oturtma mücadelemizde, laik yönetimle biz karşı karşıya geliyoruz haliyle. Bu hususta da neyse bedel ödemek gerektiğine inanıyoruz. Çünkü önümüzde ışık var, büyüklerimiz var, onlara bakıyoruz. Necip Fazıl var, Salih Mirzabeyoğlu var, Said Nursi var, diğer büyükleri hepsini rahmetle anıyoruz. Onlar bizim ışıklarımız. Biz de bu hususta acizane bedelleri ödedik. İçeri girdik, çıktık. Bu yolda başta dedim; zihnimi doldurduğu gibi kalbimi de dolduran bir fikriyat. Bu şekilde çalışmalara devam ettik. Ben mesela yaş günü yaparlar, şunu yaparlar, bunu yaparlar; ben Üstad’tan bir kitap götürmeyi, hediye etmeyi düşünürüm. Öyle götürürüm. Bunları çoluk çocuğuma, gençlere bunu tavsiye ederim. Ve şunu da söyleyeyim; elli yıl üzerinde Necip Fazıl’da yeni şeyler de keşfettiğimi ifade edeyim. Bir arkadaş söylemişti, dikkatimi çekti, otuz yaşlarında genç bir arkadaş. Ben de elli senedir Büyük Doğu okuyorum. Bana dedi ki: "Necip Fazıl bugüne yazmıyor, yarına, istikbale yazıyor." Onu anlamış. Yani çok fazla kitaplarını okumamış ama okuyunca anlamış. Burada Necip Fazıl sıradan bir yazar değil.

Mehmet Önder: Bir mütefekkir. Onlar ileriyi de ne diyelim, bir öngörüde bulunabiliyor rahatlıkla. Tabii. Şimdi benim bir, iki, üç, dört sorum var. Bunları titizlikle hazırladım lakin süremiz çok kısıtlı. İkişer dakikadan cevap vermeniz mümkün olur mu diyeceğim. Mesela şimdi hadis noktasında, yani başlık öyle "Necip Fazıl’ın Eserlerinde Hadis". Fakat şimdi Kur'an-ı Kerim, Hadis-i Şerifler, Sahabe Efendilerimiz... Eserleri bu kıymetlerle müteşekkil. Dolayısıyla nasıl karşımıza çıkıyor bu değerler?

Kâzım Albayrak: Necip Fazıl mesela Kur'an-ı Kerim ayetlerden alıntı yapmış, hadislerde var. Hadislerle ilgili müstakil kitapları var. Sahabîlerle ilgili kitapları var. Mesela âyetlerden başlarsak böyle hızlı şekilde; mesela "Azim bir ahlak üzerine yaratıldığını…" ayet var. Mesela Üstad diyor ki: "Bu azim kelimesinin ahlak kelimesiyle yan yana gelmesi titreticidir" diyor. Üstad böyle bir yorumda bulunuyor. Ondan sonra Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini basmıyor aslıyla, çünkü abdestsiz dokunulmama hikayesinden... Basmıyor, o hassasiyeti gösteriyor. Hassasiyet diye belirtmiş. Mesela Kur'an-ı Kerim'in tek harfine bütün kâinatın sığacağını söylüyor. Mesela diyor ki: "Ben şeriat ölçülerini tetkik edince, ölçülerde bulduğum zevki ve kafa konforunu hiçbir şiirimde bulmadım" diyor Necip Fazıl. Bakın burası çok hassas bir şey... Benim bu dikkatimi çekti. Mesela bu benim dikkatimi ne zaman çekti? Kırk sene sonra çekti. Ben şimdi Yüksek İslam kökenliyim, Temel İslam Bilimleri... Necip Fazıl okuyan biriyim ama demek ki tetkik etmek, yoğunlaşmak gerekiyor. Bu ifade benim kırk elli sene sonra bu akademik çalışmayı yaparken dikkatimi çekti. Ya bunu ben birçok kişide görmüyorum. Yani bu alanda hoca olanda da görmüyorum ben bunu. Şiiri çok iyi bilen bir insan bunu diyor. "Ben bir tek ölçüde aldığım zevki hiçbir şiirden almam" diyor, kafa konforunu. Bunu diyor. Yani belli oluyor, bunu duyarak, yaşayarak söylüyor. Ben o zaman diyorum ki kendi kendime; ya ben bu ilimlerle meşgulüm, ben bunu duydum mu, aldım mı? Evet demem zor.

