SAPMAZ ÇİZGİ
(HİCRİ 1400 GERGİNİ’NDEN)
 
LEVHA: 20 Ağustos 1983… Tasarruf ediliyorum… Kıvranıyorum… Sağ yanımdan sırtüstü hâle getiriliyorum… Gayrı irâdî bu hâlden sonra, şuurum yerinde ve gözüm açık… Baş gözüyle gördüğüm: Kafası sarıklı ve sırtında Gri-siyah benzeri cübbesi olan bir adam, kitablığın bulunduğu ayak ucumda ayakta dikilmiş… Normal boyuna nazaran, ne kadar da iri görünüyor… Kanım, iliğim, kemiğim, ne varsa, bütün mevcelerimlecezbedilirken, heybetinden yanıp kül olacak vaziyetteyim… Dehşet, dehşet, dehşetler içindeyim… Siyah sakallı, hafif kemikli ve uzunca yüzüne dikkatlice bakınca, iki kaş arasına bakmam gereğini hatırlıyorum… Uzun, yay gibi inceden kaşları… Unufak olmak üzereyken, korkuyla fırlıyorum… Elektrik düğmesine korkudan basamıyorum… Pencereden uzakta patlayan bir silâhın ışığını görüyorum ve sesini duyuyorum… Vücudum yerli yerinde… Peki olan biten neydi?
*
EBEDD-Gövdeli, iri cüsseli kimse: 1007: Maktbonuto-Süryanice, “Tarih”… LEVHA: 29 Ağustos 1975… Dik, dik, dik bir dağ zirvesindeyim. Belki binlerce, onbinlerce metre derinliklerde köyler ve ağaçlıklar hurdebin camındaki noktacıklar gibi görünüyor. Bu ne yükseklik!.. Anlatılır gibi değil… Yanıma, sol tarafıma dönüyorum. Orada tam zirve noktasında bir mezar… Toprağı elenmiş, taranmış, tertemiz…Beton bir çerçeve içindeki bu mezarın başında dörtköşetoprağa yatırılmış bir levha ve üzerinde İslâm harfleriyle iki kelime: DERVİŞ MUHAMMED. (Üstadım’ınrüyâsı)… SEYYİD AbdülhakîmArvasîÜçışık: 1976: NECİB Fazıl… GÖLGE DERGİSİ’nin ilk dönem tarihi: 1975-1976: ZULAME-Mazlumun Hakkı… Süryanice, MŞUHTO D’URGO-Uzunluk ölçüsü: 1976: MAGON MAŞLMONUTO-Süryanice, “Bomboş Devir”… GÖLGE DERGİSİ’nin ikinci dönemi. (3 sayı çıkan bu dönemde, “Mutlak Fikrin ve Vasıta Sistemin Gerekliliği”ninişlendiği, “Bütün Fikrin Gerekliliği”ninilk hâli): 1978: ÜSTADIM’ın “1400” başlıklı Noktalaması. “1400’e bir yıl var, yaklaştı zamanımız / Bu asırda gelir mi dersin kahramanımız?”… HİCRÎ 4 Cemaziyel ahir 1399: MİLADÎ 1 Mayıs 1979-Akıncı Güç dergisinin çıkışı… HİCRÎ 20 Şaban 1399: MİLÂDÎ 15 Temmuz 1979-Üstadım’ın Akıncı Güç’e ithafı “Işık”, 3. sayısında yayınlandı… HİCRÎ 8 Ramazan 1399: MİLADÎ 2 Ağustos 1979-Üstadım’ın Akıncı Güç Kadrosu’na ithafı, “İdeolocyaÖrgüsü’ne Ek: İslâm’ı Yenilemek”. (İdeolocyaÖrgüsü’ne Ek-İslâmı Yenilemek: 1450=451: Salih Mirzabeyoğlu)… HİCRÎ 1 Muharrem 1400: MİLADÎ 21 Kasım 1979… HİCRÎ 30 Zilhicce 1400: MİLADÎ 9 Kasım 1980. (Şeriat: 1980: İstikbâl İslâmındır)… HİCRÎ 11 Zilka’de 1403: MİLÂDÎ 20 Ağustos 1983. “Rüyamı gördüğüm tarih”. (SeyyidAbdülhakîmArvasî + Necib Fazıl Kısakürek: 1983: İzzet Erdiş)… HİCRÎ 1 Muharrem 1440: MİLÂDÎ 11 Eylül 2018. (Levha: 18 Ocak 1984… Siyah renkli bir gömlek… Üzerinde, alt alta 14 ve 40 rakamları ki 1440 diye okuyorum… Gömlek, Muammer Bey’e aitmiş… Nasıl hesapladıysam, onları toplayınca 63 sayısı çıkıyor ve bu onun yaşı imiş… 1440 ise, Hicrî sene imiş… Dahm-İri cüsseli, kocaman… Şerif Muammer Erdiş: 1451: Salih Mirzabeyoğlu… Dahm-İri cüsseli, kocaman cüsseli. “Dahm; Cemaatin kuvvetli olması. Şiddetle def etmek. Dahme; kabir, mezar”: 1440: Kitî-Cihan. Dünya. Arz. Yer… Mükâşif-Keşifte bulunan. “Üstadım: Akıl sormaya memur / Gökleri kalbur kalbur / Eliyorum!”: 441: Kısakürek-Necib Fazıl… Kırk-Kırk sayısı: 400: Kırk-Kıpçak dilinde , “Vurmak, dövmek”…Muşt-Yumruk. Avuç. Tokat: 740: Mütefekkir… Süryanice, Arbçinoyo-Kırkıncı: 1287: Derviş Muhammed-442 mührü. “Büyük ebcedle”… Salih Mirzabeyoğlu: 1013= 2014: Tekrar yargılanmak üzere 63 yaşımda tahliye oluşum… Yevmiye: Üstadım kaç yaşımda olduğumu soruyor, 1950 doğumlu, yâni 33 yaşımda olduğumu söyleyince, “31-32 yaşında; çok gençsin! Bu hesabı hep yanlış yaparlar; insan 1 yaşında doğmuyor ki!” diyor)
*
EBEDD-Gövdeli, iri cüsseli kimse: 2007: HAGEG-Süryanice, “Rüyâ görmek”.(Rumen dilinde, Vis-Rüyâ: 76: Ecquanda-Lâtince, “Herhangi bir zaman”; ân, olmamaya meyleden zaman. Süre ve süreç… Hollanda dilinde, Vis-Balık: 76: Zajedno-Boşnak dilinde, “Beraber”… Üstadım’ın “İkimizin şiirleri,  bayılacaksın!” dediği Noktalamalar’dan, Balık: “Bir cümbüştür kopsa da gece yakamozlarda / Münzevi balıklarız ayrı kavanozlarda!”… Levha: Şubat 1983… Bir su kovası… Kovanın içinde balıklar… Birdenbire… Kaynayan balıklara bakarken, kalbime birdenbire… Kalbimde birdenbire… Gören şeyin göz olmadığını, görüş melekesinin “bakma’dan önce yaratıldığını bilmek” gereğine nazaran… Ne harf anlatır hâlimi, ne zarf… Gördüğüm Allah Resûlü… “Görmek: İçe doğan”; birdenbire… Ninan-Küçük balıklar: 151: Mehdî Muhammed… Balık Burcu, 19 Şubat 20 Mart tarihleri, unsuru Su, tabiatı Soğuk-Nemli, türü Birleşik, yıldızı Müşteri, vücutta tesir yeri Ayaklar, cinsiyeti Dişi, simya’da Yansıtma safhası… Süryanice, Helmonoyo-Rüyâ gibi: 154: Mehdî Muhammed… İngilizce, Stretch-Germek: 1076: Moğol… Moğol Mehdî Muhammed: 227: Aksiyon-Fikrin, eşya ve hâdiseler üzerinde pıhtılaştırılması… Yevmiye: “Ben aksiyon adamıyım!” Lâtince, Bacis-Mübarek Boğa. KudsîBoğa. “Bakara Sûresi hatırda”: 76: Vis-Lâtince, “Kuvvet”-Fe harfi, Allah’ın “Kaviyy-En kuvvetli” ismi, Melekler mertebesi, Kamer menzillerinden Sa’du’lAhbiyye’ye işaret eder; göçebe, gezen hareketlinin kıldan