Türk milletiyle olan tarihî münasebetine mukabil ne Çin devleti, ne Çin kültürü, ne de Çin’in toplumsal yapısı Türkiye’de pek bilinmiyor. Türkiye ve Çin insanı birbirini yeterince tanıyor mu? 
Türkiye ve Çin, kadim tarihlere sahip iki ülke. Aslında Çinlilerle bir nevi akrabalık ilişkilerimiz var; Türk tarihinde de geçer. Mesela hanlarımız Çinli kadınlarla evlenmişlerdir. Genelde savaşlar ve olumsuz yönlerden bahsediliyor; fakat beş bin yıllık tarihe sahip iki ülke, Türklerin 1071’de Anadolu’ya yerleşmesinden önce sürekli berabermiş. Ama iki ülke de birbirlerini hiç tanımıyorlar şu anda. Geçen son 100-200 yıllık süreçte hep birbirimizle alâkalı bilgilerimizi unutmuşuz. Son elli yıllık süreçte de Türkiye Çin’i, Çin de Türkiye’yi Batı medyasından tanımış. Batı medyası da tarafları birbirlerine yanlış tanıtmış. Çinliler sadece Türkleri deveye binen, Arap kıyafeti giyen insanlar zannediyor; Tükler de Çinlileri hâlâ kungfu yapan ve böcek yiyen insanlar olarak tanıyor. Aslında öyle değil. Çin 1949’daki komünist devrimden sonra, yaklaşık yetmiş yıllık bir süreçte büyük gelişim gösterdi. 1979’da da dışa açılım yaparak birçok yabancıyı kendi bünyesine çekti. Orada yabancı yatırımları artırdı ve kendisini dünyanın fabrikası hâline getirdi. İlk başta “ucuz iş gücüyle çalışan insanlar” kabilinden eleştiriler yapıyorduk; fakat şimdi bakıyoruz ki Çin, 1979’dan bugüne olan süreçte dünyada ekonomik bir dev hâline gelmiş.

Çin’in etnik ve dinî yapısı nasıl? 1.5 milyar nasıl bir arada duruyor?
Çin deyince bizim aklımıza, 1.5 milyar çekik gözlü insanın yaşadığı bir ülke geliyor. Aslında mesele bu kadar basit değil. Çin’de 56 etnik ırk yaşamakta ve bu 56 etnik ırkın içinde en büyük olanı yüzde doksanın üzerinde olan Hanların da kendi içinde gruplar var.

 Çin kendisini dünya düzeninin neresinde görüyor? Çin halkının ve devletinin diğer milletlere ve devletlere karşı bakışı nasıl? 
Çin, hep kapalı bir toplum olma özelliği göstermiştir. Mesela Türkler direkt insanlardır, biz düşüncemizi karşı tarafa direkt olarak aktarırız; fakat bir Çinliyle münasebet içinde olunca onun düşüncesini tam olarak okuyamazsın. Sadece buna bile bakacak olursak, onların son derece kapalı bir toplum olduğunu anlayabiliriz. Kapalı toplum derken iyice içine kapanık, kendi içinde yaşayan bir ülke olduğundan bahsetmiyorum; çünkü tarihe de bakacak olursak İpek Yolu vasıtası ile bu insanlar kendi kültürlerini, kendi ürünlerini Batı’ya doğru aktarmışlar. Ondan sonra barutu bulmuşlar, kağıdı bulmuşlar, matbaayı bulmuşlar; toplum yararına katkılar sağlamışlar. Şu anda mevcut düzende de dünyaya yine kendi kültürlerini yaymaya çalışıyorlar. Çin’in Çincesi “Congo”, bu da merkez ülke anlamına geliyor. Bir de “vayo” var, bu da dış ülkeler. Onlar için Çin’in dışındaki ülkeler; Amerika olsun, Türkiye olsun, tarihlerinden bu yana önemli değil. Onlar için Çin; yani merkez ülke ve dış ülkeler var. Onların kafa yapısına göre onlar dünyanın merkezi. 

Şu anda mevcut düzende diğer ülkelerle etkileşime girmeye başladılar; çünkü sen süper güç hâline gelmeye çalışıyorsun, kendini göstermeye çalışıyorsun ve bu durumda illaki diğer ülkelerle münasebete girmek zorundasın. Çin dünya düzeninde kendisini nerde görüyor? Çin, “Ben dünyaya barış getirmek istiyorum.” demeye çalışıyor. Son on yıllık süreçte Amerika’nın masum hâli gibi konuşmaya başladı; şu anki devlet başkanının başa geçtiği tarihten itibaren. 

