MATLA’ Beyit: Cây edeli sinem büt-i dilcûy-ı mahabbet / Dil oldu perihâne-i Cadû-yı muhabbet — (Nedim)… “Yer edeli sineme muhabbetin gönül çelen putu — Gönül oldu muhabbet cadısının perihanesi!”                                   
*
MATLA’ Beyt’in Birinci Mısraı’nın ebcedi: 1154: MEHDÎ Muhammed… Şâir, meçhule çevrili bir tecelli aynası olmakla, verdiği haberin şuurunda olma durumunda değildir; haber, tâbire ve zanna mevzu, kendi netice de bir zann. “Muhabbet çeken put”, o Allah, Resûlü veya Şeyhi veya bunlara çalar bir tarafı olan surette tecelli eden mânâ olarak bir kadın; kadın değilse de, nefsin “dişi-kabul edici” olması, onların onun nefsindeki belirişidir ki, bu hem zann, hem dişi tasvirini açıklar. BÜT-PUT’a gelince;  kıymet meselesi ayrı, onları kendine indirme yerine, kendini onlara ircada, hem de “put taşıyıcı olmak” gibi bir suçlayıcılık ve eksiklik beyanı aslında onu aşmaya memur olduğu hissi… Bende o mısra, ebcedinden belli bir tâbir ki, şâirin meşguliyeti veya sayıklaması eseri olsun, bugüne nisbetle o gün için bir istikbâl mevzuu: MEHDÎ Muhammed…  İkinci mısra, tam bir “ne söylediği değil, nasıl söyledi?” harikası: “Gönül oldu muhabbet cadusunun perihanesi!”… CADU-Büyücü. Gulyabanî. Acuze. Çok güzel söz. Çok güzel. Göz:14: SALİH Mirzabeyoğlu… PADAV-Kocakarı. Acuze: 14: DABURE-Hayvanlar. (Zâl harfi, Allah’ın “Müzill” ismine ve hayvanlar mertebesine, Ay menzillerinden “Derece almak, mübarek, mübarek yıldızlar” mertebesine işaret eder… Tefekkür: 701= 1700: Zâl harfinin ebcedi… Evveli bilinmeyen zaman Ezel’de “canlı-hayat sahibi” anlamında İNSAN’a “ezelî hayvan” demesi hatırda!)… Allah’ı bilerek bilmeyerek zikrin nefes harfi HE, Levh-i Mahfuz’a ve Ay menzillerinden “Butayn”a karşılıktır; “kalıb, beden, kalb, put”, bâtın değil, bâtınlık mânâlar… MATLA’ Beyt’in ikinci mısraı: 1437= 438: MAVERA-ÜT Tabia’-Metafizik. Bâtın âlemi… TEGAVVÜL-Renkten renge girmek. Renk değiştirmek. (Kalbin vasfı): 438: TAKUNYE-Nâlin. Tahta ayakkabı. Nal. “Hilâl”.
*
HEMZE, Allah’ın “El-Bedi’-Yaratıcı” ismine, “İlk Akıl” mertebesine ve Ay menzillerinden “Seretan”a işaret eder… SER-ETAN: Kaf[a] tası. Kova. (Etan: Dişi eşek. Uzun zamanlar. Kabul edici dil. Bir kısmı havada, bir kısmı suyun içinde kalan kaya, yosunlu taş. Kuyu kenarında oturup su içmeye mahsus taş, tas… Etenan: Adım birbirine yakın olmak… Etene: Hayvanlarda ana ile cenin arasındaki kan alışverişini temin eden organ. Bitkilerdeki yumurtalıklara yumurtacıkların yapışık bulundukları doku… Na’l-Ayakkabı. Hilâl. Yürüyen: 150: Mehdî Muhammed… Ay menzillerinden HİLÂL, doğumdan Dolunay hâline ve tekrar Hilâl ve batıma, AY’ın görünüşünün başı ve sonudur. BERZAH hakikatinde toplu bütün âlemlerin Ay menzilleri ile ifâdeli zaman ve nasibleri, onu şakkeden mucizesi ile üzerindeki tasarrufunu dillendirmiş Allah Sevgilisi’ne mahsusiyeti ile, “hidayete vesile olan, hediye ihsan eden” MEHDÎ’nin O’nun isim ve sıfatı oluşunun da beyanıdır: Mehdî Muhammed… Merkezde O, bâtında Peygamberler, Sahabiler, Veliler, müceddidler, bu bâtın hissesinde!)