çadırı… Süruş-Melek. Cebrail Aleyhisselâm: 566: SeyyidAbdülhakîmArvasî… Aynı ebcedle, Fürfür: Koç. “Koç Burcu, 21 Mart 20 Nisan tarihleri, unsuru Ateş, türü Sıcak-Kuru, türü Önemli-Hareketli, yıldızı “Merih-Mirruh”, vücutta tesir yeri Kafa-Beyin, cinsiyeti Erkek, simya’da Kül Etme safhası… Bakar-Dana. Öküz. Sığır: 1302: Derviş Muhammed. “Noktasız harflerle”: 1302: Bakr-Açmak. Genişletmek. Uzatmak… Noktalı harflerle, Kaptan Kusto Müslüman: 1302: Mirzabeyoğlu)
*
EBEDD-Gövdeli, iri vücutlu kimse: 7: EBED-Ebdedîlik. (Halid-Sonsuz. Ebedî. Daimî: 635: Rahman Sûresi, 19. âyet… Rumen dilinde, Patruzeci-Kırk: 4631=1634: Derviş Muhammed-332 mührü, en büyük ebcedle)… Süryanice, ABAC-Meydana gelmek. Hasıl olmak, hasıl etmek: 2007: HAGOROYO NAQLORO KUSTO-Müslüman Kaptan Kusto… İBDA-Benzersiz oluş: 1009: MAŞRONUTO-Süryanice, “İtimad etmek”. (Dab-Şan. Şeref. Haysiyet: 7: Pad-Büyük. Ulu. Saklayan. Hıfzeden. Bekleyen, muhafaza eden… Süryanice, Maktbonuto-Tarih: 1007: Ago-Lâtince, “Tebrik”… Fikir çilesi haysiyetinin müstesna genci Salih Mirzabeyoğlu’na sevgiyle: 28 Şubat 1982 / Necib Fazıl)… LEVHA: 28 Haziran 1984… Kalın ve yuvarlak bir sütunda, afiş büyüklüğünde Üstadım’ın kitabı… Kapakta, 20 YIL BERABER diye bir başlık… Üstadım onu, HAPİS’de iken BİR SENEDE yazmış… Galiba 333 ve 33 veli gibi, “menkabe-velilerin hayat hikâyeleri”ne dair bir kitab… 10 cilt olması plânlanmış ama,“Hapisten çıkınca birinci ciltte kalmış” diye düşünüyorum… Üstadım’ın kitabını okurken, onu hayâl mi ediyorum, yoksa ben okurken sözleri o söylüyor gibi canlı mı görüyorum, yoksa o mu okuyor kestiremiyorum… Ama onu gördüm… Şöyle bir cümle: “40 senede de erilmez ama, biz erdik!”… Kitabtaki bu yazının Hazret-i Hüseyin’le alâkalı olup olmadığını bilmiyorum… ÖLÜM ODASI-10 Cilt olmasını plânladığım: 1145: SUADÎ-Kust otu. Ud-i Hindi. Asfar… HİCRİ 27 Şaban 1420-Milâdî 5 Aralık 1999. (Metris Cezaevi-28 Şubat muhtırasının azgın dönemi: 739: Turfanda-Mevsiminden önce yetiştirilen meyve, Hicri 1400 gergininden): 20 SENE BERABER-1 senede yazılan ilk eser; aksiyon. (Kökler’den, Dedi ki: Bir veli, 40 yıl bir katıra binse, yine o katır bir insan olmaz. Durum bu olduktan sonra bir kimsenin, “Ben şu kadar sene şeyhin tekkesini süpürdüm!” demesi boş bir sözdür; meğer ki o davasına isbatı uya! Böyle olunca mesele, üzerindeki nimeti anlatmak olur… 40 Senede de Erilmez, Ama Biz Erdik: 1312: Nebras-Süryanice, “Nur merkezi. Lamba. Kandil. Çıra”… Kâmran-Arzusuna nail olan. Bahtiyar, mesud: 1312: Mirzabeyoğlu)… HİCRİ 1 Muharrem 1440-Allah izin verirse, göreceğiz: MİLÂDİ 11 Eylül 2018.