Son zamanlarda dünya düzeninin çatırdamakta olduğunu görüyoruz. Yeni bir dünya düzeninin ayak sesleri duyuluyor. Bazı analistler de Çin’in bu yeni dünya düzeninin lideri olabileceği öngörüsünde bulunuyor. Bu çerçevede Çin’in bir süper güç olma iddiası veya potansiyeli var mı? 
Dünyada süper güç olmak sadece ekonomiye bağlı değil. Amerika’yı örnek verelim mesela. Amerika en fazla 300-500 yıllık bir ülke, bir tarihi bile yok, hiçbir kültürü, medeniyeti olmayan bir ülke; ama onlar süper güç oldular. Çünkü onlar kazandıkları ekonomik güçle kültür sanat, eğitim gibi sosyal alanlara yatırım yaptılar. Sadece ekonomik olarak güçlenmek, süper güç olmak anlamına gelmez. Bunun sosyal alana yapılacak yatırımlarla da desteklenmesi gerekir. Çin süper güç olabilir mi, olamaz mı; Çin’in misyonuna ve vizyonuna bakmak lazım… “Geçtiğimiz kırk yıllık süreçte dünyaya ne bıraktı, gelecekte ne bırakmak istiyor?” gibi. Mesela dünyada Çinliler dışında kaç kişi Çince konuşuyor? Kaç kişi Çin filmi izliyor? Birçok parametresi var bunun. Kısa vadede dünyada Amerika gibi bir süper güç olamayacak; ama bununla alâkalı çalışmalarını sürekli devam ettiriyor. 

Dünyada bir petro-dolar ekonomisi mi mevcut şu anda?
Evet.

Bunun yerine Şangay merkezli yeni bir ekonomik model ortaya koyabilme potansiyelleri var mı?
Tabiî ki var. Kulislerde duyulmuştur. Bitcoin gibi sanal paraların arkasında Çin’in olduğu düşünülüyor, söyleniyor. Çin her ne kadar bunu kabul etmese de, çoğu kişi bunu söylüyor. Ben de bunu hissediyorum ve şöyle diyorum açıkçası: Yeni sanal paralarda, kripto paralarda Şangay neden merkezlerden biri olmasın? 

Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” adını verdiği projesi hakkında görüşleriniz nelerdir?
ABD ve Batı hakimiyetine karşı Asya merkezli alternatif olarak sunulan bir proje... Her ne kadar başlarda “İpek Yolu Hattı” adı altında ABD’nin de içinde yer aldığı, damgasını vurmak istediği bir proje olsa da, Çin bunu farklı bir söylem ve isimle, 2013’te Kazakistan’daki toplantıda ortaya attı. Çinliler bunu “hep beraber kazanalım” sloganıyla teklif etti. Tek Yol Tek Kuşak projesinin içinde yer alabilecek bütün ülkelere yapıldı bu teklif. “Bu bizim ortak kaderimizdir” diyerek Türkiye’yi de davet ettiler. İngiltere’ye kadar uzanan dev bir ticari-ekonomik koridor. Şu an Çinliler Afrika’da da büyük yatırımlarda bulunuyor. Afrika ülkelerinden hammadde karşılığında, gittikleri ülkenin alt ve üst yapısının inşaını üstleniyorlar. Hastaneler, konutlar, yollar inşa ediyorlar. Çin kendini daha belirgin hale getirmeye başladı. Biz de milletçe bu projeyi henüz öğrenme aşamasındayız. Türkiye’nin buna dahil olması Batı’ya alternatif olması anlamında olumlu değerlendirilebilir. Zaten stratejik olarak desteklediğimiz bir proje. 

İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerin ivmesine paralel olarak gelişen “Tek Kuşak Tek Yol” projesi, global siyasî ve iktisadî hâli nasıl etkiler? Çin’in Asya, Avrupa ve Afrika pazarındaki gücünü daha da arttıracak olan bu yeni projenin Türkiye ve İslâm âlemi için getirileri ve götürüleri neler olacaktır?
“Tek Kuşak Tek Yol” projesinden bahsedecek olursak, “Tek Kuşak Tek Yol” Çin’in kendi kabuğuna sığamama projesidir. Şu söylemle dünyaya çıktılar. “Artık bizim karnımız doydu, büyük ülkelerin hegemonyasından nasıl kurtulacağımızı öğrendik. Size de öğretmek istiyoruz.” Bu söylemle çıktılar; ama bana göre bu, dünyada yeni pazar arayışlarının yeni söylemi.  

