Salih Mirzabeyoğlu’nun ilk romanı olan Yaşamayı Deneme isimli eseri 1980 yılında yayınlandı. Romanın 4. baskısı da 2023 yılında çıktı.

İbda yayınlarından çıkan eser, iki dostun (Hafiye ve Kim) mektuplaşmalarından oluşuyor. İlk aşk, ilk kavga, toplumu fark ediş, samimi ile sahteyi resmediş, bir gencin ızdırapları, arayışları, “Kurak bir iklime doğmuş nesillerin yeni bir dünya görüşü ihtiyacını şu veya bu vesilelerle ortaya çıkaran “kim”lik bunalımının” hikâyesi yer alıyor.

İbda fikriyatının ilk filizlerini, Salih Mirzabeyoğlu'nun Yaşamayı Deneme romanında da bulmak mümkündür. Romanın alt başlığı olan KİM'in Romanı'ndaki KİM'den kastedilen Salih Mirzabeyoğlu’dur. 33 mektuptan oluşan ve bir günlük tarzında yazılan romanda Mirzabeyoğlu, ilk gençlik dönemine ışık tutuyor.

Kazım Albayrak, "Gölge'den Akıncı Güç'e İslami Hareketin Temelleri" isimli eserinde Yaşamayı Deneme isimli roman hakkında şu tesbitlerde bulunuyor:

Onun, varoluş ızdırabı olarak aradığını Büyük Doğu'da bulduğunu ve ilk gençlik yıllarından itibaren büyük bir oluş humması yaşadığını görüyoruz. Onun safiyetini koruyan beşerî aşkı da bu temel aşkına bir köprü olmakta, kadında kâinat muhasebesine yol açmaktadır. O, kadını cinsel meta olarak gören yurttaki oda arkadaşlarından da nefret etmekte ve kiralık eve çıkmaktadır.

Yaşamayı Deneme romanının 1. mektubunda "kendimizi yetiştirmeliyiz!" deyip bunu kendi miskinliğine bahane edenler ile Üstad'ın "Hangi annenin karnındaysan artık gel!" feryadını beğenirken böyle olabilme sancısını çekenleri de karalamayı iş edinen "sümsükler" eleştirilirken, "Olmak, ne olmak, nasıl olmak?" soruları sorulur ve en azından böyle bir grup oluşturma gayretine şöyle işaret edilir:

“Olmak, ne olmak, nasıl olmak sorularının cevabı kendi kendimizden de gizli olsa, herkes olacağının tohumunu içinde barındıran bir telâş, heyecan, heves içinde. Şairi, oyun yazarı, romancısı, düşünürü ve eylemcisiyle, kaynayan bir kazan. Bilgisi, yüreği ve bileği yerinde "insanlar" topluluğu. Ben de onlardanım demenin gururunu duyacağımız, gıpta edilen ve öyle olmaya özenilen, en azından bir grup.” (s.19)

Salih Mirzabeyoğlu'nun lise ve üniversite hayatı ve Gölge Dergisi'nin çıkışına denk gelen, ruh hayatını resimlendiren, sade anlatımı içinde insanın girift ilişkilerini ve ruhun hâllerini çözümleyen bu romanda, onun yılanlı kuyuda yaşamayı kendine yol edinmesini, dipsiz yalnızlığına her türlü olumsuzluğa karşı ümit ve aksiyonunu canlı tutmasını, "ateş böceği kadar ışık verebilecek duruma gelirsek, ne kazanç!.." dediğini görmekteyiz. Onun, can sıkıcı bir ümidsizlik ortamından ne gibi gençlik yetiştirdiği ve yılanlı kuyuda ne çapta eserler ortaya koyduğu ise mâlum. Doğum sancısına sebep olan ve ondaki gizliyi ona veren ve ona ebediliği düşündüren ise Büyük Doğu Mimarı olmaktadır. Bazen şiir ile bazen ima ile bu husus dile getirilmekte, "bir bütünde birleşmeyen/bin parçaya bölünmüşüm." (s. 30) şeklinde de "Bütün Fikrin Gerekliliği'ne işaret edilmektedir.