 
GONK
(ANADOLU GERGİNİ)
 
LEVHA: 8 Ocak 2018… Hapishane koğuşu; Kumandan, yanında da bizim arkadaşlardan birkaç kişi var. Başka bir grubla kavga ediyorlar. Ben de parmaklıkların dışında, tedirginlik içinde kavganın nasıl neticeleneceğinin merakı içinde bekliyorum. İki taraf da zor geçen bir kapışmada epey yorulmuş, bitkin vaziyette. Nihayetinde, Kumandan kavga ettiği adamı son bir gayretle MASA’nın üstüne vuruyor. Adam artık pes etmiş vaziyette masanın üstünde bitkin bir vaziyette yatarken, BEBEK olarak duvarla dolapların arasına düşüyor. Ben telâş içinde çocuğu kucağıma alıp acaba ölmüş mü, yaşıyor mu diye ne yapacağını bilmez hâlde bakınırken, Kumandan çocuğun çilesini kasteder biçimde, “Mevlüd 220 lira ver!” diyor. (Mevlüd Koç)
l
Portekiz dilinde, CARCERE-Hapishâne: 1417: GİTO-Süryanice, “Hayat”. (Üstadım’ın “Zindandan Mehmed’eMektub” isimli, 1961 tarihli şiirinden: “İnsanlar zindandabirer kemmiyet / Urbalarla kemik, mintanlarla et!”… Üstadım’ınHayat-Memat isimli şiirinden: “Hayat memat diyorlar / Benim gözüm mematta / Hayatın eksiği var / Hayat eksik hayatta!”… Memat: Ölüm. Mevt. “Hayatın gayeliliği”… Üstadım’ın Hapishane hâline dair mısraları, tabiî olarak “Suç ve ceza, kime ve neye göre?” suali çerçevesinde, hukukî ve sosyal düzenden başlayarak, “Mutlak Fikrin Gerekliliği” davasına kadar gider; Adalet kavramının hakikatinin sırrı, her mücerret gibi Allah’ın emri Resûlü’nün tatbiki ölçülerine, amelî faaliyetle eklenmesi, o ölçülerin hayat karşılıkları olarak görünmesi gereğine kadar gider… Bu bir “Zıt kutublar arası muvazene işidir!” ve önce doğru bir düşünce düzeninde dışta bırakılması gereken, meselâ “Ben” derken başkasını tabii olarak dışta bırakan cüssem gibi iptal edilmeyen zıtlıklarla, “güzel-çirkin, doğru-yanlış, ahlâkî-ahlâkî değil” gibi zıtlıklar arasındaki farka dikkat… Üstadım’ın Hayat-Memat şiirinde ise, doğrudan Ruh ve beden çatışmasına ait bir durumun misalini görüyorum: Beden, hapis ruh ve canın, ölüm gaybiliğine doğru bir tercihi. Bu, “Yaşasan ne, yaşamasan ne?” şikâyeti değil, gerçek hayata –hürriyete–tâlib bir şuurlu tercih; bir istikamet isteği… “İçiçe mimarî, içiçe benlik” hesabı, malûm Hapishane, bir bakıma hayatta yaşadığımız hapishanelerden bir hapishane ve canlı canlı, birşey olmak değil de, hiçbir şey olmamak için konulan mezar; Üstadım’ın sonradan “Cinnet Müstatili” ismini verdiği Hapishâne hatıralarını anlatan eserinin ilk ismi, bana çok daha can yakıcı bir doğruluk hissi verir: “Yılanlı Kuyu’dan”… Dışyüzden ne şekil verilirse verilsin, hapishâne budur; buna bir de dış tertib rezilliğini eklerseniz, daha da feci… Fakir fukara olma derdi ayrı, bir de her türlü rezillik içinde tamamen hayvanî insiyaklarla hareket eden rezilliği için mesutlar var ki, bu da çok daha ayrı bir mesele: Islah, neye göre neyi ıslah ediyorsun? Aynı sorular, eğiticileri eğitmek, onları eğitenleri de vesaire; bu iş, hasta suratı pudra ile yakışıklı gösterme işi değildir… Netice olarak, “Her türlü zorluğu sıçrama tahtası olarak görenlerle, ezilenler”, tıpkı toplum ve dünya genelindeki gibi… Ne mutlu diyeceklerim, Üstadım’dan: “Ana rahmi zahir şu bizim koğuş / Karanlığında nur, yeniden doğuş / Sesler duymaktayım:Davran ve boğuş / Sen bir devsin, yükü ağırdır devin / Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!”… Kâinat, dünya, saray, hapishane, ruh ve can, ten; bunlar ve bunların içiçe oluşları hâlinde hapishane; fert ve toplum, fert ve devlet, toplum ve devlet, sayısız vesaire… “Ölmeden önce nefsini hesaba çekmek” isteyenlerin, yaşadığı çağın mesulü olmak şuurunda olanların; mutlak durakları bunlar; yaşayacak ve yaşatacak olanların… Bu işin efelerine yakışır: “Yarın elbet bizim, elbet bizimdir / Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!”… Uzun söze ne hacet: Doğsun Büyük Doğu, benden doğarak!)