Bu durumun bizim için getirisi-götürüsü ne olacak?
Türkiye için getirisi şöyle olacak: İlk defa Türkiye’ye Amerika dışında bir fırsat doğdu. Türkiye bence buna entegre olmalı; ama kendini kullandırtmamalı. Kendi çıkarlarını göz önünde bulundurarak hareket etmesi gerekiyor Türkiye’nin. Yani mesela Orhun Kitabeleri’nde geçiyor. “Çinlinin ipeği yumuşaktır. Sözü tatlıdır. Kadını güzeldir. Sana önce hoş yaklaşır; ama seni bir anda elinin tersiyle itebilir.” Yani “Tarih tekerrür etmesin.” Bunu demek istiyorum. Biz de “Vay emlak sektörü patladı. Çinlilere ev satalım!” deyip ülkemizi çok fazla onlara açmayalım; ama bazı noktalarda Çinlilerle ortak şekilde hareket edilebilir düşüncesindeyim. Aslında İslâm, Çin toplumunun da bir parçası. Orada resmî rakamlara göre 35 milyon; ama normalde 200 milyon Müslüman nüfus var. Uzun yıllardır İslâm, Çin topraklarında süregeliyor. İslâm dünyası da bunu kullanabilir. Bu hem Çin için de iyi olabilir; yani orada İslâm’ı tanıtabilir. Hem de İslâm dünyası kendini geliştirebilir. 

Çin Müslümanları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Çin’de mesela Hz. Osman döneminde Müslüman olan Hui Çinlileri var. Uygurlar onlara Dongan da diyor. Bunlar Arap-Fars-Çin ırklarının karışımı bir toplum. Aralarındaki çok sayıda imamlarıyla Çin yönetiminde İslam’ı temsil ediyorlar. Çin’deki öğrenim hayatım süresince Çin insanından oldukça yoğun ilgi gördüm. Benimle konuşmak istemeleri beni şaşırtmıştı. Genç olmama rağmen Çinlilerin bana olan ilgileri beni rahatlattı, sosyal hayatlarına katılmamı kolaylaştırdı. Bize karşı ön yargı beslediklerini görmedim. Devlet düzeyinde Çin, “merkez ülke” (Congo-Orta), bir de “dış ülkeler” şeklinde değerlendiriliyor. Yani ya Çinlisin veya Çinli değilsin anlamında.

Çin’deki “tek çocuk” politikası devam ediyor mu? 
Tek çocuk politikası sadece Han ırkına özgü bir politikaydı; ama şimdi Çin’de yaşlı nüfus artmaya başladı. Çin de yaşlanıyor. Bir de aile bağları kopmaya başladı. Bir çocuğun teyzesi, halası, amcası, dayısı yok. O yüzden aile bağları da kendini yitirmeye başladı. Normalde Çin için aile bağları önemli. Biz Türkler için aile bağları neyse Çinliler için de öyle. Hükümetin geçen sene başlattığı politikaya göre, eğer ana-baba tek çocuksa iki çocuk yapabilir. Böyle bir politikaya geçtiler. Zaten her eyalette tek çocuk politikası yoktu. Köylerde yine birden fazla çocuk doğurulabiliyordu. Sadece büyükşehirlerde nüfus patlamasın diye önüne geçmişlerdi. Toplumun yaşlandığını görünce de hükümet bu politikayı geri çekti. 

Afrika’da son dönemde çok büyük yatırımlar yapıyor Çinliler. Afrika’nın belirli bölgelerinde koloniler kurmaya başladılar. Çinliler o taraflara gidiyor. Kıtada milyonlarca Çinli bulunuyor. Bu politikaların maksadını sormak istiyorum. Çin nüfusu bu bağlamda bir risk oluşturuyor mu?
Çin artık çakmak üretmeyi bıraktı ve “Artık ekonomik olarak geliştik, böyle basit şeyler üretmeye gerek yok. Artık teknoloji üreteceğiz. Değer üreteceğiz.” demeye başladı. Biz 40 yıllık süreçte ülkemizin çevresini mahvettik. Çin, “Çevreyi koruma politikasını izliyoruz artık.” dedi; ama halk buna hazır değildi. Halk biraz karşı çıktı açıkçası; fakat halkın karşı çıkmasını engellemek için devlet, “Tek Kuşak Tek Yol” projesini ortaya attı. “Yurtdışına açılın ben size düşük faizli uzun vadeli krediler vereceğim. Fizibilite raporunu sunabilirseniz Kuşak Yol üstündeki ülkelerde yatırım yapın, iş yapın dedi.” Aslında bunun bize kısa vadede bir zararı yok açıkçası. Hatta yararı da var. Birçoğu ülkemize gelip burada yatırım yapsa Türk malı diye dünyaya satsa bizim ülkemizin yararınadır bence. Fakat söylediğim gibi Çin ile ilişkilerde dikkatli olunmalıdır.
 
Teşekkür ederiz.
Rica ederim.


Baran Dergisi 673. Sayı