Romanda bize bir misal olarak, bir karınca kolonisinden ve onların bir fikir etrafında birbirine kenetlenerek savaşa girmesinden bahsedilirken, otuz üçüncü ve son mektupta da "Karıncaların savaşından bana kalan ders, başı koptuğu halde ısırdığı yeri bırakmayan karıncaların hâliydi." denmektedir. (s. 302)

Yine bu son mektupta, 'yola pazarlıksız atılmak gerektiğinin' altı çizilirken (şehitlik şuuru), "Allah'a mâlik olan neden mahrumdur ve Allah'tan mahrum olan neye mâliktir?" veli sözü zikredilir ve şu benzetme yapılır:

"Uçuruma düşmemek için tutunduğu dala bütün gücüyle sarılan, kurtulmaya çabaladıkça gücü tükenen ve tam aşağıya yuvarlanırken, bir çift kanatla süzülüyormuş gibi rahatlayan KİM..." (s. 294)

Bu sözü aktarmaktaki bir amacımız, 10 yılı hücrede olmak üzere 16 yıllık zindan hayatından, Telegram işkencesi de cabası olarak 22 Temmuz 2014’te tahliye olduğunda

Salih Mirzabeyoğlu'nun gazetecilere söylediği, "Bizi uçurumdan attılar, paraşütü icat etmiş olarak yere indik." ifadeleridir. Onun hayatı roman olduğu gibi romanı da hayatı olmuştur.

Mirzabeyoğlu, GÖLGE 1. sayıdan itibaren Büyük Doğu'nun kuru kuru tekrarı veya duygusal hayranı olmayacağını belirtmiş, gençlik olarak ona erme ve Büyük Doğu'yu hadiselere nakşetme kavgası vermiş, "her türlü silâhla" siyasî ve sosyal isteklerin propagandasını" savunmuş, "ana gayenin iş içinde eğitim ve olaylardan ideolojiye köprü kurmak" olduğunu belirtmiştir.

Mirzabeyoğlu, romanı hakkında ise şunları söylüyor:

Eserlerin içinde farklı bir boyut taşıyan bu eseri, S. Mirzabeyoğlu, "Ölüm Odası B-Yedi" isimli eserinin 352. sayfasında eseri şöyle tarif eder:

"...18-20 yaşlarında yaşadığım ve 30 yaşlarında büsbütün kaybolmaktan o döneme ait bir psikolojiyi ibtidaîliği ve safiyeti ile aktarmak üzere ele aldığım Yaşamayı Deneme isimli romanım..."

"...O roman, 30 yaşında artık hamile bir kadına 'doğurma, bekle!' denilemeyecek bir yük hâlinde mutlaka yazılıp kurtulunması gereken bir mânâ ve bence bir tarih tesbiti hevesini ifâde ediyor..."

"...Yaşamayı Deneme, 'kadında kâinat muhasebesini hülâsa etme' cümlesinden olarak bugüne kadar üzerine 57 cilt eser inşa edilmiş bir zeminin nakışı..."

Bunalımın ve gayesizliğin içine düşmüş gençliğin hâlini “Yaşamayı Deneme” romanında kendi gençliğiyle gösteren Mütefekkir, eseri için de şunları söylüyor:

"...Anlaşılması gereken gençlik ruhundan kesitlerle, kurak bir iklime doğmuş nesillerin 'yeni bir dünya görüşü' ihtiyacını, şu veya bu vesilelerle ortaya çıkan 'kim'lik bunalımını ve toplumsal değerler kaosu içindeki yaşama savaşını, yazı türleri çeşitleriyle ortaya koyan mektuplar; KİM’in romanı. Bir dönemin, toplayıcı anten, fakat 'sentez'e uzak bir ruhta düğümlenmiş aksi... İşte YAŞAMAYI DENEME!.."

Yaşamayı Deneme

Yaşamayı Deneme’den alıntılar

● Ama anla beni. Ben buradan bakınca öteyi gösteren şeffaf tiplerden olamam.

Bileği, yüreği ve fikri yerinde olanları aramaya devam edeceğim, vesselâm.

