Dr. Aykut Özer yazdı:
Dünyada uzun zamandan beri sembollerle ve subliminal mesajlarla hayata yön verilmektedir. Özellikle radyo, sinema, televizyon ve sonrasında internetin icadıyla toplumlar çok farklı yönlere evrilmiştir. Bu unsurlara hâkim olan toplumlar, birçok noktada diğer toplumlara üstün gelmeyi başarmıştır. Çünkü bu sosyo-iletişim araçları, toplumların hem iç hem de dış dinamiklerine büyük etki edecek bir hacme sahiptir. Bu iletişim araçları üzerinden yayınlanan, yediden yetmişe hemen her kesimin ilgi odağı olan dizi ve filmler üzerinde durmak gerekir.
Her film ve dizi, aslında bir amaç ve verilmek istenen bir mesaj üzerine inşa edilmiştir. Bu bağlamda, sinema ve televizyon sektörünün çeşitli amaçlarla kullanıldığı görülmektedir. Özellikle son zamanlarda sektörün devletler arası iletişim ve hatta istihbarat amaçlı kullanıldığına dair dedikoduların yaygın hâle geldiği görülmektedir. Bu konudaki iddiaları desteklemek için birkaç film ve filmdeki replikleri dikkatlice incelemek yeterli olacaktır.
Bu filmlerin başında, hepimizin yakından tanıdığı, severek izlediği ve sonraki kuşaklar arasında da yer bulan Kemal Sunal filmleri gelmektedir. Hiç şüphesiz, bu başyapıtların ilk günkü özelliğini yitirmediği ve her dönemde değerini muhafaza ettiği bir gerçektir. Bu durumun üzerinde etkili olan birçok faktör sayılabilir. Ancak söz konusu filmlerde en önemli faktörlerin; subliminal mesajlar içermesi, hem içinde bulunduğu dönemin hem de sonraki dönemlerin siyasi, sosyal ve ekonomik tablosunu doğru bir şekilde ortaya koyması ve daha da önemlisi Türk milletini doğru özetlemiş olması gibi hususlar olduğu ifade edilebilir. İşte bu gibi faktörler, Kemal Sunal filmlerinin nesiller boyu aktarılmasını sağlamış ve ilk günkü kalitesini korumasında büyük rol oynamıştır.
Türkiye Sinemasında İdeolojik Kodlar: Kapıcılar Kralı Örneği
Kemal Sunal filmleri derin siyasi mesajlar içermektedir. Bu noktada en belirgin olan filmi Kapıcılar Kralı'dır. Hepimizin severek izlediği, izlerken çok güldüğü ve Sunal’ın başyapıtlarından biri olan Kapıcılar Kralı filmini gelin birlikte analiz edelim ve verilmek istenen ya da bilinçli olarak birilerine gönderilen siyasi, toplumsal, dinî şifre ve mesajları anlamaya çalışalım.
Kapıcılar Kralı, yönetmenliğini Zeki Ökten’in yaptığı, senaryosunu Umur Bugay’ın yazdığı, başrollerinde Kemal Sunal, Sevda Ferdağ, Bilge Zobu ve Sevil Üstekin gibi usta oyuncuların yer aldığı 1976 yapımı bir Türk komedi filmidir. Kemal Sunal’ın kariyerindeki en unutulmaz filmlerinden biri olarak kabul edilen Kapıcılar Kralı, 14. Altın Portakal Film Festivali’nde ödüle lâyık görülmüştür. Bu film, Sunal’a En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandırarak kariyerinde ilk büyük ödülünü almasını sağlamıştır. Bunun yanında Sunal, bu ödülle sinema tarihinde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü bir komedi filmiyle kazanan “ilk oyuncu” olma unvanını elde etmiştir. Bu filmin Sunal’ın oyunculuk hayatına bu denli etki etmesi, esasında başarısından da öte bir durumu açıkça ortaya koymaktadır. Anlaşılan o ki film yapımcısı ya da yapımcılar istedikleri amaca ulaşmışlar ve Sunal’ı bu performansından ötürü maddi ve manevi olarak tebrik etmişlerdir.
Medya, İktidar ve Halk
Film, Seyit isminde Anadolu’dan İstanbul’a yeni gelmiş bir kapıcının apartmandaki diğer kişilerle diyaloğunu ve köşeyi dönme çabasını anlatmaktadır. Filmin 12 Mart 1971 Askerî Muhtırası sonrası ve 1980 Askerî Darbesi’nden önce çekilmesi çok mânidardır. Nitekim bu olayların izleri filmde açık bir şekilde görülmektedir. Aslında Seyit’in kapıcılık yaptığı apartman sıradan bir apartman değildir; Türkiye’nin kendisini simgelemektedir. Apartmandaki dairelere ve daire sakinlerine bakıldığında bunu anlamak mümkündür. Buna göre, apartmanın en üst katında banker yani sermaye sahipleri oturmaktadır. Onun bir altında albay yani askerî vesayet; bir altında dedikoducu kadın yani medya; bir altında apartman yöneticisi yani siyasetçiler; bir altında memur yani bürokrasi ve en alt katında ise kapıcı ve ailesi yani fakir ve köylü Anadolu halkı oturmaktadır. Apartman, başlı başına Türkiye’deki mevcut hiyerarşik düzeni gözler önüne sermektedir.