*
MATLA’ Beyit: Mülk-i hüsnün böyle zalim padişahı olmağıl / Kim sanâ zâlim dese ÂDİL güvahı olmağıl — (Fuzulî)… Fuzulî’nin bu beyti, Nedim’in “Cadu” vasıflamasını ve gönlünün “muhabbet cadısının perihanesi” tasvirine açıklık getirir: Güzelin cezp ettiğine nisbetle ona ram olmayan aşkınlığının verdiği şikâyet, “aşk ve korku”, “aşk ve hasret”, “aşk ve dert”, “aşk ve endişe” hâlinde birbirini besleyen zıtlıktan olarak, genel olarak bütün aşıkların işlediği bir husustur… Gaye hep ermeden ermeye istikamet sürekliliğinde olunca, teşbih ve zanna mevzu olan, hep öteyi ihtar eden ve mahrumluğunu hissettiren olur; şâirin zan ve teşbihin ona verdiği “hep ötedeyim” eziyeti… Bir tatlı bela; ondan kaçmaya kalkan olmadığı gibi, aşk kaçılmaz olandır da… Üstadım’dan: “Bu yük senden Allah’ım, çekeceğim naçarım, — Senden sana sığınır senden sana kaçarım!”… Gölge, asl ile var olandır ve o toplanınca tek başına asl olan kalır… Kulların bütün faaliyetleri, Allah’ın isimlerinin tasarrufunda; ve Rahman ismi, bütün isimlerini kuşatan rahmetini gösteren… İslâm büyükleri, tasarruf hakikatinde Allah’ı kula indirme yerine, kulu Allah’a yakınlaştırarak sığındırmayı daha edebe uygun görürler…  Şuurlu olarak O’ndan O’na sığınmadan başka bir durum… Böyle olunca, “İNSANLAR”ın İLÂHI olan ALLAH”a, hiçbir kul kıyası olmayacağı da açık… Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri: “Allah adliyle tecelli ederse yanarız; fazlı ile tecelli etsin!”… Adalet, iki kefenin denkleşmesidir; Allah ile kul arasında böyle bir kıyas olmayacağına göre, yetişsin kuşatan rahmet!.. Fuzulî Sevgili’nin kendisinde tecelli eden –zann– keyfiyetine bile ADİL şahit olmaması isterken mânâ açık… Diğer taraftan tecelli, tecelli ettiği mahalle mahsustur; bakmayın siz onun şikayet ettiğine… GELSİN Nedim: “Gönül oldu muhabbet cadısının perihânesi!”…  Kadında –Nefsinde–, Kâinat sırrını hülâsalandıran anlar!
*
MATLA’ Beyt’in İkinci Mısraı ebcedi: 1437= 438: MUSA Mirzabeyoğlu. (Necib Fazıl Kısakürek: 1417= 418: Musa Mirzabeyoğlu)… ELBETTE-Kat’i ve kat’iye yakın hükümlerde kullanılır: 438: MAVERA-ÜT Tabia. (Metafizik, ruhi)…
*
MATLA’Beyt’in toplam ebcedi: 2591: MÜTEAKİS-Tersine dönme. Birbirine zıd… NAKŞ-I Kadem-Ayak izi: 593: İSTİKBÂL-Gelecek zaman. (Üstadım’dan: Mazi albümde hayâl, istikbâl kalbte vehim!)
 
KOVA-KOVA BURCU
 
LEVHA: 3 Mayıs 1985… Üstadım’ın yanında rahmetli Muhib Işıklar… Üstadım’ın dizine dokunarak, “nuru kalbinden kovayla çek!” diyor!
*
DAD-Doldurmak. (İspanyolca, Caseroa-Müşteri. Kendi sahası. Ev ile ilgili: 272: Naikan-Cevza-İkizler-Burcu’ndan iki yıldız. Utarid bileşik yıldız olarak bu Burçta… Müşteri: 1950: Doğum yılım… Engar-Sanma, zann. Tarih. Eksik kalan iş: 272: Ra’b doldurmak. Efsun, sihir yapanlar okurlar… Suur-Bilezikler: 272: Tencir-Tencere. “Kova”… Air-Göz ağrısı: 272: Serhad-Hudut başı… Tag-ı Sagr: Kalb taşkınlığı. Sarf, iştikak, kelime şekil ve muhteva bilgisi): 804: FİKRET Adil-Halyan yazarı Giovanni Papini’nin meşhur “Gog” isimli eserini tercüme eden. (Gog: 46: İlye-Sağrı, but; Yıldızı Müşteri olan Yay Burcu’nun vücuttaki tesir yeri, Simya’da İBDA safhası… İlâhî: 46: Vav harfinin Da’va Cetveli’nde sayı değeri. Allah’ın “Vâli” ismine işaret eder… Vavî: Tilki. Gönül. Genç nefs. Takva. Taşkın, fazla. Tag… Hüma-O ikisi. Devlet kuşu. Saadet: 46: Mücab-Cevabı verilmiş olan. Kabul cevabı almış olan. Duası, isteği kabul edilen)… DAD-ZAD harfi, Allah’ın “El-Alim” ismine, 2. Sema tabakasına –Musa Aleyhisselâm’ın gaybı– işaret eder; yıldızı Müşteri’dir… İHBAR-Haber vermek. Haber almak. Alınan haber. Anlatmak. TELEGRAM: 804: Zıd-Aksi, muhalif.
*
Kıpçak Lûgatı’nda KOVA-Kofa. Koğa. (Kofa-Boş. “Açlık”: 187: İslâma Muhatab Anlayış… Koğa: 1027= 28: Arab alfabesinin harf sayısı… Kova Burcu –Delv–, unsuru hava, yıldızı sabit Zuhal, vücutta tesir yeri “Bacaklar ve ayak bilekleri”, Simya safhasında “Çoğalma”… HAYVAN Burçları tâbir edilen –canlı olduğu için her şey hayvan– ve bütün Burçlara hislerini veren ATLAS Feleği… Sözkonusu Burçlar ile aynı adları taşıyan takım yıldızların konumundan yapılmış Gece-Gündüz eşitlikleri uyumunun, 26.000 yılda bir değişmesi: Mesela KOÇ takım yıldızı, –Koç Burcu’na da ismini veren–, bugün Boğa Burcu’nda bulunur… Bahar gün-gece eşitliği de, KOVA Burcu’nun başına… KOVA Burcu’nun karşısında, BOĞA Burcu var - yıldızı sabit Zühre olan… Zuhal: Zu-hal, hâl sahibi… Zühre: 217: Rüyâ): 113: Salih İzzet Erdiş… KENDÜM-Buğday: 114: KAYD-Deftere geçirmek. Bir şeyi bir yere yazmak. Bağ. Bağlamak. Şart. Sınırlamak. Kelepçe… AHDAK-Gözbebekleri: 114: DEM’-Gözyaşı. “Ers-Gözyaşı: 261: Ers-Ekmek”.
