MATLA’ Beyit: Benim mu’ciz beyân-ı nutk-ı bürhanım dehânımdır / Meh-i ma’nâyı şakka tîğ engüşt-i zebânımdır. — (Şeyh Gâlib)… “Benim muci[ze] delilli nutuk beyanım söyleyiş tarzımdadır — Mânâ Ay’ını ikiye bölen kılıç lisân hünerimdedir!”

*

SERVETİ BEYAN: 1169: RAHMAN Suresi 19-20. âyetler… KUST-Topalak otu: 169: KIST-Hisse, nasib. Mizan. Parça parça verilen hediye. ADALET etmek… KALEM-Yazı âleti. Kamış. Maden, taş ve tahtaya bir nakşı hakketmek için kullanılan sivri âlet. İnce BOYA fırçası. Yazı enva’ı. RESİM nakış. Ağacı aşılayan ince çubuk. Ok. Merkez. ( Allah NUN ve KALEM üzerine yemin etmiştir; “Nun” Sûresi veya “Kalem Suresi”, yahud “Nun ve’l Kalemi” Sûresi denilen Sûrede… NUN: Bir harf. Balık. “Kalem”. Allah’ın NUR ismine, 4. Semâ’ya işaret eder. Bu gayb’da Musa Aleyhisselâm, Çarşamba günü, gayb perdeleri BEYAZ… Müşteri yıldızı ve Balık Burcu hatırda; BEDİ’ ve yansıtma-aksettirme de… KALEM, Hemze ile işaret edilen; Allah’ın BEDİ’ ismi ile alâkalı ve “İlk Akıl” mertebesidir!): 170: KAVANOZ-( Yevmiye: “İkimizin şiirlerini yazdım, bayılacaksın!”… O noktalamalardan biri: Bir cümbüştür kopsa da gece yakamozlarda — Münzevi balıklarız ayrı kavanozlarda! )

*

MATLA’ Beyt’in Birinci Mısraı’nın Ebcedi: 1033: DÜ-DİDE-“İki göz”… GEVZ-Ceviz. Her nesnenin ortası. Sallana sallana yürümek. Naz etmek. ( Mezarlıklarda bulunan servi ağacı, nazlı ve hüzünlü sevgilinin sallana sallana yürüyüşüne benzetilmiştir. Cevz’in “cimri” anlamı, malûm kabuğu sert, içini elde etmede müşkülümsü olunmasındandır; “ölüm akla yokluk şeklinde hitab eder” hakikati, ölümün sırrını vermede “cimriliği”dir. Kinâye. “Göz”ün “ölüm” ve “idrak” anlamı, aynı kinaye ile; “idrakin aczini idrak bir ilimdir!”… CEVZA, Güneşin Mayıs ayında girdiği ve iki parlak yıldızın bulunduğu BURÇ’tur; “İkizler Burcu” denilen ): 33: CÜLL-Gül. Her nesnenin büyüğü ve muazzamı. ( Gül: 50: Kül. Kül rengi. Gri renk. Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin umumiyetle tercihi, cübbede gri… KOÇ Burcu, unsuru ateş, tabiatı sıcak-kuru, gezegeni Merih, Simyada –muamelesi– kül etme… Üstadım’ın Çile şiirinden: “Ateşten zehrini tattım bu okun, — Bir ânda kül etti can elmasımı!”… Fürfur-Koç. Hamel: 566: Seyyid Abdülhakîm Arvasî… İspanyolca, Roset: Küçük gül. Rozet… Roseton: Renkli camlarla süslü yuvarlak pencere. Vitray… Farz: Yapılması zorunlu olan âmel. Gedik açmak. Pencere… ABDÜLHAKÎM Koltuğu hatırda… Mekân yüksekliği olarak Güneş merkezinin üstünde Merih, aynı şekilde Güneş’in altında Zühre yıldızı; BOĞA Burcu ve TERAZÎ-MİZÂN Burcu gezegeni. )

*

MATLA’ Beyt’in İkinci Mısraının Ebced Toplamı: 3166: NEVİN-Yeni, yepyeni şey… MÜBDİ’: 116: AVN-İ Şeriat… NÜHAS-Bakır. Kızgın maden. Kıtr. Ateş. Dumansız alev. Bir şeyin aslı. Tütün. (Zühre Yıldızı’nın unsurları toprak ve hava, bunların tabiatları kuru-soğuk ve sıcak-nemli. Madeni, Bakır): 119: ZÜLFİKÂR.

