Hulusi Şentürk Kimdir?

1963 İstanbul doğumlu olan Hulusi Şentürk aslen Kastamonuludur. İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği mezunu olduktan sonra 1987-1995 arası serbest ticaretle uğraştı. 1996-2005 arası Pendik Belediyesi’nde müdürlük, danışmanlık ve belediye şirketlerinin genel müdürlüğü, 2005-2013 arası Plato Danışmanlık ve Anka Araştırma Eğitim şirketlerinde ortaklık ve yöneticilik, 2011-2015 arası Türk Standartları Enstitüsü (TSE) Başkanlığı görevlerinde bulundu. İslam Ülkeleri Standardizasyon ve Metroloji Merkezi (SMIIC) Başkanlığı yaptı. 2015’ten bu yana AK Parti milletvekilidir.

Rusya Ukrayna krizi dünya düzeni açısından nasıl bir ehemmiyet arz ediyor?

Dünya yeni bir jeopolitik düzene doğru evriliyor. Bu zaten uzun zamandır konuşulan bir şeydi. Bu yeni jeopolitik düzende bütün gözler Ortadoğu’nun üzerine çevrilmişti. Bu yeni jeopolitik düzenin Ortadoğu üzerinden inşa edileceği düşünülüyordu; ama Ukrayna krizi aslında Ortadoğu kadar Doğu Avrupa’nın da aynı hassasiyete gebe olduğunu açıkça ortaya koydu. Sovyetlerin dağılmasından sonra düzen bir türlü kurulamadı ve Rusya tekrar eski gücüne yavaş yavaş dönmeye başlayınca da eski topraklarda kendine göre çok cüretkâr bir şekilde hak talep etmeye başladı. Önce güney Osetya, arkasından Kırım ve şimdi de Ukrayna’nın doğu bölgesi. Ki tam olarak nerede duracağını da bilemiyoruz. Ancak Rusya bir satranç oynar gibi taşlarını birer birer rakibe doğru ilerletiyor ve saha hakimiyetini hem Ortadoğu’da hem de çevresinde sağlamaya başladı.

“Yeni düzen Türkiye’nin etrafında şekilleniyor”

Bu gelişmeler hem Amerika’nın hem de NATO denilen kartondan aslanın aslında ne kadar aciz bir konumda olduğunu ortaya koydu. Dünyanın gözü önünde Avrupa sadece ağıt yaktı ve beş Rus oligarkın milyar dolarlarına el koyma telaşı yaşıyor. Sahte göz yaşları döküyor. Dolayısıyla dünya jeopolitik düzeni yeniden şekillenmeye başlıyor. Ve enteresandır ki Türkiye de bu iki odak noktanın tam da ortasında. Kuzeyi doğu Avrupa, güneyi Ortadoğu. Bu yeni düzen ne olursa olsun Türkiye’nin etrafında şekillenmeye başlayacak. Bu da Türkiye’yi her yönüyle olumlu veya olumsuz etkilemeye namzet bir gelişme.

Türkiye şu an nasıl bir pozisyonda duruyor?

Türkiye bence doğru ve mantıklı bir pozisyonda duruyor. Çünkü ne Türkiye, Avrupa’ya güvenerek Rusya’ya ve Rusya’nın arkasındaki-yanındaki güçlerle restleşme ne de Rusya’ya güvenerek Avrupa ile bağını koparabilme gücüne sahip. Türkiye kendisi açısından dengeleri korumaya çalışıyor. Yapılan işgali, saldırıyı elbette reddediyor ama buna karşılık da Rusya ile açıkça bir cepheleşme içerisine girme taraftarı değil. Çünkü Türkiye’nin içinde bulunduğu konum böyle bir şeye müsaade etmez. Kaldı ki Batı’nın da bizden böyle bir şey istemeye hiçbir hakkı yok.

“Türkiye’nin tek gündemi kendi geleceği”

Türkiye, Güneydoğu’da riske girdiğimiz anda bizden patriot füzelerini çeken, yine bizim ihtiyacımız olduğu anda parasını verdiğimiz F-35’leri vermekten vazgeçme çingeneliğini yapan Batı’ya güvenerek adım atacak değil. Türkiye bundan sonra her adımını kendi milli birliği ve gelecek vizyonu çerçevesinde atacaktır. Buna göre kendi politikalarını belirleyecek ve uygulayacaktır. Yani ne Avrupa’nın bir mensubu ne de doğunun bir müttefiki olarak Türkiye tavır almayacaktır. Türkiye’nin tek gündemi kendi geleceği. Türkiye’nin güçlü bir ülkeyi inşa etme hedefi var. Ve Türkiye bence bu doğrultuda doğru adımlar attı. Hem mazlumdan yana oldu hem de ortada oynanan oyuna gelmeyeceğini açıkladı.

Doğrusu ben Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının aslında perde arkasında bir nevi karşılıklı anlaşmaya da dayandığını düşünüyorum. Çünkü Ukrayna’nın bu kadar kolay topraklarını Rusya’ya teslim etmesi… Saddam bile -ki Ukrayna ile kıyaslanmayacak durumdaydı askeri anlamda zayıflığı- altı günlük bombardımanda direnebilirken Ukrayna’nın üç-beş füzeden sonra Rusya’nın Kiev’e kadar geldiği bir noktada ben doğrusu çok inandırıcı olarak okumuyorum bu hadiseleri.

