Sivil toplum kuruluşları olarak adlandırılan yapılar 28 Şubat’ta nasıl bir misyon üstlendi?
Sivil toplum kuruluşu olarak gösterilen yapıların hiç birisi sivil değildi. Devlet dışı kuruluş olması gerekirken darbenin en önemli sac ayağını oluşturdular. TÜSİAD, TİSK, DİSK ve diğer işveren ve işçi sendikaları... Bütünüyle darbenin arkasında yer bulan, brifing alan kurumlardır bunlar. Generaller nasıl yargıya brifing vermişse, aynı şekilde bu adamlar da brifingle hareket ediyorlardı. Kamuoyu önünde darbeyi destekleyici eylemlere giriştiler ve çeşitli gösteriler yaptılar. Ak Parti iktidarı dönemindeki Cumhuriyet mitinglerine benzer faaliyetlerde bulundular ve devletin tüm imkânları da onların ellerindeydi. Bunların çok büyük sermaye gücü de olduğu için darbenin mimarlarını desteklediler. Onunla da yetinmediler, darbeciler görevini tamamlayıp emekliye sevk edildiğinde de TÜSİAD’ın desteğiyle bu paşalar çeşitli özel bankaların başına getirildiler. O dönemde ekonomik krizle de bu adamların bankaları boşaltması neticesinde karşılaştık. Bu darbenin arkasındakiler bunun karşılığını da ekonomik olarak aldılar.

Bunlarla niçin hesaplaşılmadı?
Asıl hesaplaşılması gereken bunlardı ve hiç bir şekilde hesap vermediler. 28 Şubat davası sonucunda bunun bir darbe olduğu ve darbenin de suç olduğu mahkeme tarafından tescil edildi. Bugünkü iktidar yahut kamuoyu tam olarak yargılayıp cezalandırmaya muktedir olamadı. Paşalar yargılandı fakat cezalar sembolik kaldı; stk, medya ve sermaye ayağı ise hâkim önüne dahî çıkarılmadı. Sermaye odakları Türkiye’de son derece güçlü yapılar ve dokunmak zor olabilir. İşçi sendikaları dahi çok güçlüdür. Ümid ediyorum, hükümet bunları sıraya koymuştur ve en kısa zamanda 28 Şubat’ın tüm yönleriyle hesaplaşacaktır.


Baran Dergisi 633. Sayı