LEVHA: 31 Aralık 1983… Mustafa… Seyyid… Nur… Böyle bir isim görüyorum; UFUK ona, DİYAR-BAKIR’a mektub yazmış… Mektub diye eski Büyük Doğu’ları okuyorum… Mektub, “burada seni imâ ediyor!” diye benden bahisle geçerken, bunu Büyük Doğu’dan takib ediyorum… Garib bir hâl: Okurken, okumuyormuşum ve bende mevcut olanın yansıması gibi birşey… Ufuk, torununu o isme ısmarlamış!

*

MUSTAFA Seyyid Nur: 559: KAPTAN Kusto Müslüman… MATLA’ Beyit: Ol kaddı ham ki bir güzel elde asâsı var / Vâdi-i istikamete hoş reh-nümâsı var — (Şeyh Galib)… BİRİNCİ mısraın ebcedi: 559: MEHDÎ Salih İzzet Mirzabeyoğlu. ( Ham: Kıvrılmış, bükülmüş, eğilmiş… Kadd: Boy. Boybos… İngilizce, Sag: Neşeyle-Eğilmek, bükülmek. Üzüntü ile eğilmek, çökmek, kaybolmak… İngilizce, Saga: Destan… İspanyolca, Sigle: Bir ismin baş harflerini kullanarak kısaltma… M.S.İ.M: 240: K.K.M. “Kaptan Kusto Müslüman”… Asa: 172: Kabis-Hızlı giden at. “Kabis; Yusuf Aleyhisselâm’ın rüyâsında gördüğü yıldızlardan biri”… Akab-Topuk, ökçe. Bir şeyin gerisinde olan zaman ve mekân: 172: Mukallib-Başka tavıra geçiren )… BEYT’in İkinci Mısraı Ebcedi: 2508: EVKAT-Vakitler. ( Vakt-İçinde rahmet biriken çukur: 506: Nakş… Rehnüma-Kılavuz: 296: Risale-Mektub. Bir kimsenin sözünü veya emrini başka birine götürme… Engürek-Gözbebeği: 297: Muran-Karıncalar. Neml… İspanyolca, Hormiga: Karınca… İspanyolca, Hormigon: Beton. Taş. “Yağmur çisintisi”… Lad-Duvar: 35: Dil-Gönül, kalb, niyet. Lisân… Dal-Ağacın verdiği ilk kol. Dal harfi: 35: Mahfuz-Korunmuş. Gizlenmiş. Hafızaya alınmış. Gözetilmiş. )

*

İspanyolca, COBRE-Bakır. “Hava ve toprak unsuru”: 212: BÎR-Yıldırım. “Vav, gönül”… PÎR-Yaşlı. Seçkin: 212: TARİH… İspanyolca, COBRO-Tahsil etmek. Toplamak: 217: KAFA Kâğıdı-“Üstadım’ın eseri, TİLKİ Günlüğü’nde Ufuk”… ZÜHRE-Çoban yıldızı. Târık. Kervan kıran. Sabah yıldızı. Çolpan. Venüs. Berraklık, safilik: 217: BAHUR-Çok sıcak… İspanyolca, COBRA: Zehirli bir yılan.

KİM-YA, SİM-YA

MATLA’ Beyit: Hat-ı ruyun ki dikkatlerle ta’zîm üzre yazmışlar / Meğer âyât-ı Nemli safha-i sîm üzre yazmışlar — (Şeyh Gâlîb)… “Yüz hattın ki hürmete riayetle yazmışlar — Meğer Ayat-ı Nemlî SÎM sayfa ve safhası üzre yazmışlar!”