*
DELV-Kova: 40: MİM harfinin ebcedi. – Allah’ın “El-Câmi” ismine, İnsanlar mertebesi’ne, Ay menzillerinden, “Fer’ul-Muahhar”, yâni “sonraya bırakılmış, tehir edilmiş”e işaret eder. (Madde, bitki, hayvan ve insan… İlk yaratılan olmakla, en son gelen Peygamber de Allah Sevgilisi… HA harfinin, Allah’ın EL-AHİR ismine ve HEBA mertebesine işareti hatırda!)
*
NURÎ-Nura âit. Nura mensub: 266: MUAVVEZETAN-Kur’ân’ın son, 113-114 Sûreleri Felâk ve Nâs… SÜVER-Sureler. (Sevr-Öküz, Boğa: 706: Fikir Kahramanı): 266: ESİRRE-Tahtlar. Milletin ileri gelenleri… TAHT: Kürsî, Abdülhkîm Koltuğu… Türkmence, TAHT: TAGT… TAGT: TAG-T… TAĞİ-Kayıb. Gayb. Tas. Kova. Taş. Taşmak: 1020: KEF harfinin ebcedi. Bu harf, Allah’ın “Eş-Şekür” ismine, KÜRSÎ mertebesine işaret eder. (Kef: Köpük. Su kabarcığı… Kef: Avuç dolusu. Ayağın altı, tabanı. Alınyazısı, kader)… T harfi, fizikte zamana işaret eder… Kıpçak Lûgatı’nda KÖP: Taşmak… Karaçay-Malkar Lûgatı’nda TAG: Taşkın… Kıpçak Lûgatı’nda KÖBÜK: Köpek… Kıpçak Lûgatı’nda KOFA-Kova. Bataklıklarda yetişen ve hasır yapmaya yarayan bir saz çeşidi, kındır, kındıra. (Kof: Boş şey… Yevmiye: “Bomboş devirdeyiz!”… Halife-Su içinde yetişen “kandıra” denilen bir ot: 123: Müceff-İçi boş kof şey… Mesiha-Gümüş parçası. Hilâl. İyi ve yeni yay: 123: Sipas-Şükretme, “Kürsî”, dua etmek… Halef-Birinin yerine geçen: 710: Hamis-Beşinci. Perşembe günü): 187: İSLÂM’a Muhatab Anlayış.
*
SELM-Tek kulblu kova. İtaat. Uyum: 130: ESVEDEYN-İki kara anlamında, Akreb ve Yılan için kullanılır… HİLKAT-Doğuştan gelen vasıf. Yaratılış. İBDA: 130: ELLEYS-Mutlak hiçlik. Adem-i sırf. (Allah’ın varlık için zorunlu “Vacib-ül-Vücud” denen varlığının zarurî kıldığı addedilen gölgesi onda mevcut ki, ona akseden Vücud sıfatından gölgeciktir topyekün varlık!)… SİLM-İslâm, Müslim olmak: 130: KUL-“De, söyle, bildir!” meâlinde emirdir. Kur’ân’da “Kul” hitabının aslî muhatabı Allah Sevgilisi’dir… ASEMM: Çok sağır, işitmez, hissetmez. Beş duyu ötesi; aynada zuhur eden, kendisi bizzat ayna gibi, sadece tecelli varlığını fark eden bir mahv ve hiçe bulanmışlık içinde, hayret. (Abdülhakîm Koltuğu: 1722: Aslah-Kulağı hiç işitmeyen… Magrifet-Allah’ın kullarının günahlarını affetmesi: 1720= 721: Hastahâne… Zekâ-Çabuk anlama ve bilme kabiliyeti. Müsbet hayâl kabiliyetinin özü. Ateşin alevlenmesi. Güzel koku alma: 722: Mufazzaz-Gümüşle kaplamalı. Gümüşlü. Salih… Meşhur Rus romancısı Tolstoy, “sanat hiçliğe yaklaşan yerde başlar!” der; “yalnız güzel duygularla, sadece kötü şiirler yazılır!” diyen şâir de birlik, estetik ve sanat, hayret kamaşmışlığının başladığı yerde başlar - asıl bu, varın kıyas edin… Üstadım’ı anmanın tam yeri: Şiir Allah’ı arama sanatıdır!)… İngilizce, BUCKET-Değirmen dolabı kabları, kova. Kepçe. (Üstadım’ın ÇİLE şiirinden: Aylarca gezindim yıkık ve şaşkın, — Benliğim bir kazan ve aklım kebçe — Deliler köyünden bir menzil aşkın — Her fikir içimde bir çift kelebçe!): 432: KASİDE-İ Ercuze-Hazret-i Ali’nin istikbâlden haber veren meşhur kasidesi… BEDİHİYYAT-Delil ve isbatına lüzum olmayan sarih ve açık şeyler: 432: SALİH Mirzabeyoğlu.
*
TABUT-Ölü nakline mahsus sandık. SU KOVASI. (İran: Sevinmek. Tabut. Fars… Hadîs: “İlim yıldızlara çekilse, bir FARİSÎ onu alıp gelir!”… İmam-ı Azam Hazretleri’nin şahsıyla anılır!): 809: BERZAH… TETEVVÜC-Taç giyme. “Kürsî”: 809: MUTASARRIF-Tasarruf hakkı olan. (Yevmiye: Benim bu davada tasarruf hakkım var!)… MÜSTEŞHİD-Şahid gösteren: 809: MÜSTEŞHED-Şâhid olarak gösterilen. (Bir Veli’nin şiirinden: Her işde şâhid iki — Bunda şâhid dört… Üstadım, Abdülhakîm Arvasî Hazretleri, Seyyid Fehim, Seyyid Taha!)
