Levha: 24 Mayıs 2005... Uzun boylu bir gardiyan koluma iğne yapıyor. Bir başka şırınga ile aynı noktadan bir de ayrı istikamette iğne sokuyor. Onlar sanki serum gibi kendi kendine boşalacak. Niye iğne yaptığını soruyorum. “Yaşanmaz... Suyla tatlıyla...” diyor. Suyla tatlı yetmez mi demek istedi, yoksa suyla tatlıyla takviye mi yapmak gerekiyor demek istedi?

*

Hukne: Şırınga. Şırınga edilen ilâç: 163= 1162.
Muhyiddin: Dini ihya eden, dirilten: 163= 1162.
“Ben Kimim?”: (KAYAN YILDIZ SIRRI’ndan: Benim gölge âlemde kendisine kaybolmuş.): 162.
Haşmetli İş Yapan: (Tilki Günlüğü’nün 25 Kasım tarihli başlığı.): 1261= 262.
İNSAN: 162.
Kaide Harici Olanlar: (Tilki Günlüğü’nün 12 Ekim tarihli başlığı.): 1261= 262.

*

İhtikan: Şırınga kullanma: 560.
Mehdî Salih İzzet Mirzabeyoğlu: 1559= 560.
Manyetizma: Göz temasıyla iradesi altına alıp istediğini yaptırabilen olağan dışı insan gücü: 560.

*

Mıhkan: Şırınga. Tenkıye âleti: 198.
Ebu-l Husayn: Tilki: 198.
Kubus: Süratle yürüdüğünden yere tırnağının ucundan başka yeri değmeyen at: 198. Menkub: Delinmiş. Oyulmuş: (Abdülhakîm Koltuğu hatırlanmalı.): 198.
Ayasofya: 199= 1198.

*

Gardiyan: Kolcu, nöbetçi, muhafız. Gözcü. (Mânâda, “zulmü kendine, kendi nefsine isnad eden” oldun mu, gardiyan, nefs zındanını gözleyen, nefse nezaret eden “jandarmöri-kritik ve tenkid edici” kendin olur, muhasib ve murakıb, himmet edici olur; insan nefs tezkiyesine, nefsi kötülüklerden temizlemeye, hayra yöneltmeye memur, bu bakımdan da “insan hasta bir hayvandır!” tâbirine muhatab ya... Hayvan: Nefs, hayat... Nefsle mücadeleyi Allah Sevgilisi’nin nasıl vasıflandırdığı malûm: Büyük cihad... Malûm mânâda cihada “küçük cihad” denmesi, ilme nisbetle amel gibidir. Nasıl ki, Allah Resûlü ve sair büyüklerin namazı ile alelâde bir namaz arasında fark varsa, küçük cihad denilenin içinde de ferdine göre kendi kendinden ibaret olmayan bir sonsuza açık büyüklük farkı vardır. Niyet buudu. İmân-ilim asıl, fer’i denilen amel, buna nisbetle kıymetlenen.): 1266= 267.
Muavvezetan: Kur’ân’ın son iki, her türlü vesvese ve şerlilerden, cin ve insan kötülüklerinden korunması için okunması elzem son iki sûresi, Felâk ve Nâs: 1267.
İstihare: Tefe’ül. Sual sorup cevab istemek. Hayran olmak, şaşmak, taaccüb etmek. Bir işin hayırlı olup olmayacağı niyetiyle rüyâ görmek üzere yatmak. (Hadîs: İstihare eden yanılmaz): 1267.
Merkez: Bir şeyin ortası. Vasat yol. Durum, vaziyet. Hâl, suret ki, kadere nisbetle. Dairenin orta noktası. Bir şeyin en işlek yeri: 267.
Tenkıye: Şırınga âleti. Temizleme, tathir: 565. Seyyid Abdülhakîm Arvasî: 1565.
Kaptan Kusto Müslüman: 565.
Mehdî Muhammed Salih İzzet Erdiş: 1266= 267.