*
Süryanice, BRİTO-Tekvin; var etmek. Meydana getirmek, yaratmak. Allah’ın “Sübutî-Varlığı katiyyenisbat edilene âit, müsbet, isbatlı olan” sıfatıdır. (Arnavutça, Pe-İp. “Allah’ın ipi”: 7: Edeb-Hazret-i Ali, “Din edebtir, edeb de hadlere riayettir!” buyurur. Hazret-i Ömer, “Edeb, kalbin ahlâkıdır!” buyurur; içyüz ahlâkı, vicdan, Allah’ın nazar yeri… Tevettür-Gerginleşme. Gerilme: 1007: Grotta-İtalyanca, “Mağara”… Ebedd-Gövdeli, iri yarı insan: 7: Ebed-Sonsuzluk. Allah Sevgilisi): 618: RACCORDER-Fransızca, “Uygun biçimde eklemek”; amelî… BRİTO-Kâinat: 618: BRİTO-Dünya… BİRTO-Saray: 618: BİRTO-Kal’a. Şehir içindeki sığınılan kale… Boşnak dilinde, OTROV-Zehir: “Bütün gıdalar zehirlidir, onu faydalı kılan dozudur”: 618: KUŞORO-Süryanice, “Kut”; maddi manevi gıda, kader, kısmet, talih… Süryanice, KUŞORO-Muvaffak etmek; Allah’tan: 618: KUŞORO-Saadet.
*
NECİP FAZIL KISAKÜREK: 1417: CARCARE-Portekiz dilinde, “Hapishane”. (Şiar-İnsanın gömleği. Ölüm. Kıllar; şiir idrakı, meyve. İz, belirti, nişan, ayırd edici bir âdet. Üstünlük veren işaret: 571: Şer’-Şeriat… Süryanice, Nturto-Hapis: 1062: Mehdî… Üstadım’ın Kafa Kağıdı isimli yarım bıraktığı romanından: 1982’nin Ağustos ayı… Eserime başladığım ve türlü bunalımlar içinde kıvrandığım mevsimin son ayı… Çektiğim bunalımlar arasında dıştan gelen en dokunaklısı birbuçuk yıllık bir mahbusluğum… Bir Fransız ansiklopedisinin “Hapisleri müddetçe üniversite tahsil hayatını aşar” diyekaydettiği bu adam, bir de 78’inde caba tarafından 18 aylık bir kazanca eriyor. Bu hâlimle ve bu yaşımda hapse 1 gün için girsem ölürüm. Bu kanaatteyim.Ama kanımda böyle bir kanaat ve bu türlü mazeretlere yer yok… Hastalık ve evimin mali durumunu tanzim gibi sebebler öne sürerek zor belâ savcılıktan kopardığım 4 ay “infazın tehiri” kararından sonra erteleme müddetinin bitmesine 1-2 hafta kala, Çapa ÜniversiteHastahanesi’ne postu sermiş bulunuyorum!)