 
AYAKLAR
 
LEVHA: 29 Aralık 1986… ADİLE Teyzem, Annem ve Neclâ… İki çocuk boğuşuyor… Adile teyzem bu vesileyle benim için, “ayakları ne kadar zarif; nerde öbür dedektifler, nerde bu!” diyor… Ve ince uzun ayağımı görüyorum!
*
CEVCA’-Uzun ayaklı adam: 14: SALİH Mirzabeyoğlu… DEDEKTİF: (Özet hâlinde, rüyâda geleni hatırlatma: Televizyon dizi filmindeki Emniyet Müdür Yardımcısı Komiser Enrayt ile Sapanca gölünde “Hind-Çin” karışımı bir medeniyete âit araştırma için sandalla dolaşıyoruz. Bu şehir Batı’da imiş, şaşırıyorum. Komiser, “ebegümeci” dediği marul benzeri bir çiçeği koparıyor ve “bunu büyükannem –Hanife Erdiş– çok sever ve iyi bakar!” diyor… Hubbazî-Ebegümeci: 620: Kureyşî… Türk: 620: Kürt… Mehded: Acı marul)… ŞENCAR-Eşek marulu. “Uzun zamanlar rüyası. Uzun devirler dili”: 554: TAKDİM… MEVLÂNA Celaleddin-i Rumî-Meşhur bâtın kahramanı, celâl sıfatlı Mevlâ aşkı Rumî. (M.C.R: 243: Muragıb-Rağbet eden): 554: ISTIFA-Seçme, ayıklama. Alacağını borçludan tam olarak alan. Kabz-ı ruh etmek. (Yevmiye: Ben hakkımı alırım!)… MÜSTENİD-Bir delili olan: 554: MEHDİ Salih İzzet Mirzabeyoğlu… ZİHİN Kontrolu: 1553= 554: MEŞRUH-Şerh olunmuş. Anlatılmış. Açıklanmış, izâh olunmuş… FECEAT-Felâket: 554: İSTİBTAN-Bir insanın iç işlerine vakıf olma… Kelime-i Tevhid: 523: HIRKA-İ Tecrid.
*
AYAĞ-Ayak. Adak. Kadeh. Beden. Dil. Tas. “Kova”: 1012: BURÇ Sayısı… Fatih Sultan Mehmed devri müverrihlerinden TURSUN Bey’in “Târîh-i Ebü’l Feth” isimli eserinde, bir beyit: Bu kubbe-i nüh-taka giren çıktı kabâdan — Bu tak-ı mukarnesten olur takatumuz tag… “Bu KÜRSÎ –altı Sema tabakası dokuzuncu kemer atlas’tan giren, çıktı kovadan– oldu ayaktan / Bu mukarnes –Atlas’tan– olur takatime taşkın!”… TURSUN Bey, beytinin altında nesir olarak devam eder: “Fıtrat gölünde dallı budaklı fer’i ne taze gonca açıldı ki, debur-u idbar-ı hâdisât onu hake-yazıya dökmedi!”… Debur: Batı rüzgarı. Ayrılık. Halef etmek… İdbar: Geri dönmek. İşlerin ters gitmesi. Talihsizlik. Bir yıldızın diğer 12 Burcun tertibine zıt olarak hareketi. “12 Burç tertibine uygun giderse, ikbâl denir!”… Buna mukabil TURSUN Bey altındaki mısrada “hâdiselerin ters gitmesi”nden şikâyetini hayra tebdil eden bir beyit daha söyler: “Bağ-ı cihanda bir gül-i tâze açıldı mı / Kim hâdisat-ı dehr anı soldurmadı kodı!”… (HA harfi, Allah’ın “El-Ahir” ismine, Heba mertebesine, AY menzillerinden “Deberan”a işaret eder… Deber; debur, eskiten, bozan, bozulan… Deberan: Boğa Burcu’nda yer alan 5 yıldız… Karaçay-Malkar Lûgatı’nda, Çolpu: Kepçe. Kab. “Kova”… Yine, Çolpu: Telefon ahizesi… Ve Çolpan: Sabah yıldızı. Zühre. Tarık yıldızı… Nihayet, Çolpancı: 1 Mayıs 10 Mayıs arasında doğanların Burcu… KOVA Burcu’nun vücutta tesir yeri “bacaklar, ayaklar”, BOĞA Burcu - yıldızı Zühre’nin ise, vücutta tesir yeri “ense ve boğaz”… Kaba: Üste giyilen cübbe, elbise… “Kaba’dan çıkmak”; soyunmak, sıyrılmak, tecrid, yalnız kalmak… Üstadım’dan: “Bir su başında mahzun, yapayalnız kalmışım!”… Ka’b: Yemek yemek, su içmek… “Ka’badan çıkmak”; yemek içmekten kesilmek… Kab: Yayın kabzasını tutacak yeri… “Kabtan çıkmak”; okun Yaydan çıkması… Ka’b: Ayak bileği. Topuk kemiği. Aşık kemiği. Şan, şeref, büyüklük. Sekiz yüzlü sekiz köşeli cisim… “Ka’btan çıkmak”; elden ayaktan kesilmek, bitkinlik, yorgunluk. Kanatlanmak, uçmak… İtalyanca, Seccihio: Kova… İtalyanca, Seccihione: Çok ders çalışan talebe. İnek… MUKARNES: Merdiven şeklinde dereceleri olan çatma tavan, kubbe. Kubbe biçiminde olan. Nakışlı, işlemeli, rengarenk olan. Bu kelime, “dağdan burun gibi çıkan sivrilik veya kalkık ve yüksek hörgüçlü deve” mânâlarına gelen “karnâs” kelimesinden türetilmiştir. Sütun başlarını kemerlere ahenkli geçişle bağlayan mücerred ve simetri gözetilerek yapılan çıkıntılı şekilli süs-heykel… “Bu mukarnesten olur takatumuz tag!”… MUKAR-NEST-EN… Mukar: Karar’dan. Hükmeden. Kıvamdan. “Evet”ten… NEST: Sâkin. Sükûn bulmuş. “Nesa-Uyluk kemiğinden ayak tırnağına kadar uzanan bir damar: 112: Ayak”… Nesis: Bir kabtan sızan… Nüh: Dokuz. “Nuh tufanı hatırda”… Ve “istilâ”… MUKARNES: 450: AHMED-İ Farukî. “İmam-ı Rabbanî”… ABDÜLHAKÎM. “Büyük ebcedle”: 450: SEYYİD Mahmud Hayranî… TEVLİD-Çocuğu doğarken almak. Beslemek. Terbiye etmek: 450: SALİH Mirzabeyoğlu… MÜŞTERİ “Yıldızı”: 1950: Doğum yılım… Müşteri Yıldızı, Balık Burcu’nda ve Yay Burcu’nda görünür; ilkinde vücutta tesir yeri “ayaklar” diğerinde “uyluk ve kalçalar”… Balık Burcu’nun mukabilinde Koç Burcu… Fülfül-Koç: 565: Seyyid Abdülhakîm Arvasî.)