*

HATT-I Ruy “Çehre hattı” :825: MEHDİ Muhammed Salih İzzet Erdiş… HAPİSHÂNE: 826: MAHFUK-Hafakanlı… Hafıkan-Doğu ve Batı. Maşrık ve Mağrib: 832: Matla’ Defteri… İspanyolca, Single-Baş harfleriyle kısaltma: 151: Mehdî Muhammed… Müellif-Kitab telif eden: 156: Ef’a-Engerek yılanı. Gözbebeği… Kayyum-Bütün herşeyin kendisi ile kaim olduğu Allah: 156: Singlo-Asır, yüzyıl… Nasiye-Cehrenin gösterişi, alın: 156: Yusuf-Yüzünün güzelliği ile meşhur, nuranî âleme âit hakikatleri keşfederek rüyâ tâbirini öğrenmiş olan ve kardeşleri tarafından kuyuya atılan ve oradan geçen bir kervan tarafından kurtarıldıktan sonra Mısır’da sarayda köle iken hapse düşen, sonra kurtulan Peygamber. Hapishâne’ye, “çilede pişme yeri” niyetine ismine izafeten “Medrese-i Yusufiye” denir; adamına göre… Hazret-i Yusuf’ta “Melâhat güzelliği”, yâni yüz güzelliği; Allah Sevgilisi’nde “sibahat güzelliği”, yâni nefs-ahlâk güzelliği üstün… H.F-Hakikat’i Ferdiyye: 88: Habibullah-Allah’ın Sevgilisi… Elvan-Elvan. Muhtelif görünüşler: 88: Lahn-Güzel ve kaideli ses. Nefes. Hece. Meyl. Fehmeylemek. Lisân. Lûgat. Fetva. Mânâ. Mefhum… Tılham-Fil: 88: Adid-Birçok sayı. Birçok harf. Çok şeyler. Birbirinin dengi… S. S. C. B- “Harfler yıkılmadan önceki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin kısaltılması ile ilgili ise de, benim yevmiyem olarak tâbir bakışımda Üstadım’ın şu sözü, o nefese bağlanan lûgatın kelime ve harf hâlinde üslûbunu da gösteriyor: Hayatı buz gibi mistik ve nizamı maddeci!” : 125: Âdin-Otlakta bulunan dişi deve. “Cuma günü. Gayb-ül Gayb. Perdelerinin rengi yeşil. Allah Sevgilisi’nin, İnsanî Hakikatin bütün perdelerine onlara mahsus rengini veren gaybı!” … NEMLE-Bir tek karınca. Zerre. Atom: 125: ADEN-Deniz kenarı. Küst. Tembel. Bitki. Madde ve hayvan arası… “Varlık ve bilgi, zaman ve mekân” hâlinde ne varsa, KÜLLÎ CİSİM tâbiri ile kalbte bir mertebe, Allah’ın ZÂHİR ismi ve mânâ kümesi GAYN harfine işaretlidir; bu ifâdede, hem “mavera-üt tabia ve mavera-üt tab’ ”, yâni fizik ve metafizik anlamıyla “madde”, hem de topyekün varlığın harf varlıklarında iki yüzüyle görünüşü mevcut. Hani, berzah âlemi’nde kalb mertebelerinden bahsederken, Berzah Âlemi’nin Allah’ın Zât Âlemi ile Varlık Âlemi arasında her iki tarafı tanıyan olması meselesi… Bu belirtildiği ânda, fizik kâinat’ın her varlık katının ona mahsus mücerret oluş cevheri demek olan “mistik” vasfını, harf keyfiyetiyle ilgide belirtmiş oluyoruz… VARLIK, neticede Allah’ın “Nefsi, nefesi, demek ki emri işitmesi istenene sesi”; demek ki harfler, Kur’an’ın Allah’ın kelâmının Kul kelâmı üzere görünüşü gibi, iki yüzlü… harf; gece ve gündüz, yâni “yevm-gün”, yemiş toplama, sahibini tanıtma-hüviyet belirtme, başkasını tanıtan, merhamet-rahmet ve kuşatan… Allah’ın, rahmetinden dolayı kötünün de var olmasına müsaadesi, varlığın kelâmla çerçevelendiğini ve insanla mühürlendiğini gösterir; 28-29 harf… Ay ilk Hilâl hâlinden Dolunay’a ve tekrar küçülerek son hilâl hâlinde bitimine, KAMERÎ Ay olarak 28-29 güne tekabül eden bir zamanda; HİCRÎ sene olarak 12 ay böyle… BİR NOT: Zâhirin zâhiri var ve zâhirin bâtını var. Bâtının zâhiri var ve bâtının zâhiri. Böyle, bunların da arasına girecek, işi insan ve varlık sayısına kadar ölçü ve içyüz zamanına ayırabiliriz. Halk âlemi ve Bâtın âlemi derken, sanki bâtın ehli dünyada yaşamıyormuş gibi olmasın diye bu izah. “Kişi, üzerinde bulunduğu işin zamanı içindedir!” dedikten sonra, dışyüz ölçü zamanının iş ve telâşesinde kalanla, o zamanı bâtın yolunda geçiren ehl-i kalb farkı, bize bir kısaltma ifâde ile, Halk Âlemi ve Berzah Âlemi ayrımını veriyor. Berzah âlemi, Halk âlemi için zaruri ve gıda verici hükmündedir. Allah’ın Zât Âlemi de, Berzah âlemi ve dolayısiyle Halk âlemi için zaruri ve gıda veren… Zamanın geçmiş ve gelecek kayıtlarını koyan biziz; bunlar, “Dehr Allah’ındır!” buyrulduğu üzere, Allah’ın “Dehr” isminin zımnına dahil değildir. İcmal mertebesinde ân, tafsil mertebesinde zaman; ân, Arş’tan taayyün eder, belirir. Bu hususta da bir kısaltma, yâni toplam ifâdesiyle konuştuğumuz belli; Halk âlemi’nin, zamanın “bir varlık ve bir yokluk” temposunda tecellisine nisbetle, “zamanüstü” nitelikte kesiksiz ve kopuksuz “tek ân” dediğimiz ve akılla da kabul ettiğimiz bu ruhî hâl zamanı, bunu yaşayan her ferdin mizacına