*

Muafese: Tedavi etmek: 256.
Nur: 256.
Eren: Veli. Yetişen. Ermiş: 256.
Mutriz: İşaret ve damga koyan. Alem yapan: 256.
Felyesof: ŞİİR İDRAKİ’ne malik düşünür, mütefekkir: 256.

NİSAN

Levha: 2 Temmuz 2005... Bir câmide, kalabalığın ortasında, ayakta, Mahmud Efendi Hazretleri vaaz veriyor. Ben, babamla (Şerif Muammer) birlikte, oda gibi bir girintide cemaatle birlikteyim. Mahmud Efendi, gördüğüm bir NASREDDİN HOCA resmindeki gibi zayıf, gözlerinin etrafı Üstadım’ın gözleri gibi halka şeklinde, çukur, dudakları da hafif çıkık ve belirgin. Yüzü de, tavır ve duruş hâlinde değil de, –ekşi yüzlü demeyeyim!– ciddi. Konuşmadan sonra çıkışa doğru bizim yanımıza geliyor; ona babamı tanıtıyorum. Babam heyecanlı ve hamasi bir tavırla benim için, “onu sizin emrinize bakıyorum!” veya “o sizin emrinizde!” gibi birşey söylüyor. Mahmud Efendi de bana, “NİSAN’da...” diye geçtiğimiz Nisan’da olan birşey veya Nisan ayı ile ilgili birşey söylüyor. Kafasında kavuğu andıran bir sarık, küçük beyaz kavuk gibi, üzerinde de beyaz entari var.

*

Mahmud Ustaosmanoğlu: Büyük Nakşî Şeyhi: 98+2171= 2269.
Hayran: Takdirkârlığından dolayı şaşa kalmış. Çok takdir etmiş. Çok beğenmiş: 269.
Hâris: Muhafız. Bekçi. Gözcü. Himaye eden. Bekleyen. (Gardiyan): 269.
Münkatı’: Aralıklı ve son. Herkesten ayrılıp bir kişiye bağlı kalan: 269.
Müdrike: İdrak kuvveti. Akıl. Anlama kabiliyeti: 269.
Nevruz: Yeni gün, ilkbahar. Güneş’in kuzu burcuna girdiği, 22 Mart’a rastlayan, İranlılar’ın yılbaşı: 269.
Ruzane: Gündelik. Yevmiye: 269.
Cüsur: Köprüler. (Berzahlar): 269.

*

Şerif Muammer Erdiş: 451.
Seyyid Mahmud Hayranî: 451.
Salih Mirzabeyoğlu: 451.
Müdavat: Deva bulma. Hastaya bakma. İlâç bulma. Tedavi etme: 452= 1451. Müteceddid: Yenilenen, yenilenmiş olan: 451.

*

Salih Mirzabeyoğlu: 451= 1450.
Ahmed-i Farukî: İkinci bin yılının yenileyicisi, KELÂM İLİMLERİ’nde müctehid, ahir zamanda gelecek olan İslâma muhatab anlayışı yenileyecek olan MEHDÎ’nin doğrulayıcısı olacağı en büyük veli: 450.
Abdülhakîm: (Büyük ebced): 450.
Nisan: 171.
“Ben kimim?”: 172= 1171. Mehdî Salih İzzet Erdiş: 1171.

*

“Ben kimim?”: 172.
Usabe: İhata etmek: 173= 1172. Ebka: Alaca karga: 173= 1172.

KIZIL SAKAL

Levha: 11 Ocak 1999... Mehdî’likle ilgili birşeyler... Kolumdan ve elimden tutmuş, etrafımda halkalanan sarıklı ve cübbeli insanlar; hepsi sakallı. Bana, Nakşî Şeyhi Mahmud Efendi’nin çevresindenmişler gibi geliyor. Benim yüzüm değişik, daha toplu, sakalım da daha sık ve top sakal... Dudağımın altındaki sakallı kısımda beliren tam şişmemiş balon gibi ping-pong topu büyüklüğünde sarı iki sakal topu, “bak, sakalı da kızıl!” diye, Mehdî oluşumunun işareti diye kabul ediliyor. Çevremdekilerde bunun neşesi ve sevinci... Biri Sadeddin Ustaosmanoğlu’nu andırıyor!