ABD'nin "Narko-Terör" maskesi düştü, hedefte yine Venezuela petrolü ve bağımsızlığı var
ABD'nin "Narko-Terör" maskesi düştü, hedefte yine Venezuela petrolü ve bağımsızlığı var
İçeriği Görüntüle

Mehmet Önder: Hadis'e de gelirsek... 2 binin üzerinde…

Kâzım Albayrak: 2721 tespit edebildim, biraz daha artabilir hadis var. Burada mesela "Hadislerle Dünya Nizamı" diye bir bahis açıyor. Necip Fazıl hadislerle dünya nizamı kuruyor. Bu aslında Necip Fazıl’ın Başyücelik dedik ya biraz önce; Başyücelik devlet ve idare modelini -ki günümüzde bu çok lazım, anayasa, reformlar konuşuluyor, işte buyurun bize göre yazılmış, Müslümanca yazılmış, Müslüman bir diliyle öneri var, bunu Üstad koymuş ortaya… Herkes Üstad'ın paltosundan çıktı, bu da kabul ediliyor. Buyurun!.. Burada bu "Hadislerle Dünya Nizamı" başlığında aslında Başyücelik Devleti'nin altyapısı var. Hadislerle kuruyor dünya nizamını Necip Fazıl. Bunu eserde gördüm ben.

Mehmet Önder: Bu çok önemli.

Kâzım Albayrak: Çok önemli. Neden? Biraz önce bahsettik; hadisler yaşama dair. Hayatın her alanına dair hadisler dolduruyor.

Mehmet Önder: Yani bu aksiyon dediği mesele değil mi Üstad'ın?

Kâzım Albayrak: Aksiyon. Yaşanmışlık aksiyon demek. Hayata tatbik. Zaten bizim derdimiz o değil mi? Yani biz teoride Müslüman, pratikte de Müslüman olmak istemiyor muyuz? Buna niye razı olalım? Mesela niye ben seküler bir rejime razı olayım Allah'ın hükmü varken? Kim yani? Stuart Mill mi söyleyecek, Adam Smith mi söyleyecek? Öteki yanda Allah Resulü var, Allah'ın buyruğu var. Yani Müslüman olarak tabii ki ben yanım, safım belli yani.

Mehmet Önder: Onlar da söylesin, onlara inananlar onlara inansınlar ama bizim inandığımız hakikat ortada ve çok netken biz onlara inanmak mecburiyetinde bırakılmamalıyız.

Kâzım Albayrak: Evet.

Mehmet Önder: Sahabî Efendilerimizle ilgili çok güzel bir ifadesi var. O tek başına yeter. Ondan sonra diğer soruma geçeceğim. Ne diyor efendim o atlarının burnuna giren...?

Kâzım Albayrak: "Velilerin en büyüğü, sahabîlerin en küçüğünün atının burnuna giren toz olamaz" diyor Necip Fazıl. Şimdi bu ölçü müthiş bir ölçü.

Mehmet Önder: Müthiş. Şimdi Necip Fazıl, "Hadislerle Dünya Nizamı" başlığıyla bir bölüm yaptık biz... Neyi amaçlıyor? Bunu konuştuk. Fakat buna bağlı olarak bir serlevha diyebileceğimiz hadis-i şerif var. En belki de o eserlerinde en önemli yerde gördüğü ya da bizim fark ettiğimiz: "Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır." Yine bu aksiyonla ilgili bir şey değil mi? Çünkü aksiyon adamı Necip Fazıl.

Kâzım Albayrak: Muhakkak. Hadislerle bak aksiyonu temellendiriyor. Bu aklımdayken, oraya geçmeden önce tarih muhasebesiyle ilgili Üstad diyor ki: "Maddede kurtuluş, manada teslimiyet felakettir" diyor Üstad. "Çünkü manada çöküş tam çöküştür" diyor. Aslında bizim bugünkü durumumuza da bu geliyor. Şimdi buradan "Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır" hadisini Üstad en çok kullanıyor. Çünkü Müslümanın dünyaya hakimiyeti bir ibadettir diyor Üstad. Dünyaya hakimiyet. Mesela o İman ve İslam Atlası eserinde "Ahiretin tarlası dünya" başlığında ahiretin tarlası diyor. Ümran diyor. Ondan sonra müspet bilgiler diyor, güzel sanatlar diyor. Dünyayı imar etmek ve hâkim olmak Müslümanın boynuna borç, vazifesi. Yoksa bugün çektiğimiz çilelerin çoğu Gazze'de, Doğu Türkistan'da temelinde bu yatıyor.

Mehmet Önder: Devam edecek, belki daha da büyüyecek bu sorunlar.

Kâzım Albayrak: Ve bununla örtüşen de en çok kullandığı ayet: "Ben kulumu eşyaya ve hadiselere tesir etmesi için, yani zapt etmesi için kendime halife olarak yarattım" ayetini, Bakara Suresi'nde, Necip Fazıl en çok da o ayeti kullanıyor. Bu ayetle hadis birbirleriyle örtüşüyor, birbirini yorumluyor. Ve Üstad'ın aksiyonuyla burada örtüşüyor. Demek ki Üstad'ın kaynağı nereden, ne almış ve ne yapmak istediği ortada yani. Böyle bir şahsiyet karşımızda var.