*
Süryanice, HUBUŞYO-Hapishâne. (Said-i Nursî Hazretleri’nin, Yusuf Aleyhisselâm’ın kardeşleri tarafından kuyuya atılmasından mülhem, Hapishane hayatı için “Medrese-i Yusuf” tâbirini kullanması malûm. Yusuf Aleyhisselâm’da tecelli eden mânâ, Nurî; ve bu hikmetin O’na isnadı, O’nun “Nuranî Âlem” olan “MisâlÂlemi”neâit hakikatleri keşfederek, rüyâtâbirini öğrenmiş olması. Gerçek rüyâ, “Misâl” yâni “Hayal Âlemi”neâit bir tecelli olduğu için, hakikati tâbirle anlaşılan… Kabs-Herşeyin aslı astarı. Talim etmek: 162: Kabs-Yusuf Aleyhisselâm’ın “rüyâda gördüğü” yıldızlardan biri… İnsan: 162: İkân-İyi ve yakînen bilmek… Saik-Dürten, sevkeden. Sebeb: 162: Men’a-Ölüm haberi… Âsâ-Baston. “Yol gösteren”: 162: Asmânî-Gökyüzüne, güneşe, aya mensub. Açık mavî; Kelime-i Tevhid nuruna işaret eder. İbda bayrağı… Aşkû-Gökyüzü, gök: 327: Şebeke-Hüviyet sureti. Balık ağı. Kafes şeklinde olan yer. Ağ şeklinde dokular… Süryanice, Gufo-Balık ağı: 1092: HogoroyoQubaranitiKusto-Süryanice, “Kaptan Kusto Müslüman”; rüyâtâbiriyle bulduğum, ne olduğu gizlenmiş, vadedilen… Yevmiye: “Benim bir takdim yazım olacak, bütün hüviyetinle görüneceksin!”… Süryanice, Lumodo-Kongre: 92: Lumodo-Konferans-Adalet Mutlak’a; 2014’te tahliyemin ertesi. Bu bereketli senenin son gecesi; verilmiş, ne olduğu farkedilmemişinfarkedilişi. Aynı zamanda takdim yazımın alt başlığına tevafuk eden ebcediyle, Mühürüm… Derviş Muhammed-442 mührü: 1054: Dünya Çapında Bir Hâdise… İbranice, Kivun-İstikamet, yön: 1092: RişoFrişoUhdono-Süryanice, “Başyücelik Devleti”… Yusuf-Aleyhisselâm. “Tâbir ilmi”: 1156: Gonk-Tâbirlerim boyunca çalınan… İngilizce, Seal-Mühür: 1092: SeyyidAbdülhakîmArvasî + SeyyidFehîmArvasî… İbranice, Segel-Kadro: 1092: Anadol“u”-Gergininden, yayılan, yayılacak olan): 332: İSRA’-Hızlandırmak, süratlendirmek… ŞEKİB-Sabır. Tahammül: 332: ISRAM-Derviş… KAPTAN KUSTO: 1332: MİRZABEYOĞLU.
*
GAVGA-Kavga, döğüş: 2007: GÛ-Çince, “Dönüp bakmak, ilgilenmek. Ümid etmek, beklemek. Alâka göstermek”… MASA: 102: İMAN-İnanmak. İtikad. Hakkı kabul. Tasdik ve ikrar etmek… ÂNÂN-Onlar:102: ASHÂB-Arkadaş olanlar. Halk. Sahabeler… MASA’-Kılıçla vuruşmak: 1201: BİRR-Gönül, kalb’e; işlemek… Süryanice, ESTİRO-Para: 681: ADÎD-Hasım. Arkadaş… SAKİF-Nüfuz eden, sözünüdinletip geçiren: 681: RİAYET-İyi karşılamak, ağırlamak, hürmet etmek. Tâbi olmak. Otlamak veya otlatmak. Hıfzetmek, korumak… MÜSTAZRAF-Etrafı kuşatılmış, içine alınmış: 681: GAŞEMŞEM-Şecaatinden kimseye baş eğmeyen… Süryanice, ESTRA-Para: 681: EFİH-Bir adamın beynine vuran; “görünmez el kanunu”… Paranın bu mal ve değerler arasında insan iradesiyle vukubulmuş tedavül arazı müşterek vahid rolünün, “Ontolojik-Varlık bilim” ve “Epistemolojik-Bilgi” bakımından bu kısa tevafuklardan başka… Süryanice, MLUO FAĞRONOYO-Para. (Teraî-Çayıra çıkma. “Rüyâ”: 681: Tesâkür-Sarhoş olma… Ta’bir-Herhangi bir şeyden ve hâdiseden, başka hâdiseye geçmek, intikal etmek. Rüyâ yorma: 682: Hafa-Gizlilik. Gizli olma. Saklılık… İhtimâller arasında mihrak noktasını yakalama çabası olan siyaset gibi, parçaların toplamından fazla birşey