nisbetle süren ve renk alandır… Allah lâfzının HE harfi, nefes harfidir ve zikirde “Hu” kısaltmasıyla O kastedilir; He ve Vav arasında topyekün varlık. Harf ilminde HE, Allah’ın Bais ismine ve Levh-i Mahfuza işaret ederken, aynı zamanda varlığı ifraz eden başlangıç, HEMZE ve Elif harfi yerine de kullanılabilen; Allah lâfzındaki HE tonu HA, Allah’ın El-Ahir ismine, bu da şekil veren ama kendi şekil olmayan HEBA mertebesine işaret ediyor. HI harfi, Allah’ın “Herşeyi yerli yerince eden” mânâsındaki HAKÎM ismine ve şekil-suret mertebesine. Bu çerçevede, harflerin birbiri ile ilgisinde doğan hakikat ve hikmetler de misâllendirilmiş oldu… HE, topyekün varlığın kendisinden çıktığı harflerle ifâdeli bir “boşluk” olmanın yanında, o harfleri “Hava, toprak, ateş, su” unsurları arasında, “sıcaklık, kuruluk, nemlilik, soğukluk” şeklinde vasıflandırmada; Hava ile ateş arasında sıcaklık, Ateş ile toprak arasında kuruluk, Hava ile su arasında nemlilik, Su ile toprak arasında soğukluk. En azından Bâtın’ın zâhirini ister Zâhir’in bâtını Simya ilmi, bu anlamda Kimya’nın özü olarak ve birlikte, harf ilmiyle ilgide… Dünya’nın Güneş etrafındaki devrinden doğan sene hesabına uydurulmak üzere tertiblenen Hicret başlangıçlı RUMÎ Takvim’de, HİCRÎ-Kameri aylar bildiğimiz mevsim hesabına uygun olarak sabitlenmiş ve bu bütün feleklere nasibini veren FELEK olarak mücerret 12 burç olarak ifâdelendirilmiştir. Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin izahı “gece ve gündüzün eşit olduğu” Bahar ayı başlangıçlı HE harfiyle ilgili Kamerî Ayların, bütün mevsimleri döne döne başlangıca ermesi yerine sözkonusu sabitlik, Milâdî Güneş takvimi ile Kamerî Takvim arasında bir ihtimâllere açıklık; tam da HE harfinin Levh-i Mahfuz, topyekün varlığın İNSAN varlığı-varlıkları merkezindeki kaderleri-zâhirî ve öz maksatlılıklarına uygun… Bahsi geçen Burçlar: Hamel-Koç, Sevr-Boğa, Cevza-İkizler, Seretân-Yengeç, Esed-Arslan, Sünbüle-Başak, Mizân-Terazi, Akreb, Kavs-Yay, Celî-Oğlak, Delv-Kova, Hût-Balık… Bunların baştan itibaren tam karşısında, “tabiat-bitki, öz, jeni, karakter” olarak neticede canlılık vasfıyla, “sıcak, soğuk, kuru, yaş” mahiyeti ve birbirleriyle ilgilerinde, türü “en önemli ve esas, muhtelit ve karışık veya karmaşık, sabit ve değişmez yerleşik” olarak 7 yıldız ve bunların 12 Burç’ta gezmeleri; sabit vasfı, bir Burç karşısında böyle iken, başka Burç karşısında değişebilir: Bu gezegenlerin Burçlar karşısında görünmeleri, aylık zaman hesabiyle “Merih, Zühre, Utarid, Kamer, Güneş, Utarid, Zühre, Merih, MÜŞTERİ, Zuhâl, Zuhal, Müşteri.” İNSAN Vücudundaki karşılıkları ise, “Baş ve beyin, Ense ve Boğaz, Akciğer ve kollar, Göğüs ve karın, Kalb ve sırt, Bağırsaklar, Böbrekler ve damarlar, Cinsiyet uzuvları, Uyluk ve kalçalar, Dizler ve eklemler, Bacaklar ve ayak bilekleri, Ayaklar”; bunların karşısında da vücudun bu uzuvlarının “erkek ve dişi” mahiyetleri ile görünüşü var - “Erkek, dişi, Erkek, dişi, Erkek, dişi, Erkek, dişi, Erkek, dişi, Erkek, dişi”… KİMYA ve tabiî ki TIBB’I ilgilendiren ECZA’nın, zâhirin bâtını SİMYA’da “engar-zan, tasavvur, hikâye ve zamanı”, bu vasıfta aksi, “operasyonu, amelîyatı, fiili”: BAŞ ve beyin, tabiatı sıcak ve kuru, simyada “kül etme. ENSE ve boğaz, (Heba ve Küllî Nefs, Burcu Boğa), tabiatı kuru ve soğuk, simyada “katılaştırma”. AKCİĞER ve kollar, (Hava ve kuşatan), sıcak ve nemli, simyada sabitleme. GÖĞÜS ve karın, soğuk ve nemli, simyada “çözmek, bozmak, feshetmek”. KALB ve sırt, (Varlık derecesi esir), tabiatı sıcak ve kuru, simyada kabz ve sindirme. BAĞIRSAKLAR, tabiatı kuru soğuk, simyada damıtma. BÖBREKLER ve damarlar, tabiatı sıcak ve nemli, simyada yüceltme ve yükseltme. ( Kandaki zehir ve zararlıların süzülerek mesaneye verilmesi ve onun “zü-hür, hayat veren” olarak damarlarda dolaşması. ) CİNSİYET uzuvları, tabiatı soğuk ve nemli, simyada ayırma. ( Fark akılda, tefrik histe. Burcu AKREB… Mishell: Dil, lisan. Akreb. Belâ. Yabanî eşek. Uzun zamanlar… Akreb: Yakın, ziyâde yakın. ) UYLUK ve kalçalar, tabiatı sıcak ve kuru, simyada İBDA’. (Burcu KAVS, Yay ve Gezegeni Müşteri.) DİZLER ve eklemler, tabiatı kuru ve soğuk, simyada mayalandırma. BACAKLAR ve ayak bilekleri, tabiatı sıcak ve nemli, simyada çoğaltma. AYAKLAR, tabiatı soğuk ve nemli, simyada yansıtma. (Burcu Balık.)

