BİRKAÇ NOT: “İlk Akıl”, yazı ve “tedvin-oluş” âleminde ortaya çıkmış ilk varlık; ve bundan hisse sahibi büyük velilerin kalblerindeki “Celâl” hissi bundan… Levh-i Mahfuz, “İlk Akıl”dan türeme “Nefs”; kıyamete kadar bu âlemde meydana gelmiş ve gelecek olanın yazıldığı korunmuş Levha. Bu Levha, yaratıkları hâkkında Allah’ın bilgisi, nuranilikte ve mertebede akıldan aşağıda… HEBA, nefsin gücünde bulunan ve onun yeşil zümrüt gibi rengine mukabil ışık bulunmayan karanlık bir cevher… TABİAT mertebesi, “Nefs-Levha” ile HEBA mertebesi arasında, “varlığı vacib-aklın kabul ettiği”, yâni mevcut olmayan bir mertebedir. (…) Allah’ın EVVEL ve AHİR, BÂTIN ve ZAHİR isimleri arasında varlık; hisselerine göre baş ve sonlarıyla, bu isimler hakikati arasına yerleştirilen… Baş ve sonlar sürekli; daimi olan –beka–, yaratmada, yenilik böyle. Yaratma’nın amelî gücü Heba, Heba’daki bir cevher sureti olarak tecelli eden CİSİM… Dikkat: Allah’ın belirli bir “sebeb”le yaratmış olduğu herşey, o varlığa mahsus bir tecelli ile; ve “sebeb” onu bilmez. Cisim, sebebten değil, sebebe yönelme esnasındaki bu İlâhî tecelliden doğmuştur; bu tecelli olmasa, o varlık meydana gelmezdi. Bu durum, “Ona üflerim” âyetinde belirtilir; “Allah’ın izniyle kuş olur”… “Ol” emrinin kendisine yöneldiği bu durum; Allah’ın şânına lâyık emir… (Kuş: Can… Hayat suya işledi ve herşey sudan yaratıldı; demek ki varlıkta canlılıktan başka bir şey yok… Cisim bahsinde, kuş ayetinin işaretlenmesinde, onun “canlı” mânâsına da dikkat!)… ŞEKİL, cisimlerin özelliklerinden; ve cisimden çıkan ilk şekil, daire, ondan da üçgen, eşkenar üçgen. Cisimlilerde şekiller sonsuza kadar giderken, en sağlam şekil “altıgen”; cismin genişlemesi ve büyümesi, çok şekil kabul eden olması… Allah cismi, “Levh-i Mahfuz-Nefs” ile, Hebâ’da tutar ki, Nefs ile Heba arası –Tabiat– denmişti… Çok önemli: Nefs için TABİAT, maddelerde kendisiyle yapım suretleri açan bir sanatkârın ALET’i gibidir. TABİAT mertebesinde bütün cisim, NEFES’ten SICAKLIK ALETİ ile ortaya çıkmıştır. (Burçlar Kuşağındaki “Sıcak-Kuru, Kuru-Soğuk, Sıcak-Nemli, Soğuk-Nemli” nitelemelerinin Tabiat hakkında oluşunu hatırla!)… Tabiat mertebesi, Nefsteki hayatın sıcaklığa eşlik etmesiyle çıkması; Nefsin SURET’i ise, Heba’da soğukluk ve kurulukla sabit… KÜRE CİSİM –Yuvarlak Cisim–, dünya devam ettikçe onu bilfiil taşıyacak olan 4 taşıyıcı melek, bilkuvve –istidat ve kabiliyet hâlinde kuvvet– sahibi 4 melek ile bir araya getirmiştir: Toplam 8 taşıyıcı ve teşekkül eden ARŞ, ki RAHMAN isminin yerleştiği… Allah’ın RABB ismi, bütün mertebelerde bulunan ve Allah ismi bütün İlâhî isimleri kuşatıcı ve HÜKÜM sahibi… KELİME, Arş’ta bir olmuştur; öyleyse bütün cisimler âleminin kendisini kabul ettiği varlıkların ilkidir —(MUHYİDDİN-İ Arabî.)