Kiev’in bunu kasıtlı olarak yaptığı, Rusya’yı içeri çektiği ve şehir savaşı vermeyi planladığı düşünülüyor?

Ukrayna’nın ne askeri ne ekonomi gücü Rusya’yı kendi içine çekerek yıpratmaya elverişli değil. Bu olsa olsa Batı’nın kendilerine bir telkini olabilir. Çünkü şehir savaşları savaşı uzatır. Rusya’yı Batı karşısında hem ekonomik hem politik hem de uluslararası hukuk açısından yıpratır. Fakat bu o kadar vicdansız bir şey olur ki -tabiri caizse- Ukrayna’yı mayın eşeği gibi kullanmaktan başka bir ifade etmez.

Batı da zaten başka bir şey düşünmez.

İşte sıkıntı burada zaten. Dolayısıyla bu gelişmeler de en azından bazı ülkelerin Batının da gerçek yüzünü görmeyi, bu arada Rusya’ya güzellemeler yapanların, Rusya’nın aslında Rus çarlığının günümüzdeki modifiye edilmiş hali olduğunu görmelerine yardımcı olur inşallah. Adam açıklamasında Karadeniz’de Türklerle Ruslar arasındaki hakimiyet savaşlarından bahsediyor kamuoyuna. Bu Rusya’nın da Putin’in de, arka planda ne hayaller kurduğunu ve ne arzular içinde olduğunu Türkiye okuyor elhamdülillah.

“Türkiye fırsatları değerlendirmeli!”

Yaşananlar Türkiye’ye de bir alan açıyor gördüğümüz kadarıyla. Türkiye, krizin alevlenmesiyle birlikte fırsata çevirerek Suriye’de Batı’nın ve Rusya’nın baskısıyla akim kalmış operasyonlarını tamamlayabilir mi?

Onu zaman gösterecek. Çünkü Rusya’nın Ukrayna’da sahada uzun süre savaşarak kalacağını düşünmüyorum doğrusu. Eğer gerçekten Rusya Ukrayna bataklığına çekilirse Türkiye elbette ki fırsatlarını değerlendirecektir.

Türkiye’nin eski vizyonuna dönmeye başlaması ve Batı’nın tutumu, Rusya’nın tutumu… Türkiye’nin Batıcı dünya görüşü çerçevesinde oluşturmuş olduğu rejimin de artık değişmesi yönünde bir ihtarda bulunmuyor mu?

Şimdi tam karşımda boydan boya devasa bir dünya haritası var. Rengarenk, tam göbeğinde kıpkırmızı bir Türkiye. Bu haritaya bakan bir insan bile gerek Avrupa’nın gerek Ortadoğu’nun gerek yakın doğunun ve gerekse Kuzey Afrika’nın, Türkiye’ye rağmen şekillendirilemeyeceğinin apaçık göstergesi. Ortada mühür gibi bir Türkiye var. Ancak ne yazık ki uzun yıllar, özellikle 1920 sonrası Türkiye’nin dünyadaki gelişmelere kendisini kapatarak kendi içerisinde insanlar üzerinde uygulamış olduğu despot rejimi meşrulaştırma çabaları, Türkiye’yi kendi coğrafyasından uzaklaştırdı. Türkiye kurulduğu 1920’li yıllardan itibaren kendi insanını kendi içine hapseden, insanının değerleriyle uğraşan, buna karşılık etrafındaki olayların hiçbiriyle ilgilenmeyen ve bunu yaparak da ayakta kalabileceğini zanneden bir zihniyete sahipti.

Aslında bu zihniyet çoktan iflas etmişti. Suriye, Irak ve Akdeniz olayları da tüm bu iflası bize göstermişti. Ukrayna krizi bir kez daha Türkiye’nin etrafındaki olaylara gözlerini kapayarak ayakta kalamayacağını çok net olarak ortaya koydu. Çok şükür ki Türkiye son 20 yılda bu zihniyeti büyük oranda değiştirdi. Bilhassa son beş yılda Türkiye kendine biçilen rolü oynayan bir devlet değil, etkin bir rol ortaya koyan bir devlet konumunda. Tabiî bunlarla alakalı olarak ekonomik ve askeri seviyemiz yeterli düzeyde değil. Bir yandan da hızlı bir şekilde bunu arttırması gerekiyor. Çünkü Türkiye bulunduğu coğrafyada kendi misyonunu üstlenmeden varlığını sürdüremeyecek bir ülkedir. Bunu herkesin kabul etmesi gerekmektedir.

“Amaç Türkiye’yi bölmek!”

