Bugün okurlarımı, dilimize ve yazımızda tecavüz edildiği için bizim değil önce Batılıların dikkatini çeken ve geç de olsa müellif ve isim yönünden durumu tam belirlenmiş bir kitap olarak Vakıfbank Kültür Yayınları arasından çıkan Kenzü’t Tuhaf: 14. Yüzyıldan Bir Müzik Risalesi hakkında bilgilendirmek istiyorum.

“Müellifi ile ilgili hemen hiçbir bilgi bulunmamasına rağmen pek çok kaynakta Hasan-ı Kâşânî’ye atfedilen” Risâle-i Kenzü’t-Tuhaf der İlm-i Mûsikî’nin / Kenzü’t Tuhaf’ın inceleme ve tercümesi Zeynep Yıldız Abbasoğlu tarafından gerçekleştirilmiş.

Risalenin bulunma hikayesi, bizde müellifi belirtilmeden ilgili metinlerin içinde kullanılışına dair kayıtlar ve Batı’dan ilgilenenler mütercim Abbasoğlu tarafından kitabın giriş kısmında detaylı olarak anlatılmış.

Abbasoğlu, “Orta Asya, İran, Irak, Mısır ve Anadolu bölgelerinde yazılmış, müziğin nazariyesi ve ameliyesi ile ilgili bilgileri ihtiva eden yazılı metinlere” ad olan ‘edvar’ kelimesiyle incelemesini başlatarak, Safiyüddin Abdülmü’min Urmevî, Kutbeddin Şirazî ve Abdülkadir Merâgî’nin temsil ettikleri Sistemci Okul ile müziği sadece matematiğin bir cüzü olarak görmek ve ilgili hesaplara girişmek yerine teoriden çok pratiğe odaklanan, bu yanıyla Hermetik / Bâtınî gelenekle, Kindî, İhvân-ı Safâ ve Şihâbüddin Sühreverdî’nin düşünceleriyle ilişki kuran ikinci bir okuldan söz ettikten sonra, risalesi (KT) üzerinden Hasan Kâşânî’yi bu okullar itibariyle söyle konumlandırıyor:

“…Kendisinden sadece birkaç on yıl önce Şirâzî’nin, Urmevî’nin sistemindeki bazı fikirlere olan itirazları ve şerhleri düşünüldüğünde bu sistem üzerindeki tartışmaların oldukça hararetli olduğu bir dönemde telif edilmiş olmasına rağmen temel konularda özgün ve kayda değer hiçbir fikir beyan etmemiştir. (…) Satır arasında, (…) kayıtsız şartsız Urmevî’nin izinden gittiğini gösteren ifadeler kullanır. (…) KT de tıpkı İşrâkîlik felsefesinde olduğu gibi hem sistemcilerin akla dayalı rasyonel hesaplarına hem de ilm-i nücûm ve anasır-ı erba’a gibi mistik tecrübe ve sezgiye dayalı bir yaklaşıma sahiptir.”

Risale ve müellifi hakkındaki kısımda Abbasoğlu, KT’de öne çıkan belagat ve fasih üsluptan müellifin ‘saray entelektüeli’ olabileceğini belirlerken, risalenin telif tarihinin de ebced hesabıyla ilgili beytin farklı okumaları sebebiyle 1340 -1382 yılları arasındaki bir tarihe denk düşürüldüğü iletiyor.

Risalenin muhtevasını nazarî ve amelî musiki, çalgılar, edebî ve tasavvufî yönü, adap, batınî gelenek başlıkları altına inceleyen Abbasoğlu, KT’yi Ahmedoğlu Şükrullah ve Fethullah Şirvanî’nin metinleriyle karşılaştırıyor.

KT nüshalarını ve ilişkilerini; katalogları, edisyonları, tercümeleri, diğer çalışmalar ayrımıyla inceleyen Abbasoğlu, tercümesindeki yöntemle ilgili bilgileri de verdikten sonra KT’nin tercümesine geçiyor.

Gölge'den Akıncı Güç'e İslamî Hareketin Temelleri kitabı üzerine Gölge'den Akıncı Güç'e İslamî Hareketin Temelleri kitabı üzerine

KT, müellifinin hamdelesi ve salvelesiyle açılıp, telif sebebinin şiirler eşliğindeki beyanından mukaddimeye ulaşıyor. Burada risalesinin bir mukaddime ve dört makaleden oluştuğunu belirten müellif, bunların mahiyetini net ifadelerle şöyle veriyor:

“Mukaddime, bu (musiki) sanatının bütün sanatlar arasındaki şerefi hakkındadır. 

Birinci makale musiki ilmi hakkındadır ve iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım musikinin tanımı ve tarifi hakkındadır ve üç fasıldan oluşmaktadır. (…) İkinci kısım Hiddet (tizlik) ve Sakl (peslik)’in sebepleri ve onların avârızları hakkındadır ve beş fasıldan oluşmaktadır. 

İkinci makale ‘amelî musiki hakkındadır ve iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım udun tarifi ve tellerinin tesviyesi ve devirlerin ve âvâzların ondan çıkarılması hakkındadır ve on fasıldan oluşmaktadır. (…) İkinci kısım yedi meşhur ikâ’nın şerhi ve İntikâl-i müstahsen hakkındadır ve bu kısım dokuz fasıldan oluşur. (…) 

Üçüncü makale Saz yapımı ve tadili hakkındadır ve iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım kâmil sazların yapımı hakkındadır ve beş fasıldan oluşmaktadır. (…) İkinci kısım Nâkıs sazların yapımı ve tellerinin burulması hakkındadır ve altı fasıldan oluşmaktadır. (…)

Dördüncü makale bu fennin talebelerine uygulamaları için birkaç vasiyet ve (mevcut) duruma ve telifâta uygun şiirlerin beyanı hakkındadır ve iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım bu fennin talebelerine vasiyetlerdir ve sekiz fasıldan oluşmaktadır.”

Kimi kelimelerin okunuşlarıyla ilgili muhtemel detayları paranteze alarak söyleyecek olursak, Abbasoğlu’nun KT tercümesi “Sanki telif gibi” dedirtecek bir güzelliğe sahip.

Kitabı, bizdeki kültürel tahribatın en çok müzik üzerinden yapıldığını düşünenlere tavsiye ediyorum.

Ömer Lekesiz, Yeni Şafak