*

Allah, Yaratmaya mahsus dört cevherden HEBA “içinde”, başka bir cisim daha yarattı; o boşluğu dolduran bir cisimdir. (Boşluğu boşluk-Yokluğu yokluk diye de isbat eden!)… Mekânlı ve cismî suretlerden ortaya çıkan her sureti kabul eden; Arş gibi, diğer bir varlık KÜRSÎ’yi de kabul etmiştir… KÜRSÎ, “Arş’tan sarkan birinci ayak” diye nitelenen “Sınırlı rahmet” ve yine “Arş’tan çıkan ikinci ayak” diye nitelenen “Mutlak rahmet”in göründüğü, yâni Arş kaynaklı tek kelimenin “Haber ve Hüküm” olarak ikiye bölündüğü yer… Hükümde “Emir ve Yasak”,  Haber’de bu kısımlar olduğu gibi, “kabul etme, dua, inkâr, anlatma, öğretme” kısımlarıyla ilâve niteliği… Böylelikle DİLLER farklılaşmış, SESLER Kürsî’de ortaya çıkmıştır… Böylelikle, Arş’ta mücmel nağmelerin çözülüşü onda; bu husus, Cisimler âleminde Sema’dan ortaya çıkan ilk neşelenme, –varlık, var olma sevincinin görünüşünün– KÜRSÎ’de topluluğunu belirtiyor ve oradan felekler, gökler, rükünler ve türeyenler âlemine yayılışını… Kürsî’nin altında, Burçlara hisselerini veren, Allah’ın Yaratma Arşı diye nitelenen ATLAS mertebesi: Olma-bozulma (Atles), Başkalaşma ve Dönüşümler gibi, ayrı ayrı görülse de, TABİAT Cevheri’nde herşeyin Bir oluşu gözönünde tutarsak, Cennet’teki herşeyin de bu mertebeden oluşu ve ehlinde “arzunun”da ondan… Atlas mertebesi, “Amelî nefsin âleti” mesabesindeki bu Tabiat kökenlilerin bulunduğu yerdir; onda yaratılan diğer mertebe “Sabit Yıldızlar” mertebesi ki, Atlas’ta takdir edilmiş olan “Burçların kendileriyle belirlendiği” menzillerin yeri… Burçlara hisselerini veren ama kendi o olmayan ATLAS tabakası, harflerle ifâde edilen ve Allah’ın isimleri ve Varlık Mertebeleri hizasında “Arş ve Kürsî” sırrı mahfuz görünen “Kamer menzilleri hisseleri” de, Rahman nefesi tafsili olarak bu Yaratma Arşı-Atlas Tabakası’ndan; yâni 28 Menzil!

*

ALLAH Sevgilisi’nin Neseb çizgisinde Huzeyme, rüyâsında bir emir alır: “Berre binti Ad binti Tabiha isimli kadınla evlen!”… Bu nikâhtan doğan Kinane namındaki oğul; o da Reyhane adında bir hanımla evlendi; ondan doğan Nadr… Kinane Hazretleri, bir rüya gördü: “Arkasında bir ağaç bitmiş, dalları çok, yaprakları yeşil ve çok güzel. Başı dünya semasına erişiyor ve her yeri kaplamış. Aniden peydah olarak o ağaca sarılan adamlar!”... Tâbirci onun rüyasını tâbir ediyor: Senin soyundan ahir zaman Peygamberi gelecektir. Yer ehli ona saygı gösterecek, ikram edip dinine girecek… Bu tâbir işitilince orada bulunan kavim mensupları, “Bu Nadr, Kureyş’tir!” diye seviniyorlar… Kureyş, “iyi çocuk, güzel kazanç” demek-imiş: Nadr’ın lâkabı “Kureyş” oluyor… Kureyş’in başka bir mânâsı: “Kırş” kökünden gelmesi… Yâni, “Denizde yaşayan ve sair balık ve hayvanlara galib gelen bir cins balık!”