*

Rîş: Sakal. Yara. Yaralı. Kıl. Tüy. Kuş kanadı: 510.
Rîş: Çok pahalı elbise: 510.
Sünnet: Kanun. Yol. Âdet. Allah Resûlü’nün davranışları, yaptıkları: 510. Tesemmî: Bir isimle isimlenme. Bir şahsa veya kabileye mensub olma: 510. Kifayet: Liyakat. Lüzumlu kadar olmak. Yetişmek, kâfi, iktidar: 511= 1510. Mehdî Salih Mirzabeyoğlu: 510.

*

Lihye: Sakal. (Rîş: Yara. Yaralı... Kelim: Yaralı. Konuşulan kimse... Kelâm: Allah’a ve mahlukta insana mahsus bir sıfat.): 53.
Ahmed: Allah Resûlü’nün bir ismi. Daha çok hamdeden. Çok övülmeye ve medhedilmeye lâyık. Çok sevilen. Çok beğenilmiş. Bir ismi de Kelimullah’tır; Miraç’ta, Allah’ın hitab eylediği ve O’na hitab eden: 53.
Mehdî Salih Mirzabeyoğlu: 2052= 1053.
İbn: Oğul. (Evlâd. Sülâle. Genç. Kovandan ayrılan yeni arı topluluğu; oğul arılar. Bunların şehd- balı.): 53.

*

Sakal: (Sakalan: İns ve cinnin bir ünvanı.): 631.
Hâlik: Yaratıcı: 631.
Fermayiş: Emretmek. Buyurmak: 631.
İlâh: “Sonuna kadar böylece gider” demektir: 631.
Hâl: Dayı. Hususen yüzde ve vücutta görünen siyah benek, ben: 631. Tesanif: Eserler, kitablar: 631.

*

Sakal: 631= 1630.
Müntakim: İntikam alan, öc alan. Allah’ın 99 güzel isminden biri: 630. Müsteslim: Müslüman olan. Teslim olan, boyun eğen: 630.
Muktefa: Örnek alınmış: 630.
Hull: Dost: 630.
Lahh: Gözyaşının çok olması: 630.
Keduret: Gam, tasa, keder. Bulanıklık: 630.

*

Asfer: Kızıl. Sarı. Bomboş şey. (Sıfır): 371.
Alemgir: Bütün âleme yayılan, dünyayı zapteden: 371.
Ferman: Emir. Tebliğ: 371.
Şamil: İhtiva eden, içine alan, kaplayan. Çok şeye birden örtü ve zarf olan. (Ünlü Kafkas Kartalı Şeyh Şâmil ve direnişçi Komutan Şâmil Basay şehidlerimiz hatırlanmalı): 371.
Hasan Meriç: (5 Ocak 2000 yılında Bandırma Cezaevi’nde şehid düşen gönüldaşımız.): 371. Mehdî Mirzabeyoğlu: 371.
Irak: Devlet, memleket ismi. Su kenarı. Kökler, asıllar: 371.
Tazlil: Gölgelenme veya gölgelendirilme: 1370= 371.

*

2 Ping-Pong: Masa tenisi topu: 320.
Mülkgir: Hükümdar, padişah: 320.
Şihe: At kişnemesi. (Sahil: At kişnemesi... Sahil: Deniz, göl, nehir kıyısı. Küst.): 320.
Mer’i: Riayet edilen. Makbul sayılan. Yürürlükte olan: 320.
Giş: Kalb, yürek: 320.
Dirok. (Kürtçe): Tarih: 320.
– Küş: “Öldüren, öldürücü” mânâlarına gelerek tamlama yapılır: 320.
Seretan: Yengeç. Kanser hastalığı. Yontmak. (Piç-pa: Yengeç... Piç-a-piç: Karma karışık, kıvrım kıvrım... Milt: Nesebi bilinmeyen. Evveli bilinmeyen hâl... Miltat: Deniz kenarı. Dimağa erişmiş baş yarığı.): 320.