*

TA’ZİM-Hürmet. Riyazet. İkramda bulunmak: 1070: SÎ-Otuz. ( Lâm harfinin ebcedi: 30: Sülüs-Üçte bir… Lâm harfi Da’va Cetvelinde Allah’ın Lâtif ismine işaret eder ve sayı değeri: 129: Salih… Felek-gök, gök katı, devir. Tali’, baht. Büyük ve dairevî olan şey. Gök seyyarelerinin gezdiği âlem. Dünya, âlem. Yuvarlak kütük. “Güzel söz”: 130: Kelef-Yüzdeki benek, ben. Şiddetli sevgi… Kul-“De, söyle, bildir” meâlinde emirdir: 130: Mekyes-Akıllılık ve ferasetle bilinen kimse… Medmum-Kırmızı renkte olan. Dolu, dolmuş. “İbrahim Aleyhisselâm’ın, kırmızı akik renginde gayb perdeleri olan Kalb gaybı.”: 130: Seng-Taş. Hacer. Vezin. Tartı. Terazi. Ağırlık. Beraberlik. “İbrahim Aleyhisselâm’ın zevcesinin ismi Hacer, oğlu İsmail Aleyhisselâm’ın anası… Silâm: Hamd. Taş. Su”… Sımm-Arslan. Bela. Afet: 130: Silm-İslam, Müslim olmak )… MATLA’ Beytin Birinci Mısraı’nın toplamı: 3866: HOROZ… HÜSREV-Hükümdar: 866: RÜSUH-İlim ve fennin derinliğine vukufiyet. Sağlamlık. Devamlılık. Sabit olmak. Maharet. Meleke… MEKTUBAT-İmâm-ı Rabbanî Hazretleri’nin baş eseri: 869: NECİP Fazıl Kısakürek-SALİH Mirzabeyoğlu.