 
KAŞ-HAYÂL KAPISI
 
MATLA’ Beyit: Çerh her ay başına salmış kaşından bir hayâl / Bu cihettendir her ay başında olmak bir Hilâl — (Fuzûlî)
*
ÇERH-Çark. Dolap. Felek. Talih. Dingil –merkez– etrafında dönen. Gök. Def. Zenberek. Mancınık, taş atan harp âleti. YAY. Elbise yakası. Çakır gözlü doğan kuşu: 803: HARC-Buğday. Yeni çıkan bulut. Ecir. Çıkmak. Gider, sarfiyat. Nesre. (BAŞAK Burcu, unsuru toprak, yıldızı Utarid, vücutta tesir yeri “bağırsaklar”, Simya’da “damıtma” safhası… SE harfi, Allah’ın Rezzak ismine ve Nebat mertebesine işaret eder… YAY Burcu; yıldızı Müşteri.)
*
ÇERHEN-Kendi etrafında dönmek. “Sema. İşitmek”: 867: SURAH-Delik. Gedik. Pencere. (Kıpçak Lûgatı’nda, Taka: Pencere… Kırgız Lûgat’nda, Taka: Sımsıkı yaklaştırmak, yanaştırmak… Kırgız Lûgatı’nda, Taka: Nal. Nâlin. Ökçe, topuk… Kıpçak Lûgatı’nda, Taga: Nal… Kırgız Lûgatı’nda, Taga: Dayı. “Bey, beylik idaresi. Hâl. Ben, nokta”… Kıpçak Lûgatı’nda, Tag: Damga. Mühür. Hatm. Tab’… Kırgız Lûgatı’nda, Tak: Yara izi, benek…
Yine Tak: Tam, dürüst, derli toplu, muayyen… Üstadım’ın bir şiirinden: “Yolumun zafer takı gölgeden taş kemerler!”… Kıpçak-Karaçay Lûgatı’nda, Taş: Taşmak… Kırgız Lûgatı’ndan, Ayak: Kaide, fincan. Tabak, çanak. “Kova”. Kab)… HURUS-Horoz. (Üstadım’ın, Çile şiirinden: Bir kanlı şafakta bana çil horoz — Yepyeni bir dünya etti hediye): 866: HUSREV-Hükümdar. Hüküm sahibi. Hüküm veren… LAZZAZA-Yılanın deprenmesi. “Hayatın canlanması, hareketlenmesi”: 866: RÜSUH-İlim ve fennin derinliğine vukuf. Sağlamlık. Devamlılık. Yerinde sağlam, sabit ve devamlı olmak. Maharet, meleke.
*
HACİB-Kaş. Perde. Perdeci. Kapıcı. Osmanlı İmparatorluğu’nda, Devlet reisinin en yakın memuru. Vezirler, amirler. (Der-Kapı: 204: Der-Yırtıcı, yaran. “Yar, berzah açan”… Çar-Hükümdar, hüküm koyan: 204: Çar-Dört… Der: “Fi” ve “alâ” mânâsına köktür): 14: TAHA- (Tı ve Ha harfi olarak, Kur’ân’da sevenle sevilen arasında şifre denilen huruf-u mukattadandır; kesik kesik harfler. Bazı sûre başlarında bulunur… TI harfi, Allah’ın “El-Muhsiyy” ismine ve 6. Semâ tabakasına işaret eder. Muhsiy: Sayan, hesab eden. Ay menzillerinden, Zübane’ye –Akrebin iğnesi ve yılanın kuyruğu–na… KAŞ’ın, Ay doğumu ve Ay batımı olarak Hilâl şekli, Vahid’in kerreler hâlinde –Ay safhaları, şekilleri– çoğalması ve azalması, “doğum ve ölüm” neticesi mecazı, hayır ve şer arasında insan ömrünün vesvese keyfiyetine de misâl; FELAK VE NAS Sûreleri hatırda… HA harfi, “Heba” mertebesine işaret eder; Ay menzillerinden, “deberan-debur”a… Heba mertebesi, “El-Deberan”, varlık alıcısı, şekil veren ve kendi şekil olmayan, suret kabul eden “materia-kumaştır” Herşeyin, varlık ve yokluğun, olur ve olmazın, vehim ve vesvesesinin kendisinden yapıldığı hayâlî; ve bizzat cismin, maddenin… Bir not: Allah Sevgilisi’nin bir isminin Taha ve Seyyid Taha Hazretleri hatırda!)… GIYAB-Arka. Ahir. Hazırda bulunmak. Görünmemek. Bilinmeyen şeyler. Gizli, sır: 14: VECH-Her şeyin karşısına gelen ve karşısında duran. “Herşey kendi gayb yönünün isbatçısıdır. Allah’ın delili, insanın kendi nefsidir; ve şuurlu veya şuursuz her nefesi”. Satıh. Suret. Çehre. “Velinin gözü çehrededir!” Sebeb. Münasebet. Tarih… İCADE-İyi yapma, iyi işleme. “İcad; yeni bir şey yapma, kemer, kalb, kova, vecih, tarz ve üslûb, şekil, iç şekil, muhteva alıcısı”: 14: CEVCA’-Uzun ayaklı adam.