*

2 Ping-Pong: 320= 1319.
Şehîd: Şâhid olan. Meşhude. Şâhid’in mübalâğalısı. Allah yolunda canını veren. Allah Sevgilisi’nin bir ismi: 319.
Mahrusa: Büyük şehir. (Büyük zuhur): 319.

*

Teeyyüd: Kuvvetlenmek. Teyid olunmuş: 415.
Sencer Kartal - Hasan Meriç: 5 Ocak ve 25 Ocak 2000 tarihlerinde, Bandırma ve Metris Cezaevleri olaylarında şehîd olan iki gönüldaşımız): 1415.

*

Hasan Meriç - Sencer Kartal: 1415= 416.
İhticac: Delil, vesika, şâhid göstermek: 416.
Hevte: Suya gidilecek yol. (Şeriat): 416.
Meşmul: Kaplanmış, şumullenmiş. Bir şeyin içinde bulunan. (İngilizce Cover): 416. Tayih: Hayran kimse: 416.

GÖLGE - TEYİD

Tazlil: Gölgelenme veya gölgelendirilme: 1370.
Mahmud Ustaosmanoğlu: 1369= 370.
Sıfır: Hiç. Hiçbir sayı olmamak. Sarı: 370.
Safer: Boş ve hâli olmak. Karın içinde durabilen yılan: 370. Rasaf: Kaldırım. Kaldırım taşları: 370.
Sokrat: (Üstadım’a nisbetimde misâl, Filozof Eflâtun’un hocası büyük Yunan filozofu.): 370. Endişe: Korku. Merak. Vehim: 370.
Asrî: Asırla ilgili, yüzyılla ilgili. (Eskiden “modaya uygun” mânâsında da kullanılırdı.): 370. Kustar: Bir şehir veya beldeye vâli olan kimse. Mizân, ölçü. Tüccar. Sarraf: 370.
Serîr: Taht. Koltuk. (Abdülhakîm Koltuğu bahsini hatırlayınız): 370. Tazallüm: Zulmü kendi nefsine isnad etmek. Nefsi suçlamak: 1370.

*

DEDİ Kİ: Her gölgede bir rahatlık vardır. Bu demek olur ki, her gölgede bir rahatlık olduğu gibi, her gizlilikte de bir sükûn vardır. Yâni tecelli güneşi daima zâtî şimşek nev’inden olsa, güneşin dışı nasıl yakıyorsa, O da kalbi yakar... Ve insanın ona gücü yetmez. Sonra; bütün âlem HAKK’IN GÖLGESİDİR ki, isim ve sıfatların mahiyeti surete bağlı olmamakla birlikte, yine onunla rahata ermişlerdir... Bundandır ki, insanların en kâmilleri âlemde kendilerine bir zuhur taleb ederler; ve kendilerine istidatlı salih bir kimse ararlar... Çünkü onlar, İLÂHÎ HİLÂFET ile muttasıftırlar. (Vahhabî.) Zira Allah gizli bir hazinedir ki, kendisinin kendine zuhuru ile yetinmeyip, AYNA’dan da zuhur istemiştir.

*

1975-1976 senesinde çıkan GÖLGE dergisinden bir müddet evvel, beni saadete garkeden bir rüyâ görmüştüm: Abdülhakîm Arvasî Hazretleri, başımın tepesini okşadı.

*

Esseyid Abdülhakîm Arvasî Üçışık: 976.
Necip Fazıl: (Yevmiye: GÖLGE dergisinden elinizde bir takım bulunması uygun olur.) 976.

*

Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Üçışık - Necib Fazıl: 1952.
Doğum tarihim. (2 ekleyerek): 1952.