… Nadr, “altun” demek ve asıl ismi Kay; “sığır, kedi, yağmur, rahmet”… Onun oğlu Malik, onun oğlu da Fihr… Fihr: Avuç dolusu taş. (Hacereyn: Altun ve Gümüş. İki taş)… Fihr’in asıl ismi, KUREYŞ… KUREYŞ’de, “Çocuk, Balık” mânâlarının altını çiziyoruz… Çocuk: Kendisine hizmet edilen… NUN: Balık. Kalem. Kılıç. İnsan. Dava Cetveli’nde, Allah’ın Nur ismini işaret eden harf… KİRŞ: Karın. Mide. Batn. “Bel. Kemer bölgesi”… KİRS: Her nesnenin aslı. Bir araya getirilmiş beyitler… KIRŞİB-Aslan. Çok yiyen. Yaşlı hayvan, yaşlı beden. Uzun boylu kimse. Taşkın: 702: BASİRET-Yer üzerindeki kan. Feraset. Hakikati kalben hissetme, sezgi… AHMAS-Beşte birler: 702: İMTİRAS-Sürtünme. Kaşınma. (İspanyol Lûgatı’nda, Krabbelen: Kaşımak. Acele yazma, kargacık burgacık yazı… Krabbelen: Krab-Belen… İspanyolca, Krab: Yengeç. Istakoz. “Hemeros. Destan şairi”… İspanyolca, Belen: Kargaşa, karışıklık. İsâ Aleyhisselâm’ın doğum resmi)… Fransızca, TOURTETAU: Yengeç. Büyük yuvarlak ekmek. “Hubazi, ekmek, ebegümeci, hatm”… Poretekiz Lûgatı’nda, CANGREJO: Yengeç. Kerevit. Açıkgöz. Muamma. Sır… İspanyolca, Krabben: Yengeç. Tırmalama… Krabben: Krab-Ben… (Yevmiye: “Aşkın kabuk tutmaması için, tırmalamayı bilmek lâzım!”… Üstadım’dan bir Noktalama: Aşkın kabuk tutmasın, her ân deş, tazelensin / Sen ağla, gafil gülsün, nâdan yelpazelensin!)… İngilizce, CRAP: Sekiz bacaklı, suda ve kıyıda yaşayan yengeç… İngilizce, CRAB: Yengeç. Tenkid. Kritik etme. Kasık biti… İngilizce, CRABBY: Hafakanlı, huzursuz… İspanyolca, Chargurro: Yengeç… Ve Chargarro: Büfe. Bâyi. (Seyyid Taha Hazretleri hatırda!)… SERETAN-Yengeç. Yutmak. “Heba. Yokluk. Atlas”. Kanser hastalığı. “Büride-ser, hasten, istenen”: 258: RAHÎM-Rahmet edici, merhamet eyleyen. (Kulunun dua, tesbih, amel ve dileklerini, “kendi nefsine vacib kılan ve yaratan” Allah’ın 99 güzel isminden biri… Hemze, Allah’ın “Bedi’-Güzel Yaratıcı” ismi, İlk Kalem mertebesi, Kamer menzillerinden Seretan… Arş-Gölgelik. Kürsî, taht, en yüce makam. En yüksek gök. Allah’ın kudret ve saltanatının tecelli yeri: 570: Allah Sevgilisi’nin milâdî doğum tarihi… Sistem-Levh-i Mahfuz’da sabit olan ve her ne olursa olsun her devri içine alıcı bir mânâda, “Allah’ın kâfirler istemeseler de nurunu tamamlayacağı”, kulun buna meyille amelî yönü-devrimizde “BD-İBDA” anlayışıyla yerine getirilen: 570: Aşr-On. On etmek. Onda birini almak. Kur’ânda 10 âyet miktarı kısım… On: Sağ. Hakikat. Zirve. Sıfır. Şekli sıfır olan 5 sayısı. “Taha: Sin”… “Tıla-i On İranî-Mehdi’yi Hamil On Farisî-Mehdi’yi Hamil On Suvarî” hadîsî hatırda, 10. Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri… Kürsî-Yedi sema tabakası ve Atlas mertebesinden sonra, 10. oluyor. “Abdülhakîm Koltuğu’nu, Allah’ın, Resûlü’nün ve sonra Abdülhakîm ismi birliğinde, yâni Hakîm sırrıyla hatırla!”