*
EBRU-Kaş. Bir nevi dalgalı kumaş: 209: HER-CA-Heryer. (Rüya’da gelen mânâ: “Nesli Han, her yerde demektir!”… Nesli-Han: Naslı-Han… En başta Allah Sevgilisi!)… MESKAT-Doğum yeri. (Erzincan: Arzincan, can arzları… 9 Mayıs 1950 doğum tarihim; 24 Mayıs, ismimin konulduğu tarih): 209: ZAGAR-Av köpeği. “Taze su, duru su”… DEHR-Çok uzun zaman. Dünya. Çerh, çarh: 209: KABUK-Kuşatan. Koruyan ve muhafaza eden. (Secir: Posa. Muhtevayı alan kısım… Secir: Dost… Secr: İnleyerek çağırmak. Kızdırmak, yandırmak. Doldurmak. Dad… DAD harfi, Allah’ın “El-Alim” ismine ve 2. Sema tabakasına, Ay menzillerinde “Sarfe”ye işaret eder… Dad ü sitend: Alış veriş etmek. Çarşı, Pazar yeri)… MUKSİT-Adaletle iş gören: 209: PERVA-Korku, çekinme. Alâka, ilgi bağ. Takat. Durup dinlenmek. Vesvese. Kayd. Izdırab. Terk, feragat. Hayran, şaşmış. Meyl, teveccüh, iltifat, kayırmak. (Allah’ın buyurduğu üzere, kul, aceleden yaratıldı; korkudan… Bu onun varlık mayası; kul oluşundan doğan, Allah’a sığındıran, düşündüren, aratan, bulduran… Acele; yanlışa da düşürendir ve gerek nefs gerekse Şeytan’dan gelen “vesvese” sebebi de… Vesvese, “doğrumu yapıyorum!” kaygısından doğrudan doğruya bâtıldan esen de olabilir; şöyle müsbete, böyle menfiye sebeb… Bir de vesveseciler var ki;  pişkin teyze… Yevmiye: “Bu iş acele olmaz. Ben aceleci görünüyorum değil mi?”… Bana söylüyor… “Hakkı yerine getirirken acele etmek lâzım!”; ama acele ile “işten anlamak ve meseleyi bilmek” arasındaki alâkaya dikkat… Şah-ı Nakşibend: “Nasıl olsa geçilmesi gereken zarurî varken, faydasız kolaya kaçmamak lâzımdır!”… Hangi meselede zarurî ne; onu, onun istediği seviyede konuşmak lâzım. “Şapka olmadı, gömlek verelim!” hesabı, anlamadığın şeyden mevzuyu kaydırarak kaçma değil!)
*
KAŞ-Çok arzu. Özlemek. Kılıç. (Feyl: Kılıç. Şiirin ince mânâlarını toplamak. Bit toplamak… Ka’ş: Ağacın dalını eğmek. İki şeyi birbirine yaklaştırmak. Cem etmek, toplamak. Merkeb, vasıta… Ontoloji ve epistemoloji: Varlığın ilk prensipleri ve bilginin ilk prensibleri. Varlık ve Bilgi meselesi. Amel ve İlim. Küçük cihad ve Nefsin öz varlığıyla cihadı… Ay’ın doğuşu ve batışı arasında hayat; görünmezliğinde ise gayb davası. Ay’ın göründüğü dönem, içinde Berzah saklı Halk âlemi hayatı ve dışyüz ile içyüz arasında meseleler hallinden doğan kazançla ömrümüz, görünmeyen zaman bunun içyüz muhasebesi hâlinde, “ölüm” sırrından tadmak üzere muhasebemiz;  Ay mecazında hayat maceramız bu!): 321: KURTİBİ-(Bâtın hissesiyle zâhirde görünen Sahabî örnek, kılıç ve cidal kahramanlarından “Seyfullah” lâkablı Hâlid bin Velid’in bir kılıcının ismi. Mahzumoğulları’ndan, bir lâkabı da “Ebu Süleyman-Horoz” olan Hâlid bin Velid Hazretleri.)
*
Birinci Mısraın ebcedî: 3156: MUKAVVİ-Kuvvetlendiren. Takviye eden. Takviye eden ilaç… KAYYUM-Eşyanın kendisi ile kaim olduğu Allah: 156: UMUM-Hep, bütün, herşey, herkes… NAZRE-Cin gözü: 1155= 156: MEKNUN-Gizli. Saklı… MAKDEHA-Kepçe. Şerare. Kova. (Velga-Küçük Kova: 1012: Burç sayısı… Habab-Su üzerinde hava kabarcığı. “Rahman nefesi eseri eşya”. Son derece muhabbet: 13: Salih Mirzabeyoğlu): 157: ULVAN-Mektub ve yazı başlığı. (Kaptan Kusto Müslüman-Dünya Çapında Bir Hâdise)... EFZA’-Korku ile bağırıp çağırma. Uykudan şiddetli korkuyla uyanma. Sığınma. Arttıran: 159: ATF-Bağlama. Bağ, ek. Meyletme, şefkat. İkiye bükme. Çevirme. Geri döndürme. Bir kelimeyi harf-i atıfla ilhak etmek. (Tilki Günlüğü’nde, alt başlığı “Necib Fazıl” olan KAVGAM isimli eserim kasdıyla bir başlık: Nakşî sırrıdır Kavgam.)