Ruh - Giritli Sırrı Paşa Ruh - Giritli Sırrı Paşa

● Düşünüyorum da, ömrümüz hasretlerden meydana gelmiş bir zincir. Kimi ekmeğe, kimi çocukluğuna, kimi gençliğine, kimi sevgilisine, kimi sevmeye, kimi sevilmeye, kimi arkadaşa, kimi şuna, kimi buna...

O bunu bekler, bu şunu bekler, öbürü bekleyişi bekler. Her kavuşma başka bir hasrete yol...

Yaşarken yaşamaya hasretiz!..

● Bir bütünde birleşmeyen bin parçaya bölünmüşüm.

● Senden bir şey istiyorum.

-Biricik şey,

-Tek şey

“Samimiyet”

● Hislerimi anlatmakta ne kadar zorluk çekiyorum, kelimeler ne kadar yetersiz ve aynı kelimelerle aynı dilden konuşamamak ne kadar ıstırap verici, bir bilsen!..

● Karıncaların savaşından bana kalan ders, başı koptuğu hâlde ısırdığı yeri bırakmayan karıncaların hâliydi. İşte yol, işte yolcu...

● Allah'a malik olan neden mahrumdur ve Allah'tan mahrum olan neye maliktir?

● -Kavga nedir? Değişen şartlarda mücadele değil mi? Tabiatta mücadelesini yapamayan karınca ölüme mahkumdur: Açlıkla kavga, susuzlukla kavga, soğukla kavga...

Ve burada kalsa idin, yuvada kavgasını yapamayan düşünce, silinmeye mahkûm.

Kendi nefsini korumaktan, idealini yürütmeye kadar döğüşerek yapılan kavga; senin yuva kurma kavgan gibi... Velhasıl hayatın kendisi kavgadır.

● Kadından güçlüdür erkek ve kadına esir.

● Kadınsız erkek ve erkeksiz kadın yarımdır.

● Ağızlarından çıkan bir tek sözün, o sözü söylerken dudaktaki bir ufacık hareketin, başkasının hayat akışını değiştireceğini ne zaman öğrenecekti insanlar?

● Seven ve sevilen insan için şu ömür ne kısa, sevgisinin semeresini bulamamış olan içinse ne uzundu.

● Başkasının yaptıklarından da utanabilenler insandır ancak.

● Eğilmek, bükülmek ve yenilmek kadar hiçbir şeyden korkmadım. Bu korku yok mu, bu korku; bu korkunun korkusu; beni bir kedi gibi köşeye kıstırıp kurtuluşu saldırganlıkta bulduran.

● Genci, gençliğin meselelerini anlayarak kuşatacak, gençliğin temsilcisi bir gençlik halkası mevcut değil.

● Kötü bir toplumda da olsa, kötülük için eline fırsat geçmişken iyi kalabilen insan, insandır.

● İnsan tabiatı israf etmemelidir. İlle el hünerini gösterecekse, zaruret varsa, yaptığı şeyin tabiatla uyumlu olmasına dikkat etmelidir.

● En kötü yer bile aranılan insanla mânâ kazanır.

● Düşünüyorum da ömrümüz hasretlerden meydana gelmiş bir zincir. Kimi ekmeğe, kimi çocukluğuna...kimi şuna kimi buna. O bunu bekler, bu şunu bekler, öbürü bekleyişi bekler. Her kavuşma başka hasrete yol. Yaşarken yaşamaya hasretiz

● Hiç kütüklüğü görünsün diye yazanı gördün mü?

Hayır.

Kalemi eline alınca manalı laflar söylemeye çalışıyorsun.

Suçüstü yakala kendini!

● İnsanın sevildiğini düşünmesi kendisini güzel gösteren ayna karşısına geçmesidir.

● “Dost geçinenin, yara aldığın yerden parçalamaya hazır köpekbalığı gibi beklediği bir zamanda, gerçek dostum KİM’i kaybetmekten üzgünüm. “Sanmam” diyen sesini duyar gibiyim. Ama o Ben’dim: Ben KİM’im.”

Baran Dergisi