Sermaye, bu hiyerarşik düzende en üst sınıftadır, çünkü dünyadaki tüm ülkelerde sermaye her şeydir. En otoriter askerî vesayet bile bir sermayeye ihtiyaç duymaktadır. Filmde en üst katta oturan sakinin (Banker Übeyt Bey) evinde tam beş kilitli bir kapı bulunmaktadır. Bu kapının sadece onun evine özgü olması, verilmek istenen mesajı açıkça ortaya koymaktadır. Bu durum, Türkiye’nin sermaye sahipleri için ne kadar güvensiz bir ülke olduğu anlamına gelmektedir. Özellikle 1970’lerin Türkiye’sinde sermaye sahipleri, “çok daha şiddetli komünizm gelecek” diye diken üstündedir. Burada bir parantez açmak gerekirse, en üst kata yani bankerin karşısına hırsız karakterinde biri daha taşınır. Bu ise “Türkiye’de zengin olacaksan ya hırsız olacaksın ya da tefeci” mesajını bilinçaltımıza işlemektedir.
Askerî Vesayet ve Sivil İktidar Gerilimi
Bankerin altında albay oturmaktadır. Filmde albay oldukça otoriter bir karaktere sahiptir. Yönetici, apartmanı yönetmektedir. Ancak apartmanda yaşanan kriz sonrasında albayın, “Söz geçiremiyorsanız istifa edin efendim. Mahvettiniz bu apartmanı!” ifadeleri, Türkiye’de her zaman yönetime birtakım sebeplerle askerî vesayetin el koyduğu mesajını iletmektedir. Bu arada, apartmanda sorun çıkaran ve siyasetçiyi (hükûmeti) görevinden eden aile profili oldukça mânidardır. Siyasetçinin istifa etmesine ve askerin yönetimi ele almasına yol açan ailede kadın, başı kapalı biridir ve kocası da agresif ve sinirli bir kişiliktir. Bununla Türkiye’de yönetimin değişmesinde etkili olan sağ ve sol hareketlere bir gönderme yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu anlamda, askerî darbelerin bazen dinî meseleleri bazen de solcu eylemleri bahane ederek yönetime müdahale ettiğini göstermektedir.
Asker yönetici olduktan sonra baskılar artmaktadır. Kapıcının zam taleplerini askerin sert bir dille reddetmesi, darbelerden sonra toplumda en çok zarar gören kesimin işçiler olduğu mesajını vermektedir. Özellikle albayın kapıcıya bahşişi yasaklaması bir diğer önemli mesaja işaret etmektedir. Bu bağlamda kapıcı, veresiye defterini şişirmek ve askerin oğluna içkileri fahiş fiyat üzerinden satmak gibi çeşitli yollarla, yasaklanan bahşişlerin daha fazlasını elde edecektir. Bu durum, rüşvet ve imtiyazın farklı yollarla daha da artarak devam ettiğine işaret etmektedir. Yani baskıcı yönetim, her zaman halkı gayrimeşru işlere zorlamıştır ve zorlayacaktır.
Asker yönetimi ele aldıktan sonra aynı sorunlar artarak devam etmektedir. Burada özellikle askerî ve sivil yönetim arasındaki farka dikkat çekildiği çok açıktır. Çünkü eski yönetici yani sivil yönetim sorunlara konuşmacı bir üslupla ılımlı bir tavır sergilerken, yeni yönetici yani askerî yönetim ise silah çekerek ve kapıyı kırarak baskıcı ve zorbacı bir tutum içerisinde olmuştur. Anlaşılan o ki ne sivil ne de asker, apartmandaki sorunu çözememekte ve sorun daha da derinleşmektedir. Bu itibarla Türkiye’deki sorunları ne askerî yönetimin ne de sivil yönetimin çözebildiği gösterilmektedir. Nitekim bunun bedelini her zaman olduğu gibi yine halk ödemiştir. Burada halkı sembolize eden Seyit’in sürekli dayak yemesi, bunu gözler önüne sermektedir.
Apartmandaki dedikoducu kadın, tamamen Türk medyasını simgelemektedir. Medya, askerin altında ama siyasetçinin üstünde yer almaktadır. Bu yerleşim de öyle tesadüfi değildir. Çünkü medya, siyasetçiyi istediği gibi eleştirme ve hatta koltuğundan ederek başka birini getirebilecek bir güce sahiptir. Ancak asker için aynı şey geçerli değildir. Medya, şiddetlenen olaylarda her zaman geri çekilmekte, memurun sıkıntısını gündeme hiç getirmemekte, ciddi konulardan daha çok magazinel meselelere yönelmektedir.