… Onbir-On Pîr… Üstadım’ı hatırla… Allah Sevgilisi’nin bir ismi de “Mukaddem-Öne alınmış delil,  Takdim edilmiş”; topyekün Kâinat, O’nun nurundan ve O’nun yüzü suyu hürmetine yaratıldı. Varlıkta ilk ve toplayıcı olmak bakımından son O… Üstadım’ın bana takdim yazısı, başlık ve alt başlık harflerinin toplamı olarak, KKM+DÇBH: 258: RAHÎM… Merih-Kırmızı yıldız. Koç Burcu ve Akreb Burcu’nda görünen: 258: Mirza… İranî: Tabut. Neşeli oluş… Farisi: Doğu. Veliler Lisanı. Süvarî. Yaralı, kelim, kelâm, araz, mânânın yürüdüğü… İspanyol Lûgatı’nda, Moro: Doğu ve Batı… Uygur Lûgatı’nda, Belik: Balık. “Nun. Nur. Varlık”… Bellek: Bellemek. Hafızaya almak… Bellek: Bel-Ek… Bel: Nefs, kuvveler… Ek: Kürtçe, “bir” demek… Bel-Ek: Bir nefs. “Türeyiş bundan”… Bellemek: Tenasül uzuvları hatırda ve Akreb Burcu’nun madde ve mânâda vücutta tesir yerinin bu olduğu… Akreb Burcu’nun cinsiyeti Dişi… Uygur Lûgatı’nda, Bayan: Beyan eden, bildiren, duyuran… Bay: Zengin. “Erkek”… Koç Burcu’nun vücutta tesir yeri Beyin, Kafa ve cinsiyeti Erkek… Karaçay-Malkar Lûgatı, Bay-Bay: Beşik. Çocuk uyutulurken söylenen söz. “Bay-Bay: Dal, Dal”… Beşik, Mehd; dal harfinin iki elif demek ve irşad harfi oluşu hatırda, Berzah âlemi ve Halk âlemi, birinci ehli için ikinciye yöneliş ve ikinci varlığı bakımından ona zarurî, iki Mehd, beşik. İnsanın gıda aldığı, beslendiği… Uygur Lûgatı’nda, Bay: Öpmek. “Kabul. Ahzetmek. Hakkın Hak üzere kaimliği, varislik”… Varis: 706: Fikir kahramanı… Uygur Lûgatı’nda, Es: Hafıza. “Hatırlamak da ruhî bir aksiyondur”: 61: Es-Koku, ıtır… Aynı ebcedle Büyük Doğu: 1060… Se harfi, Allah’ın Rezzak ismi ve Bitkiler mertebesi ile ilgili…  Başak Burcu’nun vücutta tesir yeri: Bağırsaklar… Başak: Baş-Ak. “Baş ağı”… Uygur Lûgatı’nda Beşi: Baş… Beşik: Beşi-K… K: Kaf ve Kef, Arş ve Kürsî… Ebcedi “Taht-Alt”  ile aynı –400– olan Te harfi, Allah’ın “Sıkıcı, kısıcı, kısaltıcı” mânâsındaki Kâabid ismi, Esir mertebesi ve Kamer menzillerinden Kalb ile ilgilidir… Beyt: Hâne.  Geceyi bir işle geçirme. İki satırlık manzume… Beyt: Bey-T… Bey: Bay. Beşik… Şİ’R-Şiir. Anlama. İdrak. “Beyitleri toplayan kalb”: 570: SIFAT-Bir kimse veya şeyin hâl ve durumu. Suret, çehre, alâmet, nişan… Hüviyet, Allah’ın varlık sıfatıdır: Hüve… Allah lâfzının he harfi, zikirde “Huv”, O’na delalet eder… Allah’ın “Kün-Ol” emrinde, K’nin, Kaf ile Kef arasında bir ses olduğu… Kün’de gizli olan Vav harfinin, Allah Sevgilisi’ne işaret ettiği… Kun’da görünen Vav’ın, “Son, netice, batın, hades, sonradan” anlamında bulunduğu; Allah’ta gizli İnsanî hakikatin, Allah Sevgilisi olduğu ve 28 harfin, Vav harfinden doğduğu… İz takibindeyiz… Kist: “Kimdir?” anlamında soru edatı… Kist: Ur. Kanser. Seretan. “Yaralı, haste”… Kendini buldukça, Allah ve Resûlü’nü bulan ve bilen… “Ben kimim?”… Mehdî Muhammed: 151: Dü-Alem. “İki âlem”… Kıst-Pay, hisse: 169: Rahman Sûresi, 19 ve 20. âyetler. “Meâli: Allah kabaran iki denizi salmış, birbirlerine kavuşuyorlar; ama aralarında birleşmelerine engel bir mania var”… Kistî: Arka. Arka taraf. Siyahi Yüklenen. Heba… Hollanda Lûgatı’nda, Kist: Sandık, kutu. Kasa. “Tabut. İranî. Kova”… Ulbe: Kutular. Sandıklar. Fıçılar… Ül’ube: Piyes, oyun… Ül’üban-Aktör: 154: Mehdî Muhammed… Kıpçak Lûgatı’nda, Kısta: Sıkıştırmak. Kilitlenmek. Müsadere etmek… Kürsî ve Kalb menzili!)