*

HIRKA-İ TECRİD’te geçen, Mustafa Aşık’ın annesi Nezahat Hanım’ın, Eylül 1997 tarihli rüyâsı: Yanından geçerken ona dönüp, tebessüm ederek “414 şehid!” diyorum.

*

Teeyyüd: Teyid olunmuş. Doğrulanmış. (Hasan Meriç ve Sencer Kartal’ı hatırlayınız.): 415= 1414.
Muhammed Mirzabeyoğlu: 414.
Hut: Balık. Büyük balık. (Hutt: Büyük emir... KAYAN YILDIZ SIRRI’ndan: Gökyüzünde bir bulut şeffaf kuyruklu balık.): 414.

YEVMİYE: SAKAL

12 Mayıs 1983’de son görüşmemiz: Amerika-Rusya, İran-Irak, İslâm dünyası ve Türkiye, Ekonomi ve anarşi... Bütün bunlar konuşulurken, Üstad’ta müthiş bir huzur, müthiş bir güzellik; ve onun nasıl dışa dönük ve eşya ve hâdiseye pençesini geçirmek isteyici bir mizaca sahib olduğunu bilenlere ters, içe dönük... Bugün hiçbir şeyden o şeye yapışık bahsetmiyor ve birden, “gök gözlü kâfirler” sözünden sonra sesi ve gözleri... Sesi ve gözleri... Celâl sıfatıyla maruf Üstadım’ın, ömrümce duymadığım ve şefkat nefesiyle saran sesi... Konuşurken, içini kollar ve uzun uzun sükût araları verirken, buradan sonra sanki konuşmuş olmak, konuşmayı uzatmak ister gibi kesintisiz konuşuyor. Dünya ve meseleleri öyle buruşuk ki, ne anlattığı mühim değil, gözümde yok; ama bu konuşması bitmesin...
Tabiî ki bitti... Ve ben, bunun perde önündeki son görüşmemiz olduğundan habersiz, zevkten kaç köşe olduğum meçhul, elini öpüyorum:
—“Dur bakayım, SAKAL bırakmışsın...”
Yüzüm avuçlarının içinde. Eyvah! Kızacak mı?
—“Benim kadar olmuş, maşallah, maşallah, hadi bakalım!”

*

Rîş: Sakal. Yaralı. (Kelime): 510. Rahman Suresi, 19. âyet. (Noktasız): 510.
Mehdî Salih Mirzabeyoğlu: 510.
Şakik: İkiye bölünmüş bir şeyin yarısı. Öz kardeş. Karındaş. (Büyük Doğu - İBDA): 510.
Şeriyy: İyi ve kıymetli at. (Fikir adamı): 510.
Karir: Mesrur, sevinmiş, memnun. Müjde sebebi ile parlayan göz: 510.
Felat: Sahra, çöl. (Felâtat: Kelâmın döküntüleri... Üstadım’ın “Kafa Kağıdım” isimli son eserinin –NİSAN 1983–, sonu.): 510.
Tinnîn: Büyük yılan, ejder: 510.
Temekkün: Mekânlanmak. Yerleşmek. Yer tutmak. Vakar ve temkin sahibi olmak. Sultan yanında rütbe sahibi olmak: 510.

*

Kızıl Sakal: (Firas: Kırmızı, kızıl... Firaset: Anlayış... İslâma muhatab anlayış): 768. Müteşabik: Beraber ve karışık olanlar, birbirine karışanlar. Girift: 768.

*

Kızıl Sakal: 768= 1767.
Havakin: Hükümdarlar. (HÜKÜM sahibleri): 767.

*

Havakin: 767= 1766.
Furkan Sûresi, 53. âyet: (Meâli: Allah, iki denizi salıverdi. Şu tatlı, susuzluğu giderir, bu tuzlu ve acıdır. Aralarında da kudretinden bir perde-berzah, birbirlerine karışmalarını engeller.): 5761= 766.
Mehdî Muhammed - Derviş Muhammed: 766.
Servakt: Vaktin sahibi: 766.

*

Barbaros: Batılıların KIZIL SAKAL lâkabını taktıkları, ünlü Kaptan-ı Derya Hayreddin Paşa: 472.
Salih İzzet Mirzabeyoğlu: 472.
“Müjdelerin Müjdesi”: (10 Haziran 1979’da, Ortadoğu Gazetesi’nde Üstadım’ın AKINCI GÜÇ dergisi hakkındaki takriz yazısı. Sonu, “Onlar benim ardımdan gelmeyecek, ben onların arkasından koşacağım!” diye biten... Bir hafta sonra AKINCI GÜÇ ÇERÇEVESİNDE başlıklı o sayının SERLEVHA’sı mahiyetindeki yazım, yine Üstadım’ın eliyle birbuçuk sayfalık bir tertible o gazetede yayınlatıldı... İlk baskısı 1982’de yayınlanan HİKÂYE kitabımın adı da, Müjdelerin Müjdesi.): 473= 1472.
Bist: Yirmi. (Tilki Günlüğü’nün 28 Haziran tarihli başlığı: 20 Yıl Beraber... 1984’te görülen rüyadan mülhem... O rüyâ, özetle: Üstadım’ın, 20 YIL BERABER diye, menakıb türünü andıran bir kitabı. 10 cilt olarak düşünülmüş ama, hapisten çıkınca birinci ciltte kalmış sanıyorum.): 472.

BİYOGRAFİ

Levha: 26 Şubat 1985... Tiyatro eseri gibi bir “biyografi - hayat hikâyesi”... Üstadım’ın imiş ve Büyük Doğu yayınlarından yeni çıkmış... Üstadım, “benim dostum 37 yaşında!” diyor... Doğum tarihi filân var!

*

Biyografi: (Yevmiye: Hayatımı yazabilecek tek kişi sensin.): 1309.
Haş: Kalb. (Biyoğrafiyi, “merkez” alınabileceği bir mahiyet kıymeti olarak düşünün.): 309. Rakde: Berzah. Uyku - rüyâ: 309.
Medrese: Yüksek okul. (Büyük Doğu - İBDA): 309.
Ruznâme: Takvim. Günlük hâdiselerin yazıldığı nesne. Günlük: 309.
Serlevha: Yazıda başlık. (KAPTAN KUSTO MÜSLÜMAN başlıklı takdim yazım.): 309. Şat: Büyük nehir. (Ruh... Zaman içimizde akıyor... TAKDİM’le birlikte düşünün.): 309. Harık: Yakan, yakıcı. Yanan, tutuşmuş. Ateş. (Harak: Ateş: 308: Ezrak: Mavi, saf su.): 309.

*

Biyografi: (Üstadım’ın Kafa Kağıdım isimli romanında: Asıl ruhumun kafa kağıdını resimlendirmek isterdim.): 1309= 310.
Mürsa: Geminin demir attığı yer: 310.
Şahid: Şahitlik yapan. Melâike-i kiram. Gören. Hazır. Senet yerine geçecek kadar muteber: 310. Şahid: Sevgili. Mahbube. (Şehid: Şahidin mübalağalısı.): 310.
Düş: Omuz. Dün gece. Rüyâ âlemi. Hayâl: 310.
Amer: Çok zaman yaşayıp kalmak. Muammer olmak: 310. Ankas: Erkek tilki yavrusu: 310.
Teşehhut: Maktulün kan içinde yuvarlanması: 1309= 310.

*

Biyoğrafi: 1309= 2308.
İhaze: Su toplanacak yer. (Vakt): 308.
GÖLGELER: 308.
ASHAB-I BEDR: 308.
Arvasî: (Bir dağ ismi: Arvas.): 308.
Rezzak: Bütün mahlûkatın rızkını veren. (Rabb. Allah): 308.
Şihab: KAYAN YILDIZ. Parlak yıldız: 308.
Kubur: Kabirler, türbeler. (Üstadım: Biz sussak, kabrimiz konuşacak... Kabir: 302: Mirzabeyoğlu.): 308.
Nisanmus. (Akatça): Birinci. NİSAN: 308.
Derdak: Küçük çocuklar: 308.