15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi ve öncesinde Doğu’da yaşanan şehir savaşları göstermiştir ki, tüm amacı Türkiye’yi bölmek olan uluslararası bir yapı var. Bu yapıya karşı da Türkiye’nin kendi etrafındaki gelişmeleri yakından takip etmesi ve gerekli anlarda harekete geçmesi gerekiyor. Buna geçişi yapmaya çalışıyor ülkemiz. Tabiî ki tüm kurumların böylesi bir zihniyete geçmesi zaman alacaktır. Takdir ederseniz ki uzun yıllar tüm dünyadaki gelişmelere gözünü kapatarak ve başını kuma gömerek var olacağını zanneden bir kültüre sahip kurumların bu yeni perspektife dönüşmesi zaman alacaktır. Siyasi iradenin bu vizyona sahip olması kurumların da aynı vizyona sahip olduğu anlamına gelmiyor. Henüz kurumlarımız bu konuda gerekli seviyede değiller. Ama süratle bu seviyeye geleceklerdir. Yaşadığımız dünya içerisinde Türkiye’nin konumunu düşündüğümüzde kafayı toprağa gömmeyi ve yaşanan olaylara gözümüzü kapatmak gerektiğini söylemek büyük bir gaflettir. Türkiye bu gafletten uyanan bir ülke ve harekete geçebilen bir ülke.

“Rusya’nın müdahalesi konjonktürü değiştirdi”

Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinde kullandığı gerekçe bundan sonra konjonktürü çok ciddi bir şekilde değiştirebilir. Çünkü Rusya bu ülkelerdeki Rusça konuşan Rus vatandaşlarını bahane gösteriyor. Rus vatandaşlarının haklarını bahane ederek bu müdahaleyi haklı gösteriyor. O zaman akla şu geliyor: Değil vatandaşının olması, TBMM tarafından üzerine yemin edilmiş olan Misak-i Milli haritam var benim ve bu metinde bana ait olması gereken yerler şu anda bende değil. Buralarda yaşayan halkın Türk asıllı olmasından da öte bir durum bu. Tabiî bundan sonra gelişmeler neye gebe hep birlikte göreceğiz. Ama Türkiye hiç kimsenin gazına gelmemek mecburiyetinde. Türkiye kendi menfaatlerine göre harekete etmek mecburiyetinde. Ama şu da bir gerçek bundan sonra ne Avrupa 1960’ların 70’lerin Avrupası olacak ne de Orta Doğu son yüzyıldaki gibi olacak. Bu açık ve net bir şekilde görülüyor. Bu coğrafyada haritalar tekrar çizilecek. Ama bu sefer masada ve bilhassa sahada karşılarında olan bir Türkiye’yi bulacaklar. İnsanlar çok farkında değil ancak elinize bir harita alırsanız eğer: Türkiye’nin kuzey doğusunda Kafkaslar’da Azarbeycan ve Karabağ üzerinde varlığı var. Kuzey Batı’da Bosna üzerinden bir bağımız var. Somali, Katar ve Libya’da askeri, siyasi ve ekonomik olarak güney hattında varlığını gösteriyor ve buralarda ilişkilerini geliştiriyor. Türkiye’nin bu yapılanmasını yirmi yıl öncesine kadar hayal dahi edemeyecek insanlar bu yapılamanın ne anlama geldiğini okumak istemiyorlar belki ama bunun tek bir anlamı vardır: Türkiye, masa başında yeniden çizilecek haritaları kabul etmeyecek ve bunun için de gerekli hazırlıklarını yaptığını açık ve bir şekilde ortaya koyuyor. Milliyetçi bir perspektiften söylemiyorum bunu, Türkiye’nin bir misyonu vardır ve bu misyon çerçevesinden bakıldığında geleceğin bizim için çok ümit vadettiğini düşünüyorum.

Hepsinden önemlisi bu coğrafyalara ne teklif edeceğimize içeride de karar vermemiz değil mi?

Bunun için öncesinde zihniyetlerin değişmesi gerekiyor. Hz. Ömer’den rivayet edilen bir söz vardır: Ben iki şeyi hatırlayınca ağlarım ve gülerim, kız çocuklarını diri diri gömüldüğünü hatırlayınca ağlar, elimizle yaptığımız putları yolculukta acıkınca yediğimizi hatırlayınca gülerim şeklinde. Ne yazık ki bu ülkedekiler kendi elleriyle bir put inşa ettiler. Bu put Türkiye’nin yeni gelişmelerde yer almasını ciddi anlamda engelliyor. Bu zamandan itibaren bir ülkeyi ordularla topraklarınıza katamadığınıza göre o ülkelerle işbirliklerinizi geliştirmeniz gerekir. Sizi “her şeyi unutacaksınız ve üniter yapıya tabi olacaksınız” diyerek ilhak etmek isteyen bir ülkeye ne cevap verirsiniz? Kim kabul eder böyle bir şeyi? Tüm dünyanın konferedasyonlar, işbirlikler şeklinde kapsamlı hale geldiği bir yerde sizin Türkiye’yi tek merkezli bir yapı üzerinden büyütmeniz mümkün değil. Bu zihniyetin değişmesi lazım. Ama bu zihniyetin değişmesi gerçekten zor olacak. Çünkü amentü gibi ezberletilmiş yanlışları insanların zihinlerinde değiştirebilmek zaman alacaktır. Ama bir an önce de yapmamız gerekiyor.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ben de teşekkür ederim.

Röportaj: Faruk Hanedar