*

YENGEÇ-8 bacağı olan ve daha çok zamanı suda geçen, 2 kıskaçlı hayvan. İstakoz. “Destan. Şövalye”. (İspanyolca, Changurro: Yengeç. “Bayi”… Ve, Canguro: Kanguru. Dadı. Başlıklı yağmurluk… Benden: “Bir adam döner gittiğim yerden / Yağmur altında siyah yağmurluk / Bir adam döner bittiğim yerden / Rüzgâr ıslık ıslık arkasından”… Fransızca, Crachat-Tükürük. Salya. Şövalye nişânı: 614: Hatt-ı Hukuk… Saly-Salya: 101: Kusto… Ankebut: Örümcek. “Örümcek ağı”… Ankebut: An-Kebud… An, cem mertebesinde zaman; geçmiş, hâl ve gelecek, tafsil mertebesinde zaman… Kebut: Mavi. Keduret, gam. Kuş, can. Sırtlan, Yüklenen, yokluk. Kan kokusu izi… Varlıkta tabakalar, “madde, mineral, bitki, hayvan”, asıl hayata doğru birbirine meylederek İnsan’da toplanan; Kâinat-Dünya, bir ağaç içinde, kuşatan bir zar içinde… Sekiz ve On, açıklandı… YENGEÇ –Seretan– Burcu, aslı tabiat mertebesinde olan Esir maddesinden yapılan unsuru Su, tabiatı Soğuk ve Nemli, türü “Önemli-Hareketli”, yıldızı AY: 11: ON Pîr, vücutta tesir yeri Göğüs ve Karın-Bel, cinsiyeti Dişi, simya’da Çözme safhası): 1065: NECİB-(Onbir: On Pîr: On ve Pîr… Onuncu süvari, “Manzur-u Nazar-ı Piran-ı Kiram”; Kerim pîrlerin nazarları üstünde –gıpta ile– bakılan… Pîr; On Pîr’e, Onuncu ile dahil… Sonra malûm “Genç Pîr”; Pîr ve Onuncu Pîr’e onunla dahil… Muavvezetan-Kur’ân’ın son iki Sûresi, Felâk ve Nas: 1267: “Genç Pîr”… Mizaç: Bunaltı. Hafakan ki, “Doğu ve Batı” mânâsına da gelir. Huysuz, rahatsız… Yaş: Gençlik dönemi… Unsur: Ateş… Renk: Sarı… Özsıvı-Ahlat: Safra. İngilizce, “Sarı Sıvı” mânâsında “Yellow Bile”. Bile, İngilizce’de, “Karaciğer tarafından üretilen sarı renkli, bizde safra salgısı denilen ve yeşile çalan kahverenginde sıvı. Yediğimiz yağları bedene faydalı hâle getirir. Boş mide ile koştuğumuzda, ağzımıza gelir. Öfke, hiddet” demek. Bizde, Bile: Kayık küreği. Yan, kuşatan. “Kollar”. Ada. “Hindu, ben”… Hâl: Gaz. “Hava”… Tabiat: Sıcak ve Kuru… İklim: Yaz… Rüzgâr, rîh: Doğu… Burçlar: Yengeç, Aslan, Başak… Vücutta tesir yeri: Bel ve üstü… İnsan ömründe, her dönemin her dönemle ilgili bulunduğunu gösteren tâbirlerden biri, “Genç Pîr-Genç ihtiyar, olgun pîr” olsa gerek… Yevmiye: “Elime bir genç geçti, pîr geçti; kendi geldi!”… Yâni ben… Ve, O: Mizaç, “hüzünlü, gamlı, tahayyül eden, idealar dünyasında, musa”… Özsıvı: Sevda salgısı. Dalak salgısı. Fuzulî’nin, mizaç ve muvazenede beden cihazı ile ilgili “ahlat-ı erbaa-humoral patoloji” hakkında bir eseri olduğu; hastalık sebeblerinin  “kan, safra, sevda, balgam” birleşimindeki uyumsuzluktan meydana geldiğini ileri sürmesi. Onun, “ilimsiz şiir, temelsiz duvar gibidir” sözünü dikkate alırsak, tıbbın tıb olarak değil de, “şiir idrakı” ilgisinde ele alışına yorabiliriz. “Dört salgıdan balgam ve kan, ilgili olduğu organdan başka bir organa oturtulduğu gibi, Sevda salgısı da DALAK diye geçmesine rağmen başa oturtulmuş gibidir. Safra ise, tadı acı olmasına