*
İkinci Mısraın Ebced toplamı: 1697: HAVASS-Hâslar. Has oda sırrına erenler. Hâssalar. Keyfiyetler. Muteber zâtlar. Mânevî tesir için okunan duâlar… FİKİR Kahraman(ı): 696: TEVFİR-Arttırma, çoğaltma. Bir kimsenin hakkını tam olarak verme… MAHBUN-Kıtlık için saklanan şey: 698: FERİBOT-(Çeçen Kurtuluşçular’ın AVRASYA Feribotu eylemi ve MAVİ Marmara gemisinin GAZZE’ye insanî yardım seferi ve şehidlerini hatırlayınız!)
*
MATLA’ Beyt’in Toplam Ebcedi: 4853: HANÇER-Ucu sivri ve iki tarafı keskin bıçak. Güzelin kaşı… ÇARMIH-Dört mıh, dört çivi. Haç şeklinde bir nesne –eski devirlerde Avrupa’da– üzerinde idam şekli: 854: BEYİN Kontrolü… MEDHAZA-Ayak kayacak yer: 857: HAVERAN-Doğu ile Batı.
 
ŞİKÂYET
(ZÜHRE: TARIK: ÇOLPAN)
 
MATLA’ Beyit: Ehl-i diliz felekte belâmız budur bizim / Tuttuk reh-i sevâbı hatâmız budur bizim — (Nedim)… “Ehl-i diliz, belâmız budur bizim — Tuttuk sevab yolunu, hatâmız –buysa!– budur bizim!”
*
KARAÇAY-Malkar Lûgatı’nda, TARIK-Şikâyet etmek, dert yanmak: 310: TARIK-Çoban yıldızı. Çolpan. Zühre. Lâtince, “Venüs” yıldızı. Zulmette hasıl olan belâ ve musibetler. Parlak yıldız. Sabah yıldızı. (Venüs ismi, güzel bir kadın, bu yüzden fitneye sebebiyet veren, öte taraftan bizzat fitneci ve “cadu” mânâlarının toplamı olarak, “bende Venüs” hesabı, nefeste vukubulan altüst oluşu anlatıyor… Tarık, bizim dilimizde erkek ismi; burdan da belli ki, VENÜS’ün Boğa Burcu’nda “Dişi-Nefs”, yâni nefsin “kabul edici olmak” bakımından mahiyeti ile, TERAZİ Burcu’nda ise “Erkek-Müessir” karakteriyle gösterilmesi, onun beden itibariyle “erkek” veya “dişi”liğinden bahsedilmesi anlamına gelmektedir. O, bir mânâ olarak sembolleştirmedir; vurgusu, “fitne ve vesveseye sebeb bir belâ” olan… Üstadım, benim için bir şifre kitabı olan “Kafa Kağıdı” isimli eserinde, çocukluk dönemi, aşık olduğu kızla beraber otururken gördüğü TARIK isimli yeğeninin göğsüne kıskançlıkla bir tekme vurur; yakışıklı Tarık, onun bu münasebetsizliğine tenezzülsüz bakar ve bir anlam veremez… Nedim, yukarıdaki MATLA’ Beyti’nde “ehl-i gönül” ve “doğru yolu” tutmuş oluşundan dolayı çevreye bir sitem yollarken, “şikâyet” başlığına bir mevzu niyetiyle seçildi.  TARIK-ZÜHRE-ÇOLPAN hakkında anlattıklarımız, sonu başa bağlayıcı o harika mısraında: “Gönül oldu muhabbet cadusunun perihânesi!”… Gönlü puthâneye dönmüş; vesvese veren cadudan!)… TARK-Vurmak, dövmek. Bulanık su. Renk. Lûgat.  Vücuttaki gevşeklik. “Nebat”: 309: TAŞŞ-Yağmur çisintisi. Taşkın, fazla. Tag… HUŞ-Kalb: 309: HURUFİYE-Harfler ilmi. “Zu-huruf”… HUŞ-Kalb: 309:  SERLEVHA-Kaptan Kusto Müslüman… CEVŞ-Zırh. Göğüs: 309: RUZNÂME-Vakit cetveli, iş cetveli. “Yevmiyeler”. Her günkü gelir ve giderin yazıldığı defter. “Tilki Günlüğü”… DEHŞE-Tembel olmak. Nebat. Hüda-i nabit. “Gelişi gidişi muamma”: 309: İRZAK-Rızıklandırmak, maddi ve mânevî ihtiyacını vermek. “Rabb”. (Yevmiye: “Hiç kimseye hiçbir şey borçlu değilsin!”… Vesile, Rabb yolundan, şuurlu veya şuursuz, niyet iyi veya kötü, RABB’in inayeti bilinmesi gereken; hep O’nun yolcularının izinden O’nu doğrulamak çilesi!)