*

AYAT-I Neml: 532: MEHDÎ Salih İzzet Mirzabeyoğlu. ( M.S.İ.M: 210: SUN’-Yapmak. İBDA’. Eser, yapılan iş. Tesir. Güzel iş yapmak )… NEML Suresi-Kur’an’ın 27. Suresi. Süleyman Aleyhisselâm’la ilgisinden dolayı Süleyman Suresi de denir. ( Halid bin Velid Hazretleri’nin, “Horoz” anlamında “Ebu Süleyman” nâmını hatırlayınız. Aynı nâm ile oğlu Hazret-i Süleyman’ı da! ): 391: KASSAR-Leke çıkaran. Çırpıcı, yıkayıcı. (İbrahim Kasaroğlu isimli veli hatırda… Rüyâda gelen mânâ: Efendi Hazretleri, Üstadım ve yanlarında “İbrahim Kassar” isimli biri)… AYAT-I NEML-(Neml suresi 18 âyet ve 19. âyet meâli: Nihayet KARINCA vâdisine geldikleri zaman, bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman Aleyhisselâm ve ordusu sizi ezmesin!” dedi. —Süleyman onun sözünden dolayı gülümsedi ve “Ey Rabbim! Beni gerek bana ve gerekse ana babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya muvaffak kıl. Rahmetinle beni iyi kulların arasına kat!” dedi… Kuş’am: Karınca yuvası. Örümcek, ağ dokuyan. Sırtlan. Arslan. Belâ. Yaşlı, koca, pir): 4950: DOĞUM Tarihim… Müşteri-Malı parayla alan. İstekli, arzulu. “Müşteri yıldızı. Mübdi’.Yay Burcu gezegeni”. (Mesiha: İyi ve yeni yay. Gümüş parçası): 950: EBU-L Fadl-Altun… MUDÎK-Sıkan, sıkıştıran, darlaştıran: 950: MÜSTETİM-Tamamlanmasını isteyen… DIFDA’-Kurbağa. (Çağz-Kurbağa. Korku. Kapandığı hâlde içinde cerahat olan yara. İnleme: 1010: ELVAN-Renkler. “İnsanî Hakikatin 7 gaybı, 7 renkte”… Dibace-Atlas kumaş. Takdim. Feleklere nasibini veren mücerret bir boşluk –HE harfi ile işaretli Levh-i Mahfuz– kabul edilen alas feleği: 10: Evc-Zirve. Bit. Seyyarelerin hareketlerinin merkezden en uzak noktaları… Mürg-ab: Kurbağa. Su kuşu. Ördek vesaire: 243: İcazkâr-İcazetli, kısa ifâdelerle çok şey anlatan… Ebced: 10: Kürtçe, Çav-Göz. İdrak): 954: MÜSTENTİC-Netice çıkaran.

*

SAFHA-İ SÎM-“Sîm safhası, Sim sayfası”. ( Safha-Aynı şey üzerinde görülen değişik hâllerden herbiri. Kısım. Bir şeyin düz yüzü. El ayası, kef, alınyazısı. Bir hâdisede birbiri ardınca görünen hâller. Yazılmış ve yazılabilir sahife: 183: Abdülhakim-Hakîm Allah’ın kulu, Allah’ın Hakîm kulu… Safh-Suç bağışlama, dostluk etme:178: Fahs-Bir şeyin içyüzünü araştırma, aslını tetkik etme. Ayırtmak. Bahsetmek. Seyirtmek. Sıçramak. “Akreb Burcu”… Mu’sa-Ustura: 178: Makbul-Kabul olunan, beğenilen, sevablı… SÎM-Salih İzzet Mirzabeyoğlu: 110: TAK-Bina kemeri. Çardak. Kubbe. Dibace. Atlas. “Tag-Taşkın, aşkın, hekim, hakîm, ledün’ü hatırla!”… Müsevvid-İlk nüshaları yazan. “Atlas”:110: Kesel-Tembellik. Gaflet. Hareketi az. Nebat. Sahil. “Atlas”… Heyneme-Gizli ses. “Karınca”: 110: Alî-Necib. Üstün. Yüce. Çok büyük. Meşhur ): 293: İHTİSAR-Kısaltmak. Sadeleştirme. İhlas. İcmâl etmek… BASİR-Görücü. Allah’ın 99 güzel isminden biri: 293: SADR-Göğüs, ön, kalb. Her şeyin evveli ve başlangıcı. Rücu, sığınılan yer. Kumandan… MEZHUR-Terennümle okunan kaside, İlahî münacat. Hazret-i Davud’a inen “Zebur”un surelerinden herbiri: 293: MERMUZ-Açıktan olmayıp işaret ve remizle anlatılan ve imâ edilen… HURUF-Harfler. İsim ve fiil olmayan kelimeler: 294: CİRMAN-Uzuvlarla beraber vücud… DAVUD: 15: B.D-İBDA.