rağmen, Aklın tedavisinde acıdan sakındırma yerine, şekerden sakındırma şeklinde geçmiştir”. Sevda Salgısı, İngilizce, “Black Bile-Siyah sıvı”… Unsuru: Toprak… Renk: Siyah… Hâl: Yoğun. “Hebaî”… Tabiatı: Soğuk ve Kuru… Yaş: Olgunluk dönemi… İklim: Sonbahar… Rüzgâr, rîh: Kuzey… Burçlar: Terazi, Akreb, Yay… Vücutta tesir yeri: Bel ve belden aşağı… Fuzulî’nin Dalak’ı başa alması, “Kan üretici” olması ile ilgili olabilir… Mizaç: İyimser… Özsıvı: Kan… Unsuru: Hava… Renk: Kırmızı… Hâl: “Sıvı-ıslak”… Tabiatı: Sıcak ve Nemli… Yaş: Çocukluk… İklim: İlkbahar… Rüzgâr, rih: Güney… Burçlar: Koç, Boğa, İkizler… Vücutta tesir yeri: Baş, Boyun, Omuz… Yaşlılık Dönemi, Mizaç: Serinkanlı… Özsıvı: Balgam, tükürük. “Yengeç. Şövalye”… Unsuru: Su… Renk: Beyaz… Hâl: Katı. “Hebaî”… Tabiat: Soğuk ve Nemli… İklim: Kış… Rüzgar, rîh: Batı… Burçlar: Oğlak, Kova, Balık… Vücutta tesir yeri: Uyluk, Diz, Ayak”… ALLAH: 66: VİN-İrade… NEVİ-Yenilik. İbda, icad: 66: PİÇAN-Kıvrım kıvrım. Büklüm büklüm. (Üstadım’dan: “Vehim kadehinde zehirli tütsü / Kıvrım kıvrım / Beyin törpüsü!”… Kadeh: Beden)… HİLÂL-Yeni Ay. Kıskaç. Kamer menzillerinden Seretan: 66: HASTE-Uzanmış (veya) Ayağa kalkmış. “Aklın kısılması”… NEVADE-Torun. (Nevad: Mahzen. Bodrum. Zarar, ziyân, zelillik, hasarlı. Dil, lisan, gönül… Asgaran: Kalb ve dil… Nevadî-Toplan-tı… Neved: 90 sayısı… Sad harfi, ebcedi 90, Allah’ın “Mümit-Ölümü yaratan” ismi, Toprak mertebesi, Kamer menzillerinden “Belde-Şehir mekanı, bel’de”… Nevend: Haberci. Hızlı giden at… Nevîd: Müşde. Sevinç verici haber… Nüvid: Müjde… Nevat: Nüveler, çekirdekler… Nüvatî: Gemici. Kaptan): 66: KEHAM-Yaşlı, ihtiyar. Pîr, seçkin.

*

KAMER menzilleri’nden Seretan’ın, “Hemze, Allah’ın Bedi’ ismi, İlk Kalem mertebesi” Hizası diğer bir ismi, Arabça NATH-Süsmek, hayvanın başını eğerek saldırması. (Natıh-Boynuzuyla vuran, süsen hayvan. Keder, sıkıntı, elem, mihnet: 68: Muhyî-Maddî ve manevî hayat veren, canlandıran, ihya eden… Kelime olarak “İnsan” demek olan Sin harfi, Allah’ın Muhyî ismi, Su mertebesine işaret eder… Hecs-Gönüle düşen hatıralar: 68: Hikem-Hikmetler… Baş vurmak: Tos vurmak yanında, başvurmak, “yâni müracaat, danışma, deneme”, mesele konuşan için hemen akla geliveren… Müracaat, “rücu” kökünden: Geri dönme, vazgeçme, cayma… Cayma da, ya mevcuttan cayarak geri dönüş, yahud geri dönüşten cayma olabilir; insan hâlleri… “Gönle düşen hatıralar”; hâni Allah Sevgilisi’nin Miraç hâdisesinde, “gördüklerini kalbi yalanlamadı” sırrı ve bundan hisse sahibi Peygamberler, Sahabîler ve Veliler’den, mütefekkirlerine, giderek her insanda şöyle veya böyle “iman, vehim, zann” nisbetinde bulunan “Yaratılış” meselesi, “Ezel” bahsi… İnsanın rüyâ, hâyal ve düşlerinde taciz eden, erilmesi dilenen bütün Cennet tahayyüllerinin kökünde o var; doğrular, eğriler yanılmalar hep zann davasından… “Hakikate mutlak aykırı söz söylemek mümkün değildir!”; yerinde hakikati genelleştirerek veya yerli yerince oturulmadığı için yanlışa düşülmesi, –bu hakikat de dahil!