var; derinleştikçe elden kaymaya başlayan madde gibi… Mutlak iktidarı mümkün olmayan bir şey!): 1441: HİCRİ YIL-Bir hatırlatma yaptık, para mecazıyla… Allah’tan lütfedeceği Mucizeyi beklerken, duayı icrada arama şuuru bâki, hep hazır duralım yeni “Hazırol”lara… FELFEL-İri gövdeli adam: 220: TAYYAR-Uçan. Uçucu. Uçma kabiliyeti olan. (Tayyar-Deniz dalgası: 611: RÜ’YET-Görmek, bakmak. Akıl ile müşahede derecesinde bilmek, idrak etmek)… Süryanice, YOHUBO D’ZUZE-Para veren: 67: NATH-Süsen. Tosvuran, başı ile saldıran hayvan; varlığın, varlıkla anlaşılması. “Benden” başkalarıyla anlaşma, onların hürriyetleri ile yakınlık kurmalarıyla olur; ruhun ruhla anlaşması. (Hemze, Allah’ın “Mübdi’-Güzel Yaratan” ismi, İlk Kalem mertebesi, Kamer menzillerinden “Nath”ı işaret eder)… İT-Köpek. İz süren. “Tâbirci”: 401: İT-Kıpçak dilinde, “İtmek, iteklemek, vurmak, kovmak”. (Muşt-Yumruk. Tokat: 740: Mütefekkir-Muhatabını, kendi inandığı ve onda bulunan özünü uygun kılıcı iradî toplanmaya sokmak, bu gerginliği ve kurguyu sağlamak isteyen; uygunlaştırma yahut düpedüz telef edici görünüşleri, bu yüzden… Darbeler fikir ve adamın çocuk hâlinde düşüşü, onun masumiyetini buluşuna dair bir tâbir… İnsan, her zaman Allah’a muhtaç oluşu hakikatini kendinde şuurlu olarak bulmaya ve bilmeye, O’na ve Resûlü’ne dair rabıtayı yaşatmaya memur; ve “hayatının hakikati ve menfaati, bu kulluk hâlinde… Allah Sevgilisi’nin, “Allah’ım beni bir ân bile yalnız bırakma, beni yeni doğmuş bir çocuğu korur gibi koru!” duası, bu meâlde!)… Kıpçak dilinde, ŞAK-Zaman: 401: ŞAK-Çakmak, vurmak… Kıpçakdilinde, ŞAK-Acıçekmek: 401: TA-Kıpçak dilinde, “İnat etme, direnme”… Kıpçak dilinde, KIRK-Vurmak: 400: HAFEŞ-İbranice, “Hürriyet”… KEŞŞAF-Gizli şeyleri bulup meydana çıkaran. Keşif sahibi: 401: ŞAK-Kıpçak dilinde, “Yıkanmak”; nefs tezkiyesi… Aynı ebcedle, İbranice ET: Zaman. Nakid.
 
ADEM
(ŞATRANC-I UREFA’DAN)
 
Şatranc-ı Urefa’nın 12. Kabı, ADEM-Yokluk. Olmama. Bulunmama. “Vücudun zıddı”. (Alt başlığı “Necib Fazıl’dan AbdülhakîmArvasî’ye” olan ithaf eserim “Kökler”den, DEDİ Kİ: Mahlûkat’ın hakikatleri, bütün kötülüklerin kaynağı ademlerdir. Bu “adem-yokluk”da; Allah’ın isim ve sıfatlarının ilmî suretlerinin akisleri zâhir olmuştur. Yâni bu ademler, heyûlâ gibidirler. O akisler de heyûlâdahasıl olan suretler gibidirler; ademlerin teşhis ve temyizi, zâhir olan bu akislerdir. O akislerin kıyamı ise, “mütemeyyiz” olan bu akisler iledir. Bu, arazın cevherle-ruhla kıyamı gibi değildir. Belkiheyûla denen suretin kıyamı gibi olup, heyûlanın teşhisinin suretle olması gibidir!): 114: Hetellâ’-Uzun ve iri vücutlu erkek. (SeyyidAbdülhakîmArvasî Hazretleri: “Bir veli, mevzuunu bulamaz ki ben desin!”, buyuruyor; fakir, mahv-ı vücud olmuş kâmil. Bu tâbir, cesed değil, en baştaki rüyâm’da görünen “iri adam” sûreti hakkındadır. Harfler ve seslerle, o harf ve seste tecelli eden mânâ farkı!)

***


Not: Tefrika edilen yazının tamamı yahut bir kısmı, Baran Dergisi'nin izni olmadan iktibas edilemez
 
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu
 
Baran Dergisi 576. Sayı