*

MATLA’ Beyt’in İkinci Mısraı’nın Ebcedi: 1903: KAABID-Kısıcı, sıkıcı anlamında Allah’ın güzel isimlerinden biri… SABİT-Duran, yerinde durup hareket etmeyen. Doğruluğu isbat edilmiş. ( Gafleti aradığını söyleyen Veli’nin kasdı budur… Felekiyat ilminde Güneş merkezli tabaka tayininde “Sabit yıldızlar veya menziller seması”nın, Güneş merkezli alt tabakada eş yeri, “esir” tabakasıdır ): 903: TESAÜB-Gaflette bulunma. Esneme… ( HA harfi, Allah’ın El Ahir ismine ve “heba” mertebesine işaret eder… Heba, “şekil veren ve kendi şekil olmayan” olarak, “deberan-bozan”dır; hani, harflerin Ay menzilleri tabiri içinde 30 günde “doğumdan-batıma” seyri, ayrıca vücud ve ruhî onun tamamlığına işaret eden anlamı var ya, TE harfi de Allah’ın El- Kabid ismine ve “esir” mertebesine işaret ediyor. Bu mertebe “Kalb” mertebesidir. AY’da Hilâl’den Bedr hâline ve tekrar hilâle, neticede kaybolmaya kadar, ışık alma durumuna göre şekilden şekile bozulmadan bozulmaya görünüyor; demek ki bozulma, bir kıymet ölçüsü değil, “sonradan” ve “şekil alma” mevzuudur… Aynı anlamda, şekil-suret de, tek başına iyi veya kötü demek değil; kasıd belirtilmeli… Bu izâhlar çerçevesinde, “sıkıcı, kısıcı”nın “deberan-bozan” ve “esir-kalb, değişen” ilgisi, “heba” ile birlikte anlaşılıyor; dikkat, Allah’ın her ismi her ismiyle ilgili, varlık dereceleri de… Şablon yok… Sanıyorum FUZULÎ’nin şu beyti, anlatılanların intibâı ile birlikte: “Sim-berlerden gelen taşları yığmış çevreme / Aşk ma’mur eylemek ister bozulmuş gönlümü”… AY’ın maden sembolü gümüş; veya gümüşün AY… SİM-Ber: Kalb, göğüs… “Sim-berlerden gelen harfleri yığmış çevreme — Aşk ma’mur eylemek ister deberan gönlümü!”… Allah, bir aşk ânında Muhammedî nuru yarattı; Kul, sonra, yâni âhir… Allah’ın AHİR ismi ve “heba” mertebesini hatırla; Fuzulî’nin gönlünü mamur eylemek isteyen Aşk’ı… HEBA ile ESİR, biri “Mavera-üt tabia”, diğeri “Mavera-üt tab’ ”da lâtif; ve ikisi de, “boşluk” tabir edileni dolduran… LESKOFÇALI Gâlib’ten: “Hak oldu gönül kaldı reh-i aşkta / Hiç bad-ı vefa esmedi sîm-berimden”… Hak: Toprak… Reh-i aşk: Aşk yolu… Bad-ı vefa: Vefa yeli… Bad-ı vefa: Vefa olsun… ARŞ, Güneş Merkezli mekânette, en üst tabaka; Allah’ın istiva ettiği, hüküm ve saltanatının mutlakiyetini ifade eden mertebe. Allah’ın bütün yarattıklarına kendilerinden daha yakın olması ve “zuhrunun şiddetinden gaib” hüviyeti, “hükmü” için de tabiî olarak carîdir; “en doğrusu, doğruyu Allah bilir!”… Netice olarak; Güneş merkezli semaların zirvesi ARŞ, Güneş merkezli bir mekânın en altında ARZ’a, Allah’ın “KAHHAR-Her varlığa üstünlüğünü gösterici” mânâsıyla eş. Leskofçalı Galib, “Aşk yolunda toprak olup kaldı gönül — Hiç vefa rüzgârı esmedi kalbime!” yorumuna da bakar bir söyleyişe çekilse bile, aslında “vefa rüzgârı esmedi” kasdıyla “Allah’tan gayrı her şeyden gafil” bir fânilik hâlini belirtiyor. HAKİKAT-İ Ferdiyye olarak Allah Sevgilisi’nde tecelli eden bir hâlin, ümmetten bir fertte görünüşü… KAF harfi, Allah’ın “Muhit” ismine ve “Arş” tabakasına işaret eder; Zira’ karşılığı… Zira’, “Ay menzillerinden biri ve tulu-m’dur; doğuş, birden zuhur etme, hücum etme, bir şeye vakıf olup bilme, dolu” demek… Divân Edebiyatı şâirlerinden Nâbi’nin beyti, bâtınî mânâyı açıklar: “Manend-i zira’ elden ele devr eyler / Her kim ki olursa müstakîmül ahval”; Zira’ benzerine elden ele devr eyler — Her kim olursa doğru hâlli!)