*
FELÂK-Tan zamanı. Güneşin doğumundan az evvelki zaman. Fecr. İki tepe arasındaki düzlük. Ayağa vurulan tomruk, falaka. (Felek: Gök. Gök katı. Devir. Tâli, baht. Büyük ve dairevî olan her şey. Her gök yıldızının-seyyaresinin gezdiği âlem. Dünya, âlem. Yuvarlak kütük, kızak… Namık Kemâl’den: “Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin!”… NUN: Kalem. Kılıç. Balık. “Cesed, kalıb, beden”… NUN harfi, Allah’ın “En-Nur” ismine, 4. Sema tabakası Güneş’e, Ay menzillerinden “Es-Simak”a işaret eder… Simak: Balıklar. Parlak yıldızlar. İki parlak yıldızdan biri. Bir şeyi yükseltecek âlet… SAAT-Kıyamet. “Tammat-Kıyamet: 451: Salih Mirzabeyoğlu”: 531: FENAT-Vahşî sığır. Tilki üzümü. “Boğa Burcu ve yıldızı Zühre-Tarık, hatırda!”… FELAKET-Musibet, belâ, dâhiye: 531: MÜTEGANNİM-Bir şeyi ganimet bilen. Koyun şeklinde görünen. “NİMPA-Tabiat’ın dişi esprileri NYMPHALAR’ın, su kenarlarında yaşıyan şarkıcı periler olduğu, düğün ve eğlence yerlerinde maraza çıkaran karakterleri üzere, TELEGRAM’ın Bolî kanadında tam da bu kimlikle her ân keyfimi bozmak üzere limon sıkan-sıkanlara, “NYMPA-Nimpa” ismini yakıştırdığım malûm… NİMPA, her ne kadar “yarım ayak” demekse de, “peri-uçuk” mahiyet, “uçuk-ayak”ı daha yakışıyor… Belâyı ganimete döndüren benim; elinizde eserim… Koyun suretinde görünen… Seyyid Abdülhakîm Arvasî: 566: Maunet-Allah’ın salih kullarına imdadı, inayeti… Fürfur-Besili koç. “Koç Burcu’nun vücutta tesir yeri beyin, Simya safhasında da, yakıp kül etme olduğunu hatırla!”: 566: Meşkur-Şükre lâyık olan. Kendisine şükür arzolunan. “Allah’ın Şekur ismi ve Kürsî mertebesine işaret eden KEF harfi hatırda!”… Demek ki, “gibi görünen, Boğa Burcu’ndan olan” benim…  UYLUK-Sağrı-Kalça’dan başlayarak, vücutta tesir yeri “dizler ve eklemler”, “bacaklar ve ayak bilekleri”, “ayaklar” olan Burçlar ve Yıldızları: Yay Burcu - Yıldızı Müşteri, Oğlak Burcu - Yıldızı Zuhal, Kova Burcu - Yıldızı Zuhal, Balık Burcu - Yıldızı Müşteri… AKREB Burcu’nun yıldızı Merih, –Koç yıldızıdır da!–, vücutta tesir yeri: Cinsî organlar ve Simya’da “Ayırma-Hacz safhası… NİMPA’nın, fiziki ve sözlü her tesirden sonra sığınağı “cinsî organlar” etrafında tesir ve sözler… Yani hedef: Haya… Hâliyle ben de, “sadaka yerine geçen”i esirgemiyorum - dişiliği bedenleriymiş gibi alarak!): 210: NA’LEYN-Bir çift pabuç. Bir çift takunye. (Allah Kur’ân’da, kendilerine TEVRAT ve İNCİL gönderilenlerin, eğer doğru yürüselerdi, ayaklarından da gıdalanacak olduklarını, ama onların bunu yapmadıklarını bildiriyor… Üstadım: “Eğer şübhe çölünü aşabilecek olsaydınız, size şüpheyi tavsiye ederdim!”… Ayak, “uğur, kadem, recül, ileri gelen” demektir; bütün semavat, ruhun bineği beden ne ise, bâtını Allah’ın Zâtî sıfatlarından sureti üzere yaratılmış “İnsanî hakikati taşıyan” beden aynı Semavat, insanın ayakları altı mesabesindedir… FELAK Sûresi Meâli: De ki Felak’ın Rabbi’ne sığınırım, – Yarattığı şeylerin şerrinden, – Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, – Üfürükçülerin şerrinden, – Ve kıskandığı vakit hased kişinin şerrinden… NOT: Allah’ın RABB ismi, her varlığa bulunduğu mertebede varlık rızkını verendir. Allah’ın yarattığı şeylerin şerrinden sığınılacak olan, O’nun isimlerinin tasarrufu altında olana nisbetle, ilgili ismidir; topyekün varlık, O’nun isimlerinin tasarrufu altında… NAS Sûresi Meâli: De ki insanların Rabbine sığınırım, – İnsanların Meliki’ne ve İlâhı’na, – Vesveseci pusuya yatanın şerrinden, – Ki o, insana vesvese verir, – İnsan ve Cinlerden… NOT: Nefsin tabiî meyli ile kötüye yönelmesi, yahud Şeytan’ın varlıkları âlet ederek veya doğrudan nefse ilkaı neticesi doğan kötülük ve vesveseler karşısında, insanın sığınacağı, “İnsanların Meliki-Maliki” olan ve kendisinden başka hiçbir İlâh’a yol bulunmayan –her şeye sahtesi musallat ya, Hakkın tebellür ettiği her yerde Şeytan’ın yanı başı karargâhının kurulması bakımından mani– Allah ismidir)… BAHR-Çok yürüyen at. Deniz. Büyük göl veya nehir. ÂLİM. Yarmak. Yırtmak: 210: SUN’-İBDA. Yapmak. Eser, yapılan iş. Tesir. Güzel iş yapmak.
*
TARIK SÛRESİ: Sema’ya ve Tarık’a yemin ederim, – Bilir misin Tarık’ı? – Delip geçen parlayan yıldızdır… TEFSİRCİ: İnsanî ruha ve nefsin zulmeti içinde zuhur eden o-akla yemin ederim. Akıl, nefsin karanlığını delen, içine nüfuz eden bir yıldızdır ki, onun nuruyla etraf görülür ve doğru yol takib edilir. Nitekim NAHL Sûresi’nde, “Onlar yıldızlarla da yollarını doğrulturlar!” buyrulmuştur.
 

Baran Dergisi 340. Sayı