New York şehrinin kamu fonlarının, on yıllardır İsrail devlet tahvillerine sistematik bir şekilde yatırıldığı gerçeği, Mali Denetçi Brad Lander'ın bu yatırımları sonlandırma kararı almasıyla başlayan siyasi bir krizle ortaya çıktı. Lander'ın bu adımı, bir portföy yönetim kararından çok, şehrin finansal yapısını İsrail'e bağlayan "göbek bağını" sorgulattı ve sistemin dokunulmazlığına meydan okuma olarak algılandı.
Şehrin emeklilik fonlarının, yani itfaiyecilerin, polislerin ve öğretmenlerin geleceği için ayrılan paranın, neden ve nasıl on milyonlarca dolarla yabancı bir devletin borçlanma senetlerine yatırıldığı sorusu, Belediye Başkanı Eric Adams'ın sert tepkisiyle daha da alevlendi.
Adams yönetimi, Mali Denetçi Lander'ı, bu finansal ilişkiyi sonlandırdığı için "İsrail'e karşı yürütülen küresel Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) hareketine yaranmakla" ve "antisemitik" bir tutum sergilemekle itham etti. Bu suçlama, fonların çekilmesini finansal bir karardan ziyade, İsrail'e karşı işlenmiş siyasi bir suç olarak çerçeveledi.
"Tek Yabancı Yatırımın İsrail Olması" Gerçeği
Belediye Başkan Yardımcısı Randy Mastro'nun Lander'a gönderdiği ve adeta bir ültimatom niteliği taşıyan mektup, bu derin bağımlılığın en net kanıtını içeriyor. Lander, kararını "yabancı devlet borçlarına yatırımı sınırlama" gibi genel bir mali politika olarak savunmaya çalışsa da, Mastro'nun mektubu bu savunmayı boşa düşürdü. Mektupta, New York şehri emeklilik fonlarının yatırım yaptığı tek yabancı devlet tahvilinin İsrail'e ait olduğu gerçeğinin altı çizildi.
Bu ayrıntı, kararın neden basit bir portföy çeşitlendirmesi olarak görülmediğini, aksine doğrudan İsrail'i hedef alan ve yerleşik düzeni sarsan bir hamle olarak algılandığını ortaya koyuyor. Belediye yönetiminin, "İsrail tahvilleri diğer yatırımlardan daha kârlıydı, fona zarar verdin" argümanı ise, bu siyasi ve ideolojik bağın finansal kılıflarla nasıl meşrulaştırılmaya çalışıldığını gösteriyor.
Sadakat Testine Dönüşen Finansal Karar
Yaşananlar, New York gibi küresel bir metropolün kamu maliyesinin, şehrin kendi emeklilerinin çıkarlarından çok, İsrail'in ekonomik istikrarına ve siyasi çıkarlarına ne kadar endeksli olduğunu açığa çıkardı. Bir mali denetçinin, fonları korumak adına alması gereken bağımsız bir kararın, anında bir "sadakat testi"ne dönüşmesi ve "antisemitizm" gibi ağır suçlamalarla karşılanması, eleştirmenler tarafından finansal sömürgeciliğin modern bir örneği olarak yorumlanıyor.
Belediye Başkanı Adams'ın, "Biz Lander'ın aksine İsrail'e yatırımı artırıyoruz, Ekonomi Konseyi kuruyoruz" şeklindeki açıklaması ise bu ideolojik bağlılığın bir itirafı olarak değerlendirildi. Bu olay, bir mali denetçinin rutin bir portföy değişikliği kararının, nasıl anında uluslararası bir siyasi krize dönüştüğünü göstererek, perde arkasındaki finansal ve ideolojik bağların ne denli derin olduğunu ortaya koydu.