*

MATLA’ Beyt’in Toplam Ebcedi: 5769: TENŞİT-Keyiflendirme, şenlendirme… İ’ZAB-Suyu temizleme. Azaba düşme. ( Üstadım’ın Çile şiirinden: “Selâm selâm sana haşmetli azab — Yandıkça gelişen tılsımlı kütük!”… Güneş merkezli bir tabakalanma olarak, Üstte İlâhî Kaide denen bir “ölçüler” ve “Makam-Kürsî”, altta hayat sıfatının işlediği “su”; Allah’ın HAYAT sıfatından çıkan ilim ve heba maddesine benzeyen su )… ASRE-Ayak kayma, sürçme, yanılma. ( Ayak sürçmelerin çok olmasından dolayı bâtın kahramanlarının bu kökten “ezell” diye andıkları, insanın yaradılışında evveli olmayan ve Allah’la arasında sonsuz bulunan zaman! ): 774: RA’SE-Kulağa takılan küpe. ( Kurta-Küpe: 309: Hurufiye-Harfler ve kelâm ilmi… Huş-Kalb: 309: Hızzet-Mertebe. Menzil. Derece… Kıtr-Erimiş bakır. “Zühre’nin sembolü”: 309: Mescur-Sulu süt. Dizilmiş inci. Yanmış. Kül olmuş. Doldurulmuş. Taşkın su. Alevli ateş. Deniz. Boş, muhtelit… Tark-Bulanık su. Lugât. Renk. Vurmak, nüfuz etmek. Kesel. Gafil: 309: Taşş-Yağmur çisintisi. Rahmet serpintisi… Ashab-ı Bedr-“İslâm’ın varlık savaşı Bedr harbine katılan Sahabîler mânâsından başka bu terkibî ifâde, Allah’a ve O’na nisbet Güneş ve Ay mecazı, Sahabîler’in Ay’ın Dolunay hâline nisbetle O nuru en yakından bilen bütün ashabı kapsar: Dolunay’ın Ashabı!”: 308: Arvasî-“Ayın bütün konak ve menzillerinde zâhirî ve bâtınî yüzüyle görünen işaret edici harflerde nasıl bir keyfiyet varsa, o herbir keyfiyetin merkezinde Allah Resûlü bulunmaktadır; Dolunay mecazı bu şekilde anlaşıldığında, Peygamberler’den, Sahabîler’den, tabiin ve velilere, nihayet fertler hissesine kadar bir nasib. )

*

İNS-İnsan: 111: ELF-Bin sayısının ismi ve çok şeyle ünsiyet eden anlamındadır… MA’RAZ-Bir şeyin arzolunduğu yer. Göründüğü yer. Sergi: 111: MEKÂN-“Varlık, oluş. Vücud, âlem, kâinat; kevn”den iştikak eden, “Yer. Mahal. Ked, hane”… SİMYA-Alâmet, işaret. ( Harflerin herbirinin, Allah’ın ismine ve bir varlık mertebesine işaret edişi malûm. “Ateş, hava, su, toprak” şeklinde Kâinat’ın varlıklarına âit dört temel unsur ve bu unsurların “sıcak, soğuk, kuru, nemli” şeklinde dört asıl tabiatı, harflerin de bu tabiatlara nisbetle tasnifini getirmiştir: Bu dört tabiatın dört unsurla ilişkisi içinde, birbiriyle ilişkisi de dört tabiat olan bir topluluk-“Sıcak-kuru, Kuru-soğuk, Sıcak-nemli, Soğuk-nemli”. “Mavera-üt tabia” ve “mavera-üt tab’ ” dediğimiz “metafizik ve fizik” âlemi arasında ESÎR maddesi, her iki tarafı da tanıyan lâtif özellikte bir sabittir. Bir merkez. ): 111: SİMYA-( Romence’de, fizikte “esîr” maddesine “eter”; İspanyolca’da da kimya’da “etere-eter, Lokman ruhu, hava, mânâ” denmesi, onun iki yüzünü gösterir. “O değilse ne?” sorusu boyunca, bütün Kâinatı kaplamış bu lâtif madde, İspanyolca “Ala-İlâhî habbe, zerre” ve “Kuimica-Kimya” birleşik kelimesi hâlinde “Alguimia-Alşimi-Simya” denilen bir ilme mevzu. “Eski devirlerde bu yoldan, madenlerden altun elde etme gayesi” denilse de, içinde “vehim, vesvese, kuruntu”dan ruhî muvazenenin bozulmasına sebeb olacak kadar derin-mistik yönü olan bir çalışma… Simya açısından ESÎR maddesi, dört unsurun hepsinin mânevî kutbu veya onların cevherî zemini; buraya giderken, ateş soğuk, su ateşli, toprak ağırlıksız, hava katı olabilir… Mantık, “başlangıçta bir vardı, herşey Birden gelir ve Bir’e döner; unsurların yeniden dönüşümü bilinirse, istenilen neticeye varmak mümkün olur; Simya bu”… Romence, Rece: Soğuk… Bizde, recrece: Titreme, hareket… Rücu etmek, geri dönmek anlamı içinde soğuk, zıddı sıcağa hamlede, dönüşümde… Romence, Recen: Hapishâne… Rece-n: Rece-Nun… Nun, “Nur”, varlık; her varlık, aslına titreşe titreşe gai hakikatinde birleşe, insan hakikatinde nihaye; Kâinat bu anlamda bir hapishâne. Zamanın maksatlılığı, insanda gaye; O’nda nihayet Hakikat-i Ferdiyye. Ebedî yenilik, Allah gaye! )


Baran Dergisi 317. Sayı