Sınıf Ayrışması ve Güncel Yansımalar
Memur, apartmanın birinci katında ve film boyunca sıkıntı çeken bir karakteri canlandırmaktadır. Bu durum, orta direk olarak nitelendirilen memurun o zaman da bugün de hep maddi sıkıntı içerisinde olduğunu göstermektedir. Hatta alım gücünün her geçen gün daha da düştüğü mesajı verilmektedir. Ancak 1970’ler ile 2024 yılını kıyasladığımızda, o dönemde sosyal sınıf farklarının bugünkü kadar uç noktada olmadığı anlaşılmaktadır. Örneğin, film sahnesinde Cihangir’de her kesimden aile bir apartmanda oturabilmektedir. Ancak bugün böyle bir tabloyu görmek imkânsızdır. Bu durum, günümüzde sosyo-ekonomik sınıfların çok keskin olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
Apartmanın en altında, yani kapıcı dairesinde oturan karakter, Anadolu insanını karakterize etmektedir. Kapıcının içki dolabını besmele çekerek açması, kürtaja karşı çıkması ve eşini muayene ederken doktorun yanında olmak istemesi gibi davranışlarıyla açıkça Türk halkının muhafazakâr yapısına bir gönderme yapılmaktadır. Apartmandaki tüm sakinlerin kapıcıya köle muamelesi yapması ve onu aşağılaması ise sermaye sahiplerinin, ordunun, medyanın, siyasetçilerin ve bürokrasinin halkı hor görme, kullanma ve sömürme eğilimini yansıtmaktadır. Buna rağmen apartmanın tüm anahtarlarının kapıcıda olması, çok net bir şekilde her şeyin asıl sahibinin halk olduğu mesajını vermektedir. Bir bakıma burada Türkiye’nin asıl sahibinin Türk halkı/işçi sınıfı olduğuna ve herkesin ona muhtaç olduğuna özellikle dikkat çekilmektedir. Dolayısıyla kapıcı için tercih edilen Seyit ismi bu mesajla doğrudan bağlantılıdır. Çünkü "seyit" sözcüğü lügatte "bey", "efendi" anlamına gelmektedir. Burada da aslında halkın bey olmaya lâyık olduğu mesajı işlenmektedir.
Son sahnede kapıcının yüzde 51 hisse ile apartmanı satın alması ve “Kardeş kavgasına son veriyorum!” söylemi, aslında siyasette yeni bir döneme işaret etmektedir. Bu anlamda, Türkiye’nin rejim değişikliğine gitmesi gerektiği ya da gidileceği ifşa edilmektedir. Buna göre, ne sivil ne de askerî vesayet merkezli bir yönetim tercih edilmektedir. Halk devrimiyle hem siyasete hem askeriyeye hem de farklı çıkar gruplarına büyük bir darbe indirileceği ve meselenin yalnızca hak üzerinden çözülebileceği anlatılmaktadır. Kısacası, Türkiye’de istikrarın ve mutlak hâkimiyetin sağlanması için yegâne koşulun; sermayeyi, askerî gücü, medyayı, siyaseti, bürokrasiyi ve en önemlisi halkın desteğini elinde bulundurmak olduğu vurgulanmaktadır.
Yazar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da bu gerçekleri iyi analiz ederek yola çıktığı kanısındadır. Nitekim 22 yıllık iktidarının ve seçim zaferlerinin altında yatan başarı sırrının başka bir şekilde açıklanamayacağını düşünmektedir.
Kemal Sunal’ın, “Ne zaman Türk halkı benim filmlerimi izlediğinde gülmekten öteye geçer ve düşünmeye başlarsa o zaman gelişmeye ve anlamaya başlamıştır,” şeklindeki sözleri, bu yazıdaki düşüncelerin haklılığını ortaya koymaktadır.
Kaynakça
Bugay, U. (Senaryo Yazarı). (1976). Kapıcılar Kralı [Film]. Zeki Ökten (Yönetmen), Arzu Film.
Çetin, M. (2012). Türk Sinemasında Toplumsal Eleştiri: 1970’lerde Komedi. İstanbul: İletişim Yayınları.
Karpat, K. H. (2004). Türk Demokrasi Tarihi: Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Temeller. İstanbul: Timaş Yayınları.
Sunal, K. (1999). Kişisel Notlar (Basılmamış röportajlardan). TRT Arşivleri.
McLuhan, M. (1964). Understanding Media: The Extensions of Man. New York: McGraw-Hill.
Aylık Baran Dergisi 42. Sayı, Ağustos 2025