–, toplayıcı hikmet o… İnsan, yanılma imtiyazı ile, seçme yapabilme hürriyetiyle yaratıldı; yaratıldığımız “evveli olmayan zaman”, hep muamma ve O muamma derinliğine eren için de, sınır hep Feth ettiği son nokta olarak ona… Yaradılışı, Adem Aleyhisselâm’dan başlatırsak, Allah Sevgilisi o Birinci’nin içinde gizli Bir ve Varlık adına ne varsa yüzü suyu hürmetine yaratılmış son Peygamber; bu çerçeveleme, Bâtınî ve zahirî bütün Yaratılış mevzu ve meselelerini kuşatıcıdır… Böylece, Hikmet ile “Gönle düşen hatıralar”ın, mübhem sezişlerin, müntehada nereye bağlı olduğu da… Kısaca, “hatırlamak” diye bir şey, neye yönelirse yönelsin, “Allah’ı aramak” hikmetiyle yaratıldı; aramak, hep hâlihazır’dan değişmedir ve eksiklik hissinden doğar, keduretten… Keduretin kökü de Ezel’de; Yaratılış, Allah’tan ayrı düşüştür… Hayvan, malûm “Hayy-Hayat”tan gelen bir kelime; “İnsan, hasta bir hayvandır”, yâni Seretan, “kanser” anlamına da gelir… Tos vuran hâlimiz; maddeden minerale, ondan bitkiye, bitkiden hayvana, hayvandan insana doğru meyil, İnsanda toplu ve onların içyüzlerini de kendine bağlayan Berzah âlemi… Tos vurma, her insanın kendi haddinde ve Peygamberler’de bile, –hani baş vurma var ya–, nihayet Kul haddinin ufuksuz sınırı, Allah Sevgilisi’nde… Hakasça, Süs-Süsmek, tos vurmak: 162: Avare gezmek, sürtmek… Avarelik, baş vuranda “kul haddi-eksiklikten doğan” ve doğru yol yanında yanılma ve yanlışları da içine alan “Zann” keyfiyetine yorulmalı… Tos vurma, baş vurma, başvurma, bütün insan faaliyetleri’nin hâl ve istikbâline dair; Ezel’in açılımından… Ve ileri giden zaman hayatımızda, doğruya ermek için hatıra, kadim zaman ve Ezel’e ihtiyacımız bundan; hani, “Nereden, nasıl geldiğini bilmeyenler, nereye ve nasıl gideceklerini de doğru olarak bilmezler!” meselesi… Sürt: Mesh, ovmak, sıvazlamak. Bir bilinmezin tacizindeyiz… Yine Hakasça, Sürtek: Yar, uçurum. “Kuşatan. Berzah”… Varlığın, varlıkla anlaşılması; Seretan-Nath bahsinde kök… Mandal-Kıskaç. Yengeç. Tutan, yapışan: 126: Salih-Allah Sevgilisi’nin isimlerinden biri… Mandal: Man-Dal… Ma’n: Az şey. “Ruh’tan size çok az şey bildirildi” âyetini hatırla. Allah’tan gelen herşey ruhtur; ve Allah’la insan arasındaki biricik geçit, ruhun ruhîlikle sezilişi yolu, imândan. Resûlü’ne imân bile, Allah’tan… Dal, irşada delâlet eder, gövdeden kıvrılan ağaç dalı misâli; kemer, “icâd, ibda”dan, nefs… Şems-i Tebrizî Hazretleri, “Dal, iki Elif’tir” buyuruyor; İrşad Dal’ı, dalın ağaçtan olması misâl, hem O’nu, hem O’nu işaret ediyor. Bu hakikatin başı, Allah ve Resûlü, sonra Resûlü’nün gösterdiği yoldan Allah ve sair insana… Elimde icazetim, KKM ve başvuru sorum, “Men ene-Ben Kimim?”: 140: Talk-İngilizce’de “konuşmak” demek, konuşan!): 67: BITANE-Gizli şey. Sırdaş. Asfar. “Seferler. Sıfırlar. Sarı renk. Hasta. Vücud. Kust neviinden bir ot”. Bir şehrin merkezi ortası. (Şehr, Süryanice’de “su” demek… Şehr: Şöhret. Bir aylık müddet. Allah Sevgilisi’nin, “bütün âlemlerce bilinen” anlamında bir ismidir… Bitane: Hilâl. Kaftan astarı. Çarşaf. Hâlis. Dostluk. Kuvvetli olmak)

