Müstehcenlik; insanın vücudunun açıklığı, cinsi özelliklerini gösterme, bedenini sakınmama gibi ahlak dışı anlayış ve davranışları, isteyerek benimseme gibi bir yaşayış tarzının kişiye ve topluma hakim olmasıdır.

İnsanın güzelliğini ortaya koymak istemesi ve onunla övünmesi tabii özelliklerinden biridir. Fakat, toplum hayatı; insanların birbirini etkileme özelliği sebebiyle bazı tutum ve davranışlara ölçü ve sınır koymayı gerektirmektedir. Mesela kalabalık bir yerde çok yüksek sesle konuşmak, insanları rahatsız ettiği gibi, toplum içinde diğer insanların duygu dünyalarını etkilemek ve anormal tutumlara yönelmesine sebep olmakta, sosyal davranış kuralları açısından uyulması gereken bir özelliktir. Din ve ahlak da, bu gibi konulara “ölçü getirme” gibi bir sistem ortaya koymaktadır.

Müstehcenlik, tarih boyunca çeşitli toplumlarda problem, kargaşalık ve huzursuzluklara sebep olmuştur. Çünkü olay, insanların kişisel tercihlerinin ötesinde, toplumda kıskançlık, cinsi tahrik veya cinsler arası kompleks türünden duyguların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Müstehcen giyinme ve davranma, toplumun huzurlu ve düzenli yaşaması ters bir etki yapmaktadır. Konu erkeği ve kadını ilgilendiren bir durum olmakla birlikte, daha çok kadınlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bunun da sebebi, kadının fiziki cazibesinini erkekten daha fazla çekici olmasıdır.

Müstehcenlik davranışına yöneliş, daha çok gençlerde ve özellikle ahlak ve toplum normlarına dikkat etmeyen kesimlerde yoğunlaşmaktadır. Bunun yanında, dekolte giyinmek, erkek ve kadın ilişkilerini sınırsız bir şekilde sürdürmek ve müstehcen söz ve davranışlar içinde olma tutumu, yoğunluk olarak genç kesimlerde ortaya çıkmaktadır. Bunun da sebebi, gençlerin hayatın gerçeklerini kolayca anlayamamalarından kaynaklanmaktadır.

Herhangi dini ve ahlaki bir değer ve kurala uymama, modern ve çağdaş bir görüş ve düşüncenin gereği olduğu, bazıları tarafından uzun zamandan beri dile getirilen bir tezdir. Böylece, modern olmanın; “kural dışı bir yaşama ve ilişki kurma” tarzı olduğu görülmektedir.

Aslında, bu konu; iktisat, siyaset ve kültürü kapsayacak biçimde bir “dünya görüşü” haline getirilmiştir. Liberalizm sistemi; hayatın birçok alanında kuralsız ve hatta keyfi bir yaşayış sistemine dayanmaktadır.

Türkiye’de Tanzimat ile başlayan idari ve siyasi değişme, Batı’nın bilgi ve teknolojisinden çok, yaşayış tarzına odaklanmış ve yenilikçi düzenleme ve devrimler, sosyal hayatı değiştirmeye yönelmiştir. Bir manada, sosyal kural ve normlar, “siyaset eliyle” batının yaşayışına adapte edilmeye çalışılmıştır. İki yüz yıllık süreç, bu konuda halkın kendi inanç, ahlak ve kültüründen kopuş olaylarına şahit olmuştur.

ABD’deki üniversite intifadasının lideri: "Soykırım duruncaya kadar buradayız" ABD’deki üniversite intifadasının lideri: "Soykırım duruncaya kadar buradayız"

Bu süreçte, batılı toplumlar gibi, erkek ve kadın ilişkilerindeki kurallar gevşetilmiş ve kadını giysilerinden çıkarmak suretiyle toplumun medenileşmesi arasında bağlar kurulmuştur!..

Devlet adamlarını eşleri genelde batılı kadınlar gibi giyinmeye başlamış, batılı moda ve eğlenceler ile özellikle kadının toplumun “değiştirici bir ajanı” olarak, yenileşme hareketlerinde baş aktör olması sağlanmıştır.

Bu yönelişler, müstehcenlik çerçevesinde olmamakla birlikte, kadın ve erkek ilişkilerinin ölçü tanımayan serbestliği, insan bedeninin cinsiyet yönünü bir cazibe merkezi haline getiren film, fotoroman, gazete gibi yayın organları ile desteklenmiştir.  Kadının cinsi yönüne vurgu yapan ve bunu destekleyici giyim, süslenme ve diğer aksesuarlar ile, toplumun ahlaki ve kültürel özelliklerinden uzaklaştırılması sağlanmıştır. Sonuç olarak; müstehcen giyinme ve yaşama; modernleşmenin bir göstergesi olarak ortaya çıkmıştır.

Ahlaki ve kültürel eğitimin okul ve aile içinde zayıflaması ile, moda ve günübirlik eğlence ve cinsiyet ağırlıklı ilişki ve yaşama tarzları, güzelliği teşhir etmenin, bir üstünlük veya çağdaşlık olduğu anlayışını; gençlere bir kültür olarak yerleştirmiştir.

Müstehcen hayat, ailelerin dağılmasına, aşk duygusunun zayıflamasına mahremiyetin ortadan kalkmasına yol açmış ve insanlardaki sevgi, saygı ve güven duygusuna da büyük darbe indirmiştir. Özellikle kadın, neredeyse bir “cinsiyet objesi” haline getirilerek, vücudun; duygu ve ahlaktan daha önemli olduğu fikri zihinlere yerleştirilmiştir.

Günümüzde, müstehcenliğin ne kişisel ve ne de toplumsal herhangi bir faydası açıklanamamaktadır. Fakat; eğlence, seks ve sadizm gibi ruhi hastalıkları davet eden, bir yozlaşma ve duygu çöküntüsü olarak bazı sektörler tarafından, gündemde tutulmaya devam etmektedir. Toplumu dejenere edip, her türlü değer ve onuru ayaklar altına alan bu hareketin; bazı menfaat grupları tarafından kabul edilme ve sürdürülmesi, bir toplumun felaketi için yeterli bir sebeptir.

Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber