Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden, Ortadoğu turu sebebiyle, Filistin, İsrail ve Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Bir tarafta Siyonizm vurgusu yapılırken, diğer tarafta “Filistin’i destekliyoruz” denildi. Akabinde ise Suudi Arabistan’ın petrol üretimini artırması istenildi. Öyle de oldu. ABD istihbaratı, Washington Post yazarı Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinde Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın başrol olduğunu yazdı; Biden de bu tezi savunup Selman ile görüşmeyeceğini dile getirmişti. Fakat Ukrayna-Rusya savaşı ABD’yi de zora soktu. Petrol fiyatları hiç olmadığı kadar arttı, enflasyon da 40 yılın zirvesine ulaştı ve Biden tükürdüğünü yaladı. ABD, bu ziyaretlerde nelerden taviz verdi ve ne elde etti?

ABD Başkanı Biden’ın Suudi Arabistan’ı ziyaret etmesi tamamen denge sağlamak adına gerçekleştirilmiş bir ziyaret. Nitekim Biden’ın normal şartlarda bu ziyareti gerçekleştirmeye pek niyetli olmadığı ancak danışmanlarından birinin ısrarı nedeniyle ziyareti gerçekleştirdiği biliniyor. Her ne kadar ziyaretin ana nedenleri arasında petrol üretiminin artırılması konusu yer almış olsa da bunun tam olarak ne zaman gerçekleştirileceği belli değil. Ziyaret ABD için Çin ve Rusya’nın bölgedeki etkinliğini artırmaması için de önemli. ABD halen Ortadoğu’da var olmak ve mevcudiyetini korumak isteyen bir güç. Özellikle İsrail’in güvenliği konusunda Arap ülkeleri ile yapılan görüşmeler oldukça dikkat çekici. Ancak Suudi Arabistan’a yapılan bu ziyareti yalnızca Biden ve ABD açısından okumak yanlış olacaktır. ABD bildiğiniz gibi bir süre önce Suudi Arabistan’a Yemen’deki saldırıları nedeniyle bazı mühimmatların satışını durdurmuştu. Suudi rejimi bu saldırıları devam ettirebilmek için özellikle hassas güdüme sahip mühimmatların satışının serbest bırakılmasını ABD’den talep ediyor. ABD’nin bazı konularda kendilerine muhtaç olduğunu bildiklerinden, gayet rahat hareket ediyorlar. Özellikle Selman bin Abdulaziz sonrası başa gelecek olan Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile iyi ilişkiler geliştirmek ABD için oldukça önemli. Ancak mevcut Başkan Biden’ın Bin Selman ile arasının iyi olmadığı, Biden’ın Bin Selman’ı Cemal Kaşıkçı cinayetinden dolayı halen “katil” olarak gördüğü biliniyor.

ABD Başkanı Joe Biden, mevzubahis ziyaret kapsamında Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde Arap liderlere hitap etti. Körfez İşbirliği Konseyi’nde konuşan Biden “Ortadoğu’yu Çin, Rusya ve İran’a bırakmayacağız” dedi. Bu ne mânâya geliyor? Ayrıca ABD, Ortadoğu’da çok fazla güç kaybetmedi mi?

Evet bu ziyaretin başkent Riyad yerine Cidde’de gerçekleştirilmiş olması sembolik olarak önemli. Yani bu ABD tarafının bu ziyareti “çok resmi bir ziyaret” olarak görmediğini gösteriyor. Biden’ın KİK’de kullandığı ifadeler kendileri açısından oldukça kabul edilebilir. Gerek Çin gerek Rusya gerekse İran bölgede etkisini artırma arayışında olan ülkeler. Özellikle İran Yemen üzerinde çok fazla etkili ve bu durum ABD ve İsrail’i endişelendiren konuların başında geliyor. Özellikle Yemen’deki Husilere sağlanan füze desteğiyle İran bölgede kendisine oldukça önemli bir müttefik oluşturmuş durumda. ABD’nin Ortadoğu’da çok fazla güç kaybedip kaybetmediği konusu bence göreceli. Güç kaybetmiş gibi görünse de ABD bölgede devasa bir askeri konuşlanmaya sahip ve bunu kaybetmek istemiyor. Biden’ın Ortadoğu ziyareti de bu kapsamda değerlendirilebilir. Yani, sahada sadece askeri üslerinizin olması o bölgede güçlü olabileceğiniz anlamına gelmiyor. Doğrudan bu bölgeleri başkan düzeyinde ziyaret de etmek gerekiyor. Dolayısıyla Biden’ın ziyareti bir anlamda ABD’nin Ortadoğu’daki varlığını pekiştirmek, “Biz buradayız bir yere gitmiyoruz” şeklinde mesaj vermek amacı taşıyor. Özellikle Rusya ve Çin için tabiî.

Irak’ın Zaho’da Türkiye tarafından saldırı yapıldığı ve bunun neticesinde 9 sivilin hayatını kaybettiği iddia edildi. Irak kanadı, Türkiye’yi Birleşmiş Milletlere şikâyet etti. Arap Birliği, Türkiye’yı kınadı. Hakeza İran da öyle, aslında İran “Türkiye” demeden, direkt saldırıyı kınadı. Türkiye de, saldırının faillerinin bulunması için Irak’a beraber çalışmayı teklif etti ve saldırının arkasında PKK’nın olduğunu söyledi. Zaho’daki saldırı hakkında neler söyleyebilirsiniz? Burada aslında yaşanan şey nedir?

Zaho’da 9 sivilin öldüğü saldırı oldukça hassas bir konu. Bağdat yönetimi ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi saldırının gerçekleştiği ilk saatten itibaren Türkiye’yi oldukça sert bir şekilde suçladılar. Hatta Bağdat yönetimi Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Rudaw’a verdiği bir demeçte açık bir şekilde saldırıyı Türkiye’nin gerçekleştirdiğini, o bölgede PKK varlığının olmadığını ifade etti ve Türkiye’den özür istediklerini kaydetti. Türkiye ise baştan beri saldırının Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilmediğini savunuyor. Tabiî bölge oldukça karışık ve bu da tarafsız bir soruşturma yürütülmesi konusunu çok zor bir hale getiriyor. Olayın Bağdat yönetimi tarafından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine taşınması da Türkiye’nin üzerindeki baskıyı artırabilir. Sonuç olarak bence uzunca bir süre Türkiye bu saldırıyla suçlanmaya devam edecek. Ancak bölgenin çatışma dinamikleri bakımında birçok farklı tarafı barındırdığından provokasyonlara da oldukça açık olduğunu unutmamak gerekli. Yine de bence uzunca bir süre saldırının gerçekte kim tarafından gerçekleştirildiği konusu netleştirilemeyecek.

Zaho’daki saldırılarda Arap sivillerin öldüğü öne sürüldü. Saldırının daha duyulduğu ilk ândan itibaren Bağdat’taki merkezî yönetim ve Kürt Yönetimi, son derece kat’i bir şekilde bu saldırının faili olarak direkt Türkiye’yi işaret etti. Bağdat’ta Türk bayrakları yakıldı, elçiliği kuşattılar ve saire… Dışarıda, Araplara Türk düşmanlığı aşılanmak isteniyor olabilir mi? İçeride de Türklere, mülteci düşmanlığı yaptırılıyor!

Bu da olabilir evet. Ancak tüm bunlardan bağımsız bir saldırı da olabilir. Bir önceki cevapta bahsettiğim gibi bölge oldukça karışık. Bölge ülkeleri de gerek kendi içinde gerekse dışarıda oldukça karışık bir politika izliyorlar bu yüzden saldırıyla ilgili gerçekçi bir analiz yapabilmek oldukça zor.

15 Temmuz’da gerçekleştirdiği başarısız askerî darbe girişiminden sonra Yunanistan’ı silahlandırarak burada üslenen ve Suriye’deki üsleri ile beraber bölgedeki aparatlarına desteği arttırarak adım adım Türkiye’yi kuşatan ABD, bu kuşatma harekâtında çemberi kapatma operasyonu olarak bu saldırıyı ve saldırı sonrasındaki tepkileri planlamış olabilir mi?

Bu sorunun cevabını verebilmek için ilk önce saldırının kim tarafından gerçekleştirildiğini gerçek anlamda çözmek gerekiyor ancak dediğim gibi kısa ve orta vadede bu pek mümkün değil.

Türkiye uzunca bir süredir bölgedeki esas hedeflerine yönelik operasyonları rafa kaldırdı, bunun yerine operasyon yapma hakkını milletlerarası planda pazarlık unsuru olarak kullanmayı tercih ediyordu. Bu daha ne kadar sürdürülebilir? Türkiye bir ân önce kuşatma çemberini (Yunanistan, Suriye, Irak) kırmalı mıdır?

Özellikle Suriye konusunda uzun süredir Türkiye’nin kendi milli güvenliği için inisiyatif alması gerektiğini düşünüyorum. Ancak Suriye topraklarında gerçekleştirilmesi muhtemel bir operasyon için Türkiye’nin sahadaki “müttefikleri” ABD ve Rusya’dan onay alması gerekli. Bu onayı da istediği düzeyde alamadığı için kapsamlı bir askeri harekât içerisine giremiyor. Bunun en son örneğini Barış Pınarı Harekatı’nda gördük. Türkiye, Irak sınırına kadar olan bölgeyi istediği derinlikle kontrol etmesi gerekirken birkaç bölge kontrol altına alındıktan sonra ABD ve Rusya’nın baskısı nedeniyle operasyon sonlandırıldı. Sonrasında ise ne işe yaradığı belli olmayan ortak devriyeler icra edilmeye başlandı. Her ne kadar Türkiye’nin “müttefik”i olan Rusya ve ABD bölgede YPG ile ittifak halinde olsalar da Türkiye şu an için müttefiklerini elinin tersiyle itip bölgede operasyon gerçekleştirebilecek dirayete sahip gibi görünmüyor. ABD’den veya Rusya’dan operasyon için onay almak Türkiye için oldukça önemli. Ancak son dönemde bu gittikçe zorlaşıyor gibi görünüyor. Öte yandan alınacak onayın boyutu da oldukça önemli. Barış Pınarı Harekatı’nda görüldüğü gibi sınırlı bir operasyon gerçekleştirmek Türkiye için geçmiş dönemdeki gibi bir hata olacaktır. Tüm bunlara ek olarak Türkiye’nin olası Suriye harekâtına karşı İran ve Beşar Esed rejimi güçleri YPG kontrolündeki bazı bölgelere askeri güç sevk etmeye başladı. Bu da şüphesiz ABD ve Rusya’nın bölgede YPG ile gerçekleştirdiği bir dizi görüşmenin ardından yaşanan bir gelişme olarak kayıtlara geçti.

Kuşatma esnasında kim ne diyor diye bakıp bekleyeceğimize, kuşatmayı kırdıktan sonra kimin ne dediğine bakmak bize kalırsa daha yerinde olacaktır. Siz bu hususta neler söylemek istersiniz?

Türkiye bu konuda inisiyatif almak durumunda ancak özellikle ekonomik şartlar ve mevcut konjonktür bugün Türkiye’nin geçmişe oranla inisiyatif almasını daha zor kılıyor.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ben de teşekkür ediyorum ilginizden ötürü.

Röportaj: Oğuz Can Şahin