*

NATIKA-Düşünüp söyleme hassası, istadadı. Fesahat ve belagatta söyleme kuvveti. (İnsan: 162= 1161: Natık-Konuşan. Söz eden, söz söyleyen. Bildiren. Fikir ederek düşünen. Altun ve Gümüş gibi mal… Büyük Alman Şâiri, dinî his ve terbiyesi tamam ve bu teslimiyet içinde Allah’ı arayan, mevzuları “her nakışta” hesabı ve “Şiir, bilerek bilmeyerek Allah’ı arama sanatıdır!” ölçülendirmesinde “bilerek” sınıfından ve İslâmî tahassüsü andıran ve uyandıran biri… Ondan bir mısra: “İnsan konuşan olalı!”… Allah’ın 99 güzel ismi hatırda, bütün insanlar Allah’ın mahlûku olarak O’nun konuşanı; bilerek bilmeyerek, doğru veya yanlış, aslında her nefesinde bilerek bilmeyerek onu zikrediyor, onun tasarrufunda oluşunu beyan ediyor… Kelâm Allah’ın bir sıfatı ve varlık “Kün-Ol” sözüyle var oldu… Allah’ın halifesi olmak üzere yaratılan insan, –bilerek bilmeyerek–, bir konuşan; ister söz olarak de, ister lisan-ı hâl ile, bu böyle… “Halkın dili Hakk’ın dilidir!” meşhur; öyledir de Allah’ın rızası nerde, ayrı mesele… Simyan-Siman. Süryanice’de Hak: 161: Ma’na-Mânâ. İçyüz. Lâfzın delâlet ettiği şey. Rüyâ, düş. Dilemek, irade… El’as-Gök dudaklı: 161: Alyan-Uzun boylu, iri yarı… Siman-Semiz, besili, yağlı: 151: Mehdî Muhammed… Simya ile Simyan ilgisine dikkat): 165: RAHMAN SURESİ, 19-20. âyetleri ebcedi. (Lüb: Yağ, kaymak. “Süt. İlim”… Yağ, iki şeyin birleşmesidir; bir şeyin diğerine sirayeti, sirayet eden şeyin, sirayet edilen şeyle birleşmesidir… Dal: İki Elif!)

*

BEŞİ: Uygur Lûgatı’nda, “Kafa, baş”… BEŞİ’: Tadı ekşi ve acı olan şey… Üstadım’ın Çile şiirinden: “Bir fikir ki sıcak yarada kezzab / Bir fikir ki beyin zarında sülük / Selâm selâm sana haşmetli azab / Yandıkça gelişen tılsımlı kütük!”… KOÇ Burcu, unsuru Ateş, vücutta tesir yeri Beyin-Baş, simyada Kül etme safhası… İKİZLER Burcu, Lâtince “Gemini”: Unsuru Hava, türü Birleşik, İkizler yıldızı Utarid, vücutta tesir yeri Akciğer ve Kollar, simyada Sabitleme safhası… ABDÜLHAKÎM Koltuğu: Abdülhakîm Kolları… BAGAL-Koltuk, Kollu: 33: BEL-İki zirve arasındaki çukur yer… Karaçay-Malkar Lûgatı’nda, AYRI: Dağ boğazı. Dağın iki zirvesinin arasındaki nokta. Yolun ikiye ayrıldığı nokta. “Vahdet-i Vücud, Vahdet-i Şuhud”… AYRI: Çatal, yaba, ekin kaldırma ve savurmada kullanılan âlet… AYRI ÇABAK-Yengeç. Seretan. Dört ayak ve kıskacın biri bir tarafta, aynı şekilde diğer tarafta. “Beş beş: On”: 318: ŞEHÎD… Uygur Lûgatı’nda, BĞAZ-Boğaz. Gebe. Yüklü: 1010= 11: AY… Üstadım’ın Çile şiirinden: “Bir zerreciğim ki Arşa gebeyim / Dev sancılarımın budur kaynağı!”… SEVR-Boğa. Burcu’nun bedende tesir yeri Ense ve Boğaz. “Can boğazdan gelir”: 706: FİKİR Kahramanı.


Baran Dergisi 397. Sayı