Bir enstrüman çalmayı öğrenmenin birçok faydası olduğunu biliyoruz. Bu faydalar yalnızca müzikle sınırlı değil.

Araştırmalar gösteriyor ki müzik eğitimi beynimiz için harikulade bir egzersiz. “İnce motor” denilen becerileri geliştiriyor, dil öğrenimini ve hafızayı güçlendiriyor, dahası beynin genç kalmasına yardımcı oluyor.

Yıllarca müzisyenlerle çalışan Danimarkalı bir araştırmacı şunu fark ediyor: Müzisyenler, binlerce kez tekrarlanan hareketlerin sebep olduğu ağrılara rağmen enstrüman çalmayı bırakmıyor. Bu durum şu soruyu akla getiriyor: Müzik eğitiminin beyinde oluşturduğu bu dayanıklılık, müzisyenlerin acıyı hissetme biçimini de değiştiriyor olabilir mi?

Acının hem vücutta hem zihinde güçlü tesirler oluşturduğunu biliyoruz.

Mihaniki bir şekilde sıcak bir tencereye çıplak elle dokunduğumuzda elimizin yandığını hissediyoruz, beynimiz hemencecik “çek elini” sinyali gönderiyor değil mi? Böylece cildimizde ciddi bir yanık oluşmadan kendimizi sakınmış oluyoruz.

Acı, beynin lillehjernen (küçük beyin) denilen bölgesinde aktiviteyi azaltır. Bu bölge hareketlerin koordinasyonundan sorumludur ve tahrip olmuş bölgeyi fazla kullanmamızı engeller. Yani acı kısa vadede bizi koruyan bir alarm mekanizmasına dönüşür.

Ama sorun şu: Eğer bu “hareket etme” uyarıları uzun süre devam ederse, ağrı daha da kalıcı hale gelebilir. Mesela burkulan bir ayağı haftalarca kullanmazsanız, hem hareket kabiliyeti azalır hem de beynin ağrıyı kontrol eden bölgeleri olumsuz etkilenir.

Dahası, araştırmalar kronik ağrının beynin kendi vücut haritasını (hangi kasın ne zaman devreye gireceğini belirleyen harita) küçültebildiğini ortaya koyuyor. Ancak ilginç bir şekilde herkes acıdan aynı derecede etkilenmiyor: Bazı insanlar acıyı daha kolay tolere edebiliyor.

Müzisyenler Acıyı Farklı mı Hissediyor?

Danimarka’da yapılan bir araştırmada, enstrüman çalmanın beyinde yarattığı değişimlerin müzisyenlerin acıyı nasıl hissettiğini etkileyip etkilemediği incelendi.

Deneyde hem müzisyenlere hem de müzisyen olmayanlara, elde birkaç gün süren ama zararsız bir kas ağrısı oluşturmak için NGF adlı bir protein enjekte edildi.

Sonrasında, transkraniel manyetik stimülasyon (TMS) yöntemiyle katılımcıların beyinlerinde eli yöneten bölgelerin “haritaları” çıkarıldı. Bu ölçümler enfekte öncesinde, iki gün sonra ve sekiz gün sonra yine tekrarlandı.

Sonuçlar şaşırtıcıydı. NGF ile ağrı enfekte edildikten sonra, müzisyenler diğerlerine kıyasla daha az rahatsızlık hissettiklerini bildirdi. Üstelik müzisyen olmayanlarda beyin haritası küçülürken, müzisyenlerin beyin haritası değişmedi. Yani uzun yıllar boyunca yapılan müzik pratiği, adeta beyne acıya karşı bir tampon sağlamış görünüyordu. Araştırma küçük ölçekli (40 katılımcı) olsa da sonuçlar çok net: Müzisyenlerin beyni acıya farklı tepki veriyor.

Elbette müzik kronik ağrılara mucizevi bir çare değil. Ancak bu çalışma, tekrarlanan pratik ve yoğun tecrübenin beynin ağrı algısını şekillendirebileceğini gösteriyor.

En heyecan verici kısım ise bu bulgunun yeni tedavi yolları açabilme ihtimali. Eğer müzik eğitimi beyni acıya karşı daha dirençli hale getirebiliyorsa, benzer yöntemlerle kronik ağrı yaşayan insanların beyni de yeniden “kodlanabilir.”

Müzisyen olarak her gün yapılan alıştırmalar sadece teknik becerileri geliştirmiyor; aynı zamanda beyni, algılama ve tepki verme şekline de tesir ediyor.

Bir not

Acıya karşı direnç kazanma bahsine dair araştırmaya bir not da biz ilave edelim:

Eğitim sistemi herkesi kapsamıyor, Müslümanları parya görüyor
Eğitim sistemi herkesi kapsamıyor, Müslümanları parya görüyor
İçeriği Görüntüle

Sanatçı Michelangelo öyle yoğun ve istikrarlı bir şekilde çalışırdı ki, ayakkabılarını/çizmelerini çıkarmadan geçirdiği günler olurdu. Bir defasında çizmeleri ayağından zorla çıkarıldığında derisiyle birlikte soyulduğu söylenir. Bu vaziyet Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in “vecd” diye işaret ettiği hâl ile örtüşür. Vecd, sadece mistik bir sarhoşluk değil; aşkın, istidadın kalpte vuku bulduğu eşsiz bir hâldir. Bu taşkın ruh hâline ne acı ne de başka bir şey tesir edebilir mi acaba? “Aşk ile koşan yorulmaz” hakikatine, “aşk ile yoğrulan acımaz, susamaz, acımaz” esprisini ekleyebilir miyiz?

***

Bu araştırmanın aslı Videnskab.dk’da Danca yayınlanmıştır. İlaveler, haber ve yorum: Barandergisi.net