Mehmet Önder: Yeni bir çalışmanız var mı bizimle buluşmayı bekleyen?

Kâzım Albayrak: İnşallah… Bu akademik çalışmalarımın içerisinde "Necip Fazıl’ın Hürriyet Anlayışı ve Başyücelik Devleti" diye aslında hazır bir çalışmam var.

Mehmet Önder: Yayınlanmayı bekliyor.

Kâzım Albayrak: Evet, yayınlanmayı bekliyor.

Mehmet Önder: İnşallah en kısa zamanda onu da okumak imkanına sahip oluruz. Sizin hayatınıza temas eden, böyle seyretmelik, dinlemelik, okumalık neler var? Hem tavsiye niteliğinde...

Kâzım Albayrak: Mesela seyretmelik derken mesela Tarkovski'nin filmleri. Ve Tarkovski'nin beğendiği on film var, o listeye bakılsın. Kitap olarak Doğu ve Batı klasiklerini tavsiye ederim, hepsinin okunması lazım. Mesela Batı'dan aklıma ilk gelen Montaigne'in Denemeler, Alphonse Daudet'in Değirmenimden Mektuplar'ı, o var. Küçük Prens… Küçük bir kitap ama...

Mehmet Önder: Sansürsüz olanını okusunlar ama Küçük Prens'in. İnşallah bulabilirlerse.

Kâzım Albayrak: Ondan sonra Batı klasikleri... Doğu klasiklerinden tabii ki Mevlâna’nın hikayeleri, Mevlana Mesnevi, Fihi Ma Fih, diğer eserleri, Sadi'nin Bostan'ı ve diğer klasikler olabilir…

Mehmet Önder: Neler dinliyorsunuz?

Kâzım Albayrak: Jordi Savall dinliyorum.

Mehmet Önder: Oo, Barok klasik.

Kâzım Albayrak: 18. yüzyıl müziği…

Mehmet Önder: Ve en çok sevdiğim tarafı, o Barok enstrümanları kullanıyor olması genellikle konserlerinde.

Kâzım Albayrak: Yani 18. yüzyıl işte bizim de 17-18. yüzyıl Dede Efendi… Onlarda bir yakınlık var.

Mehmet Önder: O zaman ben Dede Efendi'yi de ben söyleyeyim.

Kâzım Albayrak: Tabii.

Mehmet Önder: Değil mi? Efendim tabii ki Itri'yi.

Kâzım Albayrak: Muhakkak.

Mehmet Önder: Tabii ki..

Kâzım Albayrak: Eskimez besteler yapmışlar. Asırlara şamil eskimez besteler.

Mehmet Önder: Değil mi? Yani Allah onlardan razı olsun. Efendim Allah sizden de razı olsun. Ne güzel bir eser yazmışsınız ve bizi Necip Fazıl’la başka bir pencereden buluşturdunuz. Bakabilmemize vesile oldunuz, eksik olmayın. Sağ olunuz, var olunuz. İnşallah bu bahsettiğiniz yeni eserinizle -ki Ketebe'den yayınlanır ümidindeyim inşallah- yeniden bir araya gelmek temennisiyle diyorum.

Kâzım Albayrak: İnşallah bu güzel davete hayır diyemem.

Mehmet Önder: Sağ olunuz. Sıhhat afiyet diliyorum ayrıca bu arada.

Kâzım Albayrak: Bilmukabele…

Mehmet Önder: Bundan sonra da artık görüşmeye devam edeceğiz, o arayı kapatacağız diye ümit ediyorum…

Efendim Kazım Albayrak konuğumuzdu ve Necip Fazıl’ın Eserlerinde Hadis üst başlığı; Hikmet, Estetik ve Toplum eserini ben tavsiye ediyorum. Çünkü Necip Fazıl’a sadece şair demek büyük bir haksızlık olur. Şair ve yazar demek dahi büyük bir haksızlık olur. Bir mütefekkir olarak bizim karşımıza bu eserde çıkıyor ve artık biz bu eserden sonra ne kadar büyük bir değerin bizim hayatımızda olduğunu -hep duyuyoruz çünkü değil mi okullarda şurada burada- Onu bambaşka bir yönüyle, mütefekkir yönüyle efendim bu kitapla çok daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum. O yüzden bu kitabı tavsiye ediyorum size, mutlaka edininiz. Ve bizi seyrettiğiniz için teşekkür ediyorum ve kitap kokusunun hiç eksik olmadığı bir hayat diliyorum. Hoşça kalın.