*

Necib Fazıl Kısakürek - Salih Mirzabeyoğlu: 1868= 869.
MEKTUBAT: Mektublar. Hadîslerden sonra, İmâm-ı Rabbanî’ye âit ümmetin en büyük kitabı: 869.

*

Seyyid Abdülhakîm Arvasî Üçışık. (Büyük ebcedle): 1987.
Mehdî Necib Fazıl Kısakürek - Mehdî Salih Mirzabeyoğlu: 1986= 987. Mehdî Salih İzzet Mirzabeyoğlu: 987.
Efraşte: Yükseltilmiş, yukarı kaldırılmış: 987.
Hıfz: Saklama. Koruma. Muhafaza. Hatırda tutma: 988= 1987.

*

Ezel: İbtidası ve başlangıcı olmayan, her zaman var olan: 38= 1037.
Evvel: Vücudunun öncesi olmayan Allah’ın 99 güzel isminden biri: 37.
Çalab: İlâh. Mabud. Hak. Rabb: 37.
Hiçahiç: Hiç. Yok. Bomboş. (Yevmiye: Bomboş bir devirdeyiz... İdrakin aczini idrak bir ilimdir... Ayna: Büyük ve iri göz - idrak... Ayn: Eşyanın hakikati. Zât. Kavmin şereflisi. Nefsin safiyet bulması ve tecellileri aksettirmesi - eserin peyda olması.): 37.
Ebdal: Evliya zümresinden bir cemaat: 38= 1037.
Şifahane: Hastahâne: 1037.
Halvet: Gizlilik. Yalnızlık. (Yevmiye: Hiçbir serrişte vermiyorsun hâlinden.): 1036= 37. Eblad: Eser: 38= 1037.
Manzum: Şiir. Ölçülü, mizanlı, tertibli. Dizilmiş, sıralanmış, düzenlenmiş: 1036= 37.
Gulüvv: Ayaklanma. Taşkınlık. Üşüşme. Hücum. Saldırma. Mübalağanın son derecesi. (Diğer iki derecesi, tebliğ ve iğraktır.): 1036= 37.
Evil: Siyaset: 37.
Lehab: Ateşin alevlenmesi. Havaya yükselen toz: 37.
Decl: Örtmek. Karıştırmak. Yalan söylemek. Mübalağalı faili, DECCAL’dir: 37.
Gul: Belâ. Ölüm. İfrit. Cin taifesi: 1036= 37.
*
Lücc(e): Ayna. GÜMÜŞ. Engin sular. Kalabalık cemaat: 38.
Liva: Bayrak. Sancak. Tugay. ALLAH RESÛLÜ’NE ÂİT SANCAK: 38.
Çile: Eziyet ve sıkıntı çekme. Üstadım’ın şiir kitabının ismi. (Salih Mirzabeyoğlu’nun sürekli anlattığı Üstad’ın şiirlerinin kendisindeki tesirini, hikemiyat plânında da ŞİİR İDRAKI bahsini bir idrak buudu olarak işaretleyişini, bunun İSLÂMA MUHATAB ANLAYIŞ mânâsına bir KUR’ÂN İDRAKI oluşunu hatırlayınız.): 38.
*
Şiir (Maktel, aynı ebcedte ve ŞİİR İDRAKI buudu diye anla: Birinin öldürüldüğü yer.): 570. Sıfat: Bir kimse veya şeyin hâl ve vasfı. Suret, çehre, nişân, alâmet. Bir şeyin keyfiyetini izâh için kullanılan kelime: 570.
Sistem: (Üstadım: Şiirde teşhis tecrid için, hikemiyatta tecrid teşhis içindir.): 570.
1987’de 37 yaşında idim.